2 Ekim 2022 Pazar

Maşallahım Var!

Markete girerek iki tane beşer litrelik su aldım. Kasaya yanaştım. Gözlüklü kasiyer kızımız suyun barkodunu okuttu. Ama makine okumadı. Şu diğer sudan okut dedim. Kızımız bu önerime önce sıcak bakmadı. Aynı suyu tekrar okuttu. Yine olmadı. Sonra diğerini denedi. Onu da okumadı. Küçük yazılmış o kadar rakamı tek tek yazmak istedi. Göremiyorum ki dedi. Getir ben okuyayım dedim. Amcanın zoruna bak. Bu yaşımda ben okuyamıyorum. Yaşına başına bakmadan ben okuyayım diye atlıyor. Zaten işim başımdan aşkın demiş olmalı ki hiç pas vermedi. Öyle ya, gepegencecik kendisi okuyamıyorsa 60'ındaki ben nasıl okuyacaktım.

Cebinden cep telefonunu çıkardı. Kamerasını açtı. Barkoddaki rakamları büyüterek fotoğrafını çekti. Çektiği rakamları yazdı. Makine yine okumadı. Bulduğu çözüm de işe yaramadı.

Ben bekliyorum, kızımız bekliyor. Ardımda kuyruk uzadı. Kızımız ne yapacağını şaşırdı. Patronu çağırsa, barkodu okuyamadım dese olmazdı. Fotoğrafını büyüterek çektiği barkodu tekrar tekrar yazdı. Tüm bunları yaparken de hiç telaşa kapılmadı. Sakindi maşallah. Tüm bunlara rağmen amca okur musun demedi. Zira bundan gelecek yardım Allah'tan gelsindi. Sonunda çıplak gözle okumaya başladım. Kızımız hızlıca yazdı. Hayret bu sefer barkot okudu. Ödemeyi yapıp çıktım. Kızımız teşekkür etmedi. Maşallah amca demedi.

Aman neyse ne. İşimi gördüğüme bakarım ama maşallahın var amca dese daha iyi olurdu. Sanırım gururu müsaade etmedi. Belki de bu nasıl olur diye nutku tutuldu. Haydi kızımızın aklına gelmedi. Arkada sıra bekleyenler tebrik edebilir, bana teşekkür edebilirlerdi. Çünkü onların önünü açtım. Yoksa benim acelem yoktu. Ha biraz daha bekleyebilirdim.

Neyse olan oldu. Siz bari maşallah deyin yoksa çatlayacağım. Yok mu bir maşallahınız?

Bu Çocuk Geri Zekalı Olabilir mi? *

Hediyelik Afyon lokumu almak için Gazlıgöl'de bir dükkana girdim. Seçtiğimiz lokum çeşitlerini kesip paketin içine koyan yaşlı bir amcaya, tartıda yardım eden bir çocuk vardı.

Amca pratik mi pratik. Gelen müşteriyi kaçırmıyor. Hem ağzı çalışıyor hem de eli. "Kampanyamız var efendim. Şu kadar fiyattı. Bu kadara indirdik." diyor. Bir taraftan da lokum kesmeye devam ediyor. Dışarıdan gelip geçenleri de gözünden kaçırmıyor. Müşterinin dükkanın önündeki tezgahtaki ürünlere baktığını görür görmez kalabalığı yararak kendini dışarıya atması görülmeye değer. “Sucuklarımız şu kadar efendim. Tavsiye ederim" diyor. Müşteri, "Şurada şu fiyat dediler. Sen pahalı veriyorsun" deyince, onların verdiği sucuklardan içeride var. Bende onlar şu fiyat" diyerek onlara da bir kılçık atıyor. Bundan sonrasını onlar düşünsün. "Biz daha buradayız. Giderken alacağız" diyor adamlar. Bey amca, "Tamam, efendim, biz buradayız. Size söylediğim fiyat geçerli. Mutlaka beklerim" diyor.

Ardından işinin başına dönüyor. Yanında kendisine yardım eden çocuğa, "Geri zekalı, kutuyu ver. Kutuyu aç. Şu koyduğumu paketle" diyor. Çocuğa ya cümlesinin başında ya da sonunda geri zekalı dedi durdu. Bu söze çocuk da hiç tepki vermedi. Bir an için çocuğun adı geri zekalı olabilir mi diye düşünmedim değil. Bey amca, çocuğa niye hakaret ediyorsun diyeyim dedim. Nasıl dersin? Adamın elinde makas var. Nedin lan sen deyip peşime düşebilir ve lokum doğar gibi doğrayabilirdi. Ondan sonra al başına belayı. Benim lokum işi de kalırdı. Adam öyle yapar mıydı, yapmaz mıydı bilmiyorum ama beni sessizliğe iten elindeki makastı. Kasaplara da bir şey demem. Zira onların da elinde bıçak, satır, tahra gibi edevat eksik olmaz. Elektronik terazileri yokken pazarcı esnafına ve seyyar satıcıya da bir şey demezdim. Çünkü tartıda kullandıkları kilolar aynı zamanda onların kavgada kullandıkları aletleriydi. Aman neyse ne. 

Gelelim tekrar usta-çırak diyaloğuna. "Şu teraziye koyduğum bir kilo. Bunu hemen paketle. Oyalanma" dedi usta. Çocuk ise "Ustam, bu daha bir kilo olmamış. 998 gram. Denk getiremiyorsun" dedi. Ustası, Ulen geri zekalı. Nasıl gelmez bir kilo. Bak 1024 yazıyor" dedi. Çocuk ısrarlıydı 998 olduğuna. Adam paketi kaldırıp hızlıca teraziye koyunca, tartı eylemin şiddetinden bir kiloyu geçti. Çocuk hep böyle ikna oldu. Amca zaman zaman da çocuğa göre eksik tartı olan lokumun içine biraz Hindistan cevizi serpiştirerek kiloya tamamladı. Ardından bey amcanın koyduğu her pakete aynı muamele ve usta çırak arasında aynı konuşma. Anladım ki çocuğun geri zekalı olmasının temelinde ustasının düşük tartmasına itiraz var. Bu arada düşük tartılıyor mu, tartılmıyor mu, bunu usta ile çırak dışında kimse göremiyor. Tüm mesele iki gram ise varsın eksik olsun. Zira tam kilo denk gelmez. Buna da kimse bir şey demez. Yine de siz siz olun, çırak olarak yaşını başını almış ustanızın tarttığı lokumun kilosuna karışmayın yoksa öğle yemeğiniz hazır: Geri zekalı. 

Hülasa, amcanın her iki lafından birinin geri zekalı olması hoş değil. Herhalde sizin de hoşunuza gitmemiştir. Çünkü bir çocuğun her yaptığına geri zekalı denmesi ve bunun sürekli tekrarlanması çocukta kalıcı izler bırakabilir. Zira bir kişiye kırk defa geri zekalı dense, o kişinin adı geri zekalı kalır. Hele çırak bulmada esnafın zorlandığı bu yıllarda, bu çocuklara bu şekil hakaret, ayağına kadar gelen nimeti tepmek demektir. Burada bir temennide de çocuk için bulunmak istiyorum. Bu çocuk biz büyükler gibi günaha batmamış, masum mu masum. İnşallah terazideki gösterdiği bu duyarlılık hayatı boyunca her alanda devam eder.

*14/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

28 Eylül 2022 Çarşamba

Beceremediklerim *

Allah'ın verdiği yetenek nimetinin hepsini kullanamadım. Çünkü yetenekli biri değilim. Pek becerikli olmasam da beceri nimetinin tümünü kullanan maharetlilere gıpta ederek geçirdim ömrümü. Bazen de bunlar bende niye yok diye kah haset ettim kah isyanlara oynadım.  Bu yaşıma gelinceye kadar deneme yanılma yoluyla bazı beceriler kazanmış olsam da şu konularda hiç yetenek geliştiremedim:

Nabza göre şerbet veremedim. 

Politik davranamadım.

Gücün ve güçlünün yanında yer alamadım. Güzsüzün yanında yer aldım. Tek yaptığım, güçsüzlerin arasına bir güçsüz ilavesi yapmak oldu.

Yararıma olacak şeyler için burnum iyi koku almadı. Basiretim hep bağlandı. 

Kendimi anlatmak için başkasını kötüleyemedim. 

Belden aşağı vuranlara prim veremedim. 

İçime sinmeyen bir görüşe eyvallah diyemediğim gibi pasif kabul anlamında sessiz bile kalamadım.

Ucunda mimlenme bile olsa bir yerde görüşümü açıklamazlık yapamadım ve mimlenme konusunda çok başarılı olduğumu söyleyebilirim. Belki de tek başarılı yeteneğim bu.

Bir partinin, bir görüşün, bir cemaat ve tarikatın trolü olamadım. Politik davranamadım. Haliyle gelmesi muhtemel nimetleri elimle teptim.

Koyun gibi olup aklımı kiraya veremedim. Makam ve mevkice büyük olanların söz ve tasarruflarına var bir hikmeti diyemedim. 

Şu sözüm tepki çeker deyip yutamadım. 

Şu yazılarım daha çok beğeni alıyor deyip o tür yazılar yazamadım. Gerekli olduğunu gördüğüm ama hiç müşterisi olmayan yazıları yazmaktan vazgeçemedim. Tüm bunları yaparken müşterisiz meta zayidir sözünü göz ardı ettim. Halbuki marifet iltifata tabi idi.

Kapalı kapılar ardında eleştirip yüz yüze gelince övemedim. Gıyabında konuştuğumu karşılaşınca dile getirdim. Pek lazımdı. Adam sormuştu sanki. 

Kırılıp alındığım zaman belli etmezlik yapamadım.

Gönül koyduklarıma maslahat gereği gülümseyemedim. İçime atıp bu da bende kalsın diyemedim. Fırsatını bulup serzenişimi dile getirdim.

Basit esprilere gülemedim. İnce ve keskin esprilere hayranım ama bu özelliklere sahip pek az insana rastladım.

Ciddi meseleleri espri ile sulandırmada üstüme yoktur. 

Karşılığı bu toplumda olmasa da doğruya doğru, yanlışa yanlış dedim. Karşılığında değerli yalnızlıkla yetindim.

Herkesi ve her kesimi anlamak için empati yaptım ama karşılığında pek az empati yapanı görebildim. Buna da şükür.  

Tüm iyimserliğime rağmen hayata eleştirel yaklaştım. Eleştirilere en yakınımdan başladım. Yakınlarım, bu bizim iyiliğimizi istiyor demedi. Hepsi de eleştiriye açık olduğunu söyledi ama eleştirinin e'sini göremedim. Hepsinin özellikle mahallemin istediği, eleştiri olsun ama karşı tarafa olsun. Zira kol kırılsın ama yen içinde kalsın derdinde hepsi. Kırılacak kol ve yen kaldıysa tabi.

Trol ve fanatiklerin kol gezdiği bu ülkede iki kutup arasında yer almadığım için her iki kutup da mesafeli bana. Ne İsa'ya ne Musa'ya oldu benim yolum. 

Kapalı kapılar ardında farklı, topluluk arasında farklı davranamadım.

Yüze gülüp arkadan vuramadım.

Hasılı, adım Hıdır, elimden gelen budur. Beceri olmayınca ne yapsın Mabut. Kısaca beceriksizim.

*10/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

27 Eylül 2022 Salı

Seçmene Rüşvet Siyaseti *

Adaylar tam netleşmese de değişik kesimlere dair birbiri ardına açıklanan müjdeler Türkiye'nin seçim atmosferine girdiğini gösteriyor. Bu atmosferde bütçede karşılığı olmayan her icraat ve vaat ise seçim ekonomisi olarak değerlendirilir. Bunu kim ve hangi hükümet yaparsa yapsın, bunun etik ve ahlakiliği yoktur. Seçim rüşvetidir zira bunun adı. Seçimi kazanmak için her yolun mubah görüldüğünün göstergesidir. 

Bu hükümet, geçmişte ülkenin büyük bedeller ödemesine sebebiyet veren seçim ekonomisi uygulamasına son vermişti. Son vermekle kalmayıp "Seçim ekonomisinin ekonomiye zarar verdiğini, bütçe disiplininden ödün vermeyeceklerini ve seçim ekonomisi uygulamayacaklarını" birinci elden açıklamıştı. 2012 yılına ait bu enfes konuşmayı yeniden dinlemek için Google'dan arama yaptım. Maalesef bulamadım. Bu konuşmayı ya yanlış kelimelerle aradım ya lüzum üzerine bu video kaldırıldı ya da kaldırtıldı. Daha birkaç ay önce dinlemiştim halbuki. Neyse vardır bir hikmeti. Nasılsa balık hafızalı kabul ediliyoruz. Siyasilerin dün ne dediğinin hiç önemi yok. U dönüşü siyasetin bir gereği kabul ediliyor. Maalesef ülkede hiç olmadığı kadar dün dündür eski siyaseti yürütülüyor. 

Halbuki bu hükümeti önceki hükümetlerden ayıran en belirgin özelliği, seçim ekonomisine geçit vermemesiydi. Mali disiplinden ödün vermemesi, bu uğurda gerekirse seçim kaybederiz anlamına gelen bu bakış açısı, milletimizden teveccüh almıştı. Ve ilk iki döneminde yaptıklarından dolayı bu millet bu hükümete ardı arkasına kredi verdi. Görüyorum ki 7 Haziran 2015 seçimlerinde çoğunluğunu kaybeden bu hükümet, 1 Kasım 2015 erken seçimine giderken seçim ekonomisi uygulanmayacağı prensibinden ödün vermiş ve kesenin ağzını açmıştı. Maalesef o zamandan bu zamana da her seçim öncesi seçim rüşveti diyebileceğimiz seçim ekonomisinden vazgeçmedi ve her seçim öncesi verdikçe veriyor. Diğerlerinden farklı olduğunu bir zamanlar cümle aleme göstermiş bu parti de bu yaptıklarıyla yok aslında benim de diğerlerinden farkım demeye getiriyor.

Burada antrparantez şunu söylemek isterim ki yazılarımın muhatabı; tarafgir ve fanatik olan, algılara teslim olan, bir partinin gözlüğünden bakan, her söylenenden nem kapan ve her şeyi partilerine yapılmış bir saldırı gibi görenler değildir. Muhatabım, aklıselim düşünen, fanatiklikten ziyade tespitlere değer veren ve saygı duyan vicdan sahipleridir. İnanın, derdim partiler falan değil, siyaset yapmak hiç değil. Niyetim tespittir, olması gerekeni ve olmaması gerekeni söylemektir. Trollerin bunu böyle bilmesinde fayda var. 

Şimdi dönelim tekrar seçim ekonomisine. Sözlerim iktidarı ve muhalefetiyle tüm siyasi partilere. Sayın siyasiler, işiniz siyaset ve seçimi kazanmak ve seçmenin desteğini almak için var gücünüzle çalışmaktır. Bu da en doğal hakkınızdır. Yalnız kazanacağız diye her yolu mubah görme gibi bir lüksünüz olamaz. Zira altı dolu olmayan ve ayakları yere basmayan her türlü vaadiniz ve bütçeye ağır yük getiren her türlü icraatınız bu ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Tek amacı bu ülkeye hizmet olan siyaset anlayışınıza aykırı bir durumdur bu. Bir seçim kazanmak için değer mi değerlerimizi ayaklar altına almaya? Hele seçime giderken seçim atmosferine girildiği zaman dilimlerinde hayata geçirdiğiniz; bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü türünden yaptığınız ve yapacağınız her icraat seçim ekonomisidir ve seçim rüşvetidir. Yapmayın bunu.

Seçim ekonomisiyle oyuna göz dikilen seçmene gelince, bir hakkınızı normal zamanda değil de seçim zamanı vermeye kalkan hiçbir siyasi partiye prim vermeyin. Hatta cezalandırın ki hevesleri kursaklarında kalsın ve bu yaptığınız siyasi partilerin kulaklarına küpe olsun ve bir daha böyle şeylere tevessül etmesinler. Böyle yaparsanız, siyasi partiler yola gelir ve adam gibi siyaset yaparlar. Yapacakları siyaset bir fazilet yarışı olur. 

*30/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Bunları Yapan Yaşadı *

Bu yazımda, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez'in, vatandaşlara önerdiği bazı tasarruf tedbirlerine yer vereceğim. Bu öneriler Enerji Bakanlığı tarafından çıkarılan "Aklınla Verimli Yaşa" kitapçığından alıntıdır: (Parantez içleri bana ait.)

1."Kışın kombi derecesini indirin, yazın klima derecesini yükseltin". ( Kombi derecesini indirerek biraz üşüyün. Bu sizi diri tutar ve ölmezsiniz demektir.) 

2.Kısa mesafelerde yürüyün ya da bisiklete binin. (Uzak mesafeleri de yürüyün. Benim size önerim budur. Boş verin bisikleti. Bisikleti çaldırıp kara kara düşünmeyin sonra.) 

3.Saçınızı kurutma makinesi ile değil, havlu ile kurutun. (Hep yapmışımdır. Sanki saç kurutma kullanmışım gibi elektrik sayacım yarış atı gibi koşuyor.) 

4.Banyoya kum saati koyun, 4 dakikadan fazla duş yapmayın. (Kum saatini bilmem de 4 dakikada nasıl duş alıp çıkacağım? Kara kara düşünmeye başladım şimdiden. Zira yarı sabunlu çık demektir bunun Türkçesi. Bakan 4 dakikada duş almayı bize uygulamalı gösterse de bunu bir görsek. Değilse zinhar inanmam.)

5-Kışın fırını kullandıktan sonra kapağını açıp, ortamı ısıtın. (Bir taşta iki kuş vurmaktır bu. Tek yapacağınız fırının kapağını açık tutmak. Çok zor değil, inanın. Hatta elinizi fırının içine doğru tutun. Isınan elinizi yüzünüze sürün.)

6.Düşük katlar için asansöre binmeyin, merdivenden çıkın. (Bunu da şiddetle öneririm. Burada tek yapacağınız, asansörün bakım, tamir ve servisine para veriyorum psikolojisinden kurtulmanız. Hele yürüyüşe inerken Allah rızası için asansör kullanmayın.)

7.Yüksek motor hacmine sahip araç kullanmayın”. (Etin ne buldun ne? Havanız batsın demektir bu. Öyle ya, yüksek hacimli motor neyinize sizin.)

8. Evinizin duvarlarını açık renge boyatın. (Evimizi aydınlık tutar, içiniz açılır ve erkenden ışık yakmak zorunda kalmazsınız.)

9.Binaların güney cephesine yaprak döken ağaçlar dikin. (Yaprak dökmeyen ağaçlar dikerek pencereden evinize girecek güneşe engel olmayın demektir.)

12.Kışın perdeleri açın, içeriye güneş ışığı girsin. (Sayın Bakanım, doğru dersin de senin perde dediğin eski anam babam perdeleri değil ki. Günümüz perdelerini açmak için günün belirli saatini ayırmak gerekiyor. Bu işkence akşam kapatırken de olacak. Bu perdelerle uğraşan, varsın donayım daha iyi der. En azından yok yere gerilmez.)

13.Radyatör arkasına yalıtım levhası yerleştirin ve önüne mobilya koymayın, ana girişlerde çift kapı ya da döner kapı kullanın. (Bu önerileri yerine getirmeden önce yalıtım levhası, çift kapı ya da döner kapı maliyet hesabı yapmanızda fayda var. Radyatör önüne mobilya koymayın önerisine gelince, Sayın Bakan, lütfen uygulanmayacak öneride bulunmayın. Zira petek önüne mobilya koymak Allah'ın emri gibi bir şey. Bu önerini yerine getirmek demek aile saadetinin temeline dinamit koymak demektir. Dinamitle ısın diyorsan başka. Ama petek önündeki mobilyayı çekmek demek boşanma sebebidir. Lütfen aile saadetimizle oynama. Bırak, doğal gazı biraz fazla ödeyelim. Zira aile saadeti bu tasarruftan önce gelir ve bu itibardan asla ödün verilemez. Var git işine.)

14.Gereksiz yere ani fren yapmayın, gaza basmayın. (Hava yapma, havan batsın diyorsun. Haklısın da biz havasız yaşayamayız. Araba sürerken herkes başını çevirip bize bakacak. Değilse araba sürmenin ne anlamı kalır.)

15.Araç bekleme halindeyken kontağı kapatın. (Bu da zor ama deneyeceğim.)

16.Araçta hava akımını engellemek için camları açmayın. Bagajda bulunan gereksiz eşyaları çıkarın. (Ben açmıyorum ama yanıma binenler az hava gelsin diye açıyorlar. Hemi de ikisini birden. Az sonra da klimayı çalıştır diyorlar. Sayın Bakan bu laf anlamaz, söz dinlemezlere bir şey söyle. İnan, bundan ben de şikayetçiyim. Sanırsın ki hiç havasız yerde kalmamışlar. Onların ki ne sıcak ne de soğuk olacak. İstedikleri cennet. Bunu da cennete gitmeden dünyada iken benden istiyorlar.)

17.Çamaşır ve bulaşık makinesinde ön yıkama yapmayın. Çamaşırları asarak kurutun, kurutma makinesi kullanmayın. (Makinemin kurutma özelliği var mı bilmiyorum ama o dediğin ne ise bizde ön yıkama olmadan gerekirse tüm kazancımızı elektrik dağıtım şirketine veririz ama tam yıkamadan vazgeçemeyiz. 

18.Bulaşıklardaki kaba atıkları yemekte kullanılan peçeteyle temizleyin. (Kusura bakma ama o tabakları kırarız. Yemekte kullanılan, milletin ağzını sildiği peçeteyi de kullanmayız. Biz şöyle yapıyoruz. Makineye koymadan önce bulaşıkları bir güzel çeşmede yıkıyoruz. Ardından makineye koyup çalıştırıyoruz. Yıkama bittikten sonra tabakları tek tek kontrol ediyoruz. İyi yıkamamış deyip yeniden makineye koyuyoruz. Baktık yine olmadı mı, makinenin sabununu değiştiriyoruz. Biz bir şeyi yıkamadan önce suyu suyla yıkar, öyle kullanırız. Lütfen tasarruf namına aile saadetimin temeline dinamit koyma. Dönmez soyadını döner şeklinde değiştirsen iyi olacak. Unutma ki evlilik dediğin şey tasarrufa gelmez. Devletin itibarı ne ise ailenin itibarı da budur.)

19. Ütü bitmeden birkaç dakika önce fişi prizden çekin ve kalan ısıdan faydalanın. (Biz daha ilerisini uyguluyoruz Sayın Bakan. Ütü gerektiren pantolon ve gömlek giymeyi bırakalı çok oldu. Sadece makama çıkarken ve milli bayramlarda gömlek ve takım elbise giyiyoruz. Madem bizi bu kadar düşünüyorsun. Devlet memurlarına tamamen kıyafet serbestliği getirin, ütüden kurtulalım ve enerjiden tam tasarruf sağlayalım.)

20. Fırını pişirme süresinden beş-on dakika önce kapatın. (Yani ala çiğ yiyin diyorsun. Öyle ya iyice pişmiş çamur gibi olur. Yiyeceğin proteinini de yok eder.)

21. Düdüklü tencere kullanın. (Özellikle nohut ve fasulye pişirmede kullanıyoruz. Gören de eve kalabalık misafir gelecek sanır. Beklenen misafir de gelmediğine göre kaç akşam menümüz hazır. Isıtılıp ısıtılıp konuyor önümüze. Bereketli oluyor böyle.)

22. Az yemek ısıtmada fırın yerine mikrodalga kullanın. (Kullanalım kullanmaya da bu mikrodalga fiyatları nerelerde, bilen var mı acaba?)

23. Büyük ekranlı TV tercih etmeyin. (Başka başka... Sayın Bakan diğer önerilerin özellikle 4 dakikada duş neyse de bu önerinin hiç kıymeti harbiyesi yok. Bu devirde 37 ekran olur mu hiç? Gelen misafir büyük ekranlı TV yerine bu küçük ekranı görse, siz hala 37 ekran mı kullanıyorsunuz dese, bizim itibarımız ne olur, biliyor musun? Lütfen tasarruf tedbirlerini de tadında ve kıvamında bırakalım.) 

Bakan'ın hazırlattığı "Aklınla Verimli Yaşa" kitabından tasarrufa dair bazı öneriler bunlar. Bu önerilerine tek kelimeyle tebrikler Sayın Bakan. Uzat elini öpeceğim derim. Zira tasarruf tedbirlerine beni sollamış gördüm seni. Bükemediğim eli de öperim. Kitapçığın ismi aklınızda kalmazsa, siz buna "Aklınla Bin Yaşa" ismi de verebilirsiniz. Haydi göreyim sizi. Çünkü sıra sizde. İlk işimiz banyo işimizi dört dakika ile sınırlandırmak olsun. 

*01/10/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

20 Eylül 2022 Salı

Hangi Mesleği Seçerdim, Hangisini Seçmezdim? *

Geriye dönme imkanım olsa, bugünkü işimi seçerdim demeyeceğim. Zira böyle tiplerden değilim. Ne olmak isterdin derseniz hem savcı olmak isterdim hem de savcı olmak istemezdim.

Savcı olmak istemezdim. Çünkü mevzuatında bir olay vuku bulduğunda savcı olarak hiçbir emir ve talimat almadan suçlularla ilgili işlem başlatmak bana göre değil. Suç ve suçlu, tarih boyunca olmaya devam ettiğine göre işim gücüm yok da bunlarla mı uğraşacağım. Uğraşıp da başıma iş mi açacağım? Ondan sonra delil bulup iddianame hazırla dur. Ben o kadar uğraşıp didinip zanlı hakkında TCK'nin ilgili maddesi gereği ceza talep edeyim. Aynı okul türünden mezun olduğumuz bir avukat çıksın, benim delillerimi çürütmeye kalksın. Haydi avukattır, işi budur diyelim. Aynı koridorlarda karşılaştığım, aynı adliyede birlikte aynı havayı teneffüs ettiğim, birlikte oturup kalktığım, mahkeme salonunda yan yana oturduğum, aynı okul türünden mezun bir hakim çıksın, benim istediğim cezayı millet adına çöpe atsın ve zanlıya/sanığa beraat versin. Benim devlet adına istediğim cezayı çöpe atması ne haddine. Zanlı ve avukatın gözünde hakim iyi olacak, ben hep kötü olacağım. Madem birimiz iyi polis, diğerimiz kötü polis olacaksa, neden ben iyi polis rolünü üstlenmiyorum, değil mi?

Savcı olmak isterim. Çünkü herhangi bir vukuatta kendiliğimden harekete geçme gibi bir derdim hiç olmayacak. Her ne kadar mesleğim gereği kimseden emir ve talimat almasam da ben emirsiz ve talimatsız yaşayamam. Ruhuma işlemiş bir defa. Bir amirim bana, şunun hakkında bir iddianame hazırla deyinceye kadar ülke yıkılsa hiç umurumda olmaz. Oturur keyif çatarım koltuğumda. Çünkü devlet dediğin emir ve talimatla yönetilir. Bir sanık, bir zanlı hakkında bir büyüğümün ricası benim için emirdir. Bu konuda asker gibi düşünürüm. Emir verilince şak yerine getiririm. Şunu sal derse salar, bunu ipe gönder derse gönderirim. Saldığıma büyüğümden tepki gelirse, zanlının yakalanması için yeni bir yazı çıkartırım. Polisler zaten emrimde. Onlar suçluyu yakalamak için uğraşsın dursun. Zaten ne iş yapıyorlar ki...

Burada içinizden birileri, sen savcısın. Emir ve talimat almadan kendiliğinden görevini yapacaksın ve adaleti tesis için uğraşacaksın diyerek bana görevimi hatırlatmaya çalışmak isteyebilir. Bu tip akıl veren ve yol gösterenleri asla sevmem. Bunların yaptıkları edebiyat parçalamaktan ve dürüstlük abidesi kesilmekten başka bir şey değildir. Ben olması gerekene değil, uygulamaya bakarım. Zira benim adaleti tesis etmeye çalışmaktan ziyade beni bu koltuğa getirenlere karşı bir sorumluluğum var. Yani adalet diye bir derdim yok. Zaten adalet isteyenler hep güçsüzlerdir. Güçlüler varken güçsüzlerin yanında yer alarak kendimi ateşe atamam. Düşenin dostu olmadığını bilirim. Hatta düşene bir tekme de ben vururum.

Hasılı emir talimatla iş yaparım. Bunun dışında keyfime bakarım. Alırım yanıma korumayı, binerim makam aracıma, otururum arka sağ koltuğa, sür oğlum şuraya derim. Şoförüm beni her zaman evimden alır, akşam evime bırakır. Nasılsa hız sınırına riayet de yok. Bas oğlum gaza derim. Arabama vurmuşlar, çizilmiş, kirlenmiş, yakıtı bitmiş, bakım zamanı gelmiş...hepsini şoförüm yapar, bana hizmet eden pardon hizmet ettiğim devlete de fatura eder, olur biter. Yani elim cebime gitmez. Kendi aracımın da garajımda turşusunu kurarım. Yakıt derdi, toplu ulaşım derdi, aracımın yıpranma diye bir derdi hiç olmaz. Zamanı gelince km'si düşük, sıfır araba gibi satarım. Eşim ya da çocuğum bir yere gidip bir yerden mi alınacak. Şoförüm onların emrinde. İşte benim istediğim savcılık bu. Diğeri sizin olsun.

*23/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

18 Eylül 2022 Pazar

“Müdire WC” *

Bir meslek lisemizde okul müdiresinin kendisine has bir WC tahsis etmesi ve kendini bilmez birilerinin kullanmasının önüne geçmek amacıyla WC'nin kapısına "Müdür WC" yazdırması infiale sebep olunca müdire hakkında inceleme başlatılmış. Basında yer alan haber böyle. İzninizle bu fiil, çıkan haber ve infial üzerinde duracağım. 

Bu müdür WC'sinin haber değeri var mı? Var. Çünkü bu WC uygulaması okullarda görülen rutin bir uygulama değil. Bu yüzden haber değeri taşıması kadar doğal bir şey olamaz.

Eğitimde güzel örneklere emsal olabilecek bu özel WC uygulamasının neresine soruşturma başlatılacak? İnanın, çok anlamış değilim. Bence müdire hanım, bırakın inceleme ve soruşturmayı, ödülü hak etmiştir. Çünkü 657 sayılı DMK'nin122.maddesine göre düzenlenen Yönergede ödül kriterleri belirlenmiş. Bu kriterlerin ilk maddesinde "Olağanüstü gayret ve çalışmaları ile emsallerine göre başarılı görev yapmak" yazar. Bu madde tartışmaya mahal bırakmayacak şekilde hoca hanımı tarif ediyor. Çünkü emsallerine göre farklı ve olağanüstü bir başarıya imza atmış. Sorarım size, bugüne kadar gelmiş geçmiş kaç müdür kendine has tuvalet yaptırdı? Kaçının aklına böyle bir fikir geldi? Okulundaki bir tuvaleti kendine has kıldığı halde kaçı WC kapısına "Müdür WC" yazdırdı? Bildiğim kadarıyla yok. Meslektaşlarının düşünemediği, düşündü ise de uygulamaya geçiremediği bir fiili yerine getirdiği için bu müdireye ceza mı verilmeli yoksa ödül mü? Bence gecikmeden soruşturmayı kaldırmalı ve "Emsallerine göre başarılı görev yapmak" maddesinin gereği olarak bu müdireye başarı belgesi verilmeli ve kendisinden özür dilenmeli. Başarı belgesinin altında da ilgili bakanın adı olmalı, gereğini yap diye iş kaymakama bırakılmamalı. Ardından bakanlığın sayfasında "Müdür WC" başlığı altında bir sayfa açarak bu uygulamanın tüm okullara örnek olması tavsiye edilmeli. Kendi imkanları ile yapamayan okullara öncelikli olarak müdür WC ödeneği gönderilmeli. 

Burada okulların onca derdi varken "Müdür WC" öncelikli mi diye içinizden moral bozucu soru soranınız çıkacaktır. Garipsemem bu soruyu. Zira beklediğim bir sorudur. Bunlara şunu demek isterim: Bir okul, müdürüyle okul ise bir okulda müdüre ait bir WC'nin olması kadar doğal ne olabilir? Ayrıca öğretmen ve öğrencilerden ayrı olarak bu müdürlere müdür odası diye ayrı bir makam odası ayırmıyor muyuz? Hangi okula gitseniz, ilk sorduğunuz, müdür odası nerede değil mi? Müdür odası varsa, niçin müdür WC olmasın? Müdüre ayrı bir oda tahsis edip insani bir ihtiyacını gidereceği zaman herkesin kullandığı ortak WC'ye müdirenin gidip hacetini gidermeye kalkması ne derece etik ne derece ahlakidir. Bırakalım da okullarda müdürlere ait bir WC de bulunsun. Sonra ortak WC'yi kullanan bir müdürün ardından bir başka personelin aynı WC'yi kullanması, Kibar Feyzo ile Maho Ağa arasında geçen tuvalet sahnesini hatırlatmaz mı? Nasıl ki ağanın p.kunun üzerine p.k yapılamazsa, müdürünkinin de üzerine yapılamaz. Hiç tevazua gerek yok. Güç böyle bir şey. Herkes bu güce boyun eğmeli. Hatta müdürün giriş çıkışı, asansörü ve merdiveni bile ayrılmalı. Bu imkanları müdürlere özellikle bu müdüre sunmaktan kaçınmayalım.

Burada iğneyi de müdireye batırmak istiyorum. Zira müdirenin de kadı kızında olabilecek küçük hataları var. Bir defa emsallerine göre yaptığı bu olağanüstü fiilinin ardında durmalı: “Sehven oldu. Firma yanlışlıkla yazdı. Benim bundan haberim yok…” dememeli. Sonunda müdireliğinden de olacak olsa uygulamasını savunmalı. Bir diğer hatası da kendisi kadın olduğu halde WC’nin kapısına “Müdür WC” yazdırması. Halbuki doğrusu “Müdire WC” olmalıydı. Tüm itirazı da buna olmalıydı. Bu müdireye illa bir soruşturma açılacaksa bundan dolayı açılmalı.

Hasılı bu müdireye sahip çıkmalı. Onu kurda kuşa yem etmemeli. Birilerinin tenkitlerine pabuç bırakmamalı. Özellikle bu müdire, yazılı sınav olmadan mülakattan başarılı olarak atanmışsa daha fazla sahip çıkılmalı. Çünkü böyle orijinal müdüreler kolay yetişmez. Kamuoyunun gazı alınsın diye bu müdire görevinden alınacaksa, bu müdüreye ilçe milli eğitim müdürlüğü veya daire başkanlığı gibi bir görev vererek onu taltif yoluna gitmeli.

 *19/09/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.