Bizdeki oluşumları lidere bağlı oluşumlar diye adlandırsak yanlış olmaz. Kolay kolay hiçbir hareket kurumsallaşmaz. O yüzden bizde hareketler lideriyle doğar, onunla gelişir, onunla mevta olur. Ölmese de can çekişir, marjinalleşir.
Sebebi, bizde hareketlerin kurumsallaşmamasının önündeki en büyük engel, hareketi doğuran ve geliştiren liderlerdir.
Etrafınıza bir bakın, Türkiye'nin yakın geçmişine bir göz atın. İster siyasi parti, ister STK, ister cemaat vb. olsun hiçbir oluşumda liderin yerine geçecek, onun makamını dolduracak, onun koltuğuna oturacak ikinci adam bulunmaz. Çünkü barındırılmaz ve yaşatılmaz.
Niçin mi? Harekette, bünyesinde liderlik potansiyeli taşıyan donanımlı insanlara yer verilmez. Kazara çıkarsa da yaşatılmaz. Hep bir gün yerime geçer endişesi taşınır. O yüzden hareketin başındaki liderler ilk önce kendi yerini sağlamlaştırır. Kendisini vazgeçilmez olarak lanse eder veya ettirir. Kendisinden sonra tufan olduğu imajını verir, sindirmeye çalışır, ötekileştirir, yalnızlaştırır. Fırsatını buldu mu etrafından uzaklaştırır. Çünkü bir gün ayağına dolanacağına kendini inandırır. Bunu yaparken de kendisini ölümüne savunan, kendisine bağlı kişilerden destek alır. Önce kapalı kapılar ardında nankör olduğu, ihanet edeceği, gözü yukarılarda olduğu, birilerine göz kırptığı, kendisine güvenilemeyeceği işlenir. Kol kırılır, yen içerisinde kalan bu şüphecilik, bir müddet sonra dışarıya sızmaya başlar. Aşırı fanatiklerine gün doğar. Düşman bellidir artık. Var güçleriyle lideri savunacağız, onun gözüne gireceğiz diye saldırırlar. "Lider olmasa bir hiçtir, karşısına bir çıksa da gününü görse, bugünkü edindiği itibar , lider sayesinde halbuki. Buna ancak nankörlük denir." gibi atışlar başlar. Her hareketi izlenir, her adımından lidere karşı bir tavır takınıyor anlamı çıkarırlar.
Türkiye'nin yakın geçmişi bunun örnekleriyle doludur. Menderes'i, Demirel'i, Ecevit'i, Baykal'ı, Özal'ı bunun örnekleridir. Zaten kendilerinden sonra hareketleri de bitmiştir. Bunların bir istisnası belki de Erbakan'dır. Erbakan, hareketinde birden fazla lider olabilecek potansiyel adaylara yer vermiştir. Hareketi de bu yüzden büyümüştür. Sonradan yolları ayrılsa da hareketi devam ettiren liderler ortaya çıkmış ve Türkiye'de söz sahibi olmuş ve olmaya devam ediyor.
Her ne kadar hareket devam etse de Doğu toplumlarının özelliğidir. Bu özellik, özellikle tarikat ve cemaatlerde, sağ partilerde ve STK'larda devam ediyor. Lidere bağlılık, içerisinde liderlik potansiyelini barındırmama hız kesmeden devam ediyor. Liderin karşısına çıkan, kazanamazsa kopar gider. Bunun biraz istisnası sol partilerdir. Burada liderin karşısına rakip olunur, olağan veya olağanüstü kongreye gidilir, kıran kırana bir mücadele olur, kaybedilse de hareketin içinde bir nefer gibi çalışmasına devam eder. Sağ partilerde genelde tek aday çıkar, lider güven tazeler. Aday çıkmaz da, kazara çıkarsa partide yeri olmaz, kopar gider.
Bu yüzden klasik sağda lidere rağmen lider çıkmaz. Hareketi küçülse de, büyüse de, yerinde saysa da ölünceye kadar hareketin başında olur. Kendisinden sonra hareket yok olmuş gibi olur. Şayet lider yaşıyor da hareketi birine bırakmışsa "Gördünüz mü, benden sonra kim geldiyse bu hareketi canlandıramadı. Bu iş ancak benimle yürürdü" dedirtir etrafındakilere. Zaten yerine geçen de onun gölgesinde kalır. Çünkü boynuzun kulağı geçmesi istenmez. Tek istenilen kendisine bağlı liderliktir.
Eğer bir hareket bu ülkeye lazımsa liderler enaniyeti bir tarafa bırakıp hareketini sadece kendine bağlı bir hareket olarak dizayn etmekten ziyade hareketi ileriye taşıyacak potansiyel lider adaylarına hareketinde yer vermeli, gerektiğinde hareketi ona bırakabilmeli. Bunun yolu da hareketin kurumsallaşmasından geçer. 20.01.2018 Ramazan Yüce, Konya