13 Ocak 2024 Cumartesi

Haklı mı Güçlü mü?

Haklı mı olmak istersin yoksa güçlü mü? Sorum bu. Ne cevap verirsiniz bilmem. Eğer cevabınız haklı olma yönünde ise hiçbir zaman galip gelemeyeceğiniz bu yolda size başarılar dilerim.

Bu soruya benim cevabım, güçlü olmak olacaktır. Çünkü güçlü olunca haklı da olsanız, haksız da olsanız istediğiniz zaten fazlasıyla sizindir.

Böyle bir yol varken haklı olmaya çalışmak, hakkın ve haklının yanında yer almak yel değirmenleriyle savaşa kalkışmak demektir. Bu savaşta da bugüne kadar kimse galip gelememiştir. Mevcut hak gelmediği gibi gerisin geriye gitmek ve eldekini de kaybetmek demektir. Hakkını alamadığı gibi üzerine huzursuzluk ve mutsuzluk da cabası. Felaket kısaca.

Huzur ve mutluluk her şeyin başıdır. Yoksa dünya senin olsa ne işe yarar. Huzurun gideceği, bu uğurda kimsenin yanında olmadığı bir dünyada değer mi üç günlük dünya için hak ve adalet demeye.

Halbuki güç olsan, beraberinde hakkı da getirir, hukuku da adaleti de. Bütün kapılar açılır sana. Karşında el pençe dururlar. İşte sana hak, hukuk. Var mı ötesi. Galip gelince duyduğun mutluluk ve aldığın haz da üzerine bonus olur. Üstelik bükemedikleri elini öpmek için sıraya girerler. Sayılmaz, sevilmez isen de şerrinden emin olmak, üzerine şiddetini çekmemek için kimse sana saygıda kusur etmez. Ama, fakat, lakin demez. Sen de işine bakarsın.

Tamam herkes güçlü olamayabilir. Suyun başını tutamayabilir. Kimse anasından güçlü doğmayabilir. Bu durumda ne yapacaksın? Suyun suyundan faydalanmak için bu durumda güçlünün yanında saf tutacaksın. Bu duruş yine sana bir bir zaferleri getirecektir. Kendin kazanmış gibi huzur ve mutluluk duyacaksın.

Yukarıda Allah var, ondan korkarım. Üstelik vicdanım el vermez buna demeyeceksin. Bu üç günlük dünyada kazanamayacağın savaşa girerek, güçsüz haklının yanında yer alarak huzursuz olmak daha mı iyi sanki. Unutma ki vicdan falan karın doyurmaz.

Hiçbir şey yapamıyorsan, haklının yanında yer almaktan, hakkı savunmaktan daha ehven olanı, olup bitene sessiz kalarak güçlüye destek vermektir. Haksızlıklara bigane kalmaktır. Bana ne demektir. Etliye, sütlüye karışmamak demektir. Şimşekleri üzerine çekmemek demektir. Dünyayı sen mi düzelteceksin, öyle değil mi?  Bu da sana huzur getirir, mutlu olursun.

Kısaca hak, hukuk, adalet; haklı, haksız türü şeylerden uzak dur. Güç devşir. Olamıyorsan, gücün yanında hizaya gir. Bunu da yapamıyorsan sessizliğe bürün.

Sakın ola yel değirmenleriyle savaşa girip olmayan ağzının tadını kaçırma. Ağzının tadı bir kaçtı mı etrafına pozitif enerji de vermezsin. Çevreni de huzursuz edersin. Değer mi bir hak için kendi huzurunu ve çevrenin huzurunu kaçırmaya.

Terörün Mesajı *

Terör acı ve vahşi yüzünü gösterdi. Öncesinde 8, şimdi de 9 olmak üzere şehit sayısı 17'ye yükseldi. Terör örgütü neyi amaçlıyor?

Terör örgütünün neyi amaçlaması bir tarafa terörün zamanlaması önemli.

Terörün her önemli seçim arifesinde azması düşündürücü. 

Yine bir mahalli seçimin ardından gelen bu kanı anlamak için bu terörün kimin işine yaracağını düşünmek lazım. 

Bu ülkede ne zaman şehit haberleri olsa seçmene aklınızı başınıza alın, safları sık tutun, maceraya girmeyin, statükoya devam edin mesajı verilir. 

Daha doğrusu milliyetçi oyların bir yerde toparlanması istenir. Çünkü milliyetçi oylar bu ülkede sonucu belirleyendir.

Sandığa gitmek istemeyenlere ya da oyunun rengini değiştirmek isteyenlere sakın ha demektir. 

Küçük partilerin adaylarına yönelmek isteyen seçmene, bölünürseniz terör sevicileri yönetime gelir. Kadrolarına teröristleri doldurur. İdarenin parasını teröre akıtır deniyor.

Güçlü destek verin. Statüko daha güçlü olsun ki terörle daha iyi mücadele edilsin. 

Başkasına vereceğiniz her oy terörü desteklemektir.

Teröre destek verenler ve terör yaptıranlar ise İsveç'in NATO üyeliğini savsaklamayın. Hemen Meclisten geçirin. Şayet öteler ve yanlış bir karar verirseniz, terörü yeniden başınıza bela ederiz deniyor.

Terör örgütünün seçim öncesi teröre kalkıp kan dökmesi, terörü başkası adına yaptığını gösterir. Terörü finanse ve senaryo eden adına verdikleri bir vekalet savaşıdır.

Seçim öncesi teröre kalkmak terör örgütünün bir başkasının oyuncağı, onların piyonu ve paralı askeri olduğunu gösterir.

Türkiye Cumhuriyetini yönetenlere dış politikada bizim sözümüz dışına çıkamazsınız. Yoksa gördüğünüz gibi terörü azdırırız. O yüzden size biçilen rol ne ise onu yerine getirin. Bu terör de dış politikada maceraya girmemeniz için bir uyarı olsa da bu terör milliyetçi oyları birleştirecek, oylar bir yere kanalize edilecek. Siz içeride kazanacaksın, biz ise uluslararası alanda. Bu kıyağımızı unutmayın demektir.

Şimdi bu şehit haberlerinden sonra bu şehitlerin kanları yerde kalmayacak denilecek. Operasyon üzerine operasyon düzenlenecek.

Terör biter mi? Bitmez. Ne zaman ki terörü besleyenler sizin işiniz tamam, göreviniz bitti. Haydi dağılın demeden bitmez. Bakmayın siz terörün bazen kabuğuna çekildiğine. Yetkililerin terörün kökünü kuruttuk dediğine. Terör bazen pasif olur bazen aktif. Uyuyan hücredir. Efendileri çekilin, yarın, rahatınıza bakın der. Terör durur. Uyuşuk herifler, yeter yattığınız. Haydi kan akıtın dediği zaman istenilen yerde terör yaparlar.

Bu ülkeye biçilen rol bu. Yani biz terörle yaşamaya devam edeceğiz. Terör yüzünden kutuplaşacağız. Terör daima gündemimiz olacak. Başka işlerle uğraşmayacağız.

Ne zaman terör durur? Her şeyiyle kendi kendimize yeten güçlü bir ülke olduğumuz zaman. İşte o zaman teröre destek veren, terörü besleyen devletler bizi karşılarına almak istemez. Bu da başta ekonomi olmak üzere her alanda güçlü olduğumuz zaman olur.

Kendi kendimize yeten bir ülke olabilir miyiz? Olamayız. Ne zaman ki bu ülke büyük düşünür, büyük projelere imza atar, her alanda gelişmeyi hedefler, pansuman tedbirleri bırakır, siyaseten içte kazanmayı ülke ülküsünün gerisine iter. İşte o zaman kendi kendimize yeten, büyük bir ülke oluruz. Değilse adımız, kendi kendine yetmeyen, gelişmekte olan ülke olarak kalır. Her şehit haberi geldikçe analar ağlamaya devam eder.

*15/01/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

Diploma Telafi Programına Not Girişi

Diploma Telafi Programı, ustalık belgesi almış insanımızın meslek lisesi diploması alabilmeleri için uygulanan bir programdır.

Mezuniyet için alınması gereken dersler, akşamları ve pazar günleri alınıyor. 

Her meslek ve her yaştan öğrencisi var bu telafi programının.

Öğrencileri normal örgün ve çıraklık öğrencilerine göre daha bir hevesli. Derse geldikleri gibi sınavlarda yanlarında kalem ve silgileri de var. Bu yaşta liseyi bitirince heveslenip üniversite sınavına girip alanıyla ilgili bölüm okuyanların sayısı da az değil.

Hasılı düşünülmüş ve uygulamaya konmuş yerinde bir program bu diploma telafi. Yalnız her şeyiyle mükemmel düşünülmüş bu programın bir eksiği var. O da sınav puanlarının e mesem sistemine girilmesi.

Bir önceki yazımda e mesem’e not girişi başlıklı bir yazı kaleme almıştım. E mesem sistemi içerisinde Diploma Telafi Programı notlarını girmek; e okula ve çıraklık öğrenci notlarını girmeye rahmet okutur. Ha deveye hendek atlatmışsın ha telafi notlarını girmişsin.

Abarttığımı sanmayın. O kadar da değil demeyin. Bir defa telafi programı notlarını sisteme girmek çarşaf liste yazmaktan daha zor. İsterseniz siz çarşaf listeyi yanınıza alın. Ben de e mesem’i açayım. Bir yarışma düzenleyelim. Bakalım hangimiz önce bitirecek?

Şifrenle e mesem’e giriş yapıyorsun. Öğrenci işlerinden Diploma Telafi Programını seçiyorsun. Sıradaki öğrenciyi seçiyorsun. Üst taraftan 1.dönem notları sütununu işaretliyorsun. Öğrencinin puanını giriyorsun. Sol üst taraftaki kaydet butonuna basacakken girdiğin nota takılıyor gözün. Çünkü yazdığın iki ya da üç haneli notun sadece bir rakamı gözüküyor serçe gözü kadar olan sütunda. Yazdığını silip bir daha giriyorsun. Yine aynı. Aman neyse ne deyip kaydet tuşuna basıyorsun. Karşına, öğrencinin puanını kaydetmek istiyor musun uyarısı geliyor. Herhalde yani. Biz ne yapıyoruz burada değil mi? Tamam deyince beklemeye koyuluyorsun. Çünkü verdiğimiz puanın kaydedilip kaydedilmediği  üst tarafta, “Yaptığınız değişiklik kaydedilmiştir” şeklinde yeşil renkte görünmesi lazım. Kaydetmek o kadar zor ki. Bekliyorsun bunu bir güzel. Dönüyor durmadan. Bazen birden kaydedip diğerine geçiyorsun. Bazen de dönmekten kafan dönüyor. Dön dön derken bir bakmışsın seni sistemden atıyor ya da başka bir işlem yaptırmayacak şekilde sistem kilitleniyor. Mecburen çıkıp yeniden girmeye kalkıyorsun. Sistem seni girdirmiyor. İnternette sıkıntı olmalı deyip ev İnternetinden paketine geçiyorsun. Yine nafile. Başka siteleri deniyorsun. İnternetin hızında sıkıntı yok. Sıkıntı e mesem’de. Belli ki sistem su koyuverdi ve güncelleme yapıyor. Bu durum bir değil, beş değil. Nice sonra sistem kendine geliyor. Daha önceki girdiğin puan kaydedilmiş mi diye bakıyorsun. Nerde... Sil baştan yeniden girip kaydediyorsun.

Olmayacak böyle deyip masaüstü bilgisayarı kapatıp cepten açıyorsun e mesem’i. Alta, üste, sola, sağa kaydır dur sayfayı. Serçe gözü büyüklüğündeki sütuna puanı yazıp üst tarafa geçip kaydet diyorsun. Onaylamak istiyor musun uyarısına da evet diyorsun. Kaydedip kaydetmediğini öğrenmek için sayfanın en üstüne geçip kaydedilmiştir yeşil sütununa bakıyorsun. Böyle böyle kah atarak kah girerek her bir öğrenciyi tek tek açarak notlarını girip bitiriyorsun. Üzerinden büyük bir yük kalkmış gibi kalkıp iki rekat şükür namazı kılarsın geliyor. Çünkü dünya kuruldu kurulalı böyle eziyet görmemiştir, böyle sistemi de.

Ardından bir empati yapıyorsun. Ben not gitmek için bu kadar uğraşıyorsam, bu sistemin mucidi bu sistemi kurmak için ne kadar uğraşmıştır. Emeğe saygı diyorsun. Rahmet ve hayırla anıyorsun bu mucidi.

e mesem'e Not Girişi

Bana diyorlar ki çok sabırsızsın?

Soruyorum onlara, nereden biliyorsun? Test ettin mi beni? 

Biz biliriz diyorlar. 

Yahu çıldırtmayın beni! Test kriteriniz nedir? 

Kem küm efendim. 

Diyorum iftira atıyorsunuz. Buyurun halebi orada ise arşın burada. Gelin beni e mesem sisteminde test edin. Sabrın en güzel örneklerini orada verdiğimi görün diyorum. 

Ne varmış e mesem sisteminde? Şifrenle giriyorsun. Puanları tak tak girip çıkıyorsun diyorlar. 

Kafaya koymuşlar bir defa sabırsızım diye. İkna etmek ne mümkün onları. Ön yargılarından Nuh deyip peygamber demiyorlar. 

Sanıyorlar ki e mesem denen Diploma Telafi Programı ve Mesleki Eğitim Merkezi, e okul gibidir. Şifreyle girip toplu halde puanları yazıp, tab tuşuyla diğerine geçirip tüm notları girdikten sonra yukarıdaki dört rakamlı şifreyi girip kaydet tuşuna bastıktan sonra işlet tamam olacak ve hepsi üç beş dakikalık mesele. Davulun sesi uzaktan gür gelirmiş böyle. Bunu ancak eşekten düşen bilir. 

Yine de ben anlatayım e mesem sisteminin sabrımı nasıl test ettiğini ve bu sınavı nasıl geçtiğimi. 

Doğrudur şifre ile gireceksin bu e mesem'e de. Önüne öğrenci listesi çıkıyor. Her bir öğrenciyi tek tek açacaksın. Her birinin puanını tek tek gireceksin. Her girdiğin puanı kaydet tuşuna basıp onaylayacaksın. Onayladıktan sonra diğer öğrenciye geçmek için kaydet butonunun penceresini kapatıp sıradaki öğrenciyi tıklayacaksın. Baştan sona tüm öğrencilerin her birine bu şekil emek sarf edeceksin. 

Sistem atmazsa, mesemlerin puanını girmenin yolu budur. Bilmiyorum başka çıkar yol deyip biraz belin ağrır, gözün yorulur ama varsın olsun dersin. Ama bununla bitmiyor. 

Bazen sayfa açmıyor. Uğraşır didinirsin. Bir öğrenciyi bari girebilseydim dersin. 

Başka bir vakit tekrar tekrar denersin. Ne bitmez güncellemesi oluyor bu mübareğin. 

Diyelim ki bir gün sistemin keyfi yerinde. Puan girdiriyor. Keşke tüm mesemliler sınava girse de oturunca hepsini giriversen. İğneyle kuyu kazmak gibi mesemlilerin puanını elde etmek. Beyefendinin ya da hanımefendinin keyfi yerinde olacak da sınava girecek, sınava girdiğini bilecek. Sınav tarihinden sonra bulduğun öğrenciyi bulduğun yerde sınav yapacaksın. Bazı öğrenciler var ki sınavını yapmak için sıra bekleyeceksin. Sınava çağırırsın. Güç bela gelir. Senden kalemin var mı diye kalem ister. Varsa verirsin. Yoksa sınıf, koridor, bahçe, olmadı markete gidip kalem alıp gelecek ve senin sınavına girecek. Ölme eşeğim ölme. 

Neyse hamamlar sıcak olur. Böyle bir hamama girdiysen terleyeceksin. Güç bela sınav puanlarını üç yazılı sütunundan ilk iki tanesine girdin. Üçüncü yazılı sütunu da var. Haftalık ders saatine bakmaksızın tüm derslerden iki sınav şartı varken mesemlerdeki üç sütunluk yazılı kısmını anlamak mümkün değil ama mucidinin bir bildiği olsa gerek. (Elimde yetki olsa e okul gibi basit bir sistem yerine emsali görülmemiş bu sistemi icat edene, emsallerine göre olağanüstü bir şeylere imza attığı için vermedik başarı belgesi bırakmazdım. Yedi sülalesini bu icadından dolayı babadan oğula miras geçecek şekilde beslerdim).

Üçüncü yazılı sütununu boş bırakıp iki tane de performans puanı giriyorsun. Tam bitirdim, şükürler olsun derken efendim, nur yüzlü bir fani seni ertesi günü görüyor. Sayın hocam, performansın birini yazılı kısma yazmak gerek. Çünkü ortalama farklı çıkıyor deyiveriyor. Böyle birine nasıl kızarsın. Hazır sana yeni bir iş bulmuş. Teşekkür etmek lazım.

Şimdi yeniden bilgisayara oturup her bir öğrenciyi tek tek açıp ikinci performans puanını silip üçüncü yazılı sütununa yazacaksın ve kaydet tuşuna basacaksın. Neresi zor bunun değil mi? Puanları girdikçe la havle çekiyorsun. Bazen böyle not gireceğime ve bu kadar uğraşacağıma, vara eskinin çarşaf listesini doldurayım, şimdiye çoktan biterdi geliyor ama olsun. Ama her ne olursa olsun sistemin mucidine olan sevgin ve saygın bir kat daha artıyor. Analar ne zekalar doğurmuş diyorsun. Böylece vakit geçirmiş oluyorsun. Değilse boş boş oturmakla vakit geçer miydi değil mi? Hoşça vakit geçirmek ve sabrın en güzel örneklerini vermek isteyen, lütfen mesemlere girsin. Kitapsız, deftersiz, ilgisiz, silgisiz, kalemsiz, akılsız tahta nezaretinde ders işlemenin verdiği hazzı da bir tatsın.

Diploma Telafi Programı puan girişini de diğer yazımızda ele alalım.

11 Ocak 2024 Perşembe

Gerçeklerin Halı Altına Süpürülmesi *

Fox TV'de pazartesi günleri Kızıl Goncalar isimli bir dizi yayıma başlamıştı. İkinci bölümü yayımlandı. Arkası gelmedi. Daha doğrusu ilgili kanal üçüncü bölümü yayımlayamadı. Çünkü kanal iki defa yayım durdurma cezası aldı. Üst sınırdan para cezası da yedi. Dizi çekimi için kiralanan yer ise yasak ve cezadan önce zaten iptal edilmişti. 

İsterdim ki bu dizi ceza almadan yayımlanmaya devam etsin. Öyle görünüyor ki dizinin arkası gelmeyecek ve yayından kaldırılacak. Çünkü tekrarında kanal daha büyük ceza alacak. Üçüncü de ise kanalın lisansı iptal ediliyor. Bu ağır cezaya kimsenin karşı koyması ve direnmesi mümkün değil.

Tarikat ve cemaat yapısını aynı zamanda seküler insanların dünyasını işleyen bu dizi, konusu yönünden daha önce yayımlanan dizilerden farklı idi. Kimsenin dillendirmediği hayatın içinden bir dizi idi. Bu ülkenin, bu farklı konusuyla bu diziye ihtiyacı vardı. Gel gör ki RTÜK cemaatlerin baskısına boyun eğdi. 

Kamuoyunda "tarikat cezası" olarak bilinse de RTÜK diziyle ilgili şu gerekçelerle ceza verdiğini açıkladı: Dizide geçen diyaloglarda, "İslam'a ve Müslümanlara yakışmayacak sıfatların dindar görünümlü karakterler için kullanıldığı", bazı sahnelerde, "Dini hassasiyetlere sahip toplum kesimlerinin aşağılandığı", bu şekilde 6112 sayılı Yasa'da geçen, "Yayın hizmetleri,….toplumun milli ve manevi değerlerine, genel ahlaka ve ailenin korunması ilkesine aykırı olamaz" hükmünün ihlal edildiği, gerekçe gösterilmiş. Mahkeme de bu gerekçeleri yeterli görüp itirazı reddetmiş.

Görünen o ki bu dizi dakika bir, gol bir misali, baskın gücün bastırmasıyla izleyiciyle buluşmaya veda edecek.

Dizi bırakın cezalandırılmayı toplumsal bir gerçekliğe işaret etmesi dolayısıyla taltif alıp devam ettirilmeliydi. Hatta bu diziye başta cemaat ve tarikatlar sponsor olmalıydı. Çünkü dizi satır aralarında bu ülkede olup biten ama dillendirilmeyip  halının altına süpürülen hakikatlerden bahsediyordu. Maalesef bu hakikatlerin izhar edilmesi istenmedi. Çünkü fiili hakikatlerle birileri yüzleşmek istemedi. Halbuki yüzleşmek temize çıkma yönünden herkese lazım ise de yumuşak karnı olanlar ve gerçeklerle yüzleşmek istemeyenler, gücü de arkalarına alarak kafalarını kuma gömme yolunu tercih ettiler. Halbuki doğru yolda olan, bir amme hizmeti gören, yaptığı işe güvenenler eleştirilere açık olmak zorundalar. Çünkü her eleştiri muhatabını mükemmelliğe götürmek için yapılır. Kim eleştiriye gelmiyorsa, eleştirilerden aşırı alınganlık gösteriyorsa yolunda gitmeyen bir şeyleri gizlemek istiyor demektir. Bizi görmeyin demek isteniyor.

Dizi diyelim ki birilerinin ipliğini pazara çıkardığı için seslerini yükseltip soluğu RTÜK’te aldılar. RTÜK ve mahkemeye ne oluyor ki bu birilerinin istediği doğrultuda karar alabiliyor. İşin bir diğer üzücü yanı da bu.

Merak ettiğim, geçmiş Türk filmlerinde hoca rolünde oynayan nice karakterler “çember sakallı, göbekli, çıkarcı, üfürükçü...”gösterilmişti. Bu filmlerde neredeydi bu diziyi şikayet edenler? Niçin o zaman RTÜK’e ya da mahkemelere başvurmamışlardı? Başvuramazlardı. Çünkü güç ellerinde yoktu. Bir güce yaslanmamışlardı. Başvursalar, sonuç alamayacaklarını çok iyi biliyorlardı.

Sonuç olarak tarikat ve cemaatler ne zaman ki bir tarikat veya cemaate ait infiale sebebiyet veren toplumsal bir olay olduğunda, “Bunların amacı İslam’a saldırı. Bunlar İslam düşmanı” diyerek gizemli dünyalarında, gizli ajandalarıyla, siyaset ve güce yaslanarak yollarına devam edip babadan oğula saltanatlarını sürdürmeye devam etsinler. En ufak bir şeyde soluğu RTÜK’te alsınlar. Çünkü bu saltanat maazallah altlarından kayarsa sonra ne yaparlar, değil mi?

Ama unutmasınlar ki halının üstündeki kiri halı altına süpürmekle temizlik olmuyor. Sadece göz önünden saklanmış olur. Kokusu, halı üzerine her halükarda sirayet eder.

*17/01/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

10 Ocak 2024 Çarşamba

Hep Aynı Membadan Su İçmek

Adı su olsa da tadı, rengi, kokusu aynı olsa da her suyun kireçlilik oranı ve sertlik derecesi farklıdır.

Birinci sınıf su içsek bile içtiğimiz suda karar kılmak için zaman zaman farklı sulardan da tatmak gerekli. Değilse her daim içtiğimiz suyun kıymetini nereden anlayabiliriz.

Aynı durum düşünce, fikir ve görüşlerimiz için de geçerlidir. Kendi fikirlerimizin dışındaki düşüncelerden de haberdar olmalıyız. Değilse başka başka düşüncelerin ne olduğunu nereden bilebilir, kendi düşüncemizin sağlamlığını nereden test edebiliriz.

Başka düşüncelere kapalı olmak ya da o düşünceleri kulaktan dolma bilgilerle bilmek, ön yargıyı ve fanatikliği beraberinde getirir. Bu da ezber demektir. Bu ezberi bozmak ise atomu parçalamaktan zordur. Halbuki şeytanı tanımak için şeytanın kitabı varsa o kitabı okumak gerek.

Farklı düşüncelere kapalı olmayı koyun sürüsüne benzetebiliriz. Sürekli sürünün içinde yer alan, sürünün dışına çıkmayan bir koyun, dünyayı içinde bulunduğu sürüden ibaret görür. Başka sürüler ne yapıyor, ne ediyor. Bundan haberdar değildir. Araştırmadan, okumadan, okuduysa da farklı tez ve antitezleri okumadan ya da tüm fikri ve görüşü, girdiği bir kalabalıktan veya gruptan ibaret olan bir kişi, en doğru fikir ve görüşü, içinde bulunduğu grubun görüşünden ibaret görür. Diğer görüşleri ise absürt, saçma ve sapıkça görür. 

Bu durum hiç köyünden çıkmayan, başka yerleri görmeyen insanlar için de geçerlidir. Bu kimseye göre dünya kendi köyünden ibarettir.

Kendi köyünün dışına çıkıp diğer köy ve şehirleri gören, başka insanlarla oturup kalkan dünyanın köyünden ibaret olmadığını anlar. Görgüsü de artar.

Cemaat, tarikat ve tasavvufi hareketlerde aynı membadan su içmek vardır. Başka membanın suyu içilmez. O cemaate ait kitaplar okunur. Başka kitapların kapağı açılmaz. O cemaate ait kişiler dinlenir. Onlarla oturulur, onlarla kalkılır. Dünyası burasıdır artık. Hidayet üzeredir. Başkalarının hidayeti de bu cemaate girmeleriyle mümkündür. Allah kendisine bu hidayeti nasip etmiş. Başkasının hidayeti de ancak bu şekilde mümkün olur.

Farklı membadan haberi olmayıp tek dünyası öğretilen, telkin edilenden ibaret olanlar tartışmaya girmezler. Çünkü bilgileri tartışmaya yetmez. Zira altı dolu bilgiden yoksundur. En iyi yapacağı susmak ya da kalkıp gitmektir. Kazara cemaatini eleştirmeye kalkarsan, sana bir güzel mesafe koyar. Selamı sabahı keser.

9 Ocak 2024 Salı

Seçim Sathı Mailine Girilirken *

Türkiye 2024 Mart mahalli seçimlerine hazırlanıyor. Daha doğrusu siyasiler hazırlanıyor. 

Bir beş yıl şehrini seçecek adaylar açıklanmaya başlandı. Seçime üç aydan daha az bir süre kalmasına rağmen adayları belli olmayan şehirler var.

Seçim startı verilmediğinden midir yoksa seçmen pek önemsemediğinden midir ya da seçmenin seçimden önce başka dert ve öncelikleri olduğundan mıdır, piyasada bir seçim havası yok. Halihazırda eskiye oranla bir gerilim de söz konusu değil. 

Umulur ki;

Gerilimsiz, stresi yüksek olmayan bir seçim olur.

İddialar, iftiralar, algılar, töhmetler, belde aşağı vurmalar havada uçuşmaz.

Centilmence bir seçim olur.

Adaylar eşit şartlarda yarışır.

Seçim hayat memat meselesine getirilmez.

İdeolojik değil, hizmet anlayışlı ve şehir yönetiminin ön plana çıkarıldığı bir propaganda dönemi geçirilir.

Din, milliyetçilik, Atatürk seçim malzemesi yapılmaz.

Önceki seçimlerde olduğu gibi beka meselesine indirgenmez.

Seçmeni ikna edenin kazanacağı bir seçim olur.

Dün camiye gitmeyen siyasi, seçim sathı mailine girildiği zaman soluğu camide almaz. Cemaatle namaza başlamaz.

Rakiplerine karşı edebi ve nezaketi elden bırakmaz. 

Seçimi kazanmak için her yolu mubah görmez.

Hiçbir aday uçuk kaçık vaatlerde bulunmaz. Makul, ülkenin ve şehrin yararına vaatlerde bulunur.

Seçim ekonomisi uygulanmaz.

Korku siyaseti yapılmaz.

İyi olanın, şehrin hayrına olan adayın kazanması temenni edilir.

Memleket için elzem olan şeylerin yerine getirilmesi seçim dolayısıyla ötelenmez.

Seviyeli bir rekabet ortamı olur.

Kazanan ve kaybedenden ziyade şehrin ve şehir insanının kazanması temenni edilir.

Adaylar ve siyasiler birbirini düşman gibi görmez.

Seçmen kutuplaştırılmaz.

Herkes seçim sonucuna ve seçmenin sandıkta verdiği karar ve tercihe saygı duyar.

Az mitingle, gürültüsüz, trafiği kilitlemeyen, çevreyi kirletmeyen, az masraflı, insanımızı rahatsız etmeyen sessiz bir seçim dönemi geçirilir. Kimsenin huzuru bozulmaz.

Sonuçta kazanan şehir, şehir insanı ve ülke olur.

*12/01/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.