8 Ağustos 2023 Salı

Korkacaksın

Açık düşmandan değil, gizli ve sinsi düşmandan korkacaksın.

Yüzüne gülen ve sendenmiş gibi görünenden korkacaksın. 

Kafirliği ayan beyan olandan değil, münafıktan korkacaksın.

Şeytanın sol tarafından yaklaşanından değil, sağdan yaklaşanından korkacaksın. 

Solundan sollayıp geçen araç sürücüsünden değil, sağlayıp geçenden korkacaksın. 

Derviş görünümlü kimseden korkacaksın. 

Özü ve sözü bir olandan değil, özü ve sözü bir olmayandan korkacaksın. 

Açık ve aleni olandan değil, içten pazarlıklı olandan korkacaksın. 

Eleştiri yapandan değil, padişahım çok yaşa diyen şakşakçıdan korkacaksın. 

Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyenden değil, ölümüne tarafgir olandan korkacaksın. 

Tepkisini kimin yaptığına bakarak verenden veya vermeyenden korkacaksın. 

Ben bilmem, ben anlamam diyenden değil, ben her şeyden anlarım, her şeyi bilirim, ben bunun kitabını yazdım deyip istişare etmeden başına buyruk takınandan korkacaksın. 

Ben bunu yapamadım, ağzıma yüzüme bulaştırdım diyenden değil, hatasını kabullenmeyip burnundan kıl aldırmayandan korkacaksın. 

Bir şeyi olduğu gibi anlatandan değil, olduğundan farklı gösterenden korkacaksın. 

Hata ve yanlışı söylendiği zaman parlayandan ve saldırıya geçenden korkacaksın. 

Yapmadım, yapamadım, yanlış düşünmüşüm, ihmal ettim, göremedim demek varken birtakım mazeret ve gerekçelerin ardına sığınandan korkacaksın. 

Hata, eksiklik ve yanlışı görüp hemen vazgeçenden değil, görmezden gelenden veya zamana yayandan korkacaksın. 

Hata ve yanlışını görüp dönenden değil, U dönüşünü meslek haline getirenden korkacaksın.

Hata ve yanlışından dönenden değil, yanlışından harabil Basra olduktan sonra dönenden ve hiçbir şey olmamış gibi davranandan korkacaksın.

Hayat stratejisi kin, düşmanlık, korku, nefret ve kutuplaştırma üzerine kurandan korkacaksın.

Kendi yaptığını ve yapacağını anlatandan değil, başkasını kötüleyerek bundan ekmek yiyenden korkacaksın.

Kamu malını yerli yerince kullanandan değil, har vurup harman savurandan korkacaksın.

Bir fazilet ve erdem yarışı yapandan değil, kazanmak için her yolu mubah görenden ve belden aşağı vurandan korkacaksın.

Gücün yanlışına karşı çıkandan değil, gücü yanlışını savunandan ve dilsiz şeytan olandan korkacaksın.

Aklın yolu bir deyip ortak akılla hareket edenden değil, aklına eseni yapan, hep macera peşinde koşan ve her macerası hezimet olandan korkacaksın... 

7 Ağustos 2023 Pazartesi

Erbaş'ın Günah Keçisi İlahiyatçılar (2) *

Her liseyi bitiren öğrenci,  örgün eğitim mezunu değildir. Örgünün yanında yaygın eğitim de var. Bugün açık lise, MESEM mezunları da var. Açık liseden mezun öğrenci sayısı azımsanmayacak kadar çoktur. Pandemiden bu yana açık lisede okuyanlar senede üç defa merkezi yapılan sınavları bile uzaktan, dijital ortamda yaptılar. Çoğunun sınavını başkası yaparak lise diplomasına sahip oldular. 

Bugün camiler, Kur’an kursları bir nevi yaygın eğitim kurumlarıdır. Dine ne kadar mesafeli olursa olsun, bu toplumun kahir ekseriyeti cuma ve bayram namazına gider, okunan hutbeyi dinler. Biraz erken giden vaizin yaptığı konuşmadan da faydalanır. Diyanet camilerde yaz kursları açıyor. Yaygın eğitim görevi gören camilerde görev yapan imam, müezzin, vaiz Diyanet personelidir. Türkiye’de sadece camilerde görev yapan imam ve müezzinin sayısı 80-90 bin civarında. 2500’ün üzerinde vaiz görev yapıyor. Tüm bunların amiri mesabesindeki kişi de Sayın Ali Erbaş’tır. Din Kültürü öğretmenleri dokuz yılda bir salavat getirmeyi öğretemediyse, bunu pekala din görevlilerimiz öğretebilirdi. Üstelik okula öğrenci mecburiyetten geliyor iken camilere gönüllü olarak gidiyor.

Burada gençlerin dini bilgilerinin zayıf olmasının müsebbibi Diyanet personeli, camiler demek istemiyorum. Çünkü Başkan gibi suçlu arayışında değilim. Unutmayalım ki öğrenme bir merak işidir, ilgi ve alaka duymaktır. Merak edip ilgi duyan her türlü bilgiyi öğrenir. Bunun için hem din kültürü öğretmenleri hem de cami görevlileri rehberlik yapmaktan kaçınmazlar. Yeter ki öğrenci istesin. İstemiyorsa ne din kültürü öğretmeni ne de din görevlisi bir şey verebilir. Unutmayalım ki marifet iltifata tabidir. Müşterisiz meta zayidir.

Diyanet’in yaygın eğitim çeşitlerinden biri de Diyanet TV’dir. Ali Erbaş, salavat veya herhangi bir konuyu dert edinmişse derdini bu kanaldan anlatabilir, tüm Türkiye’ye sesini duyurabilir.

Sayın Erbaş, bugün suçlu ilan ettiği din kültürü hocalarının hocasıdır. Erbaş’ın mantığından gidersek, demek ki Erbaş iyi öğretmen yetiştirememiş. Mezun ettiği öğretmenlere salavatı nasıl öğretecekleri eğitimini verememiş. Bu Erbaş hazırlık artı dört yıl boyunca ne yapmış mı diyelim.

Öğrenmemenin binbir türlü nedeni olabilir. Gençlerden kaynaklandığını gibi öğreticilerde de sorun olabilir. Bunların her biri araştırma konusu. Sayın Erbaş’ın mikrofonu alıp da ilahiyatçıları günah keçisi ilan etmesi işin en kolay yönüdür. Halbuki bir başkana yakışan işi salavata indirgemekten ziyade gençlerin dine mesafesini enine boyuna araştırmasıdır. Orta yere bir veri bir istatistik çıkacak ki gençleri bu girdaptan nasıl kurtarabiliriz üzerine kafa yormak gerekecek. Sayın başkanın ilahiyatlar, MEB ile ortak bir çalışma yapmasının önünde bir engel yok. Bir diğer husus, başkan bu konuları dert ediniyorsa, din kültürü öğretmenlerine kolay ulaşabilir. Bu hassasiyetini dile getirebilirdi.

Hasılı Diyanet İşleri Başkanı salavat getirmeyi bilmeyen öğrenciler üzerinden koca bir camiayı suçlaması hiç hoş olmamıştır. Bence Sayın Erbaş kendi görevini yapsın, temsil ettiği makamın hakkını versin. Salavata verdiği önemi gençliğin dinden uzaklaşmasına versin. Çünkü inanç probleminin yaşandığı bir ortamda önceliğimiz inanç olmalıdır. Gerisi teferruattır.

*14/08/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

Erbaş'ın Günah Keçisi İlahiyatçılar (1) *

"Sokak röportajlarında bir mikrofonu uzattığına salavat getirmeyen gencin vebali kimin üzerine. 9 yıl boyunca bu çocuklarımıza ne öğretiyor Din Kültürü ve Ahlak bilgisi öğretmenleri?" sözleri Rize'de bir etkinlikte konuşma yapan Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a ait. Salavatın öğretilmemesinin sorumluluğunu da dokuz yıldır bu çocukların derslerine giren din kültürü öğretmenlerine yıkmış. Yani din öğretmenlerini günah keçisi ilan etmiş. 

Aynı Başkan 2018 yılında "Gençlerin deizm ve ateizme kaydığı, bu düşüncede olanların sayısında artış olduğu" endişesine katılmamış. Yok böyle bir şey demişti. 

Ali Erbaş gençler arasında deizm veya ateizmin yaygın olduğunu kabul etmese de gençler hatta orta yaşlar arasında deizm, ateizm, agnostizm gibi cereyanların yaygın olduğu bir vakıa. En azından çocuğundan, yaşlısına varıncaya kadar insanımızın önemli bir kısmının dine mesafe koyduğu, bunun da her geçen yıl artış gösterdiği bilinen bir gerçekliktir. Üstelik bu dinden soğumanın, günümüzde teşvik ve uygulanan programlarla hafız sayısının arttığı, İHO ve İHL'lerde gözle görülür bir artışın olduğu, hiç olmadığı kadar cami ve Kur'an Kursu yapımının devam ettiği ve dindar nesil yetiştirme beyanının ortaya konduğu bir zaman diliminde belirgin bir şekilde ortaya çıkıp artması düşündürücüdür. 

Bir diğer düşündürücü olan, deizm veya ateizm gibi bir tehlike varken bunu yok kabul edip tüm meseleyi sadece salavata indirgemesi, dokuz yıldır ne öğretiyorlar demek suretiyle suçu da din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenlerine yıkmasıdır. Bu itham Diyanet İşleri Başkanına yakışmamıştır. Çünkü bir meslek grubunu suçlu ilan ederken elinde sokak röportajları örnekleri dışında bir veri olduğunu sanmıyorum. Başkan bilsin ki Türkiye,  sokak röportajlarından ibaret değildir ve 85 milyondur. Bir akademisyenden beklenen de elinde bilimsel bir veri ve araştırma olmasıdır. Böyle bir araştırma yaptırmaya imkan ve gücü de vardır.

İnsanımız arasında salavat getirmeyi bilmeyen var mı? Var. Fatiha okumayı bilmeyen de var. Aynı şekilde basit ilmihal bilgilerini bilmeyenler de var. Dine mesafeli olanlar var mı? Var. Müslüman olduğu halde ladini yaşayanlar var mı? Var. İnanmadığı halde toplumsal baskıdan çekindiği için bu inançsızlığını izhar edemeyen var mı? Var. İslam düşmanı var mı? Var. Tüm bunlar ve daha fazlası bu ülkede varsa -ki var- “Bu halkın % 99’u Müslümandır” sözü de elde veri olmadan söylenmiş kulağa hoş gelen, ispatı ve gerçekliği olmayan bir sözdür.

Burada Sayın Ali Erbaş’a bazı sorular soralım, bazı bilgiler verelim:

Gençliğin veya insanımızın inanç, bilgi ve salavat eksikliğinden sadece din kültürü öğretmenlerini sorumlu tutmak doğru mudur? Bu mantıkla bakılırsa YKS’de matematikten sıfır çeken tüm liselilerin sorumlusu matematikçilerdir. Aynı şekilde fizik, kimya, biyoloji vb. derslerden  zayıf alan öğrencilerin öğretmenleri için de düşünülebilir. O yüzden bu mantık sakattır. Tamam, öğrencinin başarı ve başarısızlığında öğretmenin payı vardır ama öğrencinin başarı ve başarısızlığında tek kriter öğretmen değildir. Üstelik Din kültürü dersleri öğrencinin puanı en yüksek derslerinden biridir. Din kültürü öğretmenleri müfredatı anlatır, sınavını yapar. Notu silah olarak kullanmazlar. Yüksek not verirler. Bunu yaparken öğrencinin dini sevmesi, dinden nefret etmemesi amacını güderler.

Liselerde bir öğrencinin bir dersten başarılı olma puanı 100 üzerinden 50’dir. Bu demektir ki 10 sorudan 5 soruyu doğru, 5 soruyu da yanlış yapan öğrenci başarılıdır.

Liselerde bir üst sınıfa geçme puanı yine 100 üzerinden 50’dir. Tüm liselerde Türk dili ve edebiyatı ve İHL’lerde Kur’an-ı Kerim dışındaki derslerden bazıları 50 puanın altında olsa dahi 50 ortalamayı yakalayan bir öğrenci, bir üst sınıfa geçer ve mezun olur. Diyelim ki bir öğrenci dört yıl boyunca din kültürü dersinden hiç geçer not almasa, boş kağıt verse toplam ortalama elli olduğu zaman bu öğrenci o dersten kalmadığı gibi sınıf tekrarına da kalmaz. 50 ortalamayı tutturamayan bir öğrenci sınıf tekrarı yapmadan  zayıf derslerinden bir üst sınıfa sorumlu olarak geçer. Kısaca bu sınıf geçme sisteminde devamsızlıktan kalmadığı müddetçe kolay kolay hiçbir öğrenci sınıfta kalmaz. Dersi bilse de bilmese de şu ya da bu şekilde sınıf geçer ve mezun olur.

Bu ülke iki sene Covit-19 salgını nedeniyle uzaktan öğretim yaptı. Öğrencinin devamsızlığına, derse katılıp katılmadığına ve dersten başarılı olup olmadığına bakılmaksızın öğrenciler ya bir üst sınıfa geçti ya da mezun oldu. Üniversite sınavlarında iki dönem yerine tek dönemin derslerinden sorumlu olarak sınavlara girdiler. Kısaca eğitim ve öğretim iki-iki buçuk sene olağanüstü şartlarda yapıldı. (Devam edecek)

*11/08/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

4 Ağustos 2023 Cuma

Abartıda Biz *

Kocaeli'nde hafızlık ve icazet programına katılan Ali Erbaş yaptığı konuşmada, "Neredeyse yıl boyu hafızlık icazetnameleri yaptıklarını, 2022 yılında 12 bin kadar hafızın icazetnamelerini alarak başarılı olduğunu, şu an itibariyle belgesi olan hafız sayısının 200 bin ve halihazırda hafızlığını yapmış fakat belgesini almamış 400 binden fazla öğrenci olduğunu, nüfusumuza göre bu sayının daha fazla olması gerektiğini, din görevlilerinin öncelikle hafız olması zira hafızlığın mihrap ve kürsüye çok yakıştığı" açıklamasında bulunmuş. 

Sayın DİB başkanının din görevlilerine hafızlığın çok yakıştığı açıklamasına katılıyorum. Zira Diyanet bünyesinde görev yapacak imam, müezzin, vaiz ve müftünün hafız olması gerekir. Çünkü icra ettikleri görev itibariyle sürekli Kur'an'la haşır neşir olmak zorunda olacakları için hafız olmaları tercih sebebi hatta zorunlu şart olmalıdır. 

Başkanın nüfusumuza göre hafız sayısının az olduğu açıklamasına gelince, 600 bin hafızı nüfusa oranlarsak sayı az görülebilir. Yalnız 2022 rakamlarına göre Diyanette görev yapan personel sayısının yaklaşık 138 bin olduğu göz önüne alındığında, telaffuz edilen 600 bin rakamı, personel sayısının dört katından fazla. Bu demektir ki Diyanet teşkilatında çalışmakta olan tüm personel bugün itibariyle emekli olsa, yerine bu hafızlar istihdam edilse, hafızlığını bitirmiş gençlerin ancak dörtte birine görev verilebilir. Çünkü hepsinin Diyanet teşkilatında istihdam edilmesi söz konusu olamaz. O zaman hafız olan 600 bin çocuk veya gencin Diyanet dışında diğer meslek alanlarını tercih etmeleri gerekecek. Hafız doktor, hafız mühendis gibi. Ne zararı var, daha iyi değil mi denebilir. Elbette diğer meslek alanlarında hafız olmanın bir sakıncası yok. Yalnız Diyanet, MEB'de Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ve İHL'lerde meslek dersleri öğretmeni olanların dışında, hafız olanların emek sarf ederek yaptıkları hafızlığı, diğer işkollarında koruyabilmeleri çok zor görünüyor. Nitekim zamanında hafız olmuş ama daha sonradan belirli periyotlarla hafızlığını sağlayamadığı için unutan hafızın sayısı az değil. Böyle unutan hafızlar için “hafız ama “ha”sı gitmiş” derler. Ki Diyanette görev yapmasına rağmen hafızlığını unutanlar da var.

Başkanın, “Neredeyse yıl boyu hafızlık icazetnameleri yaptıkları” sözü üzerinde de durmak lazım. Yıl boyunca icazet programı yapıldığına göre demek ki her ilde toplu programlar yapılmakta. Hem programın bolluğundan bahsetmek hem de nüfusa göre hafız sayısını azımsamak, içinde çelişki barındırıyor.

DİB Başkanı hafız sayısını yeterli görmese de hafızlık müessesini normal işleyişine bırakmakta fayda var. Bu işi çok da abartmamak lazım. Önemli olan hafız bolluğundan ziyade okuduğunu anlamak ve anladığını hayatına tatbik edecek insan sayısını temenni etmek ve hedeflemek lazım. Çünkü asıl olan budur.

Hafız sayısını daha da arttırmayı düşünenler için şunu da söylemek isterim. Kur’an’ın ilk muhatapları olan sahabe arasında kaç hafız olduğunu bir düşünsünler. Bildiğim kadarıyla 5-6 kişiyi geçmezdi.

Anlatmak istediğim, hafızlığı abartıyoruz. Sadece hafızlık mı? Neleri abartmıyoruz ki. Abartmada üstümüze yok. Hiçbir şeyi normal normal seyrine bırakmıyoruz. Örnek vermek istersek, kalitenin düşeceği biline biline fazlaca İHO ve İHL açıyoruz. Cemaati olsun veya olmasın cami inşa ediyoruz. Öğrencisi olsun veya olmasın Kur’an kursu açıyoruz. Cami ve Kur’an kursu inşaatları için aşağı yukarı her cuma sonrası camilerde sergi açıyoruz. O kadar çok ki artık yardım toplanacak yerlerin adını “Muhtelif cami ve Kur’an kursu” koyduk. Abarttığımız sadece bunlardan ibaret değil. Çalışır veya çalışmaz demeyiz, aynı yerde hatta yan yana çi köfte, tavuk-et döner dükkanları açıyoruz. Hasılı abartıyor da abartıyoruz. Hiçbir şeyi tadında ve kıvamında bırakmıyoruz.

*09/08/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

3 Ağustos 2023 Perşembe

Tövbelerin Geçersizliği *

Tövbe nedir? “İşlediği bir suç veya günahtan pişmanlık duyarak bir daha yapmamaya karar vermektir”

Tövbe kime yapılır? Allah'a.

Tövbeleri kim kabul eder veya etmez? Allah. 

Tövbenin iptal edilme durumu söz konusu mudur? İnsanda böyle bir yetki var mıdır? Yapılan tövbenin iptali söz konusu değildir. Tövbeler Allah'a yapıldığına göre özelliği ne olursa olsun, kim olursa olsun, peygamber dahil hiçbir insanın böyle bir yetkisi yoktur. Yapılan tövbeyi iptal edecek biri varsa, bunu tövbe edilen Allah iptal eder. Ki Allah kabul ettiği tövbeyi iptal etmez. Kim daha önce yapılan tövbeyi iptal etmeye kalkarsa, bu kişi, insan üstü özelliklerin kendisinde bulunduğunu iddia etmiş demektir.

Tövbenin kabulü için gerekli şartlar nelerdir?

1-İşlemiş olduğu suçu bir daha yapmayacağına dair söz vermek.

2-O suçu veya günahı terk etmek.

3-Günah veya suçundan dolayı pişmanlık duymak.

4- İşlenen günah veya suçta bir kişinin mağduriyeti varsa, o kişiden helallik almaktır. Bu şartları yerine getiren nasuh tövbesiyle tövbe etmiş demektir.

Tövbede aracı olmak, birini aracı kılmak İslami midir? İslami değildir. Tövbe, kuluna şah damarından yakın Allah’a yapılır. Ayrıca aracıyla ihtiyaç yoktur. Tövbede birilerini aracı kılmak İslam dinine ruhbanlığı girdirmek demektir. Aracı kılmak, teşbihte hata olmasın, “Biz putlara bizi Allah’a yaklaşırsın diye tapıyoruz” diyen Mekke müşriklerinin Allah’a yaklaşmak için putları aracı kılmasına benzer. Kula tövbe vermek Hristiyan din adamlarının günah çıkarmasına benzer.

Müslümanlar tövbenin kime yapılacağını, tövbenin aracı kabul etmeyeceğini bilmiyor mu? Bilirler, hem de âlâsından. Hatta hadis diye rivayet edilen 99 kişiyi öldüren birinin tövbe etmek için papaza gittiğini, tövbe edersem, Allah beni affeder mi dediğini, affetmez cevabını alınca, o papazı da öldürerek ölü sayısını 100’e çıkardığını, ardından alim bir zata durumunu anlatınca, “Ne münasebet! Sen tövbe etmek istersen, seninle Allah’ın arasına kim girebilir” dediğini bilmeyen Müslüman yoktur.

Sadece tövbe mi Allah’a yapılır? Tövbenin dışında dua da Allah’a yapılır, istiğfar da. Aynı zamanda yardım da ancak Allah’tan istenir, tıpkı ibadetin Allah’a yapıldığı gibi. Aynı şekilde zikir de Allah’a yapılır. Zikirden kasıt sadece belli ifadeleri söylemekten ve saymaktan ibaret değildir. Allah’ı sürekli hatırda tutmak, işini yaparken Allah’ın kendisini gördüğünü, ne yaptığını bilmesi ve işini bu yüzden düzgün yapması da bir zikirdir. Hatta en güzel zikirdir. İbadetlere başlarken sadece Allah’ı düşünmek de bir zikirdir. Zikir Allah dışında birini veya birilerini hatırda tutmamaktır.

Hasılı, burada değinmeye çalıştığım tövbenin dışında başka türlü tövbeye, Konya tabiriyle, töbe töbe derim ve neûzü billah derim.

Yazımı bir ayet mealiyle bitirelim: Ey inananlar, Allah’a nasuh tövbesiyle (yürekten tövbe edin... (Tahrim 8)

*07/08/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

2 Ağustos 2023 Çarşamba

Müftüler de İntihar Edermiş! *

Manisa Kırkağaç müftüsü iken geçirdiği soruşturma neticesinde, Balıkesir'de vaiz olarak görevlendirilen müftünün intihar ederek hayatına son verdiği yazılıp çiziliyor. 

İntihar eden müftü olunca basında daha fazla bir yer kapladı. Bu arada Türkiye'de müftü olup da intihar eden ilk kişi olduğu da belirtiliyor.

Müftünün niçin soruşturma geçirdiği gizli olduğu için bilme imkanımız yok. Gazetelerin yazdığına ve Adil Sen Başkanının yaptığı basın açıklamasına göre soruşturmanın, "Müftünün giyim kuşamına dikkat etmediği, motosiklet ve bisiklet sürdüğü, cübbe giymediği" gibi iddialarla soruşturma geçirdiği, soruşturma sonucunda müftülükten alındığı ve kınama cezası verildiği iddia ediliyor.

Mahkemenin kınama cezasını kaldırdığı ve görevine iade kararı vermesine rağmen Diyanet'in mahkeme kararını uygulamadığı, bunun sonucunda müftünün canına kıydığı iddialar arasında.

Konuyla ilgili konuşan müftünün eşinin, Diyanet İşleri Başkanı'nın "Mağdur olduğunuz açık. Mahkemeye gidin" dediği yine basında yer alan haberler arasında.

İnfiale sebep olan bu haber ve olay sıcaklığını korurken Diyanet'in konuyla ilgili bir açıklama yapıp yapmadığını sanal alemde araştırdım. Bu yazıyı kaleme aldığım an itibariyle herhangi bir açıklamaya rastlamadım. Bir personelinin intihar iddialarıyla ilgili Diyanet, bir açıklama yapmayacak da başka hangi konuda açıklama yapacak? En azından basında yer alan iddiaların aslı astarı yoktur veya iddialarla ilgili Bakanlığımızca soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma sonuçlanınca kamuoyuna bilgi verilecektir açıklamasına yer verebilirdi. Hasılı Diyanet'in suskunluğu ayrı bir garabet.

Paylaşılan resimlere bakınca müftünün tişört giydiği, kilitli taş döşediği, matkap kullandığı kısaca bir inşaat işçisi veya ustası gibi çalıştığı görülüyor. Bu da müftünün sıra dışı bir müftü olduğunu, diğer meslektaşlarına benzemediğini gösteriyor. Öyle zannediyorum, soruşturma işçi gibi çalışan müftünün, müftülüğün itibarını ayaklar altına almasından, temsil makamını yeterince temsil edemediğinden dolayı açılmış olsa gerek. Çünkü bizde itibar her şeyden önce gelir.

Sonuç olarak iddialar nedir, ne değildir, Aslı astarı nedir bilmesek de orta yerde iddialar var ve bir insanın intihar yoluyla canına kıyması söz konusu. Aksi bir açıklama olmadığına göre bu konuda şunları söylemek isterim:

İddialar her ne ise bir insanın bu şekil bile bile canına kıymasının savunulacak bir tarafı yoktur. Zira insan canı bu kadar ucuz değildir. Hele bir müftüye böyle bir ölüm yakışmamıştır. Öyle zannediyorum, müftünün başka sorunları da olabilir ya da müftü birilerinin kuyruğuna basmış veya suyunu bulandırmış olmalı.

Demesi kolay. Zira uzaktan gazel okuyorum. Belki müftü, soruşturma geçirmeyi, müftülükten tenzili rütbe edilmeyi, mahkeme kararlarının uygulanmamasını izzeti nefis meselesi yapmış ve yapılanları haksızlık olarak görmüş. Kaldıramadığı için intiharı çözüm olarak görmüştür.

Normal şartlarda bu sıra dışı müftü, ceza almadığı gibi ödül almalıydı bence. Çünkü emsallerine göre olağanüstü icraatlara imza atmış.

Diyanetin aksi bir açıklama yapmaması, susması, iddiaların doğru olduğu anlamına gelir.

DİB başkanının “Mağdursunuz, hakkınızı mahkemede arayın” dediğine göre mahkemenin görevine iade kararını uygulamamasından dolayı Başkan kendisinde bir sorumluluk görmüyor. Halbuki bu intiharda Diyanet’in sorumluluğu var görünüyor.

Şu aşamadan sonra olan oldu. Bir müftü canına kıydı. Geri getirilmesi mümkün değil. Yapılması gereken, Diyanet’in bu konuyu enine boyuna soruşturması, sorumlu veya sorumlular hakkında gereğini yapması.

*04/08/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

1 Ağustos 2023 Salı

Eğitim ve Öğretime Dair Öneriler

Bir önceki yazımda okullarımızda eğitimin ihmal edildiğini hatta hiç yapılmadığını, öğretimin yapıldığını, bunda da istediğimiz verimi alamadığımızı, süreç odaklı eğitim ve öğretim yapmamız gerekirken sınav odaklı öğretime ağırlık verdiğimizi, bundan dolayı çocukların yarış atı gibi sınava hazırlandığını, bunun için ev, okul ve etüt merkezleri üçgeninde çocukların hapsedildiğini, bu da onları hayatın içinden kopardığını, eğitim ve öğretimin iki kanatlı kuşa benzediğini, kuşun bir kanadı eğitimse diğerinin öğretim olduğunu, öğretimin yapılıp eğitimin yapılmamasının bu kuşu uçuramayacağını, mezuniyet sonrası çocuklardan olumlu davranış beklentisine girdiğimizi yani vermediğimizi istediğimizi, çocukların davranışlarını eleştirdiğimizi işlemeye çalışmıştım.

Bu yazımda eğitim ve öğretimde ihmal ettiğimiz eğitim kısmına işaret etmeye çalışacağım. Çünkü sınav odaklı eğitim sistemimizde başarı kriteri için bilgi ölçülürken davranışın ölçülmemesi büyük bir eksikliktir. Halbuki bilgi soyut iken eğitim somuttur. Bilgi teori ise eğitim pratiktir. Bilgi ve pratik birlikte yürütülmelidir. Bu yüzden okulların her kademesinde davranış da en az bilgi kadar veya belirli bir oranda ölçülmelidir. 

Önerilere geçmeden önce pratik veya davranış dediğim eğitime açıklama getirmek isterim. Çünkü bilgi ölçülebilir iken davranış nasıl ölçülecek denebilir. Davranış tıpkı bilgi gibi geniş bir alandır. Ahlak ve etik, yerleşik ve genel geçer kuralları özümseme ve uygulama, kurallara uyma vs. kastediyorum. Bununla, önce ahlaklı ol sonra bilgili ve ağaç yaş iken eğilir sözlerinin eğitim ve öğretimde kökleşmesini istiyorum.

Eğitim ve öğretimle ilgili önerilerime gelince;

1.Anasınıfı ve ilkokulda oyun ağırlıklı davranış eğitimi verilmelidir. Çocuğun liderlik özelliği, arkadaşlarıyla uyumu, konuşması, nazik ve kibarlığı, takım oyununa katkısı, kurallara uyması; okulunu, sınıfını ve çevresini temiz tutması, yalan söylememesi gibi davranışlar. İlkokul sürecinde Türkçe ve basit matematik öğretilmelidir. Çocuğun okuma ve yazması dört yıla yayılmalıdır.

2.Okullarda öğretmenin sınav yapması kaldırılmalıdır. Sınav sadece 5.ve 9.sınıfta yapılmalıdır. 5.ve 9.sınıfın sonunda seviye belirleme sınavı yapılmalıdır. Bu sınavda alınan puana göre okullarda seviye sınıfları oluşturulmalıdır.

3.Liseye geçiş için 6.7.ve 8.sınıfların her bir döneminde, üniversiteye girmek için 10.11.12.sınıfların her bir döneminde merkezi sınav yapılmalıdır. Öğrenci, ortaokul üç yılın ortalaması ile liseye, yine üç yılın ortalaması ile üniversite tercihi yapabilmelidir. Bu üç yıllık ortalama puanlar aynı zamanda öğrencinin sınıf geçme ve diploma puanı olmalıdır. Bu yol ile liseyi bitirdikten sonra üniversiteye hazırlanmak için birikme olmayacaktır.

3.Merkezi sınavlarda sorular müfredattan sorulmalıdır. Öğretmenin görevi sadece belirlenen konuları işlemek olmalıdır.

4.Sınıf geçme, liseye devam etme, liseyi bitirme için merkezi sınavların yanında, öğrencinin okul kademesini bitirme boyunca kazanması gereken davranışlar da belirlenmeli. Belirlenen bu davranışlara öğrencinin uyup uymadığı okullarda oluşturulacak komisyonla izlenmelidir. Öğrencinin disiplin cezası alıp almaması, temizliği, sınıf, okul ve sırasını temiz tutması, arkadaşlarıyla uyumu, okula devam ve devamsızlığı, okula zamanında gelmesi ve gecikmesi, sınıf içi ve okulda davranışı, nazik ve kibarlığı, kurallara uyması gibi kriterler konabilir. Bu kriterlere belli bir puan verilebilir. Mesela yüzde 70 bilgi ise yüzde 30 davranış olabilir ya da mezun olmak için davranışa puan verilmese de başarılı/başarısız denebilir. Davranışı olumsuz olan öğrencinin puanı ne olursa olsun, bir üst sınıfa geçmemesi veya mezun olmaması şartı getirilebilir. Kısaca liseye veya üniversiteye yerleşmede davranış puanı da etkili olmalıdır. 

5.Belli bir puanın altında kalan öğrenci örgün liseye devam edememeli. Bunun yerine MESEM veya açık liseye kayıt yaptırmalıdır.

6.Ders müfredatları azaltılmalı. Birbirine benzer ve yakın dersler birleştirilmeli. Haftalık ders saati 25-30 saat olmalıdır.

7.Okullarda 09.00-16.00 saatleri arasında tam gün eğitim ve öğretim yapılmalı. Öğleye kadar teori dersi, öğleden sonra etüt, uygulama, sportif faaliyet, etkinlik olmalıdır.

8.Ortaokul ve lise kademesinde eleme usulü olmalıdır.

9.Okullara, okul türlerine, eğitim ve öğretime ideolojik yaklaşılmamalıdır.

Anlatmak istediğim okullarda davranış eğitimine en az bilgi kadar önem verilmelidir. Önce buna karar verilmeli. Ardından davranışı ölçecek objektif kriterler konmalı. Öğrenciyi izleme kriterleri diyebileceğimiz bu davranış eğitimi taviz verilmeden uygulamaya konmalıdır...