2 Ekim 2022 Pazar
Maşallahım Var!
Bu Çocuk Geri Zekalı Olabilir mi? *
Hediyelik Afyon lokumu almak için Gazlıgöl'de bir
dükkana girdim. Seçtiğimiz lokum çeşitlerini kesip paketin içine koyan yaşlı
bir amcaya, tartıda yardım eden bir çocuk vardı.
Amca pratik mi pratik. Gelen müşteriyi kaçırmıyor. Hem
ağzı çalışıyor hem de eli. "Kampanyamız var efendim. Şu kadar fiyattı. Bu
kadara indirdik." diyor. Bir taraftan da lokum kesmeye devam ediyor.
Dışarıdan gelip geçenleri de gözünden kaçırmıyor. Müşterinin dükkanın önündeki
tezgahtaki ürünlere baktığını görür görmez kalabalığı yararak kendini dışarıya
atması görülmeye değer. “Sucuklarımız şu kadar efendim. Tavsiye ederim"
diyor. Müşteri, "Şurada şu fiyat dediler. Sen pahalı veriyorsun"
deyince, onların verdiği sucuklardan içeride var. Bende onlar şu fiyat"
diyerek onlara da bir kılçık atıyor. Bundan sonrasını onlar düşünsün. "Biz
daha buradayız. Giderken alacağız" diyor adamlar. Bey amca, "Tamam,
efendim, biz buradayız. Size söylediğim fiyat geçerli. Mutlaka beklerim"
diyor.
Ardından işinin başına dönüyor. Yanında kendisine
yardım eden çocuğa, "Geri zekalı, kutuyu ver. Kutuyu aç. Şu koyduğumu
paketle" diyor. Çocuğa ya cümlesinin başında ya da sonunda geri zekalı
dedi durdu. Bu söze çocuk da hiç tepki vermedi. Bir an için çocuğun adı geri
zekalı olabilir mi diye düşünmedim değil. Bey amca, çocuğa niye hakaret
ediyorsun diyeyim dedim. Nasıl dersin? Adamın elinde makas var. Nedin lan sen
deyip peşime düşebilir ve lokum doğar gibi doğrayabilirdi. Ondan sonra al
başına belayı. Benim lokum işi de kalırdı. Adam öyle yapar mıydı, yapmaz mıydı
bilmiyorum ama beni sessizliğe iten elindeki makastı. Kasaplara da bir şey
demem. Zira onların da elinde bıçak, satır, tahra gibi edevat eksik olmaz.
Elektronik terazileri yokken pazarcı esnafına ve seyyar satıcıya da bir şey
demezdim. Çünkü tartıda kullandıkları kilolar aynı zamanda onların kavgada
kullandıkları aletleriydi. Aman neyse ne.
Gelelim tekrar usta-çırak diyaloğuna. "Şu
teraziye koyduğum bir kilo. Bunu hemen paketle. Oyalanma" dedi usta. Çocuk
ise "Ustam, bu daha bir kilo olmamış. 998 gram. Denk getiremiyorsun"
dedi. Ustası, Ulen geri zekalı. Nasıl gelmez bir kilo. Bak 1024 yazıyor"
dedi. Çocuk ısrarlıydı 998 olduğuna. Adam paketi kaldırıp hızlıca teraziye
koyunca, tartı eylemin şiddetinden bir kiloyu geçti. Çocuk hep böyle ikna oldu.
Amca zaman zaman da çocuğa göre eksik tartı olan lokumun içine biraz Hindistan cevizi
serpiştirerek kiloya tamamladı. Ardından bey amcanın koyduğu her pakete aynı
muamele ve usta çırak arasında aynı konuşma. Anladım ki çocuğun geri zekalı
olmasının temelinde ustasının düşük tartmasına itiraz var. Bu arada düşük
tartılıyor mu, tartılmıyor mu, bunu usta ile çırak dışında kimse göremiyor. Tüm
mesele iki gram ise varsın eksik olsun. Zira tam kilo denk gelmez. Buna da
kimse bir şey demez. Yine de siz siz olun, çırak olarak yaşını başını almış
ustanızın tarttığı lokumun kilosuna karışmayın yoksa öğle yemeğiniz hazır: Geri
zekalı.
Hülasa, amcanın her iki lafından birinin geri zekalı
olması hoş değil. Herhalde sizin de hoşunuza gitmemiştir. Çünkü bir çocuğun her
yaptığına geri zekalı denmesi ve bunun sürekli tekrarlanması çocukta kalıcı
izler bırakabilir. Zira bir kişiye kırk defa geri zekalı dense, o kişinin adı
geri zekalı kalır. Hele çırak bulmada esnafın zorlandığı bu yıllarda, bu çocuklara
bu şekil hakaret, ayağına kadar gelen nimeti tepmek demektir. Burada bir
temennide de çocuk için bulunmak istiyorum. Bu çocuk biz büyükler gibi günaha
batmamış, masum mu masum.
*14/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
28 Eylül 2022 Çarşamba
Beceremediklerim *
Allah'ın verdiği
yetenek nimetinin hepsini kullanamadım. Çünkü yetenekli biri değilim. Pek
becerikli olmasam da beceri nimetinin tümünü kullanan maharetlilere gıpta
ederek geçirdim ömrümü. Bazen de bunlar bende niye yok diye kah haset ettim kah
isyanlara oynadım. Bu yaşıma gelinceye kadar deneme yanılma yoluyla bazı
beceriler kazanmış olsam da şu konularda hiç yetenek geliştiremedim:
Nabza göre şerbet
veremedim.
Politik
davranamadım.
Gücün ve güçlünün
yanında yer alamadım. Güzsüzün yanında yer aldım. Tek yaptığım, güçsüzlerin arasına
bir güçsüz ilavesi yapmak oldu.
Yararıma olacak
şeyler için burnum iyi koku almadı. Basiretim hep bağlandı.
Kendimi anlatmak
için başkasını kötüleyemedim.
Belden aşağı
vuranlara prim veremedim.
İçime sinmeyen bir
görüşe eyvallah diyemediğim gibi pasif kabul anlamında sessiz bile kalamadım.
Ucunda mimlenme bile
olsa bir yerde görüşümü açıklamazlık yapamadım ve mimlenme konusunda çok
başarılı olduğumu söyleyebilirim. Belki de tek başarılı yeteneğim bu.
Bir partinin, bir
görüşün, bir cemaat ve tarikatın trolü olamadım. Politik davranamadım. Haliyle
gelmesi muhtemel nimetleri elimle teptim.
Koyun gibi olup
aklımı kiraya veremedim. Makam ve mevkice büyük olanların söz ve tasarruflarına
var bir hikmeti diyemedim.
Şu sözüm tepki çeker
deyip yutamadım.
Şu yazılarım daha
çok beğeni alıyor deyip o tür yazılar yazamadım. Gerekli olduğunu gördüğüm ama
hiç müşterisi olmayan yazıları yazmaktan vazgeçemedim. Tüm bunları yaparken
müşterisiz meta zayidir sözünü göz ardı ettim. Halbuki marifet iltifata tabi idi.
Kapalı kapılar
ardında eleştirip yüz yüze gelince övemedim. Gıyabında konuştuğumu karşılaşınca
dile getirdim. Pek lazımdı. Adam sormuştu sanki.
Kırılıp alındığım
zaman belli etmezlik yapamadım.
Gönül koyduklarıma
maslahat gereği gülümseyemedim. İçime atıp bu da bende kalsın diyemedim. Fırsatını
bulup serzenişimi dile getirdim.
Basit esprilere
gülemedim. İnce ve keskin esprilere hayranım ama bu özelliklere sahip pek az insana
rastladım.
Ciddi meseleleri
espri ile sulandırmada üstüme yoktur.
Karşılığı bu
toplumda olmasa da doğruya doğru, yanlışa yanlış dedim. Karşılığında değerli yalnızlıkla
yetindim.
Herkesi ve her
kesimi anlamak için empati yaptım ama karşılığında pek az empati yapanı görebildim.
Buna da şükür.
Tüm iyimserliğime
rağmen hayata eleştirel yaklaştım. Eleştirilere en yakınımdan başladım.
Yakınlarım, bu bizim iyiliğimizi istiyor demedi. Hepsi de eleştiriye açık
olduğunu söyledi ama eleştirinin e'sini göremedim. Hepsinin özellikle
mahallemin istediği, eleştiri olsun ama karşı tarafa olsun. Zira kol kırılsın
ama yen içinde kalsın derdinde hepsi. Kırılacak kol ve yen kaldıysa tabi.
Trol ve fanatiklerin
kol gezdiği bu ülkede iki kutup arasında yer almadığım için her iki kutup da
mesafeli bana. Ne İsa'ya ne Musa'ya oldu benim yolum.
Kapalı kapılar ardında
farklı, topluluk arasında farklı davranamadım.
Yüze gülüp arkadan vuramadım.
Hasılı, adım Hıdır,
elimden gelen budur. Beceri olmayınca ne yapsın Mabut. Kısaca beceriksizim.
*10/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
27 Eylül 2022 Salı
Seçmene Rüşvet Siyaseti *
Adaylar tam netleşmese de değişik
kesimlere dair birbiri ardına açıklanan müjdeler Türkiye'nin seçim atmosferine
girdiğini gösteriyor. Bu atmosferde bütçede karşılığı olmayan her icraat ve
vaat ise seçim ekonomisi olarak değerlendirilir. Bunu kim ve hangi hükümet
yaparsa yapsın, bunun etik ve ahlakiliği yoktur. Seçim rüşvetidir zira bunun
adı. Seçimi kazanmak için her yolun mubah görüldüğünün göstergesidir.
Bu hükümet, geçmişte ülkenin büyük
bedeller ödemesine sebebiyet veren seçim ekonomisi uygulamasına son vermişti.
Son vermekle kalmayıp "Seçim ekonomisinin ekonomiye zarar verdiğini, bütçe
disiplininden ödün vermeyeceklerini ve seçim ekonomisi
uygulamayacaklarını" birinci elden açıklamıştı. 2012 yılına ait bu enfes
konuşmayı yeniden dinlemek için Google'dan arama yaptım. Maalesef bulamadım. Bu
konuşmayı ya yanlış kelimelerle aradım ya lüzum üzerine bu video kaldırıldı ya
da kaldırtıldı. Daha birkaç ay önce dinlemiştim halbuki. Neyse vardır bir
hikmeti. Nasılsa balık hafızalı kabul ediliyoruz. Siyasilerin dün ne dediğinin
hiç önemi yok. U dönüşü siyasetin bir gereği kabul ediliyor. Maalesef ülkede
hiç olmadığı kadar dün dündür eski siyaseti yürütülüyor.
Halbuki bu hükümeti önceki hükümetlerden
ayıran en belirgin özelliği, seçim ekonomisine geçit vermemesiydi. Mali
disiplinden ödün vermemesi, bu uğurda gerekirse seçim kaybederiz anlamına gelen
bu bakış açısı, milletimizden teveccüh almıştı. Ve ilk iki döneminde
yaptıklarından dolayı bu millet bu hükümete ardı arkasına kredi verdi.
Görüyorum ki 7 Haziran 2015 seçimlerinde çoğunluğunu kaybeden bu hükümet, 1
Kasım 2015 erken seçimine giderken seçim ekonomisi uygulanmayacağı prensibinden
ödün vermiş ve kesenin ağzını açmıştı. Maalesef o zamandan bu zamana da her
seçim öncesi seçim rüşveti diyebileceğimiz seçim ekonomisinden vazgeçmedi ve
her seçim öncesi verdikçe veriyor. Diğerlerinden farklı olduğunu bir zamanlar
cümle aleme göstermiş bu parti de bu yaptıklarıyla yok aslında benim de
diğerlerinden farkım demeye getiriyor.
Burada antrparantez şunu söylemek isterim
ki yazılarımın muhatabı; tarafgir ve fanatik olan, algılara teslim olan, bir
partinin gözlüğünden bakan, her söylenenden nem kapan ve her şeyi partilerine
yapılmış bir saldırı gibi görenler değildir. Muhatabım, aklıselim düşünen,
fanatiklikten ziyade tespitlere değer veren ve saygı duyan vicdan sahipleridir.
İnanın, derdim partiler falan değil, siyaset yapmak hiç değil. Niyetim
tespittir, olması gerekeni ve olmaması gerekeni söylemektir. Trollerin bunu
böyle bilmesinde fayda var.
Şimdi dönelim tekrar seçim ekonomisine.
Sözlerim iktidarı ve muhalefetiyle tüm siyasi partilere. Sayın siyasiler,
işiniz siyaset ve seçimi kazanmak ve seçmenin desteğini almak için var
gücünüzle çalışmaktır. Bu da en doğal hakkınızdır. Yalnız kazanacağız diye her
yolu mubah görme gibi bir lüksünüz olamaz. Zira altı dolu olmayan ve ayakları
yere basmayan her türlü vaadiniz ve bütçeye ağır yük getiren her türlü icraatınız
bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Tek amacı bu ülkeye hizmet olan
siyaset anlayışınıza aykırı bir durumdur bu. Bir seçim kazanmak için değer mi değerlerimizi
ayaklar altına almaya? Hele seçime giderken seçim atmosferine girildiği zaman
dilimlerinde hayata geçirdiğiniz; bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye
öptü türünden yaptığınız ve yapacağınız her icraat seçim ekonomisidir ve seçim
rüşvetidir. Yapmayın bunu.
Seçim ekonomisiyle oyuna göz dikilen
seçmene gelince, bir hakkınızı normal zamanda değil de seçim zamanı vermeye
kalkan hiçbir siyasi partiye prim vermeyin. Hatta cezalandırın ki hevesleri
kursaklarında kalsın ve bu yaptığınız siyasi partilerin kulaklarına küpe olsun
ve bir daha böyle şeylere tevessül etmesinler. Böyle yaparsanız, siyasi
partiler yola gelir ve adam gibi siyaset yaparlar. Yapacakları siyaset bir
fazilet yarışı olur.
*30/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
Bunları Yapan Yaşadı *
Bu yazımda, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Fatih Dönmez'in, vatandaşlara önerdiği bazı tasarruf tedbirlerine yer
vereceğim. Bu öneriler Enerji Bakanlığı tarafından çıkarılan "Aklınla
Verimli Yaşa" kitapçığından alıntıdır: (Parantez içleri bana ait.)
1."Kışın kombi derecesini indirin, yazın klima derecesini
yükseltin". ( Kombi derecesini indirerek biraz üşüyün. Bu sizi diri tutar
ve ölmezsiniz demektir.)
2.Kısa mesafelerde yürüyün ya da bisiklete binin. (Uzak mesafeleri
de yürüyün. Benim size önerim budur. Boş verin bisikleti. Bisikleti çaldırıp kara kara düşünmeyin sonra.)
3.Saçınızı kurutma makinesi ile değil, havlu ile kurutun. (Hep
yapmışımdır. Sanki saç kurutma kullanmışım gibi elektrik sayacım yarış atı gibi
koşuyor.)
4.Banyoya kum saati koyun, 4 dakikadan fazla duş yapmayın. (Kum
saatini bilmem de 4 dakikada nasıl duş alıp çıkacağım? Kara kara düşünmeye
başladım şimdiden. Zira yarı sabunlu çık demektir bunun Türkçesi. Bakan 4
dakikada duş almayı bize uygulamalı gösterse de bunu bir görsek. Değilse zinhar
inanmam.)
5-Kışın fırını kullandıktan sonra kapağını açıp, ortamı ısıtın.
(Bir taşta iki kuş vurmaktır bu. Tek yapacağınız fırının kapağını açık tutmak.
Çok zor değil, inanın. Hatta elinizi fırının içine doğru tutun. Isınan elinizi
yüzünüze sürün.)
6.Düşük katlar için asansöre binmeyin, merdivenden çıkın. (Bunu da
şiddetle öneririm. Burada tek yapacağınız, asansörün bakım, tamir ve servisine
para veriyorum psikolojisinden kurtulmanız. Hele yürüyüşe inerken Allah rızası
için asansör kullanmayın.)
7.Yüksek motor hacmine sahip araç kullanmayın”. (Etin ne buldun
ne? Havanız batsın demektir bu. Öyle ya, yüksek hacimli motor neyinize sizin.)
8. Evinizin duvarlarını açık renge boyatın. (Evimizi aydınlık
tutar, içiniz açılır ve erkenden ışık yakmak zorunda kalmazsınız.)
9.Binaların güney cephesine yaprak döken ağaçlar dikin. (Yaprak
dökmeyen ağaçlar dikerek pencereden evinize girecek güneşe engel olmayın
demektir.)
12.Kışın perdeleri açın, içeriye güneş ışığı girsin. (Sayın
Bakanım, doğru dersin de senin perde dediğin eski anam babam perdeleri değil
ki. Günümüz perdelerini açmak için günün belirli saatini ayırmak gerekiyor. Bu
işkence akşam kapatırken de olacak. Bu perdelerle uğraşan, varsın donayım daha
iyi der. En azından yok yere gerilmez.)
13.Radyatör arkasına yalıtım levhası yerleştirin ve önüne mobilya
koymayın, ana girişlerde çift kapı ya da döner kapı kullanın. (Bu önerileri
yerine getirmeden önce yalıtım levhası, çift kapı ya da döner kapı maliyet
hesabı yapmanızda fayda var. Radyatör önüne mobilya koymayın önerisine gelince,
Sayın Bakan, lütfen uygulanmayacak öneride bulunmayın. Zira petek önüne mobilya
koymak Allah'ın emri gibi bir şey. Bu önerini yerine getirmek demek aile
saadetinin temeline dinamit koymak demektir. Dinamitle ısın diyorsan başka. Ama
petek önündeki mobilyayı çekmek demek boşanma sebebidir. Lütfen aile
saadetimizle oynama. Bırak, doğal gazı biraz fazla ödeyelim. Zira aile saadeti
bu tasarruftan önce gelir ve bu itibardan asla ödün verilemez. Var git işine.)
14.Gereksiz yere ani fren yapmayın, gaza basmayın. (Hava yapma,
havan batsın diyorsun. Haklısın da biz havasız yaşayamayız. Araba sürerken
herkes başını çevirip bize bakacak. Değilse araba sürmenin ne anlamı kalır.)
15.Araç bekleme halindeyken kontağı kapatın. (Bu da zor ama
deneyeceğim.)
16.Araçta hava akımını engellemek için camları açmayın. Bagajda
bulunan gereksiz eşyaları çıkarın. (Ben açmıyorum ama yanıma binenler az hava
gelsin diye açıyorlar. Hemi de ikisini birden. Az sonra da klimayı çalıştır
diyorlar. Sayın Bakan bu laf anlamaz, söz dinlemezlere bir şey söyle. İnan,
bundan ben de şikayetçiyim. Sanırsın ki hiç havasız yerde kalmamışlar. Onların
ki ne sıcak ne de soğuk olacak. İstedikleri cennet. Bunu da cennete gitmeden
dünyada iken benden istiyorlar.)
17.Çamaşır ve bulaşık makinesinde ön yıkama yapmayın. Çamaşırları
asarak kurutun, kurutma makinesi kullanmayın. (Makinemin kurutma özelliği var
mı bilmiyorum ama o dediğin ne ise bizde ön yıkama olmadan gerekirse tüm kazancımızı
elektrik dağıtım şirketine veririz ama tam yıkamadan vazgeçemeyiz.
18.Bulaşıklardaki kaba atıkları yemekte kullanılan peçeteyle
temizleyin. (Kusura bakma ama o tabakları kırarız. Yemekte kullanılan, milletin
ağzını sildiği peçeteyi de kullanmayız. Biz şöyle yapıyoruz. Makineye koymadan
önce bulaşıkları bir güzel çeşmede yıkıyoruz. Ardından makineye koyup
çalıştırıyoruz. Yıkama bittikten sonra tabakları tek tek kontrol ediyoruz. İyi
yıkamamış deyip yeniden makineye koyuyoruz. Baktık yine olmadı mı, makinenin sabununu
değiştiriyoruz. Biz bir şeyi yıkamadan önce suyu suyla yıkar, öyle kullanırız.
Lütfen tasarruf namına aile saadetimin temeline dinamit koyma. Dönmez soyadını
döner şeklinde değiştirsen iyi olacak. Unutma ki evlilik dediğin şey tasarrufa
gelmez. Devletin itibarı ne ise ailenin itibarı da budur.)
19. Ütü bitmeden birkaç dakika önce fişi prizden çekin ve kalan
ısıdan faydalanın. (Biz daha ilerisini uyguluyoruz Sayın Bakan. Ütü gerektiren
pantolon ve gömlek giymeyi bırakalı çok oldu. Sadece makama çıkarken ve milli
bayramlarda gömlek ve takım elbise giyiyoruz. Madem bizi bu kadar düşünüyorsun.
Devlet memurlarına tamamen kıyafet serbestliği getirin, ütüden kurtulalım ve
enerjiden tam tasarruf sağlayalım.)
20. Fırını pişirme süresinden beş-on dakika önce kapatın. (Yani ala
çiğ yiyin diyorsun. Öyle ya iyice pişmiş çamur gibi olur. Yiyeceğin proteinini de
yok eder.)
21. Düdüklü tencere kullanın. (Özellikle nohut ve fasulye
pişirmede kullanıyoruz. Gören de eve kalabalık misafir gelecek sanır. Beklenen
misafir de gelmediğine göre kaç akşam menümüz hazır. Isıtılıp ısıtılıp konuyor
önümüze. Bereketli oluyor böyle.)
22. Az yemek ısıtmada fırın yerine mikrodalga kullanın.
(Kullanalım kullanmaya da bu mikrodalga fiyatları nerelerde, bilen var mı
acaba?)
23. Büyük ekranlı TV tercih etmeyin. (Başka başka... Sayın Bakan
diğer önerilerin özellikle 4 dakikada duş neyse de bu önerinin hiç kıymeti
harbiyesi yok. Bu devirde 37 ekran olur mu hiç? Gelen misafir büyük ekranlı TV
yerine bu küçük ekranı görse, siz hala 37 ekran mı kullanıyorsunuz dese, bizim
itibarımız ne olur, biliyor musun? Lütfen tasarruf tedbirlerini de tadında ve
kıvamında bırakalım.)
Bakan'ın hazırlattığı "Aklınla Verimli Yaşa" kitabından tasarrufa dair bazı öneriler bunlar. Bu önerilerine tek kelimeyle tebrikler Sayın Bakan. Uzat elini öpeceğim derim. Zira tasarruf tedbirlerine beni sollamış gördüm seni. Bükemediğim eli de öperim. Kitapçığın ismi aklınızda kalmazsa, siz buna "Aklınla Bin Yaşa" ismi de verebilirsiniz. Haydi göreyim sizi. Çünkü sıra sizde. İlk işimiz banyo işimizi dört dakika ile sınırlandırmak olsun.
*01/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
20 Eylül 2022 Salı
Hangi Mesleği Seçerdim, Hangisini Seçmezdim? *
Geriye
dönme imkanım olsa, bugünkü işimi seçerdim demeyeceğim. Zira böyle
tiplerden değilim. Ne olmak isterdin derseniz hem savcı olmak isterdim hem de
savcı olmak istemezdim.
Savcı olmak istemezdim. Çünkü
mevzuatında bir olay vuku bulduğunda savcı olarak hiçbir emir ve talimat
almadan suçlularla ilgili işlem başlatmak bana göre değil. Suç ve suçlu, tarih
boyunca olmaya devam ettiğine göre işim gücüm yok da bunlarla mı uğraşacağım.
Uğraşıp da başıma iş mi açacağım? Ondan sonra delil bulup iddianame hazırla dur.
Ben o kadar uğraşıp didinip zanlı hakkında TCK'nin ilgili maddesi gereği ceza
talep edeyim. Aynı okul türünden mezun olduğumuz bir avukat çıksın, benim
delillerimi çürütmeye kalksın. Haydi avukattır, işi budur diyelim. Aynı
koridorlarda karşılaştığım, aynı adliyede birlikte aynı havayı teneffüs
ettiğim, birlikte oturup kalktığım, mahkeme salonunda yan yana oturduğum,
aynı okul türünden mezun bir hakim çıksın, benim istediğim cezayı millet adına
çöpe atsın ve zanlıya/sanığa beraat versin. Benim devlet adına istediğim cezayı
çöpe atması ne haddine. Zanlı ve avukatın gözünde hakim iyi olacak, ben
hep kötü olacağım. Madem birimiz iyi polis, diğerimiz kötü polis
olacaksa, neden ben iyi polis rolünü üstlenmiyorum, değil mi?
Savcı
olmak isterim. Çünkü herhangi bir vukuatta kendiliğimden harekete geçme gibi
bir derdim hiç olmayacak. Her ne kadar mesleğim gereği kimseden emir ve talimat
almasam da ben emirsiz ve talimatsız yaşayamam. Ruhuma işlemiş bir defa. Bir
amirim bana, şunun hakkında bir iddianame hazırla deyinceye kadar ülke yıkılsa
hiç umurumda olmaz. Oturur keyif çatarım koltuğumda. Çünkü devlet dediğin emir
ve talimatla yönetilir. Bir sanık, bir zanlı hakkında bir büyüğümün ricası
benim için emirdir. Bu konuda asker gibi düşünürüm. Emir verilince şak yerine
getiririm. Şunu sal derse salar, bunu ipe gönder derse gönderirim. Saldığıma
büyüğümden tepki gelirse, zanlının yakalanması için yeni bir yazı çıkartırım.
Polisler zaten emrimde. Onlar suçluyu yakalamak için uğraşsın dursun. Zaten ne
iş yapıyorlar ki...
Burada içinizden birileri, sen
savcısın. Emir ve talimat almadan kendiliğinden görevini yapacaksın ve adaleti
tesis için uğraşacaksın diyerek bana görevimi hatırlatmaya çalışmak
isteyebilir. Bu tip akıl veren ve yol gösterenleri asla sevmem. Bunların
yaptıkları edebiyat parçalamaktan ve dürüstlük abidesi kesilmekten başka bir
şey değildir. Ben olması gerekene değil, uygulamaya bakarım. Zira benim adaleti
tesis etmeye çalışmaktan ziyade beni bu koltuğa getirenlere karşı bir
sorumluluğum var. Yani adalet diye bir derdim yok. Zaten adalet isteyenler hep
güçsüzlerdir. Güçlüler varken güçsüzlerin yanında yer alarak kendimi ateşe
atamam. Düşenin dostu olmadığını bilirim. Hatta düşene bir tekme de ben
vururum.
Hasılı emir talimatla iş yaparım.
Bunun dışında keyfime bakarım. Alırım yanıma korumayı, binerim makam aracıma,
otururum arka sağ koltuğa, sür oğlum şuraya derim. Şoförüm beni her zaman
evimden alır, akşam evime bırakır. Nasılsa hız sınırına riayet de yok. Bas
oğlum gaza derim. Arabama vurmuşlar, çizilmiş, kirlenmiş, yakıtı bitmiş, bakım zamanı
gelmiş...hepsini şoförüm yapar, bana hizmet eden pardon hizmet ettiğim devlete
de fatura eder, olur biter. Yani elim cebime gitmez. Kendi aracımın da
garajımda turşusunu kurarım. Yakıt derdi, toplu ulaşım derdi, aracımın yıpranma
diye bir derdi hiç olmaz. Zamanı gelince km'si düşük, sıfır araba gibi satarım.
Eşim ya da çocuğum bir yere gidip bir yerden mi alınacak. Şoförüm onların
emrinde. İşte benim istediğim savcılık bu. Diğeri sizin olsun.
*23/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.
18 Eylül 2022 Pazar
“Müdire WC” *
Bir meslek lisemizde okul müdiresinin kendisine has bir WC tahsis etmesi ve
kendini bilmez birilerinin kullanmasının önüne geçmek amacıyla WC'nin kapısına
"Müdür WC" yazdırması infiale sebep olunca müdire hakkında inceleme
başlatılmış. Basında yer alan haber böyle. İzninizle bu fiil, çıkan haber ve
infial üzerinde duracağım.
Bu müdür WC'sinin haber değeri var mı? Var. Çünkü bu WC uygulaması
okullarda görülen rutin bir uygulama değil. Bu yüzden haber değeri taşıması
kadar doğal bir şey olamaz.
Eğitimde güzel örneklere emsal olabilecek bu özel WC uygulamasının neresine
soruşturma başlatılacak? İnanın, çok anlamış değilim. Bence müdire hanım,
bırakın inceleme ve soruşturmayı, ödülü hak etmiştir. Çünkü 657 sayılı
DMK'nin122.maddesine göre düzenlenen Yönergede ödül kriterleri belirlenmiş. Bu
kriterlerin ilk maddesinde "Olağanüstü gayret ve çalışmaları ile
emsallerine göre başarılı görev yapmak" yazar. Bu madde tartışmaya mahal
bırakmayacak şekilde hoca hanımı tarif ediyor. Çünkü emsallerine göre farklı ve
olağanüstü bir başarıya imza atmış. Sorarım size, bugüne kadar gelmiş geçmiş
kaç müdür kendine has tuvalet yaptırdı? Kaçının aklına böyle bir fikir geldi?
Okulundaki bir tuvaleti kendine has kıldığı halde kaçı WC kapısına "Müdür
WC" yazdırdı? Bildiğim kadarıyla yok. Meslektaşlarının düşünemediği,
düşündü ise de uygulamaya geçiremediği bir fiili yerine getirdiği için bu
müdireye ceza mı verilmeli yoksa ödül mü? Bence gecikmeden soruşturmayı
kaldırmalı ve "Emsallerine göre başarılı görev yapmak" maddesinin
gereği olarak bu müdireye başarı belgesi verilmeli ve kendisinden özür
dilenmeli. Başarı belgesinin altında da ilgili bakanın adı olmalı, gereğini yap
diye iş kaymakama bırakılmamalı. Ardından bakanlığın sayfasında "Müdür
WC" başlığı altında bir sayfa açarak bu uygulamanın tüm okullara örnek
olması tavsiye edilmeli. Kendi imkanları ile yapamayan okullara öncelikli
olarak müdür WC ödeneği gönderilmeli.
Burada okulların onca derdi varken "Müdür WC" öncelikli mi diye
içinizden moral bozucu soru soranınız çıkacaktır. Garipsemem bu soruyu. Zira
beklediğim bir sorudur. Bunlara şunu demek isterim: Bir okul, müdürüyle okul
ise bir okulda müdüre ait bir WC'nin olması kadar doğal ne olabilir? Ayrıca
öğretmen ve öğrencilerden ayrı olarak bu müdürlere müdür odası diye ayrı bir
makam odası ayırmıyor muyuz? Hangi okula gitseniz, ilk sorduğunuz, müdür odası
nerede değil mi? Müdür odası varsa, niçin müdür WC olmasın? Müdüre ayrı bir oda
tahsis edip insani bir ihtiyacını gidereceği zaman herkesin kullandığı ortak WC'ye
müdirenin gidip hacetini gidermeye kalkması ne derece etik ne derece ahlakidir.
Bırakalım da okullarda müdürlere ait bir WC de bulunsun. Sonra ortak WC'yi
kullanan bir müdürün ardından bir başka personelin aynı WC'yi kullanması, Kibar
Feyzo ile Maho Ağa arasında geçen tuvalet sahnesini hatırlatmaz mı? Nasıl ki
ağanın p.kunun üzerine p.k yapılamazsa, müdürünkinin de üzerine yapılamaz. Hiç
tevazua gerek yok. Güç böyle bir şey. Herkes bu güce boyun eğmeli. Hatta
müdürün giriş çıkışı, asansörü ve merdiveni bile ayrılmalı. Bu imkanları
müdürlere özellikle bu müdüre sunmaktan kaçınmayalım.
Burada iğneyi de müdireye batırmak istiyorum. Zira müdirenin de kadı
kızında olabilecek küçük hataları var. Bir defa emsallerine göre yaptığı bu
olağanüstü fiilinin ardında durmalı: “Sehven oldu. Firma yanlışlıkla yazdı.
Benim bundan haberim yok…” dememeli. Sonunda müdireliğinden de olacak olsa
uygulamasını savunmalı. Bir diğer hatası da kendisi kadın olduğu halde WC’nin
kapısına “Müdür WC” yazdırması. Halbuki doğrusu “Müdire WC” olmalıydı. Tüm
itirazı da buna olmalıydı. Bu müdireye illa bir soruşturma açılacaksa bundan
dolayı açılmalı.
Hasılı bu müdireye sahip çıkmalı. Onu kurda kuşa yem etmemeli. Birilerinin
tenkitlerine pabuç bırakmamalı. Özellikle bu müdire, yazılı sınav olmadan
mülakattan başarılı olarak atanmışsa daha fazla sahip çıkılmalı. Çünkü böyle
orijinal müdüreler kolay yetişmez. Kamuoyunun gazı alınsın diye bu müdire
görevinden alınacaksa, bu müdüreye ilçe milli eğitim müdürlüğü veya daire
başkanlığı gibi bir görev vererek onu taltif yoluna gitmeli.
*19/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.