29 Temmuz 2023 Cumartesi

Şansın Güldüğü Anadolu Takımları

Ankaragücü, Malatyaspor ve Kayserispor hiç terlemeden Süper Lige çıktı. Takımlarımızı tebrik ediyorum. Dört gün önce Süper Ligden düştüler. Ne olduklarını anlamadan tekrar çıktılar. Ben buna şans derim.

Lig başlamadan kural konur benim bildiğim.

Oyun ortasında kural değişikliğine alışmıştık da oyun bitiminde kural değişikliğine ilk defa şahit oluyorum.

Madem böyle olacaktı. Bunu Konyaspor'a da söyleseydiniz de bitime üç kala atağa kalkmayıp yatmaya devam etseydi. 

Bu yeni kurala göre 2020-2021 sezonu 21 takımla oynanacak. Umarım bu kural, her yıl uygulanan bir defaya mahsusa dönüşmez. Çünkü yerlerde sürünen ligimiz komaya girer. 

Anlamadığım, seneye 6 takım mı küme düşecek yoksa bundan sonra lig 21 takım olarak mı devam edecek? 

Oldu olacak. Madem kural değişikliğine gidildi. "Liglerde düşme ve yükselme uygulanmayacak" deyip PTT 1. Liginden de takımlar Süper Lige yükselmeseydi.

Hatta Federasyon adından çok söz ettirmek istiyorsa ligi ilk üçte tamamlayan takımlar hiç itiraza mahal bırakmadan küme düşer, kuralı da getirebilirdi.

Hatta hızını alamayıp daha önce Süper Ligde oynamış, her ne sebeple düşmüş ne kadar takımımız varsa hepsini Süper Lige çıkarabilirdi.

Hızını alamayıp her il en az bir takım ile Süper Ligde temsil edilir de diyebilirdi. Tüm bunlara kim, ne diyebilir ki...

Dua edelim, ben istediğim takımı indirir, istediğimi çıkarırım denmediğine. Ki dense de yakışırdı. 29 Temmuz 2020

Not: Sosyal medyada yazıp paylaştığım bu yazıma bazı okuyucular yorum yazarak yazıma katkı sundular. Merakımı da giderdiler. 2020-2021 sezonunda dört takım düşecek, üç takım çıkacakmış. Süper Lig de 20 takımla devam edecekmiş.

7.500 Liranın Anlamı

Bazıları savunmacı refleksle işi sulandırmaya, görmezden gelmeye veya küçümsese de ülke olarak büyük bir ekonomik buhrandan geçtiğimiz bir gerçektir. Pahalılık tüm dünyada var dense de ülkemiz bu pahalılığın deprem merkez üssü gibidir.

Durdurulamayan hayat pahalılığından dolayı daha önceki yıllarda yılda bir defa tespit edilen asgari ücret, altı ayda bir düzenlenir oldu. İşçi ve memur maaşlarında da iyileştirmeler yapıldı. Nedense bu iyileştirmelerden emekliler yeterince faydalandırılmadı.

Yapılan yüzde 25 zamma rağmen emeklilerden bir kısmının 7.500 lira almaya devam edecekleri yazılıp çiziliyor. Emekliler seslerini duyurabilmek için sosyal medyayı aktif bir şekilde kullanıyor. Seyyanen zam istiyorlar. Gel gör ki emeklilerin bu sesine kulak veren yok. Hatta en düşük emeklinin asgari ücret seviyesine çıkarılması teklifi bile Mecliste reddedildi.

Emekliler fazla bir şey istemiyor. İyi zam alalım demiyor. Asgari ücret kadar alalım diyor. Ne demek asgari ücret? Geçimin en asgarisi. Bundan aşağısı geçim için kurtarmaz demek. Asgari ücretlininki can da emeklininki patlıcan mı? Ki bu şartlarda bugün yüksek gibi görünen asgari ücretle bile geçinmek mümkün değilken her kesime yapılan bu iyileştirme emekliden niçin esirgeniyor? Bunu aklım almıyor. 

Bu kadar gündem olmalarına, seslerini duyurmalarına ve ücret yönünden mağdur edildikleri herkes tarafından kabul edilmesine rağmen herkese şapur şupur emekliye ya Rabbi şükür denmesi, iyileştirme için bu yılın sonunun işaret edilmesi adalet ve sosyal devlet anlayışına sığmaz. 

Her kesime iyileştirme yapılırken 7.500 lira alan emekliye iyileştirme yapılmaması, belli ki bu düşük maaşı alan emekli sayısının çokluğundan olsa gerek. Öyle zannediyorum, sayıları beş milyon civarında. Devlet de bu kadar sayının altından kalkamayacağı için şimdilik es geçti. İyi de eşleriyle birlikte on milyon kişi bu maaşla ay sonunu getirecek. Getirebilir mi? Birikimleri olmadan, sağdan ve soldan destek almadan ay sonunu getirmeleri mümkün değil. Durum bu iken enflasyona ezdirmedik, ezdirmeyeceğiz açıklamaları emeklinin aklıyla dalga geçmektir.

Kimse kusura bakmasın, bu ekonomik buhranda, beş milyon kişinin asgari ücretin altında bir ücrete mahkum edilmesi, onların açlığa terk edilmesi demektir. Bizden bu kadar, başınızın çaresine bakın demektir. Üzerimize yüksünüz, bir an evvel ölün amma vadenizle amma açlıkla demektir. Biz sizi istemiyoruz demektir. Yok böyle bir şey. Karnından konuşma diyebilirsiniz. Elbette ne devlet ne de vatandaş böyle söyler ama emeklinin bir başına bırakılması aklıma başka bir şey getirmiyor.

Tamam, devlette likidite sorunu var. Devlete yardımcı olmak vatandaşlık görevi. Ama bu konuda fedakarlık yapılacaksa özellikle tuzu kuru olan kesim yapsın, herkes yapsın. Fedakarlık sadece emekliden beklenmesin.

Ne zaman emeklilerin aldığı bu düşük maaş gündeme gelse, yine bazıları, “Bu düşük alanlar fazla çalışmadan emekli oldular. Maaşları bundan düşük” gerekçesini öne sürüyor. Madem az çalıştılar. Ne diye bunları biz emekli ettik demez mi birileri. Devlet dediğin kişileri emekli etmeden önce etraflıca düşünür, ona göre planlar. Maalesef iyi planlama yapamıyoruz. Erken emeklilik gibi oportünist yaklaşımları bir türlü bırakamadık. Emeklilik yaşıyla geçmişten günümüze bu kadar oynamanın sonucu olarak bugün birçok ülkenin nüfusundan çok 15 milyondan fazla emeklimiz var. Emekliler parti kursa, öyle zannediyorum, Mecliste çok vekille temsil edilir, Meclis aritmetiğini değiştirir.

Lütfen, ne yapıp ne edelim yıl sonunu beklemeden ölüme terk ettiğimiz bu insanlara ivedilikle bir çözüm bulalım.

28 Temmuz 2023 Cuma

000.000 (6 Sıfır)

Bir öngörü ile paramızdan

İyi ki altı sıfır atılmış zamanında

Değilse, bugün ne yapar ne ederdik

Bir dolar almak için 27 milyonu bayılacaktık


Sıfırları atmakla iyi yaptık

Dolara altı gol birden attık

Biz muradımıza erdik

Dolar çıkamayacak kerevetine


İbret almazsa şayet dolar

Yükselmeye devam ederse böyle

Yakındır bir altı sıfır daha atmamız

O zaman dolar kendini kurtarsın da göreyim

Simit Zammı

Sağlık ocağı, kan verme 

Koşuşturmasının ardından

Bir baktım ki içim bilinmiş

Dedim bir simit alayım


Yürürken Zafer'de aheste aheste

Gözüm de sağda solda simitçi aradı

Dedim içim bilinip duracağına

Paraya kıyıp bir simit almalıyım 


Telefonuma geldi bir son dakika

Yedi olan simit çıkmış dokuza

Ayaklarım simit aramaktan vazgeçti

Yönümü döndürdüm eve doğru


Nicedir yememiştim simit

Mideme bayram ettirecektim

Zamcılar beni bekliyormuş 

Koyuvermiş iki lira birden


Üzerime aldım bu zammı

Simit diye tutturmasaydım

Belki bu zam gelmeyecekti

Millet de bayram edecekti


Zamlardan simit de nasibini aldı

Bundan sonra memur kebabı yemek

Herkese özellikle memura hayal olur

Kazara alan olursa da midesine oturur 

27 Temmuz 2023 Perşembe

Kırk Akıllının Çıkaramadığı Taşın Hikayesi

Çevresi tarafından çok sevilen ve saygı gösterilen ünlü İslam filozofu Behlül, hiç gülmezmiş.

Behlül’ü çok seven dönemin halifesi, bir gün çevresindekilere:

“Kim onun bir kahkaha attığını görür, du­yar; bana gelip haber verirse bir kese altın vereceğim,” der.

Bir kese altın sözünü duyanlar, o günden sonra Behlül’ün yanından hiç ayrılmazlar. Onu güldürmek için olmadık şaklabanlıklar, komiklikler yaparlar ama Behlül’ün yüzünde en küçük bir tebessüm konduramazlar.

Bir gün Behlül ve çevresindekiler ağaçlık bir yolda yürürlerken ileride bir kala­balığın toplanmış olduğunu görürler.

Behlül, merakla o tarafa yönelir.

Kalabalık bir kuyunun başında toplanmış­tır. Ellerinde boş kovalar, eğilip eğilip kuyunun içine doğru bakmaktadırlar.

Behlül de kuyunun başına varıp ötekiler gibi eğilip kuyuya bakar. Ne görsün?

Kuyunun içinde, tam ortasında kocaman bir taş durmuyor mu?

Buna bir anlam veremez. Orada bekleyenlerden birine:

“Ne oluyor burada?” diye sorar.

Adam, elindeki boş kovayı sinirli sinirli sallayarak cevap verir: “Delinin biri bostan kuyusuna kocaman bir taş atmış. Taş da kuyunun ortasında sıkışıp kalmış. Ne itip aşağıya düşürebiliyoruz ne çekip yukarı çıkarabiliyoruz. Haliyle kovamızı sarkıtıp su da ala­mıyoruz. Gördüğün gibi herkes su bekliyor. Şaştık kaldık!”

Adamın söylediklerini hayretle dinleyen Behlül, eğilip kuyuyu tıkayan taşa bir kere daha baktıktan sonra o zamana kadar hiç yap­madığı bir şeyi yapar, kahkahalarla gülmeye başlar.

Behlül’ü gölgesi gibi izleyenler önce şaşkınlıkla birbirlerine ba­kar, sonra da hemen halifeye koşarlar.

O akşam Behlül’ü yemeye çağıran halife, merakla sorar:

“Bugün seni kahkaha atarken görmüşler Behlül Efendi; çok merak ettim, neydi seni bu kadar güldüren?”

Olayı hatırlayınca kendini tutamayıp yeniden kahkahalar atma­ya başlayan Behlül:

“Hemen söyleyeyim efendim,” der.

“Bugün delinin biri, bir ku­yuya büyük bir taş atmış.

Taş da kuyunun ağzında sıkışıp kalmış.

Kuyunun başına kırk elli kişi toplanmıştı ama…

Bir delinin attığı taşı, kırk akıllı çıkaramıyordu.

Buna gülünmez de ne yapılır?” (trakyagozlem.com/Tekin Sönmez)

Alıntı yaptığım hikaye “Bir deli bir kuyuya bir taş atmış. Kırk akıllı çıkaramamış.” sözünün hikayesidir. Delinin herkesin su ihtiyacını giderdiği kuyuya taş atması ve su almayı engellenmesinin makul bir izahı olabilir mi? Olamaz. Çünkü adı üzerinde deli. Ne yapsa yeridir. Başkası da beklenmez zaten. Zira deli için bir şeyin faydalı veya zararlı olması önemli değildir. Çünkü aklı yoktur ve (olmayan) aklına eseni yapar. Bu yaptığından dolayı insanları mağdur etse de insanlar hizmetten mahrum kalsa da delinin cezai ehliyeti yoktur. Çünkü aklı yoktur. Aklı olmayanın da sorumluluğu yoktur.

Bu söz deli üzerinden anlatılsa da kendisini akıllı sanan ve aklına çok güvenen bir kişinin yaptığı akıl almaz ve sonuçları itibariyle onulmaz ve telafisi mümkün olmayan hususlar için söylenir. Çünkü öyle akıllı ve aklına çok güvenen kimseler vardır ki zararı sadece kendisi değil, herkesedir. Hatta kendisinden ziyade başkası çeker. Onun kırıp döktüğünü yüzlerce akıl düzeltmeye çalışır ama nafile. Allah bu tiplerin macerasından herkesi korusun. 

Nass ve Nas

Kah nassa dönerim kah nasa

Zaten arada bir s fazlalığı var

Nass desem de yüzüm nasa dönük

Çünkü oyu onlardan alıyorum ben


Zor durumda kalınca nassa sığınırım

Zira Yaratanın kapısı her daim açık 

Açık kapıdan girer, kullanırım

İşin bitince de rafa kaldırırım. 


Bir elime alırım Kuran'ı,

Ondan okur, dilime dolarım. 

Onunla olan işim bitince de

Diğer elimdeki şaraba dönerim


Bir helal bir haram işim

Yapılır mı bu demeyin

Helal de benim haram da

Macera böyle bir şeydir işte


Severim macerayı 

Nass mı yoksa nas mı

Bir tercih yap dense

Nasa dönük yaşarım 

Mesele Soğan, Patates Değilmiş

Halkın gündeminde ne var?

Sorduğun soruya bak. Halkın tek ve değişmez gündemi bugünlerde aslına bakılırsa bu yıllarda hep ekonomidir. 

Ne diyor?

Demiyor. 

Ya ne yapıyor? 

Bakıyor sadece. 

Neye? 

Dolara bakıyor, gözü avroya kayıyor. Türk lirasının her gün değer kaybedişini görüyor. Market ve alışveriş yerine girince etiketlere bakıyor, akar yakıta günaşırı gelen zamma bakıyor, gelen ÖTV zammını düşünüyor, KDV'nin yüzde yirmiye yükselmesini görüyor, fahiş kiraları duyuyor. 7.500 lira emekli maaşı alanlar kara kara düşünüyor. Asgari ücretli bu maaşla ne yer ne içerim, nasıl kira veririm. Evi nasıl geçindiririm derdinde.

Tepkili mi?

Tepki gösteren de var ama çoğunluk sessiz. Yüzlerde bir tedirginlik hali var. Ne olacak, bu gidişatın sonu ne olacak tedirginliği sanırım.

Çoğunluk niye sessiz?

Çoğunluğun çoğunluğu, birileri gidişattan, hayat pahalılığından dert yandıkça soğan, patatese ülkeyi satmayız diyenler.

Birileri soğan ve patatese ülke mi sattı?

Satan yoktu da kim pahalılıktan bahsetmişse, sesi gür çıkan bu büyük koro, meseleyi soğan ve patatese indirgemişti. Kim ağzına pahalılığı almışsa ayıplamış, lafı ağza tıkamıştı. Gelmekte olanı görmedi daha doğrusu görmek istemedi. Demek ki mesele soğan, patates değilmiş.

Şimdi gördüler mi?

Çok görmüşe benzemiyorlar. Şunlar bunlar yapıldı, şunlar verildi. Deprem oldu. Ne olmuş yani vergilere biraz dokunulmuşsa diyorlar. Hep verecek, hiç almayacak mı diyorlar? İnan vergiyi koyup yürürlüğe koyan bunlar kadar rahat değil. Bunlardaki rahatlık bir başka ve tarifi yapılmaz bir rahatlık.

Bu tiplerin tuzu kuru olmalı.

Var içlerinde tuzu kuru olanlar ama hepsinin tuzu kuru değil. Tuzu kuru olanları anlarım da tuzu kuru olmayanların sessizliği ve olup biteni normal görmesi, olsa olsa savunma psikolojisi olur. Mazeret ve gerekçe üretmeleri de bundan. Hiç konuşmayıp sessiz kalsalar daha iyi olur. Hele bazılarının bu ekonomik buhranı depreme indirgemesi, zam ve vergileri deprem kaynaklı görmesi ayrı bir garabet.

Deprem oldu ama ve maliyeti de yüksek.

Depreme ve maliyetine amenna. Ama tüm bu zam ve vergiler deprem olduğu anda konsa bir anlamı olurdu. Depremin ardından beş ay geçtikten sonra deprem olmuştu denmesi ne kadar inandırıcı olur. İzlenen oportünist politikanın acı sonu deseler, eyvallah dersin.

Bu işin sonu nereye gider?

Bu zam ve vergilerle bu ekonomi döndürülür duruma gelse herkes bağrına taş basar, sonuca katlanır. Bilelim ki bu işin sonu felaket. Çünkü yaşadığımız ekonomik kriz falan değil, bir ekonomik buhrandır. Kriz gibi bugünden yarına çekip gitmeyecek bir buhran. Yıllar yılı sürer. Şimdi toplanan vergilerle kasım, aralığa kadar bütçeyi biraz doldururuz. Ocaktan itibaren marta kadar yine oportünist politika izleriz. Mahalli seçimler geçtikten sonra bu ekonomik buhranla baş başa kalacağız. Temenni ederim ki altından kalkarız, Sosyal patlamalara sebebiyet vermez.