Bu yazımda, kime ait olduğunu tespit edemediğim bir alıntıya yer vermek istiyorum. Alıntı biraz uzun ama bir solukta okuyacaksınız. Belki de başlarını okuyup bu benim hikayem deyip gerisini okumayacaksınız. Çünkü hikaye çoğumuz tanıdık gelir. Zira çoğumuz bu delikten kaç defa girdik, bu cendereden geçtik. Kaçımız aradığı huzuru buldu, kaçımız kaybetti. İşte burası muamma. Eşya, ev, araba, mal, mülkün huzur vermediğini belki de hepsini elde ettikten sonra fark ettik ama bu fark ediş geç oldu ve çok pahalıya mal oldu. Öyle ya nerede görülmüştü bu serüvenin huzur getirdiği. Ancak götürmüştür. Şimdi sizi hikayenizle baş başa bırakıyorum:
“Evlenmeye
karar verdik. Anlaştık. Eşya, düğün masrafı, düğün salonu, şaşalı bir düğün
falan olmasın dedik.
Üç
odalı bir eve girdik. Sadece temel ihtiyaçlar aldık. Buzdolabı, ütü, ocak,
halı, perde vb.
mobilya
yoktu. Bir iki tane sandalye almıştık. Yatak odası, oturma odası, yemek odası, misafir
salon takımı, gümüşlük gibi mobilya almamıştık.
Kocam
işten direk eve geliyordu. Kazancımız yetiyordu.
Az
bir masraf ile düğün yaptığımız için borcumuz yok gibiydi.
Beş
altı ay böyle geçti. Ama evimize hayırlı olsuna, ziyarete, yemeğe gelen herkes
bizi küçük görmeye başladı. Mobilyasız olmaz dediler. Yerde yemek istemeyen
oldu. Dizim ağrıyor deyip bir daha gelmeyen oldu.
Her
gelen alın alın diyordu. Alın demeleri kolaydı. Ama neyle alacaktık?
Eşim
de bunları duyuyor ve görüyordu. Ama kazancımız yetmez diye yanaşmıyordu.
Sonra
ne olduysa ben dayanamadım artık. Ona illa mobilya takımı aldırdım.
O
da borca girdi.
Artık
eve iki saat geç geliyordu. Mesaiye kalıyordu.
Olsun
sabrettik. Beş altı ay sonra borcumuz bitti. Mobilya güzeldi.
Hayırlı
olsun diyorlardı. Eh bizim de hoşumuza gitti.
Birkaç
ay sonra bu sefer de mutfak masası istedim. Kocam onu da aldı. Yani aldırdım. Niyetim
dedikodu olmasındı aslında.
Kocam
daha da geç kalmaya başladı.
Zira
iki saat fazladan kalmaya alışmıştı.
Bunun
da borcu bitti. İlk yemeklerimizi yedik.
Yatak
odası almaya karar verdik.
Herkes
şöyle olsun, böyle olsun derken pahalı bir yatak odası takımı aldık. Pahalı bir
şeydi.
Kocam
artık eskisinden üç dört saat daha geç gelmeye başladı. Bunun borcu bir yıldan
fazla sürdü.
Artık
kocam eskisi gibi eve gelmiyordu.
Çok
çalışmaya alışmış, ona göre de iş yoğunluğu olmuştu.
Ben
ise çok ileride fark edecektim ki mobilyaya aşık olmaya başlamıştım.
Evin
diğer tüm eksiklerini aldırttım.
Tabi
üç dört yıl geçmiş, artık ilk zamanlarda aldığımız eşyalar eskimeye başladı.
Bu
sefer evimize gelenler, bunu hala kullanıyor musun, hala aynı koltuk mu gibi
sözler söylüyorlardı.
Evde
yürüyecek yer yoktu.
Çocuğumuz,
mobilyalardan evin içinde yürüyemez olmuştu.
Sonra
evin dar olabileceğini düşündük.
Bu
sefer daha geniş bir eve kiraya çıktık.
Kira
artmıştı. Ama olsun, eşyalarımız sığıyordu.
Ev
ararken kendimize değil, eşyalarımıza ev arıyorduk.
Aradığımız,
diğer değişle eşyalarımızın aradığı evi bulmuştuk.
Fakat
perde uymuyor, halılar küçük kalıyordu.
Bu
sefer sıra bunlara geldi.
Kısaca
aldık da aldık.
Tabi
yeni bir şey olsun, aldığımız mobilya tanıdıklarımızda olmasın diye çok
arıyorduk.
Zaman
israfı, para israfı cabası...
Bitti
mi? Yok.
Araba
serüveni başladı. Yıllarca yemedik arabaya yedirdi. İçmedik arabaya içirdik.
Sonra
mahalle baskısı ve başka nedenlerden dolayı ev almaya karar verdik. İşte bundan
sonra evimizde ne tat ne huzur kaldı.
On
yıllarca sürecek bir borca imza attıktan sonra kocam gece yarısı eve gelmeye
başladı.
İlk
zamanlar onu bekliyordum.
Sonra
dayanamayıp yatmaya başladım.
Ancak
sabah olunca onun geldiğini fark ediyordum.
Kendi
evimize geçtik. Ama tadımız, tuzumuz, sevgimiz kalmamıştı.
Robot
gibi bir hayatımız vardı.
Aylarca
hafta sonları dahil kocamı evde görmedim.
Hep
çalıştı. Çalıştı. Çalıştı.
Hafta
sonlarımız da elimizden gitti.
Ama
fark edememiştim.
Ben,
kocam eskisi gibi benimle ilgilenmiyor zannediyordum.
Ama
bilmiyordum ki aslında benimle ilgilenecek zamanı kalmamıştı.
Tüm
zamanını benim mobilyalarım, halılarım, arabam, perdem, evim ve bitmek bilmeyen
hırsıma harcamıştı.
Benimle
değil, isteklerimle ilgileniyordu.
Uzun
hikaye...
Ne
mi oldu sonra?
Kocam
artık evi umursamaz oldu.
İş
yerinde kalmalar falan...
Şüphelenmeye
başladım.
Aldatıyor
muydu diye düşündüm.
Eve
geldiğinde elbiselerini karıştırıyor, kadın saçı arıyor, telefonunu alıp
kurcalıyordum. Ama bir şey bulamadım. Üzerine gittim. Zorladım.
Sonunda
ağladı.
İşten
uzun zamandır çıkarıldığını, taksitleri ödemek için günlük, geçici işlerde
çalıştığını, evin taksitlerini ödeyemediğini söyledi.
Bir
kaç defa intihar etmeye teşebbüs ettiğini ama ailesinin sefil olmaması için
bundan vazgeçtiğini söyledi.
Beraber
ağladık. Ağlamakla borç ödenmiyordu.
İcra
mektubu geldi.
Taksitleri
epey geciktirdik.
Banka
evi icra yoluyla aldı.
Bizi
çıkarttı.
Eşyalarımızın
bir kısmını sattık.
Diğer
borcu arabayı satarak ödedik.
Sonra
üç odalı evimize geri döndük.
Yıllarca
sıkıntıdan sonra eski evimize geri döndük.
Dersimizi
aldık.
Aman
ha size gelip de akıl verip para vermeyenlere aldanmayın.
Onu
al, bunu al diyen çok olacak.
Ama
bir kuruş para vermezler.
Kazancınıza
göre evde, kazancınıza göre arabada ve kazancınıza göre eşyada gözünüz olsun".