28 Ocak 2024 Pazar

Çalışma Yaşı *

İnsanlar niye emekli olur ki? Bir de çıkarmışlar çalışma yaşı 65 diye. Gerçi 65'i bulmadan emekli olan sayısı çok bu ülkede. 

Tabiatta hangi canlı bir yaşa kadar çalışıp ondan sonra benden bu kadar deyip çalışmayı bırakanı var mı?

Sadece insan neslinde var emeklilik. Diğerleri ölünceye kadar yaşam mücadelesi veriyor. Yani tabiatın doğasında emeklilik yok. 

Sanırım devlette çalışan kamu görevlileri için 65 yaş sınırı var. Devlet bende 65'e kadar çalışabilirsin diyor. Diğer sektörler için böyle bir durum yok. Özel sektör ise patronu ölünceye kadar işin başında iken çalışanını 65 yaşına kadar bekletmiyor. Gerekirse tazminatını vererek işine son veriyor. 

Kimlerde yaş sınırı ve şartı yok? 

Siyasette böyle bir sınır yok. Mezara kadar siyaset yapıyor siyasetçilerin çoğu. İster başarılı olsun ister ağzına yüzüne bulaştırsın.

Başka? 

Serbest çalışanlar. (Eczacı, avukat, işyeri sahipleri vs.) 

65 yaşından sonra niye çalıştırmıyorlar? 

Yaş ilerledikçe efor düşüklüğü ortaya çıkıyor. Efor yoksa yerine daha gençleri varsa yaşlıyı niye çalıştırsın değil mi? 

İşyeri sahiplerini anlarım. Ne de olsa kendi işleri. Özel sektör de daha dinç olanlarla yoluna devam etmek ve daha fazla verim almak istedikleri için daha yaşlı olanlarla çalışmak istememelerini anlarım. Devlet memuru, bürokrat, öğretmen vs. gibi sektörlerde bedenen çalışma ve yorulma söz konusu değil. Nice 65'ini dolduran olmasına rağmen çoğu gençlere taş çıkartanlar var. Verimli olduğu ve kişi istediği müddetçe çalışmasının önünde bir engel olmaması lazım. 

Buna rağmen devlet memurluğunda yaş sınırı var ama siyaset yapmada sınır yok. Siyaset yapmak daha mı kolay? 

Siyaset yapmak kolay değil. Her siyaset için yola çıkan ülke yönetimine talip. Düşünsene, 65 yaşına geldi diye öğretmenden sınıfı, bürokrattan koltuğu, devlet memurundan masayı ve bilgisayarı esirgiyorsun. Ama koca bir ülkeyi 65 yaş sonrası insanlar yönetiyor veya ülke yönetimine talipler. Olacak şey değil. Bu ülke yürümekte zorlanan, merdiven basamaklarını çıkamayan, hastaneden beri gelmeyen siyasiler gördü ama hiçbirine çekil köşene otur denmedi. Çoğu nefesini siyaset yaparken verdi.

Kurallar alt sınıflar için var o zaman.

Yukarı kesim için neredeyse kural yok. Mesela bir devlet memuru siyasete soyunsa, başkan ya da vekilliğe adaylık için müracaat yapsa mevcut görevinden istifa etmesi gerekir. Aday yapılacağı bile belli olmadan kaç ay maaş alamaz. Belediye başkanı, vekil ise istifasına gerek yok. Üzerinde bir görev varsa aynen devam eder, maaşını alır. Aday olduğu yeri kaybetse bile mevcut görevi devam eder.

*31/01/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır. 

26 Ocak 2024 Cuma

Can ve Ten

Başarı sermayen nedir?

Tek sermayem yoktur. Bende sermaye çoktur. 

Mesela?

Dindir. Yola çıkarken hiç yanımdan ayırmam. Rakiplerimden kim ona dokunursa yanar. Onlar bu yangınla uğraşırken ben kıs kıs güler. Epey yol alırım.

Bitmiyor mu bu sermaye?

Din sermayesi biter mi? Doğal zenginliktir bu. Arabistan kuyularındaki petrol gibidir. Yeter ki çıkarıp satmasını bil.

Başka?

Canım ve tenim. 

Anlamadım. Ayrıca herkeste var bu can ve ten. 

Herkeste vardır ama kullanmıyorlar o can ve teni. Kullanacaklarsa benim gibi kullanacaklar. 

Siz nasıl kullanıyorsunuz? 

Herhangi bir konuda bu can bu tende durduğu müddetçe dedim mi bu iş tamam. Yine ben kazandım demektir. Çünkü rakiplerim ondan sonra beni ikna için etrafımda pervane gibi dönüyor. 

Ama her defasında da o can o ten durduğu halde siz yapmam, yapmayacağım dediğinizi yapıyorsunuz. Bu ne yaman çelişki ve U dönüşü böyle. 

Bakarım burada saklı. O kadar çelişki ve U dönüşüne rağmen kazanıyor muyum. Sen ona bak. Kazan kazan politikası bu.

Doğru, kazanıyorsun. 

Her konuda nasıl ikna edici oluyorsun?

Dişi deve meselesi. Erkek deveyi dişi deve diye pazarlayabiliyorum. Ötesini sen düşün.

Başka sermayen? 

Dedim ya bende sermaye bitmez. Mesela rakiplerim. Allah onlardan razı olsun. Onları bana cennette komşu eylesin. Çünkü onlardan çok memnunum. Sayelerinde hep başardım. Allah'ın sevgili kuluymuşum ki bana hep böylelerini nasip etti. Onlar kendilerine değil hep bana çalıştılar adeta. Yoruldukları da yanlarına kâr kaldı.

Başka?

Elimde hiçbir şey kalmasa terörü devreye sokar. Onları hedef gösteririm. Bunlar teröristlerle işbirliği yapıyor derim.

Başka?

Kah dindar kah milliyetçi kah demokrat olurum. Bazen aslan gibi kükrerim bazen tevauu sahibi olurum. Hepsinin karşılığı var.

Başka?

Çok sıkıştığım zamanlarda gündem saptırırım.

Emekliler biraz zorlayacak gibi.

O iş bende. Bir parmak bal yeter de artar bile.

Terörün dağ kadrosu?

Onlarla benim işim olmaz ama seçimden önce teröre başvurarak benim ekmeğime yağ sürüyorlar. Siyasette tek anlamadığım onlar. Neye, kime hizmet ediyorlar bilmiyorum. Ama belli ki bana çalışıyorlar.

Türkiye'nin Sorunları

Türkiye'nin en büyük sorunu;

Etrafında sorunlu ülkelerle komşu olması mı?

Yıllardır terörle boğuşması mı? 

Göçmen ve sığınmacı meselesi mi? 

Enflasyon ve hayat pahalılığı, işsizlik, ithalat ve ihracat dengesini kuramaması, cari açığı mı?

Enerjide dışa bağımlı olması mı?

Yeraltı ve yerüstü yönünden fakir olması mı?

Nüfusunun fazla olması mı? 

Kendi kendimize yetmeyişimiz mi? 

Nedir sorunumuz? 

Bu sorduğum sorular bir sorun olarak görülebilir. Sorunsuz bir dünya olmayacağına göre sorunsuz ülke de olamaz. Sorun olacak, devletler de bu sorunları çözecek. 

Belirttiğim sorunlar gözle görülür ve bilinen sorunlardır. Esas sorunlar daha derindir. Maalesef bu sorunlar pek konuşulmuyor.

Türkiye'nin;

 Yönetim sorunu var. 

Alternatif sorunu var. 

Planlama ve uzun soluklu düşünememe sorunu var. Her şey seçim ve seçim endekslidir. 

Sandığın her şey kabul edildiği sorunu var. 

Güçler birliği sorunu var. 

Ülkenin geleceği ile şahsi ikballer çatıştığı zaman şahşi ikballerin tercih edilme sorunu var. 

Hesap sorma, hesap verme, şeffaflık sorunu var. Telafisi imkansız zararların bedelini ödememe ve ödetmeme sorunu var. 

Kutuplaşma sorunu var. 

Hiçbir şeyi sağlıklı konuşamama ve tartışamama sorunu var. 

Olgularla ziyade algılar üzerine siyaset yapma sorunu var. 

Seçim ekonomisi uygulanma sorunu var. 

Takım tutar gibi siyaset tutma ve yapma sorunu var.

Lider sultası sorunu var.

Liderlerin mezara kadar siyasete devam sorunu var.

Her şeyin pansuman tedbirlerle çözüm sorunu var.

Sorunların ve problemlerin halı altına süpürülmesi sorunu var.

Çözüm bekleyen sorunun çözümüne yaklaşımda siyasilerin fayda ve zarar hesabı yapma sorunu var.

Siyasilere çelişki ve U dönüşü sorunu var. Bu sorun da meslek haline gelmiştir.

Ekonomik sorunlara dahil en iyi çözümümüz yalancı bahardan ibarettir. Sonrası enflasyon, hayat pahalılığı ve fakirliktir. 

25 Ocak 2024 Perşembe

Emekliler Ordusu

Onca çözülememiş ve kronikleşmiş sorunları arasında Türkiye'yi bekleyen en büyük tehlike, emeklilerdir. 

Bu tehlike şimdiden kendini göstermeye başladı zaten.

Birkaç yıla kadar bu sorun iyice su yüzüne çıkacak.

Bu sorun da diğer sorunlar gibi çözülemeyecek ve pansuman tedbirlerle hep ötelenecek. Bu da hem devletin hem de emeklinin belini bükecek.

Ne demek istediğimi rakamlar üzerinden giderek izah etmeye çalışayım. Halihazırda 16 milyona yakın emeklimiz var. 2024 yıl sonu itibariyle bu emekli sayısına bir 2 milyon emeklinin daha katılması bekleniyor. Böylece 2025 yılına 18 milyon emekliyle gireceğiz.

Bu sayı çoğu ülkenin nüfusundan fazla olduğunu gözümüzün önüne getirirsek meselenin çok büyük olduğu anlaşılır. 

Şimdiden çözüm bulamayıp enflasyonun altında ezilmeye terk ettiğimiz bu emekli ordusuna yeni katılacaklarla beraber çözüm üretmek mümkün görünmüyor. Buna ne bütçe yeter ne de yeni kaynak bulunabilir.

Bugün kucağımızda bulduğumuz bu sorunun oluşmasının müsebbibi devlete yön veren siyaset kurumudur.

Aşağı yukarı her biri, sosyal güvenlik kurumuyla oynayarak ülkenin geleceğini yok etmiştir.

Seçime giderken ülkenin geleceği mi seçim kazanmak mı soruları her daim seçim kazanmak üzerine tercih yapılınca ülkenin geleceği yok edilmiş ve emeklilik yaşı düşürülmüştür.

Kısaca bu sorun geçmişten günümüze kartopu gibi yuvarlanarak geldi. Artık içinden çıkılmaz bir hal aldı. 

Bugünden sonra ülkeyi devralan her hükümet bu sorunu kucağında bulacak ve hiçbiri altından kalkamayacak.

Siyasilerin doğurup ürettiği, çoğaltıp büyüttüğü bu sorunun ceremesini kim çekiyor? Siyasiler mi? Siyasiler asla bedel ödemez. Onlar sadece bedel ödetirler.

Ceremesini emekliler çekiyor ve çekmeye devam edecek. Zira dünyanın en güçlü ekonomisine sahip ülkelerin sosyal güvenliği bile bu kadar emeklinin altından kalkamaz. Değil ki bizim ülke kalkabilsin.

Nitekim 2023 yılı BAĞ-KUR ve SSK emeklileri için açlığa mahkum edildiği bir yıl oldu. 2024’e girdikleri zaman verilen zam ve telaffuz edilen rakam 2023’ü telafi etmediği gibi 2024 de onlar için zor geçecek.

Ne diyelim, siyasilerimiz ülkeyi sevmeye devam etsinler. Acaba Allah rızası için bu ülkeyi sevmeyin dense nasıl olur...

Bulaşık Makinesi Kolaylıkmış!

Çok dertliyim çok. 

Hayırdır? 

Yemek yapmak neyse de ömrüm bulaşık yıkamakla geçti. Yıkarken belim ağrıyor, ayaklarıma kara sular iniyor. Bıkıp usandım. Üstelik yıkarken dünyanın suyu gidiyor. Su da eskisi gibi sudan ucuz değil. Cep yakıyor. 

Ne düşünüyorsun? 

Herkes bulaşık makinesi aldı. Ben de alayım, teknolojiden yararlanayım. Makine yıkarken ben de başka işle uğraşayım diyorum. Üstelik elde yıkamadan daha az su ile tertemiz yıkıyormuş. Böylece sudan da tasarruf etmeyi düşünüyorum. Ayrıca benim için çok büyük kolaylık olacak. Alanlar öve öve bitiremiyor faydasını. Düğmeye basıp o kendi kendine yıkayacak, ben ise keyif çatacağım. 

Alma diyeceğim ama belli ki kafaya koymuşsun. 

Niye ki?

Az su harcıyormuş, kolaylıkmış, temiz yıkıyormuş dediklerine bakma. 

Ya ne? 

Makineyi alacaksın. En iyi deterjanı koyacaksın. Bir defa tabaklar makineye kendisi girmiyor. Onları makineye koymadan önce bir güzel kabasını aldıracaksın. Sonra tek tek uğraşıp bir güzel yerleştireceksin. 

Kabasını anlamadım. Bunu yapıncaya kadar yıkarım zaten. 

Ben de onu diyorum. Musluğu açıp tüm tabakları tek tek elden geçirip musluğun altına tutacaksın. Şarıl şarıl su akacak. Kabasını aldığın tabağın suyunu sağa sola akıtmadan makineye istifleyeceksin. Değilse temiz yıkamaz. Bunu sabah, akşam ne tabak çıktı ise aynı yol ve yöntemi deneyip makineyi dolduracaksın. 

Sonra? 

Makinenin yağını tuzunu koyup düğmeye basacaksın. Yıkamaya başlayacak. 

Ne kadar sürer? 

Ne kadar sürdüğünü bilemem. Bildiğim elde daha çabuk yıkarsın. Makine yıkarken uyur uyanırsın, gezer dolaşırsın. Gelir gider bakarsın. Makine yıkamaya devam eder. Az su gider dediklerine bakma. Sadece sen görmüyorsun. Bunu suyun gittiği atık bilir. Çalışırken giden elektriği söylememe gerek yok. 

Başka? 

Nice sonra makine yıkamayı bitirir. Hemen çıkamayacaksın. Yıkanan kap kacağın suyu akacak. Sonra kapağını açacaksın. Makinenin temiz yıkayıp yıkamadığına bakacaksın. Güzel yıkanmayanları tek tek ayıracaksın. 

Bu ayırdıklarımı ne yapacağım?

Makineden önce yaptığını. 

Ne anladım ben bundan? 

Ama sen istedin. Üstelik daha bitmedi. 

Daha ne yapacağım? 

Makinede yıkanan değişik ebat ve yere ait tabakları çıkarıp körebe oynar gibi elindeki tabakları eski yerine tek tek koyacaksın. Bu şuranın mıydı, buranın mıydı diye beyin jimnastiği yapacaksın. O raftan bu rafa dört döneceksin. Gittiğin rafa bir daha bir daha gideceksin. 

Başka? 

Makineyi boşaltınca oh be dünya varmış diye derin bir oh çekeceksin. 

Elde yıkasam daha iyiymiş. 

Dedim ama dinlemedin. Kendi düşen ağlamaz. 

Bir daha da makineyi çalıştırmam. 

Öyle denir de o makine alındı bir kere. Artık durmadan çalışacak. 

23 Ocak 2024 Salı

Sandıktan Çıkmak

Efendim, yandık!

Nedir yakan? 

Enflasyon. 

Olacak o kadar. 

Ama olur mu? 

Ben sandıktan çıktım. Katlanacaksınız. 

Ama efendim, hayat pahalılığı belimizi büktü. 

Geç onu. Tencere tava sandığa yansımadı. Hayat pahalılığına rağmen seçmen sandıktan beni çıkardı. 

Emeklilik maaşı ile geçinemiyorum. 

İlaveten yılı sizin yılınız ilan ettim. 

Yılın bizim olması karın doyurur mu? Olsa dükkan senin demek bu. 

Ama ben sandıktan çıktım. 

İyi de sandıktan çıkmak demek enflasyonu yükseltmek, hayat pahalılığını azdırmak, emekliyi açlığa mahkum etmek midir? 

Seçtiniz. Katlanacaksınız. 

Ama olur mu? 

Olur. Çünkü ben sandıktan çıktım. 

Sandıktan çıktınız diye biz bu duruma maruz kalmak zorunda mıyız?

Sandık budur. Bir beş yıl bu sandığa saygı duyacaksınız.

Saygıya eyvallah. Çünkü demokrasinin gereği. Yalnız...

Yalnız yalnız. Yeter artık. Beğenmezseniz beş yıl sonra sandıktan bir başkasını çıkarırsınız.

Demokrasi dediğin sadece sandık mıdır?

Evet, sandıktır. Sandıktan çıkan istediğini yapar. Beğenilirse yeniden seçilir, beğenilmez ise değiştirilir, daha iyi yapacak birine verilir. Bu durumda yapılacak iş beş yıl sabretmektir. Bu durumda sandık bir sabır ve tahammüldür.

Paraşüt Adayın Avantaj ve Dezavantajları

Bir metropole, ülke çapında alanında şöhret bulmuş birini, dışarıdan aday olarak göndermek ne demektir?

Bu şehre çok büyük önem veriliyor demektir. 

Karşısındaki adayı çok güçlü görüyor demektir. 

Karşısındaki adaydan çok korkuyor demektir. 

O şehirde adaylığa layık kimseyi bulamamak demektir. 

O şehri dışarıdan gönderdiğim biriyle yöneteceğim demektir. 

O şehri başkasına emanet edemem demektir. 

Bir kez daha kaybetmekten çok korkuyorum demektir. 

O şehri ikinci defa şansa bırakamam demektir. 

Ben sizi paraşütle gönderdiğim adayla yöneteceğim demektir.

Bir deliğe ikinci defa girmek demektir. 

Bu son dediğini anlayamadım.

Daha önce denendi bu yol ve kaybetti. O zaman da şimdikinden daha şöhretli bir ağır topunu göndermişti. Buna rağmen aynı yol yeniden deneniyor. Belki öncekine göre şimdiki aday ve hava daha avantajlı görünüyor.

Şehrin bünyesi niye kabul etmedi bunu?

Şehrin insanı ister tanısın ister tanımasın ama aday içimizden biri olsun. Sokak ve caddelerimizi bilen, şehirle özdeşleşmiş olmalı diyor. Gönderilen aday iyi ve başarılı olabilir ama yabancıya sıcak bakmıyoruz demek istiyor. Çünkü bu, başka bir sınıftan sınıf başkanı göndermek gibidir.

Dışarıdan gelen aday avantajlı ve favori dedin. Biraz açar mısın? Önceki paraşütle gönderilmiş adaydan farkı ne?

Adayın genç  ve daha önce yıpranmamış olması aday yönünden bir avantaj. Diğer avantaj ise metropolü yöneten başkan seçim ittifakıyla kazanmıştı önceki dönemini. Şimdi ise o ittifaktan iz kalmadı. Her biri kendi adayını gösteriyor. Dışarıdan gönderilen aday ise ittifakın ortak adayı olarak seçime hazırlanıyor. Bu da onu avantajlı kılıyor. Şu var ki seçimi ya da maçı her zaman avantajlı olanlar ve favoriler kazanmıyor.

Dışarıdan paraşütle aday gösterilenin şehre yabancı olmasının dışında başka dezavantajı var mı?

Olmaz olur mu?

Nedir?

Bu kimseyi aday yapanın işi adaya bırakmaması. Kendisinin her yönüyle ağırlığını koyması.

Bu avantaj değil mi?

Avantaj görünse de aslında avantaj değildir. Aday geri planda kalır. Seçim de adaylar arasında değil de rakip adayla kendisi arasında olur.