3 Ağustos 2023 Perşembe

Tövbelerin Geçersizliği *

Tövbe nedir? “İşlediği bir suç veya günahtan pişmanlık duyarak bir daha yapmamaya karar vermektir”

Tövbe kime yapılır? Allah'a.

Tövbeleri kim kabul eder veya etmez? Allah. 

Tövbenin iptal edilme durumu söz konusu mudur? İnsanda böyle bir yetki var mıdır? Yapılan tövbenin iptali söz konusu değildir. Tövbeler Allah'a yapıldığına göre özelliği ne olursa olsun, kim olursa olsun, peygamber dahil hiçbir insanın böyle bir yetkisi yoktur. Yapılan tövbeyi iptal edecek biri varsa, bunu tövbe edilen Allah iptal eder. Ki Allah kabul ettiği tövbeyi iptal etmez. Kim daha önce yapılan tövbeyi iptal etmeye kalkarsa, bu kişi, insan üstü özelliklerin kendisinde bulunduğunu iddia etmiş demektir.

Tövbenin kabulü için gerekli şartlar nelerdir?

1-İşlemiş olduğu suçu bir daha yapmayacağına dair söz vermek.

2-O suçu veya günahı terk etmek.

3-Günah veya suçundan dolayı pişmanlık duymak.

4- İşlenen günah veya suçta bir kişinin mağduriyeti varsa, o kişiden helallik almaktır. Bu şartları yerine getiren nasuh tövbesiyle tövbe etmiş demektir.

Tövbede aracı olmak, birini aracı kılmak İslami midir? İslami değildir. Tövbe, kuluna şah damarından yakın Allah’a yapılır. Ayrıca aracıyla ihtiyaç yoktur. Tövbede birilerini aracı kılmak İslam dinine ruhbanlığı girdirmek demektir. Aracı kılmak, teşbihte hata olmasın, “Biz putlara bizi Allah’a yaklaşırsın diye tapıyoruz” diyen Mekke müşriklerinin Allah’a yaklaşmak için putları aracı kılmasına benzer. Kula tövbe vermek Hristiyan din adamlarının günah çıkarmasına benzer.

Müslümanlar tövbenin kime yapılacağını, tövbenin aracı kabul etmeyeceğini bilmiyor mu? Bilirler, hem de âlâsından. Hatta hadis diye rivayet edilen 99 kişiyi öldüren birinin tövbe etmek için papaza gittiğini, tövbe edersem, Allah beni affeder mi dediğini, affetmez cevabını alınca, o papazı da öldürerek ölü sayısını 100’e çıkardığını, ardından alim bir zata durumunu anlatınca, “Ne münasebet! Sen tövbe etmek istersen, seninle Allah’ın arasına kim girebilir” dediğini bilmeyen Müslüman yoktur.

Sadece tövbe mi Allah’a yapılır? Tövbenin dışında dua da Allah’a yapılır, istiğfar da. Aynı zamanda yardım da ancak Allah’tan istenir, tıpkı ibadetin Allah’a yapıldığı gibi. Aynı şekilde zikir de Allah’a yapılır. Zikirden kasıt sadece belli ifadeleri söylemekten ve saymaktan ibaret değildir. Allah’ı sürekli hatırda tutmak, işini yaparken Allah’ın kendisini gördüğünü, ne yaptığını bilmesi ve işini bu yüzden düzgün yapması da bir zikirdir. Hatta en güzel zikirdir. İbadetlere başlarken sadece Allah’ı düşünmek de bir zikirdir. Zikir Allah dışında birini veya birilerini hatırda tutmamaktır.

Hasılı, burada değinmeye çalıştığım tövbenin dışında başka türlü tövbeye, Konya tabiriyle, töbe töbe derim ve neûzü billah derim.

Yazımı bir ayet mealiyle bitirelim: Ey inananlar, Allah’a nasuh tövbesiyle (yürekten tövbe edin... (Tahrim 8)

*07/08/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

2 Ağustos 2023 Çarşamba

Müftüler de İntihar Edermiş! *

Manisa Kırkağaç müftüsü iken geçirdiği soruşturma neticesinde, Balıkesir'de vaiz olarak görevlendirilen müftünün intihar ederek hayatına son verdiği yazılıp çiziliyor. 

İntihar eden müftü olunca basında daha fazla bir yer kapladı. Bu arada Türkiye'de müftü olup da intihar eden ilk kişi olduğu da belirtiliyor.

Müftünün niçin soruşturma geçirdiği gizli olduğu için bilme imkanımız yok. Gazetelerin yazdığına ve Adil Sen Başkanının yaptığı basın açıklamasına göre soruşturmanın, "Müftünün giyim kuşamına dikkat etmediği, motosiklet ve bisiklet sürdüğü, cübbe giymediği" gibi iddialarla soruşturma geçirdiği, soruşturma sonucunda müftülükten alındığı ve kınama cezası verildiği iddia ediliyor.

Mahkemenin kınama cezasını kaldırdığı ve görevine iade kararı vermesine rağmen Diyanet'in mahkeme kararını uygulamadığı, bunun sonucunda müftünün canına kıydığı iddialar arasında.

Konuyla ilgili konuşan müftünün eşinin, Diyanet İşleri Başkanı'nın "Mağdur olduğunuz açık. Mahkemeye gidin" dediği yine basında yer alan haberler arasında.

İnfiale sebep olan bu haber ve olay sıcaklığını korurken Diyanet'in konuyla ilgili bir açıklama yapıp yapmadığını sanal alemde araştırdım. Bu yazıyı kaleme aldığım an itibariyle herhangi bir açıklamaya rastlamadım. Bir personelinin intihar iddialarıyla ilgili Diyanet, bir açıklama yapmayacak da başka hangi konuda açıklama yapacak? En azından basında yer alan iddiaların aslı astarı yoktur veya iddialarla ilgili Bakanlığımızca soruşturma başlatılmıştır. Soruşturma sonuçlanınca kamuoyuna bilgi verilecektir açıklamasına yer verebilirdi. Hasılı Diyanet'in suskunluğu ayrı bir garabet.

Paylaşılan resimlere bakınca müftünün tişört giydiği, kilitli taş döşediği, matkap kullandığı kısaca bir inşaat işçisi veya ustası gibi çalıştığı görülüyor. Bu da müftünün sıra dışı bir müftü olduğunu, diğer meslektaşlarına benzemediğini gösteriyor. Öyle zannediyorum, soruşturma işçi gibi çalışan müftünün, müftülüğün itibarını ayaklar altına almasından, temsil makamını yeterince temsil edemediğinden dolayı açılmış olsa gerek. Çünkü bizde itibar her şeyden önce gelir.

Sonuç olarak iddialar nedir, ne değildir, Aslı astarı nedir bilmesek de orta yerde iddialar var ve bir insanın intihar yoluyla canına kıyması söz konusu. Aksi bir açıklama olmadığına göre bu konuda şunları söylemek isterim:

İddialar her ne ise bir insanın bu şekil bile bile canına kıymasının savunulacak bir tarafı yoktur. Zira insan canı bu kadar ucuz değildir. Hele bir müftüye böyle bir ölüm yakışmamıştır. Öyle zannediyorum, müftünün başka sorunları da olabilir ya da müftü birilerinin kuyruğuna basmış veya suyunu bulandırmış olmalı.

Demesi kolay. Zira uzaktan gazel okuyorum. Belki müftü, soruşturma geçirmeyi, müftülükten tenzili rütbe edilmeyi, mahkeme kararlarının uygulanmamasını izzeti nefis meselesi yapmış ve yapılanları haksızlık olarak görmüş. Kaldıramadığı için intiharı çözüm olarak görmüştür.

Normal şartlarda bu sıra dışı müftü, ceza almadığı gibi ödül almalıydı bence. Çünkü emsallerine göre olağanüstü icraatlara imza atmış.

Diyanetin aksi bir açıklama yapmaması, susması, iddiaların doğru olduğu anlamına gelir.

DİB başkanının “Mağdursunuz, hakkınızı mahkemede arayın” dediğine göre mahkemenin görevine iade kararını uygulamamasından dolayı Başkan kendisinde bir sorumluluk görmüyor. Halbuki bu intiharda Diyanet’in sorumluluğu var görünüyor.

Şu aşamadan sonra olan oldu. Bir müftü canına kıydı. Geri getirilmesi mümkün değil. Yapılması gereken, Diyanet’in bu konuyu enine boyuna soruşturması, sorumlu veya sorumlular hakkında gereğini yapması.

*04/08/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

1 Ağustos 2023 Salı

Eğitim ve Öğretime Dair Öneriler

Bir önceki yazımda okullarımızda eğitimin ihmal edildiğini hatta hiç yapılmadığını, öğretimin yapıldığını, bunda da istediğimiz verimi alamadığımızı, süreç odaklı eğitim ve öğretim yapmamız gerekirken sınav odaklı öğretime ağırlık verdiğimizi, bundan dolayı çocukların yarış atı gibi sınava hazırlandığını, bunun için ev, okul ve etüt merkezleri üçgeninde çocukların hapsedildiğini, bu da onları hayatın içinden kopardığını, eğitim ve öğretimin iki kanatlı kuşa benzediğini, kuşun bir kanadı eğitimse diğerinin öğretim olduğunu, öğretimin yapılıp eğitimin yapılmamasının bu kuşu uçuramayacağını, mezuniyet sonrası çocuklardan olumlu davranış beklentisine girdiğimizi yani vermediğimizi istediğimizi, çocukların davranışlarını eleştirdiğimizi işlemeye çalışmıştım.

Bu yazımda eğitim ve öğretimde ihmal ettiğimiz eğitim kısmına işaret etmeye çalışacağım. Çünkü sınav odaklı eğitim sistemimizde başarı kriteri için bilgi ölçülürken davranışın ölçülmemesi büyük bir eksikliktir. Halbuki bilgi soyut iken eğitim somuttur. Bilgi teori ise eğitim pratiktir. Bilgi ve pratik birlikte yürütülmelidir. Bu yüzden okulların her kademesinde davranış da en az bilgi kadar veya belirli bir oranda ölçülmelidir. 

Önerilere geçmeden önce pratik veya davranış dediğim eğitime açıklama getirmek isterim. Çünkü bilgi ölçülebilir iken davranış nasıl ölçülecek denebilir. Davranış tıpkı bilgi gibi geniş bir alandır. Ahlak ve etik, yerleşik ve genel geçer kuralları özümseme ve uygulama, kurallara uyma vs. kastediyorum. Bununla, önce ahlaklı ol sonra bilgili ve ağaç yaş iken eğilir sözlerinin eğitim ve öğretimde kökleşmesini istiyorum.

Eğitim ve öğretimle ilgili önerilerime gelince;

1.Anasınıfı ve ilkokulda oyun ağırlıklı davranış eğitimi verilmelidir. Çocuğun liderlik özelliği, arkadaşlarıyla uyumu, konuşması, nazik ve kibarlığı, takım oyununa katkısı, kurallara uyması; okulunu, sınıfını ve çevresini temiz tutması, yalan söylememesi gibi davranışlar. İlkokul sürecinde Türkçe ve basit matematik öğretilmelidir. Çocuğun okuma ve yazması dört yıla yayılmalıdır.

2.Okullarda öğretmenin sınav yapması kaldırılmalıdır. Sınav sadece 5.ve 9.sınıfta yapılmalıdır. 5.ve 9.sınıfın sonunda seviye belirleme sınavı yapılmalıdır. Bu sınavda alınan puana göre okullarda seviye sınıfları oluşturulmalıdır.

3.Liseye geçiş için 6.7.ve 8.sınıfların her bir döneminde, üniversiteye girmek için 10.11.12.sınıfların her bir döneminde merkezi sınav yapılmalıdır. Öğrenci, ortaokul üç yılın ortalaması ile liseye, yine üç yılın ortalaması ile üniversite tercihi yapabilmelidir. Bu üç yıllık ortalama puanlar aynı zamanda öğrencinin sınıf geçme ve diploma puanı olmalıdır. Bu yol ile liseyi bitirdikten sonra üniversiteye hazırlanmak için birikme olmayacaktır.

3.Merkezi sınavlarda sorular müfredattan sorulmalıdır. Öğretmenin görevi sadece belirlenen konuları işlemek olmalıdır.

4.Sınıf geçme, liseye devam etme, liseyi bitirme için merkezi sınavların yanında, öğrencinin okul kademesini bitirme boyunca kazanması gereken davranışlar da belirlenmeli. Belirlenen bu davranışlara öğrencinin uyup uymadığı okullarda oluşturulacak komisyonla izlenmelidir. Öğrencinin disiplin cezası alıp almaması, temizliği, sınıf, okul ve sırasını temiz tutması, arkadaşlarıyla uyumu, okula devam ve devamsızlığı, okula zamanında gelmesi ve gecikmesi, sınıf içi ve okulda davranışı, nazik ve kibarlığı, kurallara uyması gibi kriterler konabilir. Bu kriterlere belli bir puan verilebilir. Mesela yüzde 70 bilgi ise yüzde 30 davranış olabilir ya da mezun olmak için davranışa puan verilmese de başarılı/başarısız denebilir. Davranışı olumsuz olan öğrencinin puanı ne olursa olsun, bir üst sınıfa geçmemesi veya mezun olmaması şartı getirilebilir. Kısaca liseye veya üniversiteye yerleşmede davranış puanı da etkili olmalıdır. 

5.Belli bir puanın altında kalan öğrenci örgün liseye devam edememeli. Bunun yerine MESEM veya açık liseye kayıt yaptırmalıdır.

6.Ders müfredatları azaltılmalı. Birbirine benzer ve yakın dersler birleştirilmeli. Haftalık ders saati 25-30 saat olmalıdır.

7.Okullarda 09.00-16.00 saatleri arasında tam gün eğitim ve öğretim yapılmalı. Öğleye kadar teori dersi, öğleden sonra etüt, uygulama, sportif faaliyet, etkinlik olmalıdır.

8.Ortaokul ve lise kademesinde eleme usulü olmalıdır.

9.Okullara, okul türlerine, eğitim ve öğretime ideolojik yaklaşılmamalıdır.

Anlatmak istediğim okullarda davranış eğitimine en az bilgi kadar önem verilmelidir. Önce buna karar verilmeli. Ardından davranışı ölçecek objektif kriterler konmalı. Öğrenciyi izleme kriterleri diyebileceğimiz bu davranış eğitimi taviz verilmeden uygulamaya konmalıdır...

31 Temmuz 2023 Pazartesi

Eğitim ve Öğretim Serüvenimiz

Eğitim ve öğretimin gidişatından hiçbirimizin memnun olmadığı hepimizin malumu. 

Eğitim ve öğretimi birlikte kullansak da Milli Eğitim Bakanlığının isminde eğitim geçse de bugün okullarda eğitim yapılmadığını biliyoruz. 

Yaptığımız öğretimdir. Öğretimi de sınav odaklı yapıyoruz. Varsa yoksa sınav düşünüyoruz. Sınavları da klasikten ziyade çoktan seçmeli teste dönüştürdük. 

Yapılan merkezi sınavlarda başarılı olup iyi bir okul kazanmak, kariyer yapmak ve iyi bir iş bulmak bizdeki öğretimin tek kriteridir.

Başarının gelmesi için de iyi okul iyi muhit iyi öğretmen arayışı içindeyiz. Başarı için de okulu yeterli görmeyenlerdeniz. Mutlaka takviye gerekir. Okullar ders bitimi veya hafta sonları dershane işlevi görür. Etüt, kurs merkezleri ve özel dersler takviye seçenekleri arasındadır. Çocuklarımız ders kitaplarının yanında konu anlatımlı ve soru bankası adıyla çıkarılmış ne kadar test varsa çözmek zorunda. Kısaca çocuklarımız yarış atı gibi sınavlara hazırlanır. Üniversite bittikten sonra da atanmak için yapılan merkezi sınavlara yine hazırlık gerekiyor. Tüm bunlar ve daha fazlası bu ülkenin eğitim ve öğretimin vazgeçilmez olmazsa olmazıdır. Hasılı öğretim yapıyoruz. Bunu da becerebildiğimiz söylenemez.

Eğitim ve öğretim yönünden durumumuz bu. Bir şeylerin yanlış gittiğini ve yapıldığını herkes biliyor. Değişik sistemler uygulanmasına rağmen süreç odaklı bir eğitimden ziyade sınav odaklı eğitim ve öğretime devam ediyoruz. Anasınıfından, fakülte bitirinceye kadar 20-25 yılımızı sınav odaklı öğretime harcarken ne kadar başarılı olduğumuz bir yana, toplum ve sosyal hayattan kopuk yetişmemiz de işin bir başka yönü. 

20-25 yıllık öğretim hayatının ardından iş bulmak bir mesele. Bulduğumuz işi beğenmek ayrı bir dert. Bunca yılı niye okudum ise son pişmanlık.

Belli bölümler haricinde genelde dört duvar arasında geceli gündüzlü bir gelecek inşa etme adına berhava olan 20-25 yıllık öğretim hayatının büyük bir kısmı test çözme ve sınava hazırlanma olarak geçtikten sonra nesilden ahlak ve etik değerleri özümsemesini bekliyoruz. Yani eğitim bekliyoruz.

Ne demek eğitim? "İstenilen yönde davranış değişikliği oluşturma süreci" demektir. 20-25 yıllık öğrenim hayatının ardından, hiç üzerinde durmadığımız olumlu davranış beklemek arpa ektiğimiz tarladan buğday mahsulü beklemeye benzer. Gerçekten bu uzun süreçte eğitim adına ne verdik de büyüklere saygı, işinde düzgünlük, nazik ve kibar vb. davranışları sergilemesini; eşi, dostu ve akrabayı bilmesini bekliyoruz. Toplum içine katmadan hayattan kopuk yetiştirdiğimiz, istediğimiz okulu ve bölümü kazanmanın dışında hiçbir sorumluluk vermediğimiz; ev, okul ve kurs merkezlerine hapsettiğimiz nesil ne bilsin tüm bunları. Biz onlardan, önce ahlaklı ol, sonra bilgili demedik ki. Önce bilgili ol, ahlak sonradan da olur dedik. Bunu isterken de ağaç yaş iken eğilir atasözümüzü kulak ardı ettik. Kusura bakmayalım da ağaç büyüdükten sonra o ağaç ne eğilir ne bükülür. Ayrıca şunu unutmayalım ki küçükler bizim ileri attığımız oklarımızdır. Okun nereye gittiğine kızıp köpüreceğimize o oku oraya atan kendimize kızalım. Kısaca eğitim ve öğretimini beğenmediğimiz o çocuklar biz büyükleri örnek alır. Çünkü herkes özellikle çocuklar gördüklerini uygular.

Kısaca eğitim ve öğretim iki kanatlı kuşa benzer. Nasıl ki kuş tek kanadıyla uçamaz ise bilgi ve davranış diyebileceğimiz eğitim ve öğretim de iki kanatlı bir kuşa benzer. Kuşun uçması için nasıl ki iki kanat gerekiyorsa çocukların istediğimiz şekilde yetişmesi de birini diğerine tercih etmeden ve ihmal etmeden eğitim ve öğretimi birlikte yürütmeliyiz.

Durum bu iken o kadar sistem değişikliğine rağmen bir türlü istediğimiz verimi alamadığımız bu eğitim ve öğretim serüvenimizden bir an evvel kurtulmamız gerekiyor. Bu konudaki önerilerimizi de diğer yazımıza bırakalım.

30 Temmuz 2023 Pazar

Mustafa Uzunpostalcı *

Başörtülü okumanın üniversitelerde yasaklandığı zamanlardı. Bu yasak katı bir şekilde uygulanırken yasak olmasına rağmen ilahiyat fakültelerinde okumakta olan kız öğrenciler başlarını örtmeye devam ediyordu. Bu yasağa bir nevi göz yumuluyordu. Bunda fakülte yönetimlerinin de payı vardı.

Tüm Türkiye’deki bu fiili durumu SÜ. İlahiyat Fakültesi de yaşar. Kızlar başını örterken erkek öğrencilerden bazıları da sakal koymaya başlar. Fakülte yönetimi, “Sakal gerekçe gösterilip başörtüsü tekrar yasaklanabilir” endişesiyle sınıf sınıf dolaşarak sakallı erkek öğrencilerden sakallarını kesmelerini ister. Sakallar kesilmediği gibi bir mahalli gazetede Sakal avcısı dekan yardımcısı” manşetiyle ilahiyatın dekan yardımcısı hedef gösterilir.

Manşet olan dekan yardımcısı bu manşetin ardından kendini ve işin vahametini anlatmak için sınıf sınıf dolaşır: “Sevgili gençler, sizin sünnet olan sakalınız, farz olan başörtüsünü engellemek için gerekçe gösterilecekse, biz bu sakalları kestireceğiz. Bugün sakal kesmemede direnen arkadaşlarımız, mezun olduktan sonra öğretmen olmak için sinekkaydı tıraş olacaklar. Şayet tıraş olmayıp biz sakallı öğretmen olup derse böyle gireceğiz derlerse onlara destek vermek için ben onların yanında olacağım. Haklı mücadelelerini destekleyeceğim. Gelin bugün bizi anlayışla karşılayın. Böyle direnerek başörtüsüne zarar verirsiniz. Sizi gören, biz başörtüsünü serbest bırakırsak, bak sakal da koyuyorlar diyecekler” şeklinde bir konuşma yapmıştı.

Ardından, mücadele için uygun zaman ve platformların denemesinde yarar olduğunu, sonuç almaya yönelik çalışmaların yapılması gerektiğine işaret etti. Öğrencilerin bir kaçından ne yaptınız bugüne kadar” şeklinde bir itiraz gelince, “12 Eylül ihtilalının ardından Cumhurbaşkanı Kenan Evrenden randevu alıp görüşmeye giden 6 kişiden biriyim. Seçmeli olan Din Kültürü dersinin zorunlu olması önerisini götürdük. Bugün Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi zorunlu okutulması gereken tek ders olarak 82 Anayasasında yer almaktadır” demişti.

İlgili dekan yardımcısı, sonrasında aynı fakültede dekanlık da yaptı.

İslam Hukuku profesörü iken yaş haddinden emekli olduktan sonra da ben emekliyim deyip köşesine çekilmedi. Sanırım bir muharrem ayında belki de aşure günü, Cuma namazı öncesi Çolak Hoca Camii vaaz kürsüsünde kısa bir konuşmasını dinlemiştim. Tane tane konuşmasında aşureye yer verdi. Aklımda kaldığı kadarıyla “Aşurenin dini yönünün olmadığına, bugün için şunlar şunlar oldu şeklindeki rivayetlerin bir varsayım olduğunu, muharrem ayında pişirilen aşure çorbasının da bir gelenek olduğuna” işaret etmişti. Hocanın ardından hutbe okuyan imam da “aşurenin önemine, dindeki yerine, çorbanın fazileti” üzerine tam zıddı bir hutbe okumuştu.

İki anekdotuna yer verdiğim akademisyen öğretim üyesi hem derslerde hem vaaz kürsülerinde hamasetten ve hurafeden uzak, ayakları yere basan ve olması gereken bir İslam anlattı. Soğukkanlı, mütevazı duruşuyla ve beyefendi kişiliğiyle tanıdım onu. Bizlere yaşantısıyla örnek olan bu akademisyen hoca Mustafa Uzunpostalcı’nın ta kendisiydi.

Bugün 84 yaşında vefat ettiğini öğrenince ardından anekdotlarına yer vererek onu hayırla yad etmek istedim. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Sevenlerinin başı sağ olsun. Biz ondan ve yaptıklarından razıydık. Allah da ondan razı olsun.

*31/07/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

Böyle mi Verecektin Ömrünü? *

Değiştin hemen birden.

Ne yaptım?

Bizi sattın.

Hakkımı aradım.

Hak böyle mi aranır? Basın toplantısı da neyin nesi? Gelip bize söyleseydin ya. Sonra hak dediğin nedir senin? Neyin eksik sonra? O kadar iyiliğin ardından başkalarının ağzı gibi konuşmak yakıştı mı sana?

Ne yaptınız bana?

Meclis üyesi yaptık. Sendika başkanı yaptık.

Ama ben seçildim.

Sen buna kendim seçildim mi diyorsun? Biz olmasaydık sen bir hiçtin. Kim tanırdı seni?

Ne yaptım bu kadar? Ben sizin için su şişesi fırlattım. Ceza aldım.

Yaptıysan yaptın. Artık gözümüzden düştün.

Fırsat verirseniz tekrar gözünüze girerim. Bu konuda maharetliyim.

Geçti artık. Bu aşamadan sonra bize maharetin değil, sadakatin lazım. Maalesef samimiyet sınavını geçemedin. Bizde bu sınavı geçemeyenin üstü kalın çizgilerle çizilir.

İçime mi girdiniz? Samimiyetimi nasıl sorgularsınız?

İçini okumaya gerek yok. Çünkü dışa sızmış. Dün “Benim ömrümden al, ona ver lütfen” diyordun. Bugün ise “Yandık, bittik, kül olduk... “diyorsun. Hangisinin sen? Sen değil misin ömrümün geri kalan kısmını bize veren. Ne oldu da bundan vazgeçtin? Ömür vermek böyle mi olur halbuki. Bir bedel ister değil mi? Görüyoruz ki sıkıya gelmiyorsun. Ömrümü vereyim derken bol keseden atmışsın. Unutma ki lafla bedel ödenmez.

İyi de efendim. Çok sıkıntı çekmeye başladık. Başkasının çektiğini ben çekmeyecektim sanmıştım. Halbuki şimdi öyle mi?

Ne varmış halimizde? Abartıyorsun. Hele sabrımız taştı ne demek? Cürmün kadar yer yakarsın.

Ama efendim, kırk altı gündür geriye dönük alacaklarımızı alamadık. Alacağımız bu enflasyonist ortamda pula döndü. Ekmeğimiz küçüldü.

Yeter, kes artık. Biz ne zaman enflasyona ezdirdik sizi? Her daim üzerine refah payını da verdik. Hem ömrümü verip ömre ömür eklemeye kalkıyorsun hem de bu dünyada yiyeyim içeyim, hiç sıkıntı çekmeyelim diyorsun. Konuşma bitmiştir. Bizim sabrımızı taşırma. Şayet bizim sabrımız taşarsa, senin sabrının taşımasına benzemez. Artık bu aşamadan sonra bulunduğun yerde duramazsın. Hemen affını iste. Yoksa biz ne yapacağımızı biliyoruz.

Af derken istifa etmemi mi istiyorsunuz?

O kelimeyi söyletme bize. Zira hoşlanmadığımız için tedavülden kaldırdık. Biz af dilemeyi tercih ediyoruz. Af dile ki af edelim.

Af edilince yine her şey eskisi gibi mi olacak?

Bu aşamadan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Biz seni yokluğa terk edeceğiz. Zira bizim için yok hükmündesin. Bize bugüne kadar muhalefet edenlerden hiçbir farkın yok. Onlar neyse, sen de osun artık. Bizim senin gibi ekmek yediği çanağa isleyen nankörlerle işimiz olmaz.

Son sözünüz bu mu?

Budur. Az daha durursan, ne yapacağımızı biz bile kestiremiyoruz.

*02/08/2023 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır.

Meram Dere Yürüyüşümden

5 Temmuzda gidiş dönüş yürüyerek 4 saat süren Meram Dere yolculuğumdan sizler için seçtiklerim:

1.Ferhat ile Şirin, Aslı ile Kerem misali kendilerini dağlara veren, dağın yamacındaki kayalara yazarak aşklarını ölümsüzleştiren aşıkların ölümsüz aşklarına şahit olacaksınız. İstedim ki bu aşk sadece oralarda kalmasın. Gözü kesip buralara gelemeyen sizler, aşkın ne olduğunu görün. 

2.Aşkları ferman dinlememiş, çıkıp buralara kadar gelmişler. Buralar aşkın ilk ilan edildiği yerler mi yoksa aşkın zirvesini yaşadıkları anlar mı kestiremedim. Zirveye çıktıklarına göre aşkın zirvesi olmalı. Tarih yazmadıkları için bu duygular ne zaman dile gelip yazıya döküldü bilemiyorum. Belki de mutlu son evlilikle bitmiştir. Ara ara gelip isimlerine bakıyorlardır.

3. Aşıklardan birinin adı "Meramlı Murat" diye yazılmış. Sanırım Karataylı, Selçuklu Murat da olmalı. Hangisi belli olsun diye "Meramlı" denmiş. Zira aşk belirsizliğe gelmez.

4. Zamanında siz de yazdınız mı aşkınızı böyle dağlara derseniz, yazdık elbet; dağa, taşa her yere. "Hak/Tek yol İslam yazacağız" yazdık ve kalpten gelircesine dilimizle de terennüm ettik. Bizim aşkımız umutsuz bir aşk idi. Hala gerçekleşmedi. Bu gençlerin aşkı nasıl bir şeydir, yenir mi, içilir mi bilmeyiz. Ama içimizden bazılarının aşkı, dönüşerek mutlu sona ulaştı. Hak yol İslam gelmese de birer müteahhit oldular.

5. Benim aşkım elli yedisinden sonra bu yolun sonunu bulmaktı. Kaç dağ geçtim; uzun, ince ve dar yollardan. Ha şimdi bitecek derken iki saat bir yolculuktan sonra karşılaştığım bir tanıdığımın "Bu yol bitmez. Bu yol Altınapa Barajına gider" deyince yürüme aşkım yolun sonunu bulmadan söndü ve illa bulacağım deyip inatlaşmadım ve iki saatin ardından bir tevazu örneği göstererek geldiğim gibi geri dönmeyi bildim.

6.Bu arada dağlardaki deseni görmüş olmalısınız. İnsan eliyle yontulmuş gibi sanki.

7.Sol tarafımda dereden akan suyun şırıltısıyla yürüyerek yolculuk yapmanın zevki de bir başka.

8.Güzegahın tek dezavantajı, yolun dar olması, yolun

kenarında kaldırım ve yaya yolunun olmaması, karşılıklı iki araç geçince araçlara yol vermek için ot, diken vb. yerlere basılması. 

Şiddetle öneririm. 30.07.2020