27 Temmuz 2023 Perşembe

Mal ve Mülk Bırakmada Aranan Kriterler

80 ihtilalinin ardından birçok il ve ilçedeki okullara darbenin kudretli komutanının ismi verilirken Güneydoğu illerinden bir ilçe de bu furyaya katılır. Yeni yapılan bir okula "... Kenan Evren İlköğretim Okulu" adı konur. 

Yeni açılan bu okula hem ilk müdür hem de kurucu müdür olarak atanan çiçeği burnundaki müdür; acemilik, kalfalık ve ustalık dönemlerini bu okulda müdürlük yaparak geçirir. 

Yirmi yıl civarında aynı okulda kesintisiz görev yapan müdürün sağlığı el vermez. Haftada üç gün diyalize gider. Geri kalan iki gününü de okula hasreder.

Okulun tüm işlerini yapan müdür yardımcısı öğretmen ders programını hazırlarken hem ders programında hem de nöbet günü tercihinde öğretmenlerin görüşünü sorar. Öğretmenler bilaistisna nöbetlerinin diyaliz günü olmasını ister. Çünkü üç gün diyalizde olan müdür, okulda olduğu iki günde öğretmenlerin burnundan getirir. Terör estiriyormuş, orada çalışan bir öğretmenin anlattığına göre.

Sağlığı el vermeyen müdür emekliliği gelip geçtiği halde emekli olmayı da düşünmez. Emekli ol diyenlere de "Emekli olayım olmaya da. Okulu kime bırakacağım. Kimseye güvenmiyorum. Güvendiğim biri olsa emeklilik dilekçesini bugün vereceğim" dermiş. 

Ben 2002 yılında o ilçeden ayrıldığımda bu müdür diyaliz günlerinden geriye kalan zaman diliminde hala müdürlük yapmaya devam ediyordu. Sonrasında ne kadar görev yaptı, zorunlu emeklilik yaşına kadar müdürlük yaptı mı, emekli olurken okulu bırakacak güvenilir birini buldu mu bilmiyorum. Bildiğim vefat ettiği. Allah kendisine rahmet eylesin.

Öyle ya bu devirde kime, nasıl güvenip de mülkünü teslim edebilirsin. Yarın biri gelecek o güzelim okulu yönetimiyle berbat edecekti. Mülkü dedim. Normalde devletin kurumu kimsenin mülkü olamaz. Yalnız şu bir gerçektir ki devlet kurumu da olsa bir yerde bir koltukta uzun süre duran orayı kendi mülkü gibi görmeye başlıyor.

*

Girdiği tüm rekabeti kaybeden, kaybettiği yarışların toplamı uzun bir liste oluşturan, tüm kayıpları aynı rakibe karşı kaybeden, ömrü hayatında oturduğu koltuktan başka başarısı olmayan, bu sefer olacak denen rekabeti de kaybeden kaybetme şampiyonuna içeriden “Artık çekil, seninle olmuyor, yerini bir başkasına, yeni bir yüze bırak...” eleştirileri dile getirilmeye başlayınca, tüm ömrünü kaybetmeye adamış muhterem, “Geçmişi temiz biri olursa koltuğu bırakmaya hazırım” cevabını verir.

Öyle ya geçmişi kirli birine hangi selef koltuğunu bırakır? O koltuğa ancak kendisi gibi geçmişi temiz biri oturmalı. Yoksa yok, benden bu kadar denebilir mi? Böyle bir şey ilmek ilmek işlediği ve rutin haline getirdiği başarısızlığına ihanet gibi bir şey. Etrafında koltuğunu bırakacak geçmişi temiz biri yoksa bu onun suçu mu? Temizlik doğuştan gelir. Kişinin mayası temiz olmalı. Hiç şaibesi olmamalı. Tıpkı kendisi gibi sütten çıkmış ak kaşık olmalı.

Sonra tutturmuşlar bir başarısızlık diye. Bir defa başarısızlık görecelidir. Başa baş rekabet başarısızlık değildir. Rakibi önceki rekabetlere göre zorlamak da bir başarıdır. Bir rekabetin başarısız sayılabilmesi için o rekabetin 60’a 40 şeklinde olması lazım. Gerisi başarısızlık değildir.

Ayrıca başarı ve başarısızlıkta bardağa dolu tarafından da bakmayı bilmek lazım. Hep boş tarafından bakmak iyi niyetle bağdaşmaz. Sorarım size, tüm yarışları kaybettiği halde koltuğunu kaybetmeyen, hala dimdik ayaktayım diyen ve de yıkılmayan kaç kişi var bu dünyada? Niçin diğer başarısızlıklar görülürken bu başarı görülmüyor. Dedik ya etrafı geçmişi kirli insanlarla dolu.

Bu rekabetçinin görmek istemediğimiz bir başarısı daha var: Etrafı ve beraber çalıştığı o kadar kirli insanın içinde kendisinin temiz kalabilmesi. Var mı dünyada bunun örneği...

O yüzden bırakın herkes kendi işini yapsın. Bu tipler de mülküne son günlerini huzurlu ve mutlu bir şekilde geçirsin.

26 Temmuz 2023 Çarşamba

Anlamını Yitiren Deyimlerimiz

Sudan Ucuz

Bir şeyin fiyatının bedava denecek kadar ucuz olduğunu ifade etmek için sudan ucuz deyimi kullanılır. Daha doğrusu bir zamanlar böyle kullanılırdı. Ucuzluğun su ile ifade edilmesi, suyun da fazla pahalı olmadığı anlamına gelir. Yani su ucuzdur. Bu ise sudan da ucuz demektir.

Daha önce görülmemiş, görüldü ise de bu kadar uzun sürmemiş, devam eden, be kadar süreceği belirsiz olan bu hayat pahalılığından sonra sudan ucuz ürün kalmadı. Ki su da ucuz değil artık. Zira evlere gelen şebeke suyu da katmerli geliyor ve cep yakıyor.

Bir zamanların sudan ucuz deyimiyle mukayese edilen su da pahalanınca artık sudan ucuz deyiminin bir anlamı kalmadı. Bu aşamadan sonra bu deyim, Türk Dil Kurumu sözlüğünde, kullanılmayan sözcük ve deyimler arasındaki yerini alacaktır ama kullanılmayacaktır.

Senden Ne Köy Olur Ne de Kasaba

Senden ne köy olur ne de kasaba derken senden bir cacık olmaz, hiçbir işe yaramazsın kastediliyor olsa gerek.

Otuz büyükşehirde köy ve kasabalar kaldırılıp tüm köy ve beldeler mahalle olduğuna göre bu büyük şehirlerde yaşayanlar için de senden ne köy olur ne de kasaba sözünün bir anlamı kalmasa gerek.

Senden bir şey olmaz anlamında kullanılsa da bu büyükşehirlerde büyüyen yeni nesil için köy ve kasabanın bir anlamı kalmadı. Ancak büyükşehir yasasından önce köy ve kasabada yaşayan ya da köy ve kasabanın ne olduğunu bilenler için köy ve kasaba yerleşim yerleri bir anlam ifade eder.

Bu deyim diğer illerde yaşayanlar için kullanılmaya devam etse de otuz büyükşehir için senden bir şey olmaz anlamında köy ve kasaba yerine başka sözcükler bulmak gerekecek.

Gavur Parasıyla Beş Para Etmez

Bir zamanlar büyüklerimiz çok değersiz olan şeyler için bu deyimi kullanırdı. Kullanırdı diyorum. Çünkü şimdilerde bu deyim kullanılmıyor. Kullanmaya kalkan olursa gülünç duruma düşer. Çünkü gavur parası değerli.

Bugün gavur parası olan 1 dolar almak için 6 sıfır atılmış paramızdan 27 lira saymak gerek. Aynı şekilde gavur parası avro almak için 30 lira vermek gerekiyor. Kısaca bizim 27 lira 1 dolara eşit.

Bu yüzden gavur parasıyla beş para etmez deyimi de bugün için bir anlam ifade etmiyor. Bu söz olsa olsa Türk parasıyla beş para etmez şeklinde söylenirse bir anlamı olur.

25 Temmuz 2023 Salı

Hastalanma Zamanı Değil

İlaçlara yüzde otuz zam gelmiş

Bazı ilaçlar ödemeden çıkarılmış

Zamlı ve cepten ödemeden geç

İlacı bulduğuna şükret


Bu zamanda hasta olma diyemem

Zira bunu demek çok kolay

Vücudu zayıf buldu mu virüs

Hasta olmaman elde değil


Hastaneye para vermedim diye sevinme

Eczaneye gitmeyince

Hasta katılım, ilaç bedeli vs. ödeyince

Sağlık bedava değilmiş diyeceksin


Bil ki hastalığın şakası yok

Ne hastaneye git ne de eczaneye

Okursan ilaçların yan etkisini

Ölümü görüp sıtmaya rıza gösterirsin

Bir İnsanı Yoldan Çıkarmanın Yolları

Çok seveceksiniz ve sevdiğinizi belli edeceksiniz.

Ardından ve yüzüne karşı hep öveceksiniz. İyi de yapsa öveceksiniz, yanlış yapsa da. Ak dese de kara dese de U dönüşü yapsa da kırıp dökse de... Övmeyi görev bileceksiniz. Bu yol üzere giderken yeri geldiği zaman doğruya doğru, yanlışa yanlış derim demeyi de ihmal etmeyeceksiniz. 

Sen bir Allah vergisisin. Allah'ın bize gönderdiği bir nimetisin diyeceksiniz. 

Her yaptığına bir hikmeti var gözüyle bakacaksınız. Var bir bildiği diyeceksiniz. Benim ömrümden al, ona ver diyeceksiniz.

Her ne yapıyorsa, yakışıyor diyeceksiniz. 

Hata ve yanlışlarını da savunacaksınız. Desteğinizi hiç çekmeyeceksiniz. Desteğini çekmeye yeltenenlere tehlike anında gemiyi ilk terk eden farelerdir demek suretiyle onları fareye kendinizi ise iyi günde, kötü günde davanın yılmaz savunucusu göreceksiniz. 

Kırıp dökse dahi destek vermeye devam edeceksiniz. Buna, destek verdiğiniz bile ona "Vay be ben neymişim" şaşkınlığını yaşatacaksınız. Bir müridin uçmayan ve uçamayan şeyhini uçurduğu gibi siz de onu uçuracaksınız. Ele avuca sığdıramayacaksınız. Akşam sabah zikir çeker ve ibadet eder gibi ondan bahsedeceksiniz. Yemeniz o olacak, içmeniz o olacak.

Eleştirmeye kalkanların lafı ağzına tıkayacaksınız. Nankör, hain diyeceksiniz. Onları düşman bekleyeceksiniz. Öbürü gelsin de gör gününü diyeceksiniz.

Size göre yoktur da şayet yanlışı olursa, bir şeyler ters giderse, asla acaba yapamayacak mı demeyin. Ne kadar gerekçe, bahane varsa arka arkaya sıralayın. Şunlar şunlar oldu deyin. Daha olmadı, bunu yapmayan mı var, herkes yapıyor deyin. Daha olmadı, sorumluluğu ve yetkisi olmayan biri için niçin ona bir şey demiyorsunuz deyin.

Hatasını görmeyeceksiniz. Görmezden geleceksiniz.

Yanında olmayı Uhut tepesine benzeteceksiniz. Seni kimseye yedirmeyeceğiz diyeceksiniz.

Piyasadan dert yananlara soğan, patates edebiyatı yapacaksınız. Yaşanan buhranı önemsemeyeceksiniz. Dünyada böyle. Sadece biz değil, biz yine iyiyiz diyeceksiniz.

O bir şeyi savunuyorsa savunacaksınız. Savunduğunu terk ettiği zaman terk edeceksiniz. Size menüden günlük ne sunulursa, onu yiyeceksiniz.

Tüm yetkiyi vereceksiniz. Yaptıklarından dolayı asla hesap sormayacaksınız. Neden böyle yaptın demeyeceksiniz.

Tüm bunları ve daha fazlasını yapın. En düzgün insanı bozarsınız. Bozamayız diye hiç endişe etmeyin. Bu konuda size garanti veriyorum. Görün bak. Ele avuca sığdıramazsınız. Sonra da bizim eserimiz diye gururla sağda solda caka satar durursunuz. Unutmayın ki bir insanın eserinin olması kadar önemli bir şey yoktur bu dünyada. 

24 Temmuz 2023 Pazartesi

Kurumlaşamayan ve Marka Değeri Olmayan Marketler

Şehrin yerel zincir marketlerinden biri evime yakın. Fiyatları da diğer marketlerle ya aynı olur ya da az düşük. Hem yakınlığı hem de emsallerine göre makul bulduğum için alışverişlerimi ağırlıklı olarak buradan yaparım.

Bayram öncesi çocuk sever diye beşer kiloluk ahududu ve vişne suyu içeceği aldım. Birkaç gün sonra içmek için açtığımızda içeceğin ekşimiş olduğunu tespit ettik. Evden, bu ürün bozulmuş, geri ver dense de hem açıldı hem de fişini attım. Değiştirim olmaz. Zaten ben de götürmem. En iyisi dökün dedim.

Birkaç gün sonra aynı marketten alışveriş yaptım. Ödeme yaparken de daha önce aldığım içeceklerin terekte olup olmadığını kontrol ettim. Bolca vardı ve satışta idi. Ödeme yaptığım kasiyere, arkamda sıra bekleyen olmayınca başkası duymayacak şekilde kasiyere, kızım, geçen hafta şu marka ahududu içeceği almıştım. Ekşimiş. İçemedik. Başka şikayet geldi mi? Vişneli olanını daha açmadık. O nasıl bilmiyorum. Geri alma durumunuz var mı? Fişini isterseniz, elimde fiş yok dedim. Hemen daha sorumlu ilgili kişiye gitti. Durumu anlattı. Daha yetkili olan yanıma geldi. "Fişiniz olmayınca, değiştiremiyoruz. Çünkü biz de geri iade ederken firmaya fişi göstermemiz gerekecek" dedi. Fişi olmayınca, değiştirmeyebilirsiniz. Yalnız ürün ortada. Getirip tadabilirsiniz. Bu şehirde bu marka bu ürünü sizin marketler dışında satan yok. Aynı ürünü satıyorsunuz. Yarın bir başkası da aynı şikayetle gelebilir dedim ise de "Maalesef değiştiremiyoruz. Çünkü fişiniz yok" dedi. Eyvallah, hakkınız var. Bu yüzden bir şey diyemiyorum. Vaktinizi aldım. Kusura bakmayın deyip çıktım.

*

Bugünlerde gündüzleri sıcak mı sıcak. Gündüz yaptığım yürüyüşleri akşamın serininde yapıyorum. Yürüyüşü bitirip eve dönerken birkaç kalem ihtiyacı da alayım diye akşam 22.00 suları markete girdim. Alacağımı aldım. Başka ne alayım derken oğlanın sevdiği çikolatadan alayım dedim. Ürünün fiyatına baktım. Daha önceki aldığım fiyatta duruyor. Zamlardan daha nasibini almamış, bu vesileyle oğlanı sevindireyim dedim. Yanlış okumayayım deyip etikete tekrar baktım. Kasaya yanaştım. Kızımız barkotlardan okuyarak ödemeyi temassız kart ile yaptım. Kızım, fiyat kafamdaki hesaba göre biraz fazla geldi deyince, fişe bakarak amca, şunları şunları almışsın diyerek aldığım kalemleri fiyatlarını okumadan saydı. Ne aldığımı biliyorum. Fiyatlara bir bakayım dedim. Aldıklarımı poşete koymadan kenara çekilip fişe baktım. Benim terekte 54.95 diye gördüğüm 700 gramlık çikolatanın fiyatı, 69.95 TL idi. Kasa boştu zaten. Kızım, şu ürün terekte şu fiyat, kasada bu fiyat. Bunu geri iade edeceğim dedim. Kız fişi alıp tereğe gitmeye kalkınca girişteki güvenlik görevlisi, sen dur, ben bakıp geleyim dedi. Hep beraber görevlinin gelmesini bekliyoruz. Çocuğu işe gönderiyorsun, sonra da ardından sen gidiyorsun misali beklerken ağaç olduk. Gidip geleceği yer on adımlık yer halbuki. Bu süre zarfında çikolata yeniden imal edilebilirdi. Sonra ardından bir başkası gitti. Biraz da son gideni bekledik. Nice sonra muhteşem ikili birlikte kasaya doğru teşrif ettiler. 

Beyefendi, yanlış bakmışsınız. Terekte de 69.95 yazıyor. Bak, sistemde de öyle dediler.

Durun bir de ben bakıp geleyim dedim. Gitmemle gelmem bir oldu. Çünkü dedikleri doğruydu. Yanlış görmüş olabilirim diyeceğim ama bu ürünün altında 69.95 yazmıyordu. Ne ara bu etiket kondu buraya. Çok aklım almadı. Siz en iyisi bu ürünü geri iade alın dedim.

Kasiyer kız, niye geri iade ediyorsun dedi onca olup biten gözünün önünde cereyan etmesine rağmen. Yoğunluk olsa, araya bir başkası girse eh diyeceğim. 

Fiyattan dolayı dedim. 

Tamam, nakit mi vereyim yoksa karta mı geçeyim dedi. Fark etmez ama kartla ödeme yaptım. İsterseniz, karta geçirin dedim. Kız, parayı sayıp 70 lira hazırlamıştı ki diğer kasiyerler, güvenlik, o anki baş sorumlu üşüştü oraya. Kız kartı alıp karta geçirmeye çalıştı. Beceremedi. Dedi oradan biri, ödemeyi şifreli mi yaptınız yoksa şifresiz mi? Şifresiz deyince o zaman temassız ödemelerde geri ödeme yapılmıyor dedi. Şifreli, şifresiz ne fark eder? O zaman nakit verin dedim. Nakit alışveriş yapmadığınız için nakit ödeme yapamıyoruz dediler. Az önce nakit hazırlamıştınız ama dedim. Olsun, ödenmiyor dediler. Ne yapacağız dedim. Siz en iyisi 70 liralık başka bir ürün alın dediler. Başka bir ürün almayacağım. İade alın dedim. Dur müdürü bir arayayım dedi baş sorumlu. Telefonda müdür ne dediyse, iadesi olmuyor, siz başka bir ürün beğenin dedi baş sorumlu. Belki de müdürü aramadı. Çünkü telefonu kulağına götürmesiyle bana yönelmesi bir oldu. Aynı hızı terekteki ürünün fiyatına gidenlerden de beklerdim. Beyefendi, almayacağım. Lütfen bu işi uzatmayın. Yoksa tüm aldıklarımı geri iade edeceğim. Mesele üründeki on dört liralık fark değil. Tavrınız ilginç dedim. Benim bu restimi gören başka bir kasiyer, ben temassız ödemeleri geri iade alırım dedi. Geçti kasanın başına. Kartı istedi benden. Sonra slipi istedi. Kartı posta tutarak önce önceki ödemeyi iptal etti. Ardından çikolata dışındaki ödeme miktarını girdi. Kartı tekrar okuttu. İşleminiz tamam beyefendi dedi. Tüm bunları bir iki dakika içinde yaptı. Buradaki hızı tereğe yeni fiyatı yapıştıranlardan da beklerdim. Teşekkür ederim kızım. Sizi uğraştırdım dedim. Estağfurullah, siz kusura bakmayın dediler.

Aldıklarımı poşete koyup evin yolunu tuttum. 

Tepkimi ve inadım aşırı bulabilirsiniz. İnsanlık hali olabilir diyebilirsiniz. Ne belli senin yanlış görmediğin deyin de olsun bitsin. Yalnız bu marketin bu yaptığı ilk değil. Nazarımda sicilli. Bunu zaman zaman yapıyor. Belki de hep yapıyor. Benim gibi bir cins fişi kontrol edince ortaya çıkıyor. Normal müşteriler, kasadan ne çıkmışsa ödeyip gidiyor. Çoğu fiş de almıyor zaten.

Aynı markette daha önce de terekteki ürünün fiyatı ile kasadaki farklı başka bir üründe başıma geldi. Farkına varıp söylediğimde, beyefendi, etiketi değiştirmemişiz. Kasadaki fiyat geçerli demişlerdi. O zaman sessiz kalmıştım. Çünkü insanlık hali, unutulabilir. Durumunu izah edene ne diyebilirsin. Bu sefer tepkimi bu şekil göstermiş oldum.

Bu market belli ki marketçilik yapıyor. Üstelik tek yerde değil. Şehrin belirli bölgelerinde şubeleri var. Şubesi çok, bu işi yıllardır yapıyor ama belli ki kurumsallaşmasını tamamlayamamış. Böyle giderse emsal marketlere göre hesaplı vermesi kendilerini kurtarmayabilir (Hesaplı diyorum. Emsallerine göre. Zira ürünlerde hesaplı ve makul dönemi bitti). Çünkü bu şehir kurumsallaşamayan ve marka olamayan nice yerel zincir marketlere mezar oldu. Boş harç devrettiler. Üreticiden aldıkları ürünlerin fiyatını bile ödemeden kaybolup gittiler. Unutmayalım ki bu şehirde ve her şehirde güven veren, kurumsallaşan işletmeler ayakta kalır.

Kurumsallaşmış ve Marka Değeri Olan Marketler

Meram Yaka'da otururken bakkal büyüklüğünde bir mini market vardı. Hala da var. Fiyatları diğer büyük marketlere göre uygundu. Şimdilerde o bölgede çoğu kapansa da o kadar büyük marketlerin içinde arı gibi müşterisi vardı bu marketin. Bazı ürünleri buradan alırdım. Beş kg'lık tereyağı da aldığım ürünlerdendi.

Yine bir gün 5 kg'lık aynı marka bir tereyağı aldım. Önceki tereyağlarını beğenen eşim bu tereyağını beğenmedi. Var bu yağda bir sorun. Bunu geri ver, bozuk dedi. Fişini attım. Üstelik bir kaşık da olsa kullandın. Nasıl geri iade edebilirim. Sana da yağ beğendiremedim. Aynı ürün aynı marka. Ya böyle kullan ya da çöpe atalım. Zaten geri iade hiç hoşlanmadığım bir şeydir. Esnafın da hoşuna gitmez dedim. (Son sözü evde hep ben söylediğim için hanım sessiz kaldı... Yazılarımı okumadığı için böyle rahat yazdığımı söylememe gerek var mı?) 

Market günlük gelip geçtiğim yol üzeri olmasına rağmen markete girip tereyağında bir sorun var diyemedim. Çünkü esnafın malını beğenmemek gibi olur, utanır sıkılırım. Bir de müşterisi bol küçük bir işletme olunca, o kadar sıra bekleyen ve alışveriş yapan müşterinin içinde malında sorun var demek kötü reklam olurdu. 

Bir hafta sonra cadde üzerinde olan o marketin önünden başka bir yere giderken çoğu zaman kasada duran birini dışarıda bir başına telefonla görüşme yaparken gördüm. Uzağında durdum. Telefonu bitirmesini bekledim. Konuşma bittikten sonra tüm cesaretimi toplayarak kardeş, bir şey soracağım. Geçen haftaki şu marka tereyağlarınızla ilgili bir şikayet geldi mi dedim. Evet geldi. Siz de almış mıydınız dedi. Evet aldım. Geri iade alır mısınız dedim. Ne demek alır mısınız? Elbette getireceksiniz dedi. Ama fişini attım dedim. Fark etmez alırız dedi. Ama yağı açıp üzerinden bir kaşık alıp kullandık dedim. Açıp kullanmadan, tadına bakmadan yağın bozuk olup olmadığını nereden bileceksiniz. Elbette kullanacaksınız. Lütfen getirin. İster yenisini ister parasını verelim dedi. 

Küçük bir işletme de olsa gönlü büyük bu esnafın bu konuşması hoşuma gitti. Onca büyük marketlerin içerisinde niye o kadar müşteri çektiğini ve ayakta durduğunu daha iyi anladım. İnşallah bu küçük marketten zincir marketlere büyürler dedim içimden. Çünkü birçok küçük esnafın yaptığı gibi daha işin başında alışveriş yapmadan, girişte herkesin göreceği şekilde "Satılan mal geri alınmaz", "Değişim ve iade yoktur", "Satılan mal geri alınmaz, gün içerisinde değiştirilir", "Para iadesi yoktur" demedi. Dükkanında da böyle yazı yoktu. Pekala “Hiç şikayet gelmedi. Ürünümüzde sorun yok” diyebilirdi. Yine fişin yok, iade alamayız da diyebilir, buna da bir şey diyemezdim. Haklı da olurdu. Ama müşteri memnuniyetini esas alınca ipe un serme, kırk dereden su getirme gereksinimi duymadı. Kurumsallaşma böyle olmalı.

Ertesi günü yağı getirip aynı marka yeni ürünle değiştirdim. Hiç tepki gösterilmedi. Surat asılmadı. Tartıp kullanılanı düşmedi. Getirdiğimi kovanın içini açmadan alıp bir kenara koydurdu. Başıma vurur gibi atmadı. Hem girerken hem çıkarken kusura bakmayın dememe, ne kusuru, asıl siz kusura bakmayın dedi.

O bölgede oturduğum müddetçe de gözüm kapalı alışveriş yaptım buradan.

*

Geçen güm üç harfli zincir bir marketten birkaç kalem alışveriş yaptım. Listemde olmamasına rağmen 41,50 TL olan ürünün üzeri çizilmiş, altına 24,5 TL yazılı bir ürünü görünce, nasılsa kullandığım bir ürün. Akarı kokarı da olmaz diye aldım. Üstelik indirime de bayılırım. Yeter ki üzeri çizilmiş büyük rakamın altına düşük fiyat yazılsın.

Ödemeyi yaptıktan sonra alışveriş fişini alıp cebime atsam da zaman zaman bir kenara çekilir, fişe üstünkörü bakarım. O gün de öyle oldu. Kasadan ayrılmadan fişe baktım. Benim indirimli diye aldığım ürünün bedeli 41,50 TL idi. Kasiyere, şu ürün terekte 24,50 yazıyor. Bakar mısınız dedim. Bir başkasına işaret ederek yanına geldi. Fişi eline verdi. Terekteki ürünün fiyatına baktırdı. Bakan görevli yanıma geldi. “Beyefendi, bizim hatamız. Terekteki ürünü biz güncellememişiz. Özür dileriz. Nasıl yapalım” dedi. Bu fiyata alamam. Ya iade alın ya da sizce sakıncası yoksa terek fiyatından alabilirim dedim. Hesap makinesini aldı. 41,50 TLden, 24,50 TL’yi çıkardı. Çıkan parayı daha önce kredi kartı ile temassız ödememe rağmen nakit olarak verdi. Kusura bakmayın dedim ise de ne kusuru. Bizim hatamız. Tekrar özür dileriz dedi.

Müşteri memnuniyetini esas alan bu zincir marketin her bir köşede mantar biter gibi şube açtığını daha iyi anladım. Demek ki böyle böyle büyüyor. Kurumsallaşma dediğin böyle olmalı. Her bir firma büyük de olsa beceremiyor bunu.

23 Temmuz 2023 Pazar

Sıtmaya Razı Edilen Toplumların Özellikleri

Demokrasi tüm kurum ve kurallarıyla işlemez.

Halkın denetim, tepki gösterme ve hesap sorma kültürü yoktur. Ya haline şükreder ya hikmet arar ya da kendi kendine homurdanır durur.

Güçten Allah'tan korkar gibi korkar. İş başa düşerse ikinci fili ister. 

Aidiyet duygusunu kutuplaştırmadan alır. Kimliğini böyle elde eder. 

Halk yönetenlerin kölesi mesabesindedir. İster gönüllü ister gönülsüz kölelik yapar. 

Halkın seçimde görevi; gösterilen aday, liste ve partilere oy vermekten ibarettir. Her partinin adanmış ruhları vardır. Ölümüne partilerini savunurlar. Prensipli değil, kişicidirler.

Siyaset, seçimden önce varsa da verir, yoksa da. Seçim sonrasında ise verdiklerinden fazlasını fitil fitil burnundan getirir.

Siyaset halk için yapılır ama siyaset halkçı değildir. Konuşurlarken ağızlarından bal damlar ama icraat olarak zehir zerk ederler.

Seçimlerde yalana dolana prim verilir. Algılar oluşturulur. Ortama korku siyaseti hakim olur. İşte bu korku siyasetinin adı halkın yola ve hizaya getirilmesinin yoludur. Adeta ölüm gösterilir, sıtmaya razı edilir. Ölümü görüp sıtmaya kim razı olmaz.

Sıtmaya razı edilen halk ağlayıp sızlasa da halinden memnundur. Haline sonsuz şükreder. Halini geçmişle kıyaslar. Ne var bugünlerde der. Başkası gelsin de gör gününü demek suretiyle kendisini ve karşısındakini ikna etmeye çalışır. İkna olmuyorsa da susturmayı marifet bilir.

Halktan bu sonsuz memnuniyeti gören siyaset, doğru yoldayım. Az bile yapıyorum demek suretiyle yoluna doludizgin devam eder.

Siyaset, yaptıklarından dolayı asla bedel ödemez. Bedeli daima halk öder.

Siyaset aldığı oyun karşılığı olarak yönetimi devralır. Bir eli yağda diğeri balda keyif çatar. Halk da verdiği desteğin karşılığını hayat pahalılığı, enflasyon, devalüasyon, zam ve vergi olarak görür.

Bu ülkelerde siyaset böyle uyarlanmıştır.

Siyaset böyle de dini hayat nasıldır? Dini hayat da siyasetin ta kendisidir. Kişilerle ve güçle halk nasıl güdülüyorsa, din de öyledir. Tarikat, cemaat, vakıf, dernek ve cemaatlerle de dini hayat kontrol edilir. Her müntesip bağlı olduğu yere aklını kiraya verir. O dinin ve dinî anlayışın dışına çıkamaz. Siyaset cemaatlerle kazan kazan prensibi gereği görüşür ve anlaşır. Cemaat ise oyları oluk oluk anlaştığı partiye akıtır.

Cemaat ve tarikatlar da tıpkı siyaset gibi halkı kurtarmak için yapılır. Cemaat ve tarikatlar halkın dinini kurtarmak için vardır, siyaset de ülkeyi kurtarmak için vardır. Hem siyaseten hem de dinen kendi kendini güdemeyen halka sunulan reçete budur. Buna siz ister demokrasi deyin ister başka bir ad koyun. Ölümün gösterilip sıtmaya razı edildiği halkın bu yaşantısına yaşama denirse, bırakın varsın böyle yaşamaya devam etsinler.