6 Temmuz 2023 Perşembe

Her Şeye Zam

Faizler yükselse de

Döviz fırlasa da

Zamlar devam etse de

Bu kervan yürüyecek


Hayat pahalılığı varmış

Fiyatlar cep yakıyormuş

Kira fiyatları fırlamış

Ne gam ne keder


Soğan, patates yükseldi diye 

Vaz mı geçeceğiz biz yolumuzdan

Tüm fiyatlar bugün çıkar, yarın iner

Yeter ki sabretmesini bilelim. 


Döviz, altın, faiz yükseldi diye 

Oturup karalar mı bağladık

Biraz nefes alın diye 

Maaşlara zam yaptık


Enflasyon yüksek çıkmışsa çıkmış

Memuru, işçiyi ezdirdik mi biz hiç

Altı ay sonra refah payı da dahil

Verdik de verdik hep bugüne kadar


O zaman bu sızlanmak niye

Nankörlük yakışır mı size

Yetinin kaşıkla verdiğimize

Bak geliyor büyük kepçe

Nassa Mola

8,5 luk nass çıkmış on beşe 

Fırsatçılara gün doğdu böylece

Hani sizin nassınız vardı diyorlar

Seviniyorlar gündüz gece


Sevine durun siz bre gafiller

Bilin ki kursağınızda kalacak

Çünkü vaz geçmedik biz bundan

Yine indireceğiz yine indireceğiz


Nassın bir yere gittiği yok

Şimdilik buzdolabına koyduk 

Yeri gelince tekrar kullanacağız

Zira nass da bizim din de bizim 


Çatlasanız da patlasanız da

Bu çıkış inecek yine bir gün

İndiren de biziz çıkaran da

Çünkü nass bizimdir bizim

Hep Kaybederken Hep Kazanmak

Efendim, epeydir bu alanda iştigal ettiğinize göre çok başarılı olmalısınız. 

Başarı göreceli bir kavram. Neye göre kime göre? 

Değişse de başarının en azından belli başlı bazı kriterleri vardır. Bir şeyi kazanıyorsan, başarılısın. Kaybediyorsan, başarısızsın. Gördüğüm kadarıyla hep kaybedensin.

Hep kaybettiğime bakma. Zira ben başarılım. O senin gördüğüm buz dağının görünen kısmı. Ayrıca her başarısızlık, başarısızlık değildir, aynı şekilde her başarı da başarı değildir. Bazen başarısızlık başarıdır. Yeter ki misyonunun hakkını ver. Ben kaybederken kazananlardanım. Dikkatini çekerim. Bu kadar kayba rağmen koltuğunu kaybetmeyen kaç kişi var şu yeryüzünde?

Doğrusunu söylemek gerekirse bu alanda kimse eline su dökemez.

Bak gördün mü? Gerçeği sen de kabullendin. Kaçın kurrasıyım ben.

Bu hakkı zaten teslim ediyoruz. Yalnız buna rağmen bu koltuğu nasıl koruyabiliyorsun?

Çok basit.

Açıklar mısın?

Ne münasebet. Meslek sırrı açıklanır mı? Bu mesleğin ettiğine saygılıyım. Zira misyon adamı misyonunun gereğini her daim yerine getirir.

Misyon derken hep kaybetmek mi misyonun?

Ne sandın ya!

Kaç yıllardır bu koltukta oturduğunuza göre var sizde bir şeyler. 

Var elbet. En azından benim gibisini bulamıyorlar ki hala buradayım. Misyonumu devam ettirdiğim müddetçe beni bu koltuğa getirenler nezdinde bitmez tükenmez kredim var.

Benim göremediğim ne görüyorlar sizde?

Bir defa adamlar maldan anlıyor. Neyi, kime emanet edeceklerini iyi biliyorlar. Benim esas işim hesap uzmanlığı olunca bu işler benim için çocuk oyuncağı.

Gördüğüm kadarıyla koltuğunuzu uzun süre işgal etmenizin dışında gözle görülür bir başarınız yok. Başarıdan kastınız koltuk ise bu konuda çok başarılısınız. Rakibinize karşı hep başarısız olmanıza rağmen koltuğunuzun hiç sallanmaması gerçekten bir başarı. Üstelik bu başarı egale edilemeyecek bir rekordur. Sahi nasıl başarıyorsunuz bunu?

Dedim ya ben hesap uzmanıyım. Bu işler ince işler ve kimseye söylenmeyecek bir meslek sırrıdır.

Sırrınızı söyleyin demiyorum. Hep başarısızlığa rağmen bu koltukta kalmanızın sırrını istiyorum sizden. 

Madem ısrar ettiniz. Allah'ın bildiğini kulundan niye saklayayım. Söyleyeyim gitsin.

Lütfen!

Yukarıda dedim, ben misyon adamıyım diye. Bir defa beni bu koltuğa getiren güç böyle istiyor. Misyonumu devam ettirmekle onlara olan vefa borcumu ödemeye devam ediyorum. Demokrasiye katkı sunuyorum. Hep kaybedeni belirleyerek ve hep kaybeden olarak istikrarı koruyorum. Geride planlanan oyunu ben ileride oynuyorum. Hasılı ben bu koltuğu hiç kaybetmiyorum. 

Pes doğrusu!

Siz pes edebilirsiniz. Ben ise asla pes etmem.

5 Temmuz 2023 Çarşamba

Şeytana Pabucunu Ters Giydiren Hesap

Başlığı, “Şeytana Pabucunu Ters Giydiren Kurum” koysam daha uygun olurdu aslında. Çünkü enflasyon rakamlarını milim milim hesaplayan, bize her ay TÜFE ve TEFE aynı zamanda yıllık enflasyon rakamlarını açıklayan, sözünün üzerine söz söylenmeyen, bulduğu sonuçlara olmaz, olamaz dense de hep dediği olan, bulduğu sonuca göre memur ve işçi maaşları baz alınan kurum olarak TÜİK, tüm sızlanma ve eleştirilere aldırmadan yoluna ve metoduna devam ediyor. Zira çizgisini hiç değiştirmiyor.

Uyguladığı metodu da kendisinden başka kimse bilmiyor. Vardığı veya varmak istediği sonucu, değme istatistikçiler ve matematikçiler bir araya gelse aynı sonucu bulamaz.

Sır gibi saklanan ve herkesin merak ettiği bu enflasyon rakamları halen gizemini koruyor ve her ay ulaştığı sonuç, ekonomistleri ve vatandaşı şaşırtmaya devam ediyor.

TÜİK'in sonuçlar dışında paylaşmadığı bu ilmi, şeytanın dahi çözeceğine inancım kalmadı. Zira şeytan bu hesabı ve çıkan sonucu görse, ben bu işte yokum, seviyem el vermez, bükemediğim eli öperim deyip kenara çekilir. Çünkü şeytanın hiçbir mahareti ve dalaveresi bu ilmi çözmeye yetmez.

İşin ilginci, şimdilerde durulsa da bir ara TÜİK'te akşam sabah bir görevli işten el çektirilirdi. Devletin her kurumunda gizli ve saklanması gereken bilgi, belge ve duyum olsa da bir zaman sonra bu gizli bilgi az veya çok dışarıya sızarken, TÜİK'te bu kadar kişi çalışmasına, giren ve çıkan sirkülasyonu olmasına rağmen TÜİK ilmine dair dışarıya en ufak bir bilginin sızmaması takdire şayan. Bu yönüyle de TÜİK'ten bir şekilde ayrılanlar, istihbaratta değerlendirilirse çok iyi olur kanaatindeyim. Ne de olsa hem yetişmiş eleman hem de iyi sır saklıyorlar.

Kaç yıldır beni şaşırtmayan TÜİK, şu an itibariyle bu görüntüsüyle nazarımda en ciddi devlet kurumudur. 

TÜİK’in her ay açıkladığı enflasyon rakamlarına başta bordro mahkumları kızıp köpürse de vatandaş yüksek enflasyon kaynaklı hayat pahalılığından beli bükülüp dert yansa da bu çıkan sonuçların bir güzel yanı var. Enflasyon düşüyor morali veriyor ve acı acı gülümsetiyor. Piyasada düşmese de durum böyle. Gerçekten hangi kurum haziran enflasyonu 3,92 yıllık enflasyonu 38,21 çıkarır?

Bunun için tek başına yetenek yeterli değil, TÜİK ilminin künhünü de bilmek gerek. Aynı zamanda meslek sırrını da bir başkasına öğretmeden saklamayı iyi bilmek lazım. Bir diğeri de her türlü eleştiri ve ayıplamaya karşı kınayanların kınamasına aldırmadan yoluna devam etmek de bir ciddiyeti gerektirir. Tüm bu özellikler ve daha fazlası buranın çalışanlarında var.

Hasılı bu kurumu bu özellikleriyle kıskanmıyor değilim. Gıpta da ediyorum. Böyle bir kurumda çalışmak isterdim. Kim istemez ki... Hani sende o yetenek, TÜİK ilmi, sır saklama, kınayanların kınamasına aldırmama ve ciddiyet dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız. Hiçbiri bende olmasa da burada çalışma özlemimin önüne kimse geçemez. Yalnız böyle bir özlemim olsa da her geçen gün başarı skalası yükselen gözbebeğimiz bu kurumun çıtasının benim yüzünden düşmesini de istemem. Çünkü farz edelim ki bende her özellik olsa da sır saklayamam. Bu da böyle biline. 

Çok Uluslu Bir Ülkeye Doğru

Hangi park, bahçe, cadde, sokak, mahalle, mevki, sosyal gezinti alanı vb. yerlere girersen, yabancılarla karşılaşmak mümkün. Buralarda, kısaca insanın olduğu her yerde Arap, Afgan, Afrikalı vs. 72 milletten insanlar görmek mümkün. Sanayi vb. iş hayatında da hakeza. 

Teşbihimde hata olmasın, cadde, sokak ve parklar yakın zamana kadar görmediğimiz yabancıların işgali altında. Önün, arkan, yanın, oturanlar, gezinenler bunlarla dolu.

Hal ve tavırlarıyla çok rahatlar. Bu ülkeye dışarıdan gelmiş, yabancı biri görüntüleri yok. Sanırsın ki bu ülkede doğup büyümüşler. Nereye gideceklerini, nerede gezeceklerini, ne yaptıklarını ve ne yapacaklarını çok iyi biliyorlar. Park ve bahçelerde oturup kalkıyor, gezintiye çıkıyorlar. Siyahi renkliler hariç diğerlerinin kendi aralarında konuşurken, dillerinden yabancı olduğunu ancak anlayabiliyorsun. Çünkü giyim ve kuşamları, renk ve ten renkleri bize benziyor. Bazı Suriyeli kadınların giyim şeklinden Suriyeli olduklarını kestirebiliyorsun. 

Çarşı, pazar, park, bahçe, hemen her yerde görmeye alıştığımız bu yabancı nüfusu görünce, bu görüntüsüyle çok uluslu millet olduk dense yanlış olmaz. 

Dil sorunları yok, haliyle anlaşma sorunları da. Hepsi rahat bir şekilde Türkçe konuşuyorlar. 

Hepsi de gepegençler. Yanlarında ise irili ufaklı çocukları. Ne kadarı bu ülkede doğdu bilmem ama bu genç yaşlarıyla bu ülkede üreme oranları yüksek. 

Geçmişte Güneydoğuda çalışırken bazı Kürt dostlar, "Biz çok çocuk sahibi olup yakında nüfus yönünden sizi geçeceğiz" derlerdi gülerek. Kürtlerde de nüfus artışı fazla olmasına rağmen nicedir içimizde yaşayan bu yabancıların nüfus hızı Kürtleri sollayıp geçeceğe benziyor. 

Bizimkiler edi ile büdü geze dursunlar. Gençler evlenmesin, kedi-köpek gezdire dursun. Evlenenler de bir-iki çocuk sınırlaması yapa dursun. 

Mevcut yabancılar kalmaya devam etsin, arkası yine ülkemize gelmeye devam etsin, üreme hızları aynı hızla devam etsin. Çok değil, yakın bir zamanda bu ülkede bu ülkenin asli unsuru olanlarla, yabancı sayıları önce eşitlenir, sonra sollayıp geçip giderler. Biz de azınlık durumuna düşeriz gibi geliyor bana.

Yabancı düşmanı değilim. Farklı ırk unsurlarını görmekten de rahatsızlık duyan biri değilim. Gördüğüm yabancıların çoğunun uyumsuz bir görüntüsüne de şahit olmadım. Belli başlı bazı olayları saymazsak, sorun çıkaran tipler de değiller. Yalnız yabancıların bu çokluğu ister istemez herkesin dikkatini çekiyor. Bugün sorun değillerse bile bunun bir de yarını var. İleride böyle böyle nasıl olacak, bu gidişat nerede, nasıl duracak endişesi hakim toplumda. Toplumun sadece bir kesiminde değil; dindarından, seküler olanına varıncaya kadar hemen hemen her görüşten insanımızın çoğunda yabancılara karşı olumsuz bir bakış açısı söz konusu. Bugün kendi hallerinde işinde ve gücünde olan bu yabancıların, yarın organize olup kenetlenerek türlü türlü taleplerde bulunmayacaklarının ve sorun çıkarmayacaklarının bir garantisi yok.

Toplumun bu endişesini dikkate almakta fayda var. Çünkü dün Kürt-Türk, Alevi-Sünni çatışmasından bu toplum büyük bedeller ödedi. Yarın aramıza yeni gelen bu yabancılarla sorun çıkmayacağının garantisini kim verebilir.

Son sözü de yabancılar için söyleyeyim. Ben başka bir ülkede olsam, benim gibi olanların sayısı o ülkede de fazlaca olsun, çok dikkat çekmeyelim diye ortalık yerde çok dolaşmazdım. Ne sakıncası var demeyin. Cadde, sokak, park ve bahçelerin bu derece yabancılarla dolup taşması bir yabancı düşmanlığını ve ırkçılığı tetikleyebilir.

4 Temmuz 2023 Salı

Tüm Mesele Suyu Bulandırmada

Hayret bir şey! 

Hayırdır, hayret olan ne? 

Evin balkonunu izinsiz ve ruhsatsız içe alıp evi genişletmek suç değil mi? 

Suç. 

Suç ise bunun cezası yok mu? 

Var. 

O kadar kişi evin balkonunu içe alıyor. Bunlar her biri izin ve ruhsat alıyor mu? 

Bildiğim kadarıyla çoğu bu işi kaçak yapıyor. 

Cezasını ödüyor mu hepsi? 

Hepsine ceza yazılmıyor ki...

Ama benim bir tanıdığıma bundan dolayı ceza yazılmış. 

Şikayet edilmişse, belediye gelir o kişiye ceza yazar. 

Aynen öyle olmuş. Tanıdığım, sadece ben değil, herkesin balkonu içeride bak demiş. Görevli görüyorum demiş. O zaman onlara da ceza yazmalısın demiş. Yazamam demiş. Niye dediğinde, şikayet olmazsa ceza yazmayız. Size şikayet var. Size yazacağız demiş. Olur mu böyle? Adalet bunun neresinde? Madem orta yerde bir suç var. Herkese aynı ceza verilmeli. Ceza yazılmıyorsa, kimseye yazılmamalı değil mi? 

Dediğin gibi olmalı ama bu ülkede bu işler maalesef böyle işliyor. Kısaca şikayet yoksa, işlediğin suç, suç değildir. Şikayet varsa, işlediğin suç ceza gerektirir. 

*

Senin neyin var.

Benim bir şeyim yok da az önce duyduğum bir cezanın şokundayım.

Hayırdır, ne cezası?

Duyduğum bu olayı anlatmadan önce sana birkaç soru soracağım.

Buyurun.

Devlet memurunun siyaset yapması kanunen suç mu?

Evet, suçtur.

Bu suçu işlerse cezası nedir?

Siyasi partilerin lehine veya aleyhine bilfiil çalışmak fiilinden dolayı 1 ila 3 yıla kadar kademe ilerlemeyi durdurma cezası verilir.

Ama sosyal medyada bir siyasi partinin lehine veya aleyhine paylaşım yapanlar hatta işi trol seviyesine götürenler var, hem de çokça.

Var, biliyorum.

Şimdi bunların hepsi ceza mı alıyorlar? Şayet ceza alıyorlarsa, pek azı hariç çoğu memur siyaset yaptığına göre bu durumda ceza almayan memur yok gibidir.

Tam aksi. Siyasi içerikli paylaşım yaptığı için ceza alan memur neredeyse yok gibidir.

Ama az önce bana disiplin cezası aldığını söyleyen kişi de bir devlet memuru ve ceza almış. Üstelik kendi adıyla değil, müstear isimle yazdığı birkaç yazıdan dolayı kademe ilerlemeyi durdurma cezası almış.

Almıştır. Hiç şaşırmadım.

Bahsettiği yazıları üşenmeyip okudum. Öyle bir partinin yararına veya zararına bilfiil çalışma falan yok. Yazısında sadece siyasi parti isimlerine yer vermiş. Bu yazılarında “siyasi içerik” tespit edilmiş.

İstenirse, tespit edilir. Tespitten kolay ne var. Yeter ki o kişi hakkında karar verilsin. Kalem kırmak kolay. Sübut ise bazı muhakkikler için çocuk oyuncağı.

Alenen siyasi paylaşım ve yazı yazanlar ceza almazken üstü kapalı yazıdan, siyasi içerik çıkarıp ceza vermek hakkaniyete sığar mı?

Sığmaz.

Madem ceza verilecekse, adalet gereği tüm siyasi paylaşım yapanlar ve siyasi yazanlar aynı cezayı alması gerekmiyor mu? Adalet bunu gerektirmiyor mu?

Taktın sen kafayı hakkaniyet ve adalete. Bu işlerde adalet aranmaz.

Ya ne arayacağız? Şimdi bu arkadaşa verilen cezada haksızlık yok mu?

İşin haksızlığında değilim. Zira haksızlık olmaya haksızlık.

O zaman?

Senin bu bahsettiğin kişi de ceza almazdı normal şartlarda.

Sorun ne o zaman?

Sorun, birilerinin suyunu bulandırmada. Belli ki bahsettiğin kişi birilerinin suyunu bulandırmış. Suyunu bulandırınca, şikayet edilmiş. Şikayet edilince de ceza verilmiş. Hele bir de şikayet eden üstten biri ise her şey kitabına uydurulur ve defteri dürülür. Üst daima altı ezer. Üst daima haklıdır, bilhassa haksız olduğu anlarda.

Tüm bu anlattıklarından anladığım, bu ülkede suç işleyebilirsin, balkonu içeri alabilirsin, siyaset de yapabilirsin. Daha başka suç olan şeyler de yapabilirsin. Başına hiçbir şey gelmez. Ta ki şikayet edilinceye kadar. Şikayet yoksa sorun yok. Suyu bulandırmıyorsan, yine sorun yok. O yüzden yazıp çiziyorsa, kimsenin suyunu bulandırmayacak. Bulandırmıyorsa, sonucuna katlanacak. 

Ya Nankör Ya Beceriksiz

Ne kadar insanla çalışmışsam, hepsi ya nankör ya da beceriksiz çıktı. Kime görev verdim ise ya altımı oymaya çalıştı ya da ağzına yüzüne bulaştırdı.

Nankör derken?

Kendini bir şey sanmaya başladı.

Varsın sansın. 

Olur mu öyle şey? Sayemde bir yerler gördü. Ben olmasaydım, onlar bir hiç idi.

Ağzına yüzüne bulaştırdı, beceriksiz derken?

Verdiğim görevleri tam yerine getiremiyorlar. Koltuğu işgalden başka yaptıkları bir iş yok.

Yeteneklisini alsaydınız. Nasılsa tercih sizde. 

Yetenekli diye aldım zaten. Ama yapamadılar.

Bu durumda bu dünyada sizden başka becerikli insan yok anlamı çıkmaz mı?

Vardır belki ama bana denk gelmedi.

Bundan dolayı kendini hiç sorguladın mı?

Ne münasebet. 

Eyvallah da insanız hepimiz ne de olsa. 

İyisi bana denk gelmiyor.

Görev verdiğin kişilere tam yetki ve sorumluluk verdin mi?

Tek yetkili benim. Niçin onlara tam yetki vereyim. Bana karşı da sorumlular. Bundan doğal ne olabilir?

Peki, görev verdiğin kişilerin her işine karışıyor musun? Şunu şöyle, bunu böyle yap diyor musun? Niye böyle yaptın veya yapmadın diye onları haşlıyor musun?

Karışırım elbet. Şöyle yap derim. Yeri gelince haşlarım da. İyi de bunları niye sordun?

Aklıma geldi nedense. Yalnız olur olmaz her şeye karışırsan, en ufak bir hatada kızarsan, en becerikli insan bile bazen ne yapacağını şaşırır. Yanlış yapmayayım diye ne kadar özen gösterirse göstersin, yine hata yapar. Görev verdiğin insana güvenmeyi bileceksin. Olur olmaz her şeyine karışmayacaksın. Bak bakalım o zaman dediğin yanlışlar olacak mı?

Ama ben karışmasam duramam ki...

O zaman kimseye beceriksiz ve nankör deyip durmayacaksın.