21 Aralık 2015 Pazartesi

Eğitim ve öğretim üzerine bir değerlendirme

         


Ülkemizde her konu uzmanına bırakılırken 3 alanda herkesin konuştuğunu görmekteyiz. Bunlar: Tıp, eğitim-öğretim ve din alanı... Bunlara örnek verecek olursak;

Tıp alanında; hele bir hasta olmaya gör: Şu doktor iyi, şu kötü, ameliyat ol veya olma, şu şu otu şöyle kaynatacaksın...gibi tavsiyelere muhatap olursun. Hem de ücretsiz muayene...

Eğitim ve öğretim alanında: Eğitim şöyle olmalı, öğretmenler iyi değil, şu kadar tatil yapılıyor, durmadan para istiyorlar, okullar temiz değil, zaten müdür de iyi değil, ben öğretmen olsam bundan daha iyi yaparım... gibi nutuk ve serzenilerin sayısı belli değil. Hepimiz işinin uzmanıyız görünürde.

Din alanında örnek vermeye gerek yok bu konuda da hepimiz allame-i cihanız  zaten...

Burada yarım mürekkep yalamış biri olarak eğitim ve öğretim alanında ne yapılmalı, ne şekilde olmalıdır, üzerimize düşen görevler nelerdir?..vs konularda bilgi paylaşımı yapılacaktır.Yazılan görüşler kişisel görüşlerdir, kişiye özel doğrulardır. Bana göre bugün doğru görünen yarın yanlış olabilir, birden fazla doğruya giden yol da olabilir. Bu konuda herkesin özellikle eğitimcilerin mutlaka söyleyecekleri vardır. Amacım bu konuda zaman zaman "Ben olsaydım"şeklinde düşündüğümüz görüşlerin ortaya çıkmasıdır. Bizim en büyük sorunumuz kendimizden başka kimseyi beğenmemektir. Herkesi eleştiriyoruz, kendimize toz kondurmuyoruz, öz eleştiriye açık değiliz. Empati yapmıyoruz, empatinin sadece kendimize uygulanmasını istiyoruz. Şunu unutmamak gerekiyor ki ben ne kadar iyi isem karşı tarafta o kadar iyidir. Hepimiz iyi müdür, iyi okul, iyi öğretmen isteriz, hiç düşündük mü? Biz ne kadar işimizi düzgün yapıyoruz, kendim iyi değilken (istisnalar kaideyi bozmaz, her meslekte mesleğini en iyi şekilde yapan insanların sayısı çoktur) başkasının iyi olmasını beklemektir. 

Eğitim ve öğretimde sorunların olduğu doğrudur, her yapılan yenilik, eğitimi iyileştirme adınadır. Eğitim kötü de diğerleri iyi değildir, her meslek ve iş kolu öz eleştiri yapmalıdır. Eğitim ve öğretimdeki beğenmediğimiz yönlerde her birimizin az veya çok payı vardır... Kasdım herhangi bir kişiyi, kurumu eleştirmek değildir. Unuttuğum çözüm önerileri olacaktır. Bilinmeli ki, yazacaklarım bir araştırma mahsulü değildir, çala kalem bir yazıdan ibarettir.Yazacağım maddeler arasında çelişki de bulunabilir. Sözü uzatmadan

         Eğitim ve öğretim ne şekilde/nasıl olmalıdır?

1.Okula başlama yaşı düşürülmemelidir. Çocuk fiziken ve ruhen gelişmiş olmalıdır.
2.Öğrenci okuluna Güneş doğduktan sonra gitmeli, Güneş batmadan evinde olmalıdır.
3.Öğrenci tek tip kıyafet ve forma giymeye zorlanmamalıdır. Denetimli serbestlik olmalıdır.
4.Öğrencilere ücretsiz kitap dağıtımından vazgeçilmelidir. Devletçe belirlenen bir gelirin altında kalanların kitabı, defteri ve elbise ihtiyacı devletçe karşılanmalıdır.
5.Ortaokulda 5.6.7.ve 8.sınıf ortalaması 50 puanın altında kalan öğrenci kesinlikle açık liseye gönderilmelidir. Açık liseye giden için aynı zamanda bir meslek öğrenecek şekilde planlama yapılmalıdır. TEOG sınavında belli bir barajın altında puan alan öğrenci yine açık liseye gitmelidir.
6.Okullarda öğretmenler tarafından sınav yapılmamalıdır. Sınavlar her 2 ayda bir klasik yöntemle merkezî yapılmalıdır. Hazır yiyici bir nesil yetiştirmeye zemin hazırladığından test usûlü sınavdan vazgeçilmelidir.
7.Farklı okul türlerinden vazgeçilmelidir. Her eğitim bölgesinde her tür öğrenciye hitap edecek şekilde kampüs okullar açılmalıdır.Yapılacak okullar eğitim bölgesinde yaşayan öğrencilerin kolayca ulaşabileceği bir mekanda olmalıdır. Bu okullarda yemekhaneden, spor salonuna ve her okul türüne (eğer okul türleri azaltılmayacaksa) hitap edecek malzeme, materyal ve derslik olmalıdır.
8.Sık sık mevzuatta, öğretim alanında değişiklik yapılmamalıdır.Yapılan değişikliğin kaç yılı kapsayacağı belirtilmelidir.
9.MEB diğer kurum ve kuruluşlarla koordinasyonu sağlayıp hangi alanda ne kadar kalifiye elemana ihtiyacı olduğunu tespit etmeli, ona göre mezun vermeli, kamuoyuna hangi yıla kadar, hangi alanda ne kadar istihdam alanı olduğunu duyurmalı.
10.Öğretmen kendi branşında istihdam edilmeli, alan değişikliği gibi bir kapı açılmamalı, kişiye iş değil de işe kişi bulunmalıdır. Herkes yetiştiği alanda çalıştırılmalı.
11 . Başarılı öğrenci ödüllendirilmeli, burs verilmeli, burs için belli meslek grubuna öncelik verilmemeli.
12.İkili öğretimden vazgeçilmeli, normal öğretime geçilmelidir.
13.Öğretmen tam gün okulda bulunmalıdır.
14.İdareci 08.00-17.00, öğretmen 08.30-16.30, öğrenci ise 09.00-16.00 arasında okulda olmalıdır. 
15.Okullarda 09.00-13.00 arası ders işlenmelidir. 13.00-14.00 arası yemek ve mola olmalıdır. 14.00-16.00 arası okullarda etkinlik, etüt, sportif ve kültürel faaliyetler yapılmalıdır. Evlere ödev verilmemeli, ödevler de serbest alan denilen 14.00-16.00 arasında halledilmelidir. Sınav yapılacaksa öğleden sonra yapılmalıdır. Beden Eğitimi, Müzik, Görsel Sanatlar vb dersler etkinlik kapsamında değerlendirilmelidir.
16.Endüstri meslek liseleri gibi okullar sanayinin içerisinde olmalıdır.
17.Öğretmene ödenen ek ders maaşa eklenmeli, ek ders adı altında ayrıca bir ücret ödenmemelidir. 
18.Personelin yaptığı her bir devamsızlık için 1/30 kesinti yapılmalıdır.
19.Öğrencinin bir günde girdiği ders 5 saati geçmemelidir. Ders çeşitliliği azaltılmalı, ders saati az olan dersler dönemlik olmalıdır. Öğrenciye fazla bilgi yüklenmemeli, her yaşın ve her sınıf seviyesinin kazanımları belirlenmeli. Sınavlar kazanımları ölçecek şekilde olmalı.
20.Her türlü okulun malzeme, materyal, derslik, salon vb tüm ihtiyaçlar devlet tarafından karşılanmalı, eğer karşılayamıyorsa kazancına göre her velinin okul hesabına yatıracağı miktar belirlenerek ihtiyaçlar karşılanmalıdır. Veremeyecek başarılı öğrencilere devlet burs verebilmeli, ya da bir işe girince ödenecek  şekilde geri ödemeli kredi verebilmeli.
21.Öğretmenin ortalama 28 yıl çalışabileceği hesaba katılarak Türkiye'nin 7 bölgesinde 4'er yıl çalışacağı planlanmalı, eş durumu vb durumlarda yine 7 bölge gözetilmeli, tüm MEB personeli tüm bölgelerde çalışmalı. Öğretmen aldığı sınıfı mezun etmeli.
22.Öğretmen nakil başvuruları mayıs ayında yapılmalı, ilişik kesme haziranın sonu itibariyle olmalı, hangi okula kimin geleceği, kimin gideceği 30 Haziran itibari ile belli olmalı.
23.Yönetici ve öğretmen seçiminde değişmeyecek objektif kriterler belirlenmeli.Yönetici mayıs ayında iken belirlenmeli. 1 temmuzda görevine başlamalı.Yöneticiler belirlenen kriterleri geçenler arasından seçilmeli. ilçe ve il müdürleri çalışacağı yöneticiyi kendi seçebilmeli, yönetici yardımcısını ve öğretmenini kendi belirlemeli. İl-ilçe MEM müdür seçiminde de kriter olmalı, her türden yönetici seçiminde tüm branşlara kontenjan ayrılmalı, tek branştan yönetici seçilmemeli. Okulun koyduğu ölçülebilir başarıyı yakalayamayanın yeri değiştirilmeli, başarılı  olanın maaşına gözle görülür iyileştirme yapılmalı, hedeflere ulaşılamadığı takdirde sorumluluklarına göre kişiler müteselsilen sorumlu tutulmalı.
24.Okullar eylülün ilk haftası açılmalı, haziran ayı sonuna kadar devam etmeli, öğretmenin tatili 1,5 ay ile sınırlandırılmalı. Yapılan mesleki çalışmalara son verilmeli. Öğretmen tatile çıkmadan hangi sınıfa kaç saat ders vereceği, hangi dersi okutacağı, hangi kazanımları vereceği malzeme ve materyali ile birlikte belirlenmeli, yıllık plan vb hazırlıklar tatile çıkmadan hazırlanmalıdır. Kazanım belirlenirken hangi kazanımın ne kadar sürede verileceği, öğrenci seviyesi dikkate alınarak bölge zümresinde karar alınmalı. Önümüzdeki yıl yapılacak olan projeler haziranda iken belirlenmeli.
25.Zümre, yıllık plan amacına uygun yapılmalı, kurul ve toplantılar formaliteden öteye geçirilmelidir.
26.Üstler astlarına karşı her türlü eleştiri ve kritiği kendi içinde yapmalı, tv karşısında kendi personelinin psikolojisini bozacak ve itibarını düşürecek açıklamalardan kaçınmalı.
27.Dershane, etüt merkezi gibi yerler işlevsiz hale getirilmeli.
28.En iyi eğitim ve öğretim veli ve öğrencinin her isteğinin karşılanması, memnun edilmesi değildir. Eğitim ve öğretimdeki eksiklikten ve başarıdan veli, öğrenci, öğretmen ve yönetici/ler pay sahibidir. Herkes taşın altına elini koymalıdır.
29.Ücretsiz hiç bir kurs açılmamalıdır, Ücretsiz işe ilk başta rağbet oluyor, sonra arkası gelmiyor, ardından devamsızlıklar başlıyor. Kıymet bilinsin diye ücret alınmalı. Hedefine ulaşan başarılı öğrenciye ödediği ücret ödül olarak geri verilebilmeli, kursu veren kişiye de taltif yapılmalı.
30.İyi okul, iyi veli, iyi müdür, iyi öğretmen arayan herkes, lütfen önce kendimiz iyi olalım.
Benden bu kadar... ilave, eleştiride söz sizde
2015-2016 öğretim yılınız hayırlı olsun... 29/08/2015


Nüfus sayımı


-Babacığım, TV’de işittim Türkiye’nin nüfusu 74 milyon oldu diye. Bunu nasıl biliyorlar. İnsanları tek tek sayıyorlar mı?
-Eskiden sayarlardı. Saymaya göre nüfus belli olurdu. Ama şimdi adrese dayalı sistem var. Tek tek sayılmıyor. Veriler de çok sağlıklı.
-Eskiden nasıl sayarlardı bu kadar kişiyi? Bu mümkün olur mu?
-Evlat eskiden  sıfır ve beşle biten yıllarda her 5 yılda bir sayım yapılırdı.
-Baba, kimse yerinde durmuyor, nasıl sayılacak bu kadar kişi?
-O gün sokağa çıkma ilan edilirdi.Vatandaş evinden çıkamazdı. Görevliler gelir ahiret sorusu gibi sorular sorardı. Her sorduğunu da bir deftere yazardı. Türkiye’nin her 5 yılda bir nüfusu ortaya çıkardı böylece.
-Peki sağlıklı mıydı bari?
-Sağlıklı değildi ama maalesef böyle yapılıyordu.Yazılmayan yerler, gidilmeyen evler, tekrar tekrar yazılanlar, mezarda yatanlar bile yazılırdı. Hayali insanlar da yazılırdı. Her ilin valisinden, kaymakamına, belediye başkanından siyasisine kadar ilin ya da o bölgenin nüfusunu fazla çıkarmak için çabalardı.
-O niye ki? Nüfus fazla çıkınca ne olacak da?
-İller Bankası her ile nüfusuna göre kişi başı ödenek gönderirdi. Tüm yetkililer daha fazla pay almak için var gücüyle fazla fazla yazdırmaya çalışırdı.
-Ama bu şekil gerçek nüfus ortaya çıkmaz.
-Çıkmadı zaten evlat. Sadece devletin yetkilileri devletten fazla para aldı.
-Yatırıma dönüştü mü bari?
-Nerede evlat, haydan gelen huya gider bilmez misin?
-Ama bu sahtekarlık.
-Evet sahtekarlık, maalesef içimize kadar işlemişti.
-Nüfus sayımlarında hiç görev almış mıydın?
-Hem de çok kere.
-İlginç olanı var mıydı. Anlatır mısın?
-95 yılında Güneydoğunun bir ilinde görev yaparken sayım için beni iki yere verdiler. Biri köy, diğeri köye başlı mezraa. Sayısı az diye ilk önce mezraadan başladım. Beni bir eve misafir ettiler. Eve girerken birbirine yakın evleri saydım. Toplam 5 tane ev vardı. Ev ev gezmene gerek yok hep buradayız dediler. Başladım yazmaya. 5 evden toplam 91 kişi yazdım. Yazarken de aile reisi çoğu zaman duraklardı. Niye durdun dediğimde “Hocam çocuğun adını unuttum” şeklinde cevaplarla çok karşılaştım. Bu şekil unutkanlık çoğalınca gerildim artık. Hatta bir ara madem ki çocuğun adını unutacaksın ne diye doğuruyorsunuz bile dedim. Çünkü bana sabahtan “Hocam doğum kontrolü caiz mi diye sormuşlardı.”
-Bir dakika. 5 evden 91 kişi nasıl yazılır?
-Yazdık evlat. Aile reisi söyledi, ben yazdım. Çünkü beyan esastı. Ne söyledilerse yazmaktı benim görevim. Mezraadan diğer köye geçtim. Akşama kadar elim ayağım yoruldu. İşi bitirdim toplanma merkezi olan karakola doğru giderken mezraadan bir kişi traktörüyle önüme geçti. ”Hoca, biz 9 çocuğu unutmuşuz, onları da yazacağız.” “Nasıl unutursunuz, ben defteri kapattım yazamam“ dedimse de “Hoca iyi olmaz, yazacaksın” dedi. ”Niye bu kadar ısrar ediyorsun dediğimde de “Sayımız 100 olursa müstakil mezraa olacağız.” Müstakil olduğunda ne olacak dediğimde,”Devlet müstakil mezraalara ödenek gönderiyor. Ondan faydalanacağız” cevabı aldım. ”Karakola gidelim, yetkililerle görüşeyim. yaz derlerse yazarım” diyerek adamı ikna ettim. Kaymakamlıktaki görevli bayana telefon açarak durumu anlattım. ”Beyefendi, vatandaşın beyanı esastır. Kimi ne kadar yazdırırlarsa siz yazacaksınız.” Cevabı aldım. Mezraanın niyetini anlattımsa da kadın”yazacaksın” dedi. Yazamayacağımı söyledim. Ardından o zamanki iktidarın  il genel meclis üyesi aradı. Hayır cevabı verdim. Adam gitmemek için uğraştı, didindi. Sonunda karakol komutanı adamı çağırdı.”Bak kardeşim Kışın biz askeriye olarak sizin mezraanın sayımını yaptık. 36 kişi idiniz. Sayınız 3-5 ay içerisinde 91’e çıkmış. Hanımlarınız beşiz doğursa da 91 ‘i bulmanız mümkün değil. Değil ki 100 olsun” haydi git şuradan dedi, adamı defetti.
-İlginçmiş gerçekten. Ama fazla yazdırmayı bir türlü anlayamadım. İnsan 3-5 kuruş para gelecek diye nasıl fazla yazdırmak için didinir. Bunu da anlamam maalesef mümkün değil. İyi ki şimdi böyle bir durum yok. Hele sokağa çıkma, tek tek yazma çağın dışında kalmalıydı çoktan. 31/10/2015



Bir Zamanlar Ayakkabıya Nasıl Sahip Olunurdu?

Kardeş! 05/11/2014 tarihinde Kapu Camisinden götürdüğün ayakkabı geri gelmedi. Başlangıçta yanlış götürdü, geri getirir diye birkaç gün sesimi çıkarmadım. Gerçi getirmediğine göre, sen bu ayakkabıyı çaldın. Yani gasp ettin. ”Bu ayakkabı senin değil” demeyen eşin ve çocukların da senin bu yaptığına ortak oldular. İnşallah bu yaptığın sen de meslek haline gelmemiştir.

Yalnız bu yaptığın adi suça girer. Yakalandığın takdirde milletin yüzüne bakamazsın. Zaten ne devlet ne de millet böyle bir adi suçu sever. Hem ileride vekil, bakan vs. olmak istersen bu adi suç maalesef karşına çıkar. Benden sana kardeş tavsiyesi. Eğer illa çalıp gasp edeceksen, başkasının mutsuzluğu üzerine mutluluk kuracaksan bu işi kanun, kural ve nizam çerçevesinde yaparsan, asla burnun kanamaz ve sicilin kamu vicdanında lekelense de ben yaptım oldu türü mevzuat nezdinde kirlenmez. Hem sadece kendi ayakkabını yenileme, dost ve kardeşlerine de bu ayakkabılardan peşkeş çek. Böylece paylaşımcı olursun. Hasılı maşa varken elini kora dokunma. Hem Şeytan da bu beni geçti diyerek peşini bırakır, hocanın ver elini öpeyim der artık. Bu nasıl mı olacak? Şimdi aşağıda yazacağım maddeler sana yol gösterecektir:

Birisinin ayakkabısını almak istiyorsan:

·       İlk önce 5 yıl aynı ayakkabıyı giyenlere rotasyon getirerek ayakkabılarını değiştir.

·       İstediğin kişilere istediğin ayakkabıları vermediysen, ikinci yıl tekrar dene.

·       Halen başarı gelmedi ise koyacağın kuralların dört dörtlük olması için bir yıl rotasyonu ertele.

·       Baktın ki istediğin ayakkabılar istediğin kişilere gitmiyor, yalın ayak kalması gerekenler de halen ayakkabılı. O zaman B planına geç:

·       756 sayılı Kanunda yazılı  ama kimsenin keşfedemediği Amerika’yı yeniden keşfet: “İnsanoğlu, doğuştan yalın ayak, ayakkabısız dünyaya gelir, giydiği ayakkabı tali bir durumdur” de.

·       Yeni bir Kanunla, Haziran ayında Hristiyanlarca uğursuz sayılan bir günde, 4 yıl aynı ayakkabıyı giymiş kişilerin ayakkabılarına el koy.

·       Bu arada 4 yıl aynı ayakkabı giyenleri seçecek mevcut ustabaşıları ile bu iş olmaz. Onları yenile. Mahkemeye gitmemeleri için de emekli olana dek ustabaşı olarak kalmaya ve ayakkabılarını giymeye devam edeceklerine dair bir madde ekle ki işin heba olmasın. Onlar da ustabaşıyım halen diyerekten evinde ikinci emekliliklerini yaşasın. Bu arada 90’lı yıllardaki bankamatik memurluğunu bu vesileyle yeniden diriltmiş olursun.

·       Ayakkabıların sahiplerini seçecek yeni ustabaşıları tespit et. Ustabaşı ve yardımcısını seçerken dediğini ikiletmeyen kişilerden seç.

·       Sorumluluk tek kişi de olmasın. İpin eli sende olacak şekilde sorumluluğu bir parmak bal misali paydaşlarına yay ki oklar tamamen sana dönmesin.

·       Elinde bol miktarda bulunan ayakkabıları dağıtmak için önceliği eski sahiplerine ver. Ayağından ayakkabısını aldığın adama yeni kurallar koy ki demokratlığın ve şeffaflığın dillere destan olsun. Soracağın sorular ‘evet’, ‘hayır’ şeklinde olsun, 80’lerde TV’lerde evet-hayır programı yapan  Erkan Yolaç'ı da bu vesileyle anmış olursun. Puanlamada mutlaka bir baraj koy. “Barajın altında kalan insan yalın ayak dünyaya gelir, insanın aslı ayakkabısız olmaktır” diyerek doğduğu ana dönsün. Al sana performansı ölçecek bazı kriterler:

1. Ayakkabısını her gün boyar mı?

2. Ayakkabı bağcıklı mı, bağcıksız mı?

3. Ayakkabısının arkasına basıyor mu?

4. Ayakkabısını kerata ile mi giyiyor? şekilde sorular sor.

   Bu arada ayakkabıların sahipleri için bir ön araştırma yap. Ayakkabısını geri vermeyeceğin kişiler için bir hafiye teşkilatın olsun. Ne de olsa yeni geldin. Adam sana gelip benim ayakkabım niçin geri verilmedi sorusuna karşı hazırlıklı ol. Hepsine bir âmâ bul; şucu, bucu, ayakkabısının kıymetini bilmiyor gibi. Böylece objektifliğini kaybetmezsin.

Ayakkabıları hemen verme, bir süreç çerçevesinde yap bu işi: Önce  eski ayakkabılarına razı olanlara şans ver.

Sonra başkasının ayakkabısını isteyenlere seçme hakkı ver ki gözde olan ayakkabılar senin öz kardeşlerinin arasında pay edilsin.

Dağıtacağın ayakkabıların yeni sahipleri için bir komisyon kur. Onları sınava al. Ama bu sınav kesinlikle yazılı olmasın, sözlü sınav yap. Yine bu sınav için yeni sorular hazırlansın. İnsanlar rekabete alışsın diye 3 katı insanı sözlü sınava al.

Sınavda ayakkabıcılık alanı  ve genel kültürle ilgili sorular sordur. İnsanımız soruları bildim diye sevine dursun. Sen adamın tipine bak: Adam ayakkabıyı hak ediyor mu? Ayakkabıya bakabilir mi? Benim istediğim şekilde ayakkabıyı kullanır mı? kriterleriyle puan ver.

Yüksek puan alan, doğuştan yalın ayak gelen kişilere ayakkabıları dağıt. Biliyorsun dinimizde miras helaldir, sonra dağıtmak da bir nevi sadakadır. Sevindirdiğin insanların gülen yüzü  sana sevap olarak yeter.

Ayakkabısını aldığın kişilere pek aldırış etme. Biraz homurdanırlar. Hepsi bu kadar. İçlerinden kimi                      mahkemeye gider kimi itiraz eder kimi duygusallaşır kimi ileri de bana belki ayakkabı verirler diye susar. Onlar da kendi arasında tekdüze değildir. Zamanla yalın ayak durmaya ve asli durumuna razı olurlar. Yaptıkların bir gün geri döner diye korkma. Mahkemeler Niğde’nin Bor İlçesinden sonra karar verir. Sen onların bize haksızlık yapıldı demelerine aldırma. Yoluna devam et. Allah yolunu açık etsin.

Böyle şey olur mu falan deme. Niye olmasın kardeş. Biz bu ülkeyi Bizans'tan aldık. Bizans ve Bizanslı kalmadı ama oyunları bize miras kaldı. Miras helaldir biliyorsun. Hem çalmandan daha iyi değil mi bu yöntem.

Ha bu arada eğer sıkılırsan, ayakkabıları vermesen de olur. Niçin dersen, bak ne zamandır büyük ayakkabılar olmadığı halde küçük ayakkabılarda bir sorun yok. İnsanlar ayakkabısız da kendi kendilerini idare edebilirler. Eden bulur mu? Dedin. Ha buna bir şey diyemem kardeş. Sen ayakkabı istedin, ben sana yol gösterdim. Gerisi senin bileceğin bir iş. Kokusu geçer mi? Vallahi bilmem dedim be kardeş. Ama bildiğim bir şey var;  ayakkabı kokusu kolay kolay geçmez. En iyisi sen varsa biraz vicdanın, onu karartmaya bak. Kararmış vicdan kara vicdanlı olur. Haliyle vicdan azabı çekmez.

*Dikkat! Aşağıdaki yazının kişilerle, kurumlarla bir ilgisi yoktur. Tamamen hayal ürünüdür desem de camide çalınan ayakkabım, 4 yılını dolduran okul müdürlerinin elenme ve yeni müdür görevlendirmesi sürecine uyarlanmıştır. Hasılı kötü bir taklitçiyim. 27/11/2014

A'dan Z'ye

Bak oğul! Size bir kaç defadır "Ey oğul" isimli paylaşımlarda bulundum, bizim nasihata karnım tok diyorsunuz biliyorum. Benim amacım nasihat etmek değil bilesiniz. İleride gereksiz bilgilerde ne var  ne yok diye merak ederseniz bakabilirsiniz diye, bir de yazdıklarımı  beğenen ya da yorum yazan olur mu? diye paylaşıyorum. Başkaca bir amacım yok...Bilesiniz.
Bak evlat!
Devlette hiç bir görev alma, kendi işinin patronu ol. Eğer devlette görev almak mecburiyetinde kalırsan;
   a-Devlet işini ve malını yetim malı olarak gör, Yeme, içme, yedirme ve içirmede titiz ol.
   b-Vazifene geç kalma, asla devamsızlık yapma, devlette özel sektör mantığı ile çalış.
   c-Haketmediğin yere gelme, yaptığın görevin hakkını ver, kendini bulunmaz hint kumaşı sanma, yaptığın işi senden iyi yapacak kimseler de çıkabilir. Koltuğuna çakılıp kalma, ehil insana devret, hiç rızık endişesi taşıma, hiçbir zaman birden fazla koltuğu birarada götürme.
   d-İşini yaparken adalet ve doğruluktan ayrılma, bir yere gelmek için başkasının ayağını kaydırma.
   e-Görev verdiğin ya da görev vermediğin insanlarin onuru ile oynama. Çalışmak istediklerini seçme imkanın olursa önceden belirlediğin ve herkesin bildiği kriterlerine göre belirle. Gücünü ve saygınlığını makamından al, ama gücünü kullanma. 
   f-Emekliliği hakettikten sonra verimli olduğun müddetçe çalış, göz görmez, kulak duymaz, değişim ve gelişime ayak uyduramaz bir duruma geldiğin zaman hemen emekli ol.
   g-Çalisma esnasinda amir, memur, mesai arkadaşlarına ve halka kibar ve nazik davran, onları güler yüzle karşila. Emekli olduktan veya ayrıldıktan sonra da devam edecek şekilde dostluklar kur.
   h-İnsanlarla iletişim yolunu hep açık tut, onlara önyargı ile yaklaşma, Samimiyetle dinle, anlamaya çalış, kimliğinle herkesle uyum içerisinde ol, her fikri dinle, fikre saygılı ol, nabza göre şerbet verme. Düşüncesi ve fikri ne olursa olsun işini iyi yapan her insanla çalışmayı dene. Çalışma esnasında muhatabına hep güven ver.
   I-Adınız Ahmet Emin, Ömer Faruk, Muhammet Sait ve Fehmi olabilir, adınızın anlamına ve ad aldığınızın şanına yaraşır şekilde olmalı ve yaşamalısınız. -bu arada çocuğunuza uzun ve çift isim vermeyiniz.-
   İ-Kendi işinin dışında bir başka iş ile uğraşma, bilesin ki, başka bir işle ugraşan asli görevini ihmal eder.
   j-Kendi işini yaparken herkese mavi boncuk dağıtma, kınayanın kınamasına  aldırma.
   k-Devlette çalışırken kendi kendine özeleştiri yap: "İşimin patronu olsaydım kendime iş verir miydim" diye. İnsanların seni eleştirmesinden korkma, bilesin ki yapıcı eleştiri insanı geliştirir ve olgunlaştırır. Eleştirenden değil, yüzüne gülenden kork.
    l-Laf getiren insana değer verme. Bil ki, sana laf getiren senden de baskasına laf götürür.
    m-İşinde istişareye önem ver, paylaşımcı ol. Devlet imkanlarıyla cömert olma, kendi cebinle cömert ol. Üstlerine asla kendi cebinden de olsa  ikramda bulunma, çünkü yanlış anlaşılabilir.
    n-Bir yere gelmek için sebebini işle, tevekkül et. Sakın ola ki 40 kapı çalma, Allah'tan her şeyin hayırlısını iste, işin sonucuna da katlan. Bir yere ehil olmadan gelme. Şayet ehil olmadan gelirsen bir başkasının emir eri olursun, hiç kendin olmazsın, bir başkasının adamı olursun.
    o-Yaptığın işte şeffaf ol, ikna edici ol, bilesin ki, ne kadar iyi olursan ol, karşı tarafın algıladığı kadarsın. İçine sinmeyen işi yapma, velev ki işine de mâl olsa.
    ö-Devlet imkânlarıyla bir işe ön ayak ol, sakın yapılan esere kendi adını verme, millet senin etiketine değil, kişiliğine saygı duysun, ileride siyasete atılacaksan "Falan yerde şu kadar yıl hizmet ettim" diyerek eski makamını kullanma. Bil ki, yaptığın işin bedelini az veya çok aldın, yaptığın zaten vazifendi.
    p-Bir işi yaptırırken asla karşılıksız yaptırma, bedelini mutlaka ver, devlet imkanlarını karşılıksız kullandırma, az veya çok bir bedel almalısın. 
     r-Kendi mutluluğunu bir başkasının mutsuzluğu üzerine inşa etme,
     s-Hata yaptığına inandığın zaman özür dilemeyi bil, özür dilemek bir erdemliliktir. İnsan eksiktir, sen de muhatabın da hata yapabilir. Yeter ki hatada ısrar etme, öbür dünyaya da kul hakkı ile gitme.
     ş-Başına bir şey gelmişse kimseyi suçlama, mazeret üretme, eğer birini suclayacak isen kendini suçla. Bilesin ki suçun sahibi olmaz. Sen ilk önce kendini düzeltmekle yükümlüsün. Eger sen doğru yolda isen başkasının sapıklığı sana zarar veremez.
     t-Annene, babana iyi davran, onlara öf bile deme, 
     u-Çocuklarını iyi ve doğru olacak şekilde yetiştir, herşeyden önce onlara öz güven ver, baskı yapma, her dediklerini ve her istediklerini de yapma.
     ü-Çocuklarına dini, ahlakı ve etik değerleri sevdir, nefret ettirme. Önce cocukluklarını iyice yaşamalarına imkan ver.
     v-Çocuklarına sorumluluk ver, hazır yiyici olmasin, taklitci olmasin, başkasının pişirdiği yemegi yemeyi değil de kendi yemeklerini pişirmesini öğret onlara.
     y-Kazandığın kadar harca, ayağını yorganına gore uzat, asla faize bulasma, çocuklarına haram lokma yedirme. Çünkü haram lokma insandaki ar damarını çatlatır.
     z-Benim dediğimi yap, ama gittiğim yoldan gitme. 


Yukarıda okuduklarının hepsini doğru kabul etme, akıl süzgecinden geçir, aklını kullan.

    Şimdilik benden bu kadar, yazım hataları var, imla yanlışları var diyeceğine onları da sen düzelt. Sonra devenin neresini duzelteceksin. Okurken sıkıldın biliyorum, ben de yazarken sıkıldım. Ne yapayım elim de dilim gibi.... 14.10.2014                                   

1978’den günümüze öğretmen alımı ve yetiştirme serüvenimiz


1.Başta Fen Bilgisi ve Matematik öğretmeni ihtiyacını karşılamak için 1978 yılında 76.000  lise mezunu  gencin 45 günlük eğitime tabi tutularak öğretmen olarak atanması.(O yılda atanan bu şekildeki öğretmen sayısı toplam öğretmenin %40’na tekabül ediyordu.)
2.Öğretmen okulundan mezun olanların öğretmen olarak atanması.
3.Liseden sonra 3 yıl üniversite eğitimi ile öğretmen olunabilirken sonra  4 yıla çıkması,şimdi de 5 yıla çıkmış olması.
            4.2 yıllık ön lisans ile sınıf öğretmeni olunurken eğitim yılının 4 yıla çıkarılmasıyla birlikte    1996 yılından itibaren   sınıf öğretmeni ihtiyacını karşılamak için her türlü fakülte mezununu sınıf öğretmeni olarak alınması.
5.Her yıl yinelenen alan değişikliğinin yapılması.(Önce öğretmen alanı dışında istihdam edilir, dilediği kadar orada çalıştıktan sonra esas alanına geçer.)
6-4+4+4 eğitim sisteminden dolayı fazlalık veren sınıf öğretmenliği fazlalığını eritmek için sınıf öğretmenlerin- Fen Bilimleri,Matematik,İngilizce,Beden eğitimi...vb- yan alanlara geçme imkanının verilmesi.
7.Bir zamanlar önce sözleşmeli sonra kadrolu öğretmen alımının yapılması.
8.Olmayan  ya da herhangi bir sebeple izinli,raporlu..vb durumlara ücretli öğretmen çalıştırılması.
9.Bir bölgede öğretmen ihtiyacı varken diğer taraflarda öğretmen fazlalığı.
10.İhtiyaç olsun ya da olmasın her branştan 2.öğretimlerle birlikte yeni mezunlar verilmeye devam edilmesi.
11.Mezun olup atanamayan öğretmenlerin atanma istekleri ve bolluğu.
12.Günümüzde pek uygulanmasa da vekil öğretmenlik
13.Atanmadan önce memleketin her yerinde çalışırım sözünün atandıktan sonra yön değiştirmesi.
14.Başta eş durumu olmak üzere özür grubu atamalarda sürekli öğretmen sirkülasyonunun olması.
15.Zorunlu hizmet görevini yapmaktan bazılarının mahrum kalması.(Sürekli yukarı çekilerek bazısı bu görevi yapar,bazısı bu hizmetten mahrum kalır.)
16.20-30 yıl arasında yöneticilik yaptıktan sonra yöneticinin asli görevi olan öğretmenliğine dönmesi.
17.Her türlü öğretmenliğin okurken değil de göreve başladıktan sonra öğrenilmesi.
Not:Yukarıdaki yazı bilgi amaçlıdır. Kişi ve kurumları eleştiri ve tenkit amacı taşımaz. Görev verenler bir ihtiyacı gidermek için verir. Görev alanlar da ihtiyacı olduğu için alır. Alan dışından gelip de çok başarılı olunabileceği gibi , alan içinden gelip de insan başarılı ve verimli olmayabilir. Bildiğim bir şey var 5-10 yıl sonrasını planlayacak hedefimizin olmaması, varsa da uygulanmaması.  29/08/2015

Kişinin hayatını bitiren yüzdeler

"Yüzde 1 adamı bitirir"

Referandum sonrasına bir fıkra ile başlayalım. Cumhuriyet Halk Fırkasından  milletvekili olan birisi yaklaşmakta olan genel seçimlerde yeniden vekil seçilmeyi istemektedir. Fakat genel başkanı İsmet İnönü ile arası bu aralarda biraz limonidir.

Partisinden aday adaylığına müracaat eder. Vekilliği garantilemek için  İnönü ile arası iyi olan bir dostunu da İsmet İNÖNÜ'ye gönderir. Ertesi sabah milletvekili aday listesi açıklanacaktır. Dostu, Başbakan İnönü ile kendisinin vekilliği için görüştükten sonra geç vakit telefon eder. Telefona vekilin oğlu çıkar:
-Oğlum, babana söyle onun vekil adaylığı yüzde 99 garanti der.
Çocuk babasına: "Babacığım, arkadaşının selamı var, adaylığın yüzde 99 garanti imiş" der. Yatağına yatan adam, sağa sola döner ama bir türlü uyuyamaz. Çocuğu, "Babacığım, ne oluyor, niye uyuyamadın? Yat artık, bu sıkıntı niye, zaten vekilliğin de yüzde 99 garanti" deyince, adam:
-Oğlum, o yüzde 1 yok mu…işte o adamı bitirir, der ve ertesi gün aday listeleri açıklanınca adamın listede ismi yoktur. 25/02/2015

Yoğurdu üfleyerek yemek

Her türlü töhmetten kaçınılmalı (mı) dır?

Kurum, kuruluş, tüzel kişilikler, vakıf, dernek ve STK'lar zaman zaman yemekli toplantılar düzenlemektedirler.

Bu tür organizasyonlar güzel ve yararlı olduğu kadar -benim gibi kötü düşünceye sahip insanların- dedikodu, iftira ve sû-i zan yapabileceği hesaba katılarak:

1.Zorunlu olmadıkça yemek verilmemelidir.
2.Yemek verilecekse mutlaka sponsor olan kişi açıklanmalıdır. (Sponsor, çoğu zaman riya ve gösteriş olmasın diye isminin açıklanmasını istemez. Herkesin her şeyden nem kaptığı günümüzde kurum, kuruluş vb yerler töhmet altında kalabilir.)
3.Bu tür vakıf, dernek vb kuruluşlar halkın yardımlarıyla görev icra etmekte olabilirler. Amacı dışında kullandırılmamalı, adı geçen tüzel kişiliklerin emvalı, yetim malı olarak değerlendirilmelidir.
4.Bu tür organizeler yapılacak ise lüks, yıldızlı, isim yapmış, pahalı yerler yerine fiyatı makul yerler seçilmelidir.

5.İl içinde ya da il dışında yapılacak seminer, sempozyum, kurs vb hizmet içi eğitimler devlete ait sosyal alanlarda yapılmalıdır. 26/03/2015