9 Ağustos 2020 Pazar

Eleştirirken İnsafı da Elden Bırakmayalım! *

Türkiye'nin gündem eksiği varmış gibi şimdi de bir rektörün şeffaf bir şekilde atanma şartlarını belirleyerek ilana çıktığı ve herkese duyurduğu personel daire başkanlığına, tüm şartları taşıyan tek kişi olan eşini personel daire başkanı olarak atamasını konuşuyor. 
Kadın tüm şartları taşıyan bir Derya ise, eşiyle de arasında sağlam ve kopmaz bir nikah Bağ'ı var ise bunun neresini konuşurlar bilmem. Tamam, bir haksızlık varsa hep birlikte karşı çıkalım. Ama haksızlığa karşı çıkarken de insafı elden bırakmayalım. Konu madem açıldı, o zaman bu meseleyi enine boyuna irdeleyelim ve sonunda bu işin normal ve rutin bir atama ve olması gereken bir atama olduğunu kabul edelim. 
1. Eşinin tüm şartlara mücehhez olması ehliyet ve liyakate uygun olan değil mi? Böyle liyakatli biri varken başkasını alması hakkaniyete uygun olur muydu? Ne yapalım eşi olmuşsa... Siz ve eşiniz aynı şartlara haiz iken müracaat ettiniz de rektör "Ben eşimi alacağım mı" dedi. Bence rektörün eşini kıskanıyoruz. Eğer yanacaksanız eşinizin bu şartları taşımadığına yanın.
2. Rektör, damadı olmadığı için belki eşini almak zorunda kalmıştır. Adamın damadı vardı da damadına bir makam vermeyip eşini alsaydı, eleştirilerinizde bir haklılık payı olabilirdi.
3. Rektörü eleştirirken lütfen anlamaya çalışalım. Bu kişi rektör de olsa akşam olunca evine gidecek. Çünkü bir ailesi var, evine karşı da sorumlulukları var. İşten yorgun argın evine gidince evde ne olup bittiğini nereden biliyoruz. Eşi, "Bana bak! Ben kimsede olmayan bu şartlara ve üstün meziyetlere sahip iken nerede olsa iş bulurum. Boşalan daire başkanlığına benden iyisini mi bulacaksın? Beni başkan yapacaksan yap yoksa ben yapacağımı bilirim" dese hatta "bunu yapmayacaksan, bir kadın olarak İstanbul Sözleşmesinden doğan 6284 sayılı kanunun bana verdiği yetkiyi kullanmak zorunda kalırım. Nasılsa benim beyanım esas. Polise, rektör bana şiddet uyguluyor desem ve sana 6 ay uzaklaştırma talep etsem, ne yapabilirsin? Başına ne gelecek, basın 'Rektör uzaklaştırma aldı' diye haber yapmayacak mı? Sen en iyisi mi beni al" diye bir emri vaki ile karşılaşmadığını nereden biliyoruz? Sayın rektör, eşinin bu masum isteğini yerine getirmediği takdirde evde aile saadetinin bozulmayacağına bir garanti verebilir misiniz? Eşi, bu işi yapmazsan babamın evine giderim deyip bir aile faciası ortaya çıkmaz mı? Bunlar bir varsayım. Ama tüm bunlar olası değil mi? Nice sebep ve bahanelerle birçok ocak dağılmıştır. Hepimizin istediği aileyi bir arada tutmak değil mi? Aile saadeti bozulan bir rektör, üniversitesini sağlıklı yönetebilir mi? Çocuklarımızı teslim ediyoruz. Bu durumda çocuklarımıza yazık olmaz mıydı?
4.Rektör, eşini mutlu etmek isteyemez mi? Mesela evliliklerinin kaçıncı yılı dolayısıyla bu senenin evlilik hediyesi bir makam olamaz mı? Hangi biriniz eşini mutlu etmek istemez? Öyle evlilik gününde bir gül hediyesi, bir lokantaya götürmek bayatladı artık. Çocuk mu avutuyorsunuz?
5. Rektörün eşiyle ilgili bu tasarrufu çocuklarımıza da güzel bir örnek olur. Aynı şeyi ileride bizim çocuklarımız da yapsa fena mı olur. Aday seçiminde de çocuklarımız, ileride bir makama gelirsem, istihdam edebileceğim kriterlere sahip bir eş seçmeliyim diyecek.
6. Rektör, rektör de olsam evin reisi eşim. Dışarıda emir veren ben, evde eşimden emir almaktan bıktım. Emrim altında çalıştırayım ki bu vesileyle iş icabı emir verebileyim. Böylece hıncımı biraz almış olabilirim diye düşünemez mi?
7. Rektör, eşini yanına alarak "Bak! Evde sen beni beğenmiyorsun ama ben burada binlerce kişiye emir veriyor, onlara hükmediyorum. Bana nasıl saygı gösteriyorlar. Aynı saygıyı senden de bekliyorum" mesajı vermek isteyemez mi?
8. Rektör eve gelince "Hanım! Bugün çok yoruldum" dediğinde eşinin, "Ne iş yaptın? Oturup oturup geliyorsun" sözlerinden bıkmış olmalı ki ne kadar çalıştığını eşini yanına alarak göstermek istemiş olamaz mı?
9. Yardım etmeye ilk önce yakınlarımızdan başlamayacak mıyız? Kişinin eşinden daha yakını olur mu?
10. Eve çift maaş girse fena mı olur?
11. Eşiyle kurumda altlı, üstlü çalışmak belki performansını yükseltiyordur. Biz işte yüksek performans ve verim istemiyor muyuz?
Sözün kısası, eşini üniversitesinde daire başkanı olarak istihdam eden rektörü -siz ne derseniz deyin- ben gördüğünüz gibi haklı buldum, hem de çok masum bir istek. Herkes eşine yanında iş verse işsiz kadın kalmaz. Böylece kadın istihdamına çözüm bulunmuş olur.

*10/08/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

7 Ağustos 2020 Cuma

Ekmeği de Siz Alın, Çayı da Siz Koyun

18'indeki çocuğumdan bugün şantaja benzer bir tehdit aldım. Hani şu pandemi yasaklarına takıldığı için ekmek almaya gitmeyen oğlumdan.

Tüm suçum, oğlum! Bir çay koyar mısın, demek. Bana, "Üniversite tercihinde İzmir'i yazarım bak" demez mi...

Bir düşündüm. Git-gel İzmir 13 saat. Otobüs parası gidiş-geliş 160 TL. Ayrıca cebine harçlık. Bir de barınma masrafı... Baktım, bir çay koydurmak bana çok tuzlu gelecek. Bundan da geçtim. Gider minarelerden Çav Bella söyletmeye kalkar. Neme lazım? Ağrımaz başımı ağrıtmayayım...

Bir tevazu örneği göstererek "Aman oğlum! Dursun, çayı ben koyarım" dedim ve annesine koydurdum. O da koymasaydı kalkıp kendim koyacaktım. Dedim ya mütevazılık benden bir parça.

Aman aman! Siz siz olun, üniversite tercihinde bulunacak çocuğunuz varsa ne ekmek aldırın ne de çay koydurun. Bir dediğini iki etmeyin.

Not: 14'ünde tercihler bitsin. Ben ona ne yapacağımı biliyorum. Hep beraber göreceğiz.

5 Ağustos 2020 Çarşamba

Araç Muayene İstasyonlarında Kredi Kartları Niçin Geçerli Değil? *

Kredi kartları nice zamandır hayatımızın bir parçası. Evden bir yere çıkarken cebimizde cüzdanımızın arasında kredi kartımız varsa cebimizde nakit olmasa da aramayız. Nasılsa kredi kartları da nakit gibi hemen hemen her türlü alışverişte kullanılıyor. Bugün çok az sayıda prensip sahibinin dışında en az bir kart  sahibi olmayan yok gibi.
Çeşitli imkanlar sunan, kolaylıklar sağlayan ve hayatımızı kolaylaştıran kredi kartları, yerinde ve zamanında kullanıldığı takdirde bir de aylık ödemenin hepsi, gününde ödendiği zaman pek sorun olmaz. 
*Kredi kartları bazı alışverişlerde taksit imkanı sunuyor.
*Yaptığın alışverişin ödemesini bir ay sonra yapabiliyorsun.
*Elektrik, doğalgaz, su, telefon, vergi gibi ödemeleri, internet aracılığıyla karttan ödeyebiliyorsun. Ayrıca ödeme için kuyruğa girmeye gerek yok.
*Dijital ortamda satılan her şeyi internet yoluyla karttan çektirebiliyorsun. 
*Kartın varsa cebinde nakit bulundurmana, parayı düşürürüm ya da çaldırırım demene gerek yok. Daha maaş almadım. Cebimde param yok. Alışveriş yapamam diyemezsin.
*Herkesin elini sürdüğü dolaşımdaki paralara el sürmeye gerek kalmaz. Paradan mikrop kapar mıyım endişesi taşımazsın...
Niyetim kredi kartlarını övmek değil. Aslında en iyisini bile evine bastırmayacaksın. Paran varsa paran kadar harcayacaksın. Yoksa, olunca harcama yapacaksın. Kredi kartlar bu denli hayatımıza girmese öyle zannediyorum bu denli borçlu olmayız, borçlarımızı ötelemeyiz, limiti aşmayız, bankaların asgarisini öde, gerisini merak etme sen, tuzağına düşüp faize belenmeyiz. Hal böyle olmakla beraber kredi kartı hayatımızın bir parçası. Hemen hemen her yerde kullanıyoruz ama isteyerek ama istemeyerek.
Kredi kartlarının geçmediği belki de tek istisna, araç muayene istasyonlarıdır. Buralarda kredi kartları geçerli değil. Halbuki tek çekim kredi kartları da günümüzde nakit -gibi- kabul ediliyor. Nedense AMİ(Araç Mua. İst.) illa para diyor. Alınan muayene ücreti kayda değer olmasa nakit alsın diyeceğim. Maalesef az-buz para almıyor.
Araç muayene istasyonlarında kredi kartların geçmemesinin hikmeti ne olabilir?
*Nakite çok ihtiyaçları var da tahsilat için 40 gün bekleyecek takatleri mi yok?
*Nakit çalışmak işletmenin olmazsa olmaz prensibi midir?
*Buraların işletmesini devletten alırken sözleşmelerinde "Ödemeler nakit tahsil edilir" maddesi mi var?
*İşletme, nakit tahsilat yaparak günlük kazancı gecelik faizde mi değerlendiriyor?
*İşletme, faiz çekincesinden dolayı bankalarla çalışmak mı istemiyor?
*İşletme, bu faiz hassasiyetinden dolayı vatandaşı faize bulaştırmak mı istemiyor?
*Araç yakıtsız çalışmadığı gibi nakitsiz de mi çalışmaz?
Nedir gerçekten bunun sırrı? Nakit para sevdasının iç yüzünü bilen var mı? Para bir tarafa, hizmet bir tarafa dayatmasının hikmeti ne olabilir? Anlayan, bilen ve çözen varsa Allah lillah aşkına bir söylesin. Bu konuda hiçbir şey yapılamıyorsa, bari sistem üzerinden aynı anda araç muayene istasyonlarının hesabına geçecek şekilde para transferi yapabilmenin yolu açılsın. Böylece AMİ veznesi 342,20 TL'deki 20 kuruşu tahsil edeceğim, bozuk para bulunduracağım derdi ile uğraşmaz. Yine firma, ücret tahsili yapan görevlilere ihtiyaç duymaz. Böylece daha çok kazanmış olur.
Hasılı, kaybetmezsek bulduk bu araç istasyonlarını.

*08/08/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Araç Muayene İstasyonunu Nasıl mı Buldum?

Bizi durmadan gözetleyen, peşimizi hiç bırakmayan, nereye girip çıktığımızı takip eden, ardından da bizi nasıl buldun diyen, ardından puan ver diyen ruh ikizimiz telefona, daha araç istasyonundan çıkmadan "Araç istasyonunu nasıl buldun" mesajı geldi. Malumunuz bugün aracımı muayeneye götürmüştüm. Nasıl bulduğumu anlatayım efendim.
1. Muayeneye gitmeden önce aracımın içini, dışını bir güzel temizlemiştim.
2. Sıramatikten sıramı alır almaz sağılma peronunda numaram yandı. Resimde gördüğünüz gibi 342,20 lira bayıldım. Egzozu önce yaptırdığım için egzoza ödediğim 80 lira bu sefer benden çıkmadı. Egzoz bedava gibi geldi.
3. Bir beş dakika geçmeden aracımın ameliyata alınacağı ve ölüm fermanımın yazılacağı 2.perona davet edildim. İsmim iki defa zikredildi. Herkes duydu. İşin sevindirici yanı da bu.
4. Mehmet isimli doktor geldi. Kolay gelsin delikanlı dedim. Aracımı ona emanet ettim. Elindeki sızdırmazlık ölçen aletle aracımı önden ve arkadan bir güzel muayene etti. Yetinmedi. Aracıma binerek bazı testlere tabi tuttu. Kah bağırttırdı kah tekerleri sürttürdü. Sonra altına geçti. Altta ne yaptığını bilmiyorum. Zira meslek sırrı. Sonra aracı çıkış kapısına doğru getirdi. Haritacıların aleti gibi bir aletle aracı hem sağından hem solundan süzdü. Ardından aracı muayene salonundan çıkarttı. Elindeki evrakla geri döndü. Emsalleri müşterisini ve benim ardımdakini göndermesine rağmen bizim Mehmet bir gitti, pir gitti. Bekleye gördüm Mehmet'i. Nice sonra "Nissan kimin" diye geldi. Elime evrakı tutuşturdu. 
5. "Ön fren hortumları sol ve sağ hasarlı", "Bir aya kadar yaptır ve tekrar randevu al" dedi. Ben baka kalırken o başka araçların canını yakmaya koyuldu. Aracın altını didik didik incelerken demek ki hortumlardaki tasarı tespit edebilmiş.
6. Dörtlüleri yanık durumdaki aracı kenara çekip biraz soluklandım.
7. Ardından sürdüm sanayiye.  Durdum bir frencinin önünde. Sol ve sağ hortumlarını değiştirttim. Resmini çekip koyduğum hortumları bükünce hafif yarılma göze çarpıyor. 
8. Ustanın dediğine göre hortumlar daha idare edermiş. Araç sağa ve sola dönerken bükülürmüş. Ama arıza gösterdiklerine göre değiştirmekten başka çare yokmuş. 
9. Sağ ve sol hortumlar nasıl bir şey diyeniniz olur diye resmini çektim. Yarıklar görülsün diye elemana tutturdum. Bu arada çocuğun elleri kirli ve yağlı. Allah sayılarını çoğaltsın. Emeklerini yağlı etsin. 
10. Boşalttıkları hidrolik yağının iyisinden döktüler. Artanı da bana verdiler. 
11. Hortum+tamir ve iyi yağ bedeli olarak bir 170 lira daha bayıldım. Yağın iyisi olunca haliyle fiyat da böyle oluyor.
12. Ayrılırken "Uzman freni nasıl buldun" mesajı geldi yine bizim dikizciden. Nasıl bulayım? Selam verince borçlu çıkıyorum. Allah eksik etmesin.
13. Merak ettiğim, istasyon ve frenciye de "Bu müşteriyi nasıl buldun" mesajı mı geliyor?
14. Araç istasyonuna gelince çay ve kahveleri yoktu. Pek yüzüme bakan olmadı. Önce parama, sonra aracıma baktılar. Bakım da tedavisiz ve masraflı bir bakım oldu. 
15. Sonuç olarak bizim araç ağır kusurlu. Kusurunu gidermiş olsam da resmen hala ağır kusurlu. Bir ay içinde muayene tekrarı randevusu alıp aracım tekrar muayene olacak. 
16. Vizeden geçmeyen aracım bir ay daha kazanmış oldu. Onca çıkan paradan bana kalan da teselli babından bu amorti yani süre oldu.
17. Hasılı muayeneden önce aracımı yıkamam, teşhis koyacak Mehmet'e kolay gelsin demem sökmedi. Zira acımadı bana. Bu durumda nasıl bulabilirim bu araç istasyonunu...
18. Bu arada bugün Siverek'e muayeneye giden Adem Boğa, senden ne haber. Umarım sınavı başarıyla geçmişsindir. Bu arada alacağın olsun.
19. Farlarda sıkıntı yoksa yüzde elli geçersin diyen Mustafa Akçay, diğer yüzde elli beni bitirir demiştim ve öyle de oldu. Senin de alacağın olsun.
20. Farlarda sıkıntı görünüyor diyen Hakan Mertek, farlar sınavı geçti, haberin olsun. Araç başka yönden ikmale kaldı.
21. İnşallah muayeneden geçersin diyen dostların temennileri gerçekleşmedi. Temenniniz için teşekkürler. 
Hasılı bugün benden araç istasyonu kazandı, frenci kazandı. Bir gün ben de kazanacağım elbet.
Bu arada yeni araç muayenesine gidecekler! Lütfen aracınızın altına girerek fren hortumlarını kontrol ediniz ya da kontrol ettiriniz. Hayırlı binişler ve yolculuklar! Sağlıcakla kalın...
Bu da geçer yahu demekten başka ne diyebilir ve ne yapabilirim. 
—Evlat! Bir bardak su getir. Şöyle buz gibi olsun.
—...
—Kesmedi bir daha getir...

Boş Sigara Paketleri

Yürüyüş yaparken tertemiz yol ortasına atılmış sigara paketleri görürüm zaman zaman. Hiç dürülüp bükülmemiş. Sanırsın ki biri cebinden sigara paketini düşürmüş. 
Düşüren adına üzülmekle beraber içi dolu paket buldum diye bir seviniyorum bir seviniyorum. Sormayın. Yazık olmasın, yağmur yağar; ıslanır, bir çocuğun eline geçer; içmeye kalkar, bir araba çiğner, şunu şuradan kaldırayım diyorum. Hemen, ya içi boşsa, diye aklıma geliyor.
Aklıma gelen başıma geliyor. Elimi kirletmeden ayağımla pakete bir vuruyorum. Paket önümden uçarcasına yuvarlanıp gidiyor. Giderken de ses çıkarıyor. Biliriz ki içi boş olan fazla ses çıkarır. Belli ki paketin içi boş ve atan da düşürmemiş, bile bile atmış. Atarken de az sonra bizim sazan gelir, paket buldum diye sevinir. Sevinci de kursağında kalır. Bu kadar sevinç ve ardından gelecek üzüntü, ona da bana da yeter diye düşünüyor olmalı.
Şimdi siz yollara, parklara, bahçelere ve caddelere izmaritler niçin atılıyor, hatta arabanın küllüğü yolun ortasına boşaltılıyor, bir de kocaman paketi güpegündüz insanların gelip geçtiği yerlere atarak çevre kirletiliyor. Biten paketler niçin çöpe atılmaz diyeceksiniz. Bu serzenişinize ve isyanınıza saygı duyarım. Çünkü siz, işe temizlik yönünden bakıyorsunuz ve haklısınız. Dervişin fikri ne ise zikri de o olur.
Siz derviş böyle düşünürken ben derviş böyle düşünmüyorum. Bugüne kadar attığım her tekme, karavana yani boşa kürek çekmek olsa da gördüğüm bükülmemiş paketler, benim için bir umut kaynağı.
Bulduğum paketlere yine tekme atmaya devam edeceğim. Zira pes etmedim. Bir gün biri, düşüp şaşacak ve dolu paketini düşürecek. Böylece bahtım açılacak ve yüzüm gülecek. Ben gülerken o üzülecek.
Doluymuş gibi görünen paketleri yere atanlara bir de şu yönden bakalım. Adam efkârlı. Hem dertten hem de zevkten içiyor. Ne yaptığını kendi biliyor mu sanki. Dertli ve zevkli iken bir de biten paketi mi çöpe atsın. Daha neler... Var mı başka emriniz. Adamın kahyası mısınız yoksa… Çöpe kadar nasıl gitsin sonra. Belediye çöp kutularını belli mesafelere koyuyor. Her yere çöp kutusu koymuyor ki...
Benim boş paketi atanlara kırgınlığım ve kızgınlığım, görüntü kirliliğine değil. Çevreyi şu ya da bu şekilde zaten kirletiyoruz. Beni boşu boşuna heveslendirmeleri ve paketlerine bel bağlamamdır beni kızdıran. Tamam, zamanları yok, yola atacaklar. Bari paketi bükerek atsalar da beni yorup heveslendirmeseler. Bunu yapmaları herhalde pek zor olmasa gerek.
Haydi göreyim sizi tiryakiler! Bu isteğimi herhalde yerine getirirsiniz.


4 Ağustos 2020 Salı

Türk Telekom’a Açık Mektup *

Bu yazıyı yazmadan önce “Şikayetinizi bize, memnuniyetinizi dostlarınıza iletiniz” sözü gereğince önce müşteri hizmetlerinizi aradım. Aynı gün iki yetkilinizle, ertesi gün bir başka yetkilinizle uzun bir görüşme yaptım. Maalesef ikna edici bir cevap alamadım. Her birinin yaptığı, birbirinin sözlerini tekrarlamak ve faturaya yansıtılan meblağın ayrıntılarını okumaktan ibaret oldu. “Şikayet oluşturun, bu açıklamalarınızı yazılı istiyorum” dememe rağmen görevliler, bazı gerekçeleri söyleyerek şikayet oluşturmaya yanaşmadılar. Bu konuyu burada ele almaya karar verdim. Çünkü bu ve benzeri konularda müşterilerin çoğunluğu, benzer mağduriyetlere maruz kalabiliyor. Yani konu benim konum değil, kamuoyunun şu ya da bu şekil mağduriyetini dile getirmektir.
Bu genel açıklamadan sonra mağduriyetimi madde madde yazmak istiyorum:
1.      Sonu 41(505258..41) ve 86(505261..86) ile biten iki hattın sahibiyim. Mevzuatın verdiği hak çerçevesinde çoğu vatandaş gibi kampanya ve diğer sebeplere bağlı olarak hatlarımı zaman zaman diğer operatörlere, diğer operatörlerden de size taşımaktayım.
2.      Hat taşıma işine kalkışmadan önce firmanızın sunduğu ve telefonlarıma indirip zaman zaman ne kadar bakiyem kalmıştır diye girdiğim “Türk Telekom Online İşlemler”e girerek “Taahhüdümün ne zaman sona ereceğine” baktım. Her iki hattımın taahhüdü için sayfayı her açışımda daha sayfayı açar açmaz “Herhangi bir taahhüdünüz bulunmamaktadır” mesajını gördüm.
3.      Bundan hareketle sonu 41 ile biten hattımın taahhüt süresi 22 Haziran 2020’de, sonu 86 ile biten hattımın süresi ise 22 Temmuz 2020’de sona ermekte iken hatlarımı 19 Haziran 2020 günü faturasız hatta taşıdım.
4.      Taahhüt kapsamında her ayın 22’inde kesilen faturalarıma yansıtılan ücret 32 lira civarında gelir iken hattımı taşıdıktan sonra 41 ile biten numarama 45,19 TL, diğerine ise 77,27 lira fatura yansıtılmıştır.
5.      Olmaz böyle dedimse de “lanet olsun” diyerek fatura bedellerimi gününde paşa paşa ödedim. Biliniz ki bu meblağ ne beni öldürür ne de sizi ondurur. Haksız yere almışsanız umarım hayrını görmezsiniz.
Yazımın bundan sonraki kısmında firmanızın görevli yetkilileri ile yaptığım görüşmeden akılda kalanları özetlemek istiyorum. (Uzun zaman geçtiği için bazı cevapları tam hatırlayamamış, iki hattın ücretini birbirine karıştırmış olabilirim. Bir de yazarken küsuratlara ve yetkililerinizin isimlerine yer vermeyeceğim. Merak ederseniz kayıt altına alınan görüşmeden yetkililerin adına ulaşabilirsiniz. Bir hakkı teslim edeyim.  Ki nazik ve kibarlardı. Sorunun görevlilerden ziyade firmanızın ücretlendirmesinden kaynaklandığını düşünüyorum.)
1.      Sonu 41 ile biten telefonumla ilgili yetkilileriniz bana “Kampanya dahilinde fatura bedeli 25-26 lira iken devlete ödenen KDV, ÖTV, telsiz ücreti ve benzeri vergilerle 32 liralık fatura ödediğimi, faturalı hattan faturasız hatta geçiş yaptığımdan dolayı devletin Ocak 2021’e kadar geri kalan telsiz ücretini peşin aldığını bunun da toplamda 17 lira tuttuğunu, önceki aydan devreden küsuratla birlikte fatura bedelimin 45 lira olduğunu” dönüp dönüp okudular.
2.      Sonu 86 ile biten telefonumun faturasıyla ilgili olarak 1.maddede sayılan bilgi ve rakamlara ilaveten “22 Temmuzda bitecek taahhüdümden önce (yani bir ay önce) 29 lira cayma bedeli ve devlete ödenecek yılsonuna kadar peşin alınan 19 liralık telsiz ücretinin yansıtılarak 77 lira ödemek zorunda olduğumu” ifade ettiler. (İlk defa duyduğum peşin telsiz ücretini anlamakta zorlanıyorum. Verilen bu bilgi doğru ise -ki daha önce de faturalıdan faturasıza geçiş yaptım. Böyle bir ödeme hatırlamıyorum- telsiz ücretini devlet niçin peşin alıyor? Belki ben yılsonunu beklemeden bir ay sonra adıma kayıtlı hatları kapattırıp kullanmayacağım.)
3.      “Bu verdiğiniz bilgileri ve son fatura ayrıntısını yazılı olarak istiyorum. Belki hakkımı arayacağım” dememe rağmen yetkilileriniz “Kayıtlı e-posta adresim olmadığını, bundan dolayı gönderemeyeceklerini” ifade ettiler. Kendilerine e-posta adresimi vereyim, lütfen, kaydedin” dememe rağmen “E-posta adresinizi kaydedemeyiz. Çünkü artık bizim hattımızdan çıkmış, bizim müşterimiz değilsiniz” cevabını aldım. Israrım üzerine “Size yazılı cevap verilse bile zaten bu okuduklarımız ve faturada görünenlerin bilgisi verilecek” dendi. Hasılı telefonla söylenen ve açıklananları kayıt altına alamadım.
4.      “Aynı tarihte geçmeme rağmen hattımın birine yansıtılan peşin telsiz ücreti 17 lira iken diğerine niçin 19 yansıtıldı. Bu 2 liralık fark neden? Bu bir çelişki değil mi” soruma cevap alamadım. Verdikleri cevap faturada yazılanları tekrarlamaktan ibaret oldu.
5.      29 liralık cayma bedeli ile ilgili olarak “Online İşlemler” menünüzdeki “Hattınıza ait herhangi bir taahhüdünüz bulunmamaktadır” mesajına binaen geçiş yaptım. “Bu ne demektir” dediğimde “Taahhüt sürenizi takip sizin sorumluluğunuzda. 22 Temmuza kadar taahhüdünüz vardı. Bunun için geçmeden önce bizi arayıp teyit etmeniz gerekirdi” dendi. “O zaman buradan ‘Bizim online işlemler’ menüsü doğru bilgi vermez, güvenmeyin anlamı mı çıkar” dediğimde tekraren “Bizi aramanız gerekirdi.” dendi. “Hanımefendi, bir değil çok kez baktım. Her açışımda ‘taahhüdünüz bulunmamaktadır’ uyarısı ile karşılaştım. Kendi gördüğümle yetinmedim. Eşime, oğluma baktırdım. Onlar da aynı şeyi gördüler. Yansıtılan meblağ için yalan söyleyecek halim yok” dedim. “Efendim, taahhüdünüzden önce çıkmışsınız. Durum bundan ibaret” cevabı aldım.  Tekrar sorduğumda “online işlemler menüsündeki görüntüyü bize gönderebilir misiniz” dediler. “Nasıl gönderebilirim, şu anda hattınızdan çıktığım için böyle bir yazıyı bulamam” dedim. Cayma bedelini Türk Telekom bayiinde görevli birine “22 Temmuza kadar taahhüdüm var iken 19 Haziranda geçiş yaptım. Buna cayma bedeli yansıtılması doğru mu, bunu teyit için sisteme bakabilir misiniz” dediğimde “Böyle bir geçiş için cayma bedeli yansıtılmaz. Sözleşmede başka bir ayrıntı varsa bilemem. Numaranızı taşıdığınız için sistemimizden durumunuza bakamam. Çünkü görünmez” dedi. (Merak ettiğim, sözleşmenizde “cayma karşılığında müşteri lehine fiyat yansıtılır” yazıyor. Müşteri lehine durum bu ise varın müşteri aleyhine durumu siz düşünün. Sanırım donuna kadar soyacaklar.)
Durum -pek kısa da olmadı- kısaca bundan ibaret. Cevap verir misiniz, sanmıyorum. Cevap verseniz de ikna edici olur mu bilmiyorum. Yargısız infazda bulunmak istemiyorum ama anladığım kadarıyla tüm GSM operatörleri gibi sizin de mantığınız “Sen misin bizi beğenmeyip hattı değiştiren ve başka GSM’ye giden. O zaman gör gününü” deyip vuruyorsunuz. Nasılsa sizden kaçan öbürüne, öbürlerinden kaçan size geliyor. Al gülüm, ver gülüm…
Hasılı, çoğu vatandaş GSM operatörlerinin bu taşıma işinden muzdarip. Sanırım bir elin parmakları kadar olan GSM operatörlerine mahkum olduğumuzu, GSM operatörleri de biliyor olmalı ki bize vurdukça vuruyorlar. Nasılsa vatandaşın sahibi yok. Bunları denetlemekle yükümlü devletimiz ne mi yapıyor? Ya haberi yok ya da üç maymuna oynuyor.

*15/08/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

3 Ağustos 2020 Pazartesi

Araç Muayene Ücretleri *

Bugünlerde hızı biraz kesilse de araç istasyonlarının araç muayenelerinde aldığı ücretin fahişliği sosyal medyada dolaşımda. "Bir vida sıkmadan 10 dakikada 422 lira alınıyor. Bir günde şu kadar araç muayenesi yapılsa aylık bu kadar eder. Yılda ise cirosu bu kadar olur" gibi serzenişleri paylaşan paylaşana. Paylaşanlar haksız da değiller. Zira tamir ve bakımın olmadığı bu muayenelerde alınan ücret gerçekten yüksek…
Araç muayenelerinde alınan ücretin yüksek olduğu konusunda vatandaşın isyanının haklı olduğunu belirttikten sonra burada bu konuyu irdelemeye çalışacağım. Araç muayenelerinde alınan ücrete geçmeden önce araç muayeneleri hakkında kısaca bilgi vermek istiyorum.

*Araç muayeneleri 2008 yılından itibaren özelleştirme kapsamında, işletmesi özel sektöre devredildiği andan itibaren yüksek. 

*Her yıl belli bir oranda artış yapılmaktadır. 

*2020 yılında geçerli olmak üzere yapılan yüzde 23'lük zam, ocak ayında yapılmıştır. 

*Araç ve egzoz muayene ücret toplamı 422 lirayı bulmaktadır.

Burada dikkatimi çeken, 2008'den bu yana muayenelerde alınan ücretin yüksekliği niçin bu denli gündeme gelmemiştir?

Ocak ayında yapılan yüzde 23'lük zamma tepki, niçin zammın yapıldığı ocak ayında değil de temmuz ayında dile getirilmekte ya da tedavüle sürülmektedir? Ocak ayında gösterilecek bir tepki çok daha makul olmaz mıydı? Bu tepki kendiliğinden gelişen bir tepki olurdu.
Paylaşımlara bakınca çoğunluk TüvTürk'e kızmaktadır. Bildiğim kadarıyla TüvTürk her yıl uygulanacak zammı belirlemede tek yetkili değildir. İşletmenin istediği zam oranı, Ulaştırma Bakanlığının onayından sonra resmiyet kazanmaktadır. Yani zammı belirleyen ya da bu zamma geçit veren devletin kendisidir. Niyetim TüvTürk'ü savunmak değil. Kızılacaksa önce zamma onay veren devletin ilgili kurumlarına kızılmalı. Fiyatların aşağıya çekilmesi onlardan istenmelidir. 

Egzoz ve araç muayenelerinden alınan 422 liralık bedelin, ne kadarı devlete vergi olarak gitmektedir? TüvTürk bu muayenelerden ne kadar kar elde etmektedir? Eleştirip tepki ortaya koyarken bunların da göz önünde bulundurulması gerekir. Çünkü fahiş fiyat almada devletimiz özel sektörden farklı değil. Sıfırı tüketen, eksilerde borçla yaşayan devletimiz nereye, nasıl, ne kadar ve ne şekil vergi koyabilirim konusunda çok maharetli. Akaryakıt ve tekel ürünleri başta olmak üzere vatandaşın sık kullandığı ürünlerden devlet, fahişin de ötesinde vergi almaktadır. Firmaları eleştirirken devletin bu Deli Dumrul mantığını da masaya yatırmamız lazım. 

İnsanların niyetini bilemem ama temmuz ayında, araç muayene istasyonlarının aldığı ücretlere hiç olmadığı kadar bu denli tepki gösterilmesini ben, bir algı operasyonu olarak görüyorum. Sanki bir elin, bu istasyonlar üzerinde bir hesabı var. Bu hesabı görmek ve maksadına ulaşmak için kamuoyu rüzgarını arkasına almak istiyor. Ya birileri araç muayene istasyonlarının  işletmesini almak istiyor ya da mevcut işletmecilerin el değiştirmesini istiyor. Belki de bu işletme birilerine, şu ya da bu isim adı altında kardan pay vermemektedir. Eğer böyle ise yakında kokusu çıkar.

Hasılı bir haksızlığa zamanında tepki göstermek önemli, anlamlı ve sonuç getiricidir. Birileri düğmeye bastıktan sonra harekete geçmek algılara teslim olmaktır ki bu, birilerinin dümen suyuna girmek demektir. Algılara teslim olmadan kendimiz olmak bence en güzeli.

*07/08/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.