13 Ağustos 2023 Pazar

Eskilerin Dünyası

Evimin yakınında yol üzerinde işlek bir market var. Şehrin değişik yerlerinde şubeleri olan mahalli zincir market. Zaman zaman alışveriş için bu markete giderim.

Bu marketi diğer marketlerden ayıran özelliği, alışverişinin zorluğu. Zira çetin mi çetin. Alacağını alıp çıkamıyorsun bir türlü. Düzenini kim yapmışsa, aralardan bir kişi ancak bir alışveriş arabasıyla zoraki geçebilir. Karşılıklı iki kişi karşılaşsa, ikisi birden yan yana dönerek geçebilir. Önlerinde araba varsa birinin centilmenlik yapıp geri geri gitmesi gerekir. Mümkün değil iki arabanın yan yana geçebilmesi.

İki kapısı var. Hem giriş hem çıkış olarak kullanılmakta. Her ikisinde iki kasiyer var. Bir kapıdaki kasa çoğu zaman kapalı olur. Tek kasiyerin önünde uzun sıra olur. Kazara ilerideki ürünlerden alacağın olursa yanlarından geçemezsin. Ancak müsaade istersen, ilerideki bir boşluğa kadar geçerse öyle geçebilirsin. Sırada durdukları yerin sağında ve solunda ürünler var. Buralardan bir ürün almak zorunda kalırsan, boşalmayınca alamazsın. Alışveriş arabasıyla hiç geçemezsin. Hoş, alışveriş arabası arasan da bulamazsın. Birkaç tane var. Onu da elemanları sahiplenmiş. Oradan oraya eşya taşıyorlar. Alışverişte kullanılmak üzere içine doğru dürüst eşya koyamayacağın değişik sepetler konmuş. Alıp kullanmaya kalkarsan ne yerde durur ne de sürülür.

Marketin ön yüzünde dışarıda market reyonu var. Buranın dizaynı da içeriden farklı değil. Aralarda market arabasını gezdiremezsin. Ya çoğu yerde takılır ya geçmez ya da karşıdan biri gelirse işini bitirmeden geri geri çıkmak zorundasın. Hoş araba yokken bile sebze seçmenin yanından geçemezsin. Ya boşaltacak ya da sürtünerek geçeceksin. Bir defasında savaştan sağ çıkmış gazi misali sebze ve meyveyi poşete koyup tartı işlerinde yardımcı olan personelin yanına geldiğimde, kızım, sağa sola çarpmadan gelene bedava mı ürünler dedim. Çünkü geçmek, seçmek, poşetlemek mesele. Bu ne darlık. Şu araları biraz açsanız olmaz mı dedim. Ne yapayım amca. Sahipleri böyle istiyor dedi. Belli ki sahiplerinin ne görüntü  zevki var ne de kolay alışverişi sağlama niyeti.

Market küçüktür. Ürün çeşidi çoktur demeyin. Bu marketin geniş diğer şubelerini de bilirim. Oralar da aynı. Aynı mantalite aynı mantık öbürlerinde de aynı. Acemi de değiller. Çünkü bu işi yıllardır yapıyorlar. Ne halleri varsa görsünler diyeceğim ama bir gün sahipleriyle müşerref olursam, böylesi dizaynın sebebini soracağım.

Neyse, akşamüstü girdim bu marketin bir kapısından. Aradığım ürünü araya araya öbür kapıya doğru yaklaştım. On kişilik bir kuyruk vardı kasada. Yine her zaman olduğu gibi diğer kasa kapalıydı. Arkamdan biri yüksek sesle bağırarak geliyordu. “Diğer kasayı niye açmıyorsunuz. Bu milleti bekletmekten zevk mi alıyorsunuz. Açın haydi. Elemanınız yok mu sizin” dedi durdu. Yemek molasında. Hemen çağırıyorum cevabı geldi.

Benim şimdilik kasada işim olmasa da acaba aradığım ürün kapının diğer köşesinde olabilir mi diye bekleşenlerin yanından zoraki geçmeye çalıştım. Ben müsaade istedikçe kadını, erkeği özür diledi. Aslında faullü duruşları yoktu. Beklerken sere serpe yayılmamışlardı. Dedim ya marketin dizaynı böyle.

Aradığımı bulamadım. Tekrar geri döneyim istedim. Bu sefer kasada bir tartışma başladığına şahit oldum. Kasanın en önünde, aldığı ürünleri geçirip ödemesini yapmakla meşgul orta yaşlı bir hanımefendi, herkesin duyacağı şekilde bir şeyler söylemiş olmalı ki cevap beş sıra arkasındaki daha yaşlı bir kadından gelmiş. Kadınların tartışması sesler yükselmeden devam etti. Çoğu erkekler gibi değildi. “Teyzeciğim ben pes ettim. Sustum tamam. Mücadele etmiyorum artık” dedi. Arkadaki yaşlı olan ise “Sen benim kızım yaşındasın. Biz geçmişi de gördük. Siz geçmişi görmediğiniz için böyle konuşursunuz. Biz geçmişi iyi biliriz” dedi. Kadın tekrar sustum, özür dilerim dedi. Arkadaki “kendince çalışıp çabalıyor, mücadele ediyor. Kolay mı sanırsın. Takdir etmek lazım” dedi. Öyle ya takdir varken bu tekdir niye. Mevcuda şükretmek ve rıza göstermek gerek yaşlı kadına göre. 

Aradaki tartışmayı tam anlayamasam da tahmin edebiliyorum. Belli ki önceki daha genç olanı fiyatlardan dert yanmış. Yanındakiler duyacak şekilde kendi kendine konuşmuş. Arkadaki kaçın kurası. Ne de olsa görmüş geçirmiş biri. Dertlenmeyi dert edinip geçmişi de bilirim demek suretiyle savunmaya geçivermiş. Belli ki öndeki olup bitene anlam veremiyor. Arkadaki ise ne var bunda. Sen bir de geçmişi gör demek suretiyle bugünü geçmişle kıyaslıyor. Biri bugünü yaşıyor, diğeri ise geçmişte yaşamaya devam ediyor. Aslında dünü bırakıp güne dair bir şeyler söylemek lazım.

İşsizlik Oranını En Doğru Tespit Etmenin Yolu

TÜİK'in açıkladığı işsizlik oranına inanıyor musun?

İnanmayıp da ne yapacaksın? Eldeki veri bu. Hem sonra doğrusunu öğrenip de ne yapacaksın? İşsizlere iş mi vereceksin?

Vereceğimden değil de benimki merak işte. Sen hiç merak etmiyor musun?

Merak etmeye gerek kalmadan merakımı gideriyorum.

Nasıl?

Boş ver benim nasıl tespit ettiğimi. Sen en iyisi GSM operatörlerine git. Hem merakını giderirsin hem de bu konuda en doğru bilgiye ulaşırsın.

GSM operatörleri ne alaka. İşsizlik oranlarından bahsediyorum.

Ben de onu diyorum.

İşsizlik oranlarını GSM operatörleri de mi tutuyor?

Tutmuyor efendim ama bir düğmeye bassalar, Türkiye'deki işsizlik oranını en sağlıklı bir şekilde ortaya koyarlar.

Nasıl yapacaklar bunu?

Çok kolay efendim. Türkiye'de kaç operatör varsa bunların genel merkezine ulaşacaksın.

Ulaştım diyelim.

Onlardan, haftada bir hiç sektirmeden cuma mesajı gönderenlerin sayısını alacaksın.

İşsizlerin sayısını diyecektin galiba.

Hayır efendim. Cuma mesajı gönderenlerin sayısını isteyeceksin.

Bağlantı kuramadım.

Cuma mesajı gönderenlerin sayısı eşittir Türkiye'deki işsiz sayısı.

İlginç.

İlginç ama bu konuda en sağlıklı bilgi bu.

İyi ama işi olduğu halde bu mesajı gönderenler de var.

Onları da işsizler arasında say gitsin. 13.08.2022

12 Ağustos 2023 Cumartesi

Cuma Tatil Olmalı mı? *

04.08.2023 tarihli Cuma hutbesinin konusu, CUMA: HAFTALIK BAYRAM GÜNÜMÜZ başlıklı yazı idi. Cumaya gidenler bu hutbeyi dinledi. Namazını kılan işine gücüne dağıldı.

Bu hutbenin ardından bir cuma daha geçti ama taraflar arasında bu hutbenin yankıları devam ediyor. Bir kesimin tepkisini diğer kesimin göğsünü okşayan hutbenin son paragrafında geçen şu cümleler idi. “İş yerlerimizdeki mesai saatlerini, okullarımızdaki ders programlarını Cuma namazının vaktine göre düzenleyelim”. Bir kesim, iş yeri ve okulların cuma namazına göre ayarlanması isteğinin bir ileri aşamasının cuma gününün tatili olacaktır demek suretiyle tepkilerini dile getirirken diğer kesim ise “Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın yanındayız! Başkanın cuma günleri öğrencilerin ve çalışanların namaz vecibelerini yerine getirebilmeleri için çalışma ve ders saatlerinin düzenlenmesine yönelik teklifini destekliyoruz. Bu konuda verilen tepkileri doğru bulmuyoruz." paylaşımıyla sosyal medyada Sayın Erbaş'a destek veriyor. 

Böyle bir tartışmaya şaşırmadım. Çünkü bu ülke için vakayı adiyedendir bu tür tartışmalar. 

Tepki gösterenlere gelelim. Bu ülkede cuma günleri tatil olmaz. Tatil olsa da kıyamet kopmaz. Zaten daha önce cuma günleri tatil idi. Dünyayla entegre olmak amacıyla cuma günü tatili kaldırılmıştır. Şu aşamada ve daha sonra cuma gününün tatil olmasına ihtiyaç var mı? Yok. Cuma günü çalışmak, okumak cuma namazına mani midir? Değil. Zaten cuma ayetinin devamında "Namaz kılınınca yeryüzüne dağılın. Allah'ın lütfundan nasibinizi arayın" demek suretiyle Allah cuma gününün tatil edilmesini, yatılmasını istemiyor. Bilakis çalışmayı teşvik ediyor. Çalışan ve okuyanlar için cuma namazı planlaması, cumaya gidecekler için bir kolaylıktır. Böyle bir planlama laikliğe falan aykırı olmaz. Devletin kuralları da çiğnenmiş olmaz.

Cuma namazı planlamasını yanında cuma günlerinin tatil olmasını isteyen bir kesim yok mu? Var. Bunlar "Nasıl ki cumartesi Yahudilerin, pazar Hıristiyanların bayramı ve ibadet günü ise bugünler bundan dolayı tatil oluyorsa, cuma da Müslümanların bayramıdır ve cuma namazı vardır. Bugün tatil olsun, rahatça cuma namazı kılınsın" diyor. Cuma planlamasına tepki gösterenlerin endişesi bu tür söylemlerden kaynaklanmaktadır. “CUMA: HAFTALIK BAYRAM GÜNÜMÜZ” başlığı da tatil havasını içinde barındırıyor. Çünkü bizde bayram demek tatil demektir. Bayram günü çalışılır mı? Uzanıp yatacağız anlaşılır.

Çalışan ve öğrenciler için cuma planlaması teklifine destek verenlere gelince, sanırsın ki bu insanlar bu ülkede yaşamıyor. Çünkü okullar, cumaya gitmek isteyenler ibadetini yapabilsin diye öğretmenlerin ders programını nicedir ona göre planlıyorlar. O gün kadın öğretmenlere ders veriyorlar. Erkek öğretmenlere ya o gün ders vermiyor ya cuma saatine gelen ders saatini boşaltıyor ya da cuma saatine göre sabah dört saat işleniyorsa, yerine göre beş saate çıkarıyor, beş işliyorsa dörde indiriyor. Ders saati bile olsa cumaya gitmek isteyen öğrenci ve öğretmen rahatça cumasına gidiyor. Yanlış hatırlamıyorsam, yetkili konfederasyon ile hükümet arasında yapılan maaş ve özlük hakları görüşmesinde; memur, öğretmen ve personele cuma kolaylığının sağlanması maddesi uzlaşılan maddelerden biri. Yine bildiğim kadarıyla cuma namazı kolaylığı için okullara yazı gönderildi. Memur ve işçi hakeza cumasına gidiyor. Kısaca çalışan ve öğrenciler için cuma namazına gitme kolaylığı nicedir sağlanıyor. Cuma kılmak isteyenler için ülkenin hiçbir yerinde ve kurumunda bir zorluk çıkarıldığını düşünmüyorum. Durum bu iken yani sözlü veya fiili olarak bir cuma engeli yok iken hutbede, böyle bir planlama yapılmasının istenmesi manidar. Manidar olduğu kadar gereksiz bir tekliftir. Bu teklif namaz kılan birine namazını kıl veya namaz kılmasına izin veren birine buna izin ver demek gibidir.

Kısaca bu ülkede kimseye cuma zorluğu çıkarılmıyor. Ülkenin böyle bir sorunu yok. Olmayan sorun üzerine konuşmak abesle iştigaldir. Erbaş, zait teklifte bulunacağına, “Bu ülkenin üretim sorunu var. Üretmiyoruz, tüketiyoruz durmadan. Üretime gereken önemi verelim, gereksiz harcama yapmayalım. Cuma ile işi, namaz ile işi karıştırmayalım. İkisini birlikte yürütelim. İkisi birbirine mani değildir. İşte namazımızı kıldık. Şimdi üretme zamanı. Haydi herkes işinin başına, deseydi namazdan sonra rızkınız için dağılın ayetine uygun hareket etmiş olurdu.

*18/08/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

11 Ağustos 2023 Cuma

B.k mu, Sidik mi?

Şu iki kişiden hangisini seçersin?

Hiçbirini. 

Niçin?

Benim için bir anlam ifade etmiyorlar. 

Diyelim ki birini seçmen gerekirse?

Yine seçmem.

Niye?

Biri b.k diğeri sidik de ondan.

Mecbur kalırsan, herhalde sidiği tercih edersin değil mi?

Hayır.

Niye? Sidik öbürüne göre daha ehven değil mi?

Sidik öbürünün habercisidir. Önce sidik gelir, ardından öbürü.

Aralarında fark yok mu?

Yok.

Halbuki sidik biraz hafif değil mi?

Sidik biraz ehven gibi görünse de biri önden, diğeri arkadan çıkar. Farklı yerden çıksalar da her ikisi de koku verir. Her ikisi de aynı yere gider.

Ama rahatlatma yönleri yok mu?

Olmaz olur mu? Kişi önden ve arkadan boşaltınca rahatlar. Esas sıkıntı bunların boşalmamasında.

Bak, faydaları varmış.

Kişiye faydası var. Bırakılan yeri kokuturlar. Buralara girmeye mecbur kalan neredeyse burnunu tıkar. İhtiyacını çabucak gideren oh be dünya varmış diyerek soluğu dışarıda alır. Bu b.k ve sidiğin zorunluluk dışında gönüllü müşterileri vardır. Bunlar fırsatını buldu mu buraya damlar. Ayrılmayı da bilmezler. Çünkü b.k ve sidikten beslenirler.

Kimdir bunlar?

Kara sinekler. Kokuyu gören damlar buraya. Sabahtan akşama burada oyalanırlar ve bayram ederler.

Kafayı bozdun b.k ve sidikle. Başka örnek veremez misin?

Sen örnek iste. Biri ölüm diğeri sıtma. B.k ölüm, sidik sıtma. Ölümden korkan sıtmaya sığınır. Sıtmaya razı olmayan, ölümü göze alması lazım. Kimse de ölüme razı olmayınca bundan iyisi can sağlığı deyip sıtmaya rıza gösteriyor. Zaten istenen de bu. Ölümü gösterip sıtmaya razı ediyorlar. Elin mahkum b.k ve sidikle yaşamaya.

Başka seçenek yok mu?

Yok maalesef.

Eynal Kaplıcaları

Bugün de istikamet Eynal Kaplıcalarına. Evliya Çelebi "Böylesini görmedim demiş" bu kaplıca için. Bakalım öyle mi, değil mi, gidip göreceğim sizler için.

Fazla da uzak değilmiş gölünü görmediğim Çitgöl Kaplıcalarına. Toru topu 3.3 km diyor harita. Yürüyünce 4.2 olduğu ortaya çıktı. Merkez Bankasının yıl sonu enflasyon tahminleri gibi biraz şaşmış ama olsun. Ne kadar yürürsem, benim için kâr.

Yürüyerek gidip geleceğim buraya. Değmez bu kadar yol için yürüyüşe ama ne yapacaksınız ki bugünkü bahtıma bu kadar yol çıktı. Mesafe dediğin biraz olacak. Bir güzel ter atacaksın. 

Be adam, yürüyüş için mi bu kadar yolu teptin yoksa kaplıca için mi derseniz, hem yürür hem de kaplıcaya girerim ve şifayı çift taraflı kaparım.

Fazla gevezeliğe ne hacet. Yolculuk beni bekliyor. Görevi yürümek olan bu ayakların hakkını vermek lazım. Böylece arabanızın yakıt yakmasından da tasarruf etmiş olursunuz. Sakın itibardan tasarruf olmaz demeyin. Hele bu zamanda tasarrufu şiddetle öneririm.

Unutmayın ki yürümek masraflı değil. Spor ayakkabısını geçiriyorsun. Ter emen bir penye ve bir eşofman. Hepsi bu kadar. Yolları da aşındırmamış olursunuz bu yolla. Sağlık yönünü söylememe gerek yok. Aynı zamanda ayakların zekâtıdır yürümek. Nasıl ki zekât, verdikçe mal azalmayıp bereketleniyorsa, zeka da kullandıkça eksilmeyip artıyorsa, ayaklar da yürüdükçe açılır. Uzaklar yakın olur.

Kaplıcadan ziyade bir yerleşim yeri görüntüsü var. Sosyal tesisleri, alışveriş merkezleri, lunaparkın her türlüsü (langırt ve çarpışan araba dahil), mangal yakma yerleri, çay bahçesi ve lokantası bolca var. Kaplıca evlerinin içini görmedim ama genelde tek katlı.

Güzel bir camisi var. Cami bahçesine girerken sağda solda değişik kimselere ait güzel sözler yazılmış. Ayrı bir güzellik veriyor. Kaplıca suyuna girmek istemeyen buraya gelip her gün bir söz öğrenebilir.

Cami güzel ve bakımlı. Camiyi diğer camilerden ayıran en önemli özellik, camiye giderken yolun sağ ve solundaki çimlerin üzerine, önemli kişilerden güzel sözlere yer vermiş olması. Bahçesi müsait olan cami görevlileri de caminin değişik bölgelerine ve camiye girişlerde böyle yazılara yer verebilirler. Yazılar, soğuk ve sıcaktan, yağmur ve yağıştan etkilenmiyor.

Gelen cemaatin salgın kurallarına uymaması, imamı tak ettirmiş. Misafirsen misafir. Buraya gelen herkes misafir. Kurallara uyalım, kul hakkına riayet edelim şeklinde yazı yazmasına sebep olmuş.

Bu kısa yazımla Eynal Kaplıcaları anlatılmaz. En iyisi kendinizin görmesi. #eynalkaplicalari 11.08.2021

İlginin Bezdiren Türü

Çitgöl Kaplıcanın yerleştiği alan aynı zamanda bir mesire yeri gibi. Bahçesinde az dolaştıktan sonra içerisi müşteriyle dolu bir kafeterya var. Karşısında ise masalar ve etrafında dörderli sandalyeler var. Işıklandırma falan yoktu. Gelip geçen otursun diye kaplıcanın bir hizmeti olsa gerek. Biraz nefeslenelim diye oturduk.

Sen misin oturan? Hemen karşı taraftan ışık yakıldı. Gençten biri hızlıca geldi. Ne alırsınız dedi. Çayınız var mı dedik. Varmış. İki çay getirir misin dedik. İki çay hemen geldi. O kadar hızlı getirdi ki tabağına çayı bile dökmüş garson. Hizmet hızını görünce belli ki burası bir işletmeye ait.

Ayrılmadan bizim oğlanlar geldi.

Arkadaşın çocuğu bir şey almayacağım dedi. Severim böyle çocuğu. Çocuk dediğin babasına masraf ettirmeyecek ama benimki babasına masraf ettirecek ya çayı sevmemesine rağmen ben çay içerim dedi. Neyse. Daha yanımızdan yeni ayrılmaktan olan gence bir çay. Delikanlı bir çay daha dedik. Genç arkasına bakmadan gitti. Duymadı galiba. Ya da angarya gördü bir çayı demeye başlamıştık ki bir çay kapıp getirdi hemen

Sonrasında fazla vakit geçmeden bir şeyler alır mısınız diye biri geldi. Yok sağ olun dedik.

Daha üç beş dakika geçmedi, bir başkası ne alırsınız diye geldi tekrar. İlgiyi severim de bezdirir türden olanından nefret ederim.

Baktık olmayacak, üç çay ne kadar dedik. 6 liraymış. Parayı, çocuğu çay içmeyen verdi. Kalktık.

Bu arada arkadaşın eli cebine gitmede pratikmiş. Hoşuma gitti. Severim böylelerini. 

Bir on dakikada üç defa istediğiniz bir şey var mı diye gelinmesi hizmeti güzel ama bilin ki bezdirdi. 10 dakikada üç defa gelinmez ki. Üstelik ben burayı, belediyenin kaplıcadakiler soluklansınlar, gelip geçen çayını getirip içsin diye yaptı sanmıştım. Meğerse burası söğüt gölgesi değilmiş. Düpedüz bir işletme imiş. Aman siz siz olun. Kaplıcaya gelirseniz, benim söğüt gölgesi sandığım bu yere oturmayın.

Yok illa içeceğim, bir de ben göreyim diyorsanız, çay ilçe Simav'da 1.5 TL, beldesinde 2 lira. Tercih sizin.

Burada size bir soru. Kaplıcanın içindeki kafeteryayı belediye mi işletiyor yoksa özel sektör mü? 10.08.2021

10 Ağustos 2023 Perşembe

Enflasyon Ortalamasında İyi Durumdayız *

"Mesela, son 21 yılın enflasyon ortalaması yüzde 15'in altındadır.

Bu ortalama rakamın 1970'lerde yüzde 34,

1980'lerde yüzde 44,

1990'larda yüzde 74 seviyelerinde olduğunu unutmamalıyız.

Yani biz, Türkiye'nin sadece güncel değil, çok eskilerden beri gelen kronik bir sorunuyla mücadele ediyoruz.

Bu mücadelede enflasyonu yüzde 6'lara kadar düşüren de yine biz olduk." (Recep Tayyip Erdoğan)

Bu gerçekler üzerine söz söylemenin bir gereği yok ama bu gerçekleri görmek istemeyenler için biraz açalım. Çünkü yandık, bittik, çok kötüyüz diyenlere bu gerçekler kapak olsun. Buna rağmen inanmayan olursa, geçmiş kronik enflasyon tarihçesini baksın. Zira halebi oradaysa arşın burada. Ölçmeyi bilirse tabi.

70’lere bakalım. % 34 enflasyonla, ölmeden bugüne iyi gelmişiz. Benim burada merakım, bu yıllar yokluk dönemiydi. Tüp, yağ kuyrukları yaygındı. Bu yokluk dönemleri zannedersem, ülkenin 70 sente muhtaç olduğu yıllar. Ülke bu kadar yokluk içinde iken bu kadar fakirlik varken bu yüksek enflasyon nasıl olur. Söz konusu bol koalisyonlu ve azınlık hükümetleri olunca demek ki enflasyonla mücadele edememişler.

80’ler daha bir felaket. Askeri dönem ve tek başına hükümetler dönemi. Asker, kardeşin kardeşi öldürdüğü güvenliği ön plana alınca, enflasyonla mücadele edememiş belli ki. Tek başına hükümet kuran da ülkeyi çağ atlatmaktan enflasyonla mücadeleye vakit ayıramamış.

90’lar ise 74 ile başı çekiyor. O yıllar ikili, üçlü, dörtlü koalisyonlu dönemler. Belli ki ortaklar birbirleriyle uğraşmaktan enflasyonla mücadeleye zaman ayıramamışlar. Koalisyonların biri yıkılıp diğerleri kurulmuş. Haliyle Adriyatik’ten Çin Seddine hayali hayal olarak kalmış, seçim yatırımı iki anahtar da gerçekleşmemiş. Bunlar gerçekleşmediği gibi ülkeyi iki defa büyük ekonomik krize sürüklemişler. Krizin birini ekonomiyi düzeltsin diye getirdikleri ekonomi profesörü zamanında oldu. Diğeri ise en dürüst diye nam salan siyasetçi zamanında. Öyle zannediyorum, yüzde 74 enflasyonla halk inim inim inlemiştir.

Farkında iseniz, 70, 80 ve 90’lı yılların enflasyon oranlarının birler basamağı hep dört rakamlı çıkmış. Bu rakamlar doğru ise dörtlerin bir hikmeti olmalı ama anlayamadım.

Son 21 yıl ise tek başına hükümetlerin peşi sıra kurulduğu ve ülkenin istikrara kavuştuğu yıllar. İstikrar olunca, kronik sorun enflasyon sahibine göre kişnemiş. 70 yılından beri 34, 44 ve 74 şeklinde yukarıya doğru tırmanan enflasyonlardaki dört rakamının hikmetini de bir tarafa bırakarak 15’in altı ortalaması yakalanmış. Bugün yüksek olsa da bir vakit % 6’lara kadar düşmüş. Bu da kronik sorunla mücadelenin nasıl olması gerektiğini gösteriyor.

Hasılı, kronik sorunumuz enflasyonla mücadelede geçmişe oranla çok çok iyi durumdayız. Bugün çok yüksek olduğuna bakmamak lazım. Çünkü adı üzerinde kronik. Kronikle de uğraşmak da o kadar kolay değil. Doksanların yüzde 74 ortalaması bizi bugünlere getirmiş ve o zaman öldürmemişse 21 yılın ortalaması yüzde 15'in altında bir enflasyon bize hiçbir şey yapamaz. Unutmayın tek yapacağımız 2021, 2022, 2023 enflasyonuna bakmak değil, 21 yılın ortalamasına odaklanmak ve bardağa boş tarafından ziyade dolu tarafından bakmak önemli. Bunun için de iyi niyet lazım. Üstelik yine biz indireceğiz sözü de bizi sevindirmeli.

*04/09/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.