6 Nisan 2023 Perşembe

Et, Soğan, Seccade

Dana eti yerine ucuz diye koyun eti aldım.

Gel de çocuğa yedir. Efendim, kokuyormuş. Ağzına sürmedi.

Ne olacak zamane çocuğu. Damak zevki değişince değme eti yemiyor.

Halbuki kokusu olsa da çocuğumun bünyesine uygun bu et. Ne de olsa koyun gibi çocuk.

Ama el mi yaman bey mi yaman. Görecek gününü. Bu ete alıştıracağım onu. Ona bundan sonra tercih hakkı vermeyeceğim. Gerekirse sofraya oturmasın, gerekirse ağzına bir lokma koymayı sofradan aç kalksın.

Belli ki bunun sebebi daha önce ona yedirdiğim dana eti. Azması da bundan. Son pişmanlık fayda etmez ama keşke daha önce ona tercih hakkı vermeyip hep koyun eti yedirseydim, tüm bunlar başıma gelmeyecekti. Bizim çocuk da koyun gibi olacaktı.

*

Düne gelinceye kadar yemeğin içindeki soğanı, ben yemem deyip ayıran çocuk, bugünlerde tutturdu soğanlı yemek isterim diye. Şimdi bulabilirse yemeğin içerisinden çıkarsın tabi. İmtihan dedikleri bu olsa gerek.

*

Nedense bugünlerde bir seccade merakı sardı. Sağıma soluma bakındım. Her zaman kenarda köşede katlanmış bir şekilde birden fazla gözüme ilişen bir seccade göremedim. Kaldırılmıştı hepsi.

Hanımdan seccade istedim. Nerede bu seccadeler dedim. Garipsedi.

Garipsemesini yadırgamadım. Çünkü bugüne kadar namaz kılacağımda hiç seccade arayışına girmedim. Kimseyi rahatsız etmeden, boş bulduğum bir yerde kıbleye yöneldim, vazifemi ifa ettim.

Vermem. Senin seccadeyle işin mi vardı sanki. Bu seccade merakın da nereden çıktı. Kaldırdım hepsini dedi.

Niye dedim.

Seccade dediğin ulu orta her yerde olmaz, maazallah başına bir şey gelir dedi.

Yahu seccade değil mi, başına ne gelebilir, düşüp başı mı yarışacak dedim.

Yarılsa daha iyi. Hiç olmazsa bu uğurda gazi olur. Ben seccadeden değil, senden korkuyorum.

Ne yapabilirim ki ona ben?

Ne bileyim, hep korkuttun beni. Çünkü hep bir macera peşinde oldun. Bakarsın böyle güzel çıkıyor, ilgi çekiyor, gündem oluyorsun diyerekten üzerinde fotoğraf çektirmeye kalkarsın.

İnan sadece namaz kılacağım.

Tamam kılabilirsin. Yine her zamanki gibi seccadesiz kıl.

 

5 Nisan 2023 Çarşamba

Gelişmiş ve Gelişmemiş Ülkeler

Dünyada gelişmiş, gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeler vardır. 

Bir ülkenin gelişmiş olmasının en önemli kriteri ekonomidir. Kendi kendine yeten, geliri giderinden fazla olan, kişi başına düşen milli geliri yüksek olan, insanı ekonomik darboğazda olmayan ülke refah seviyesi yüksek bir ülkedir.

Gelişmiş ülkelerde demokrasi de ileri seviyededir. Oturmuş ve işleyen sistemleri vardır. Bu sistem siyasi iktidara göre değişiklik göstermez. Demokrasi kültürü yerleşmiştir. Kurumlar birbirini denetler, sorumluluklarını yerine getirir, birbirlerine karşı görevlerini ifa eder. Hiçbir kurum diğer kurumun görev ve sorumluluğuna tecavüz etmez. Tüm kurumlar devletin ve milletindir. Hiçbir kurum kimsenin kalesi ve kurtarılmış bölgesi değildir. Hak arama mücadelesinde yargı devlet erkine karşı vatandaşını korur. 

Seçimler sönük geçer. Seçimlere katılım yüksek değildir. Ülkede seçimin olduğu bile belli olmaz. Gerilim siyaseti izlenmez. Vatandaş her gün her saat her saniye seçim ve siyaset konuşmaz. Vatandaş bilir ki hükümetin yapacağı görevleri vardır. İktidara gelen sistemi bozmaz. Birilerini ihya, ötekini mağdur etmez. Kadrolaşma olmaz. Çünkü devlete alım kriterleri bellidir. Kriterler hükümetten hükümete değişmez. Seçim sonuçlarında koalisyon çıksa da aylarca hükümet kurulamasa da devlet krizi çıkmaz. İşleyiş devam eder. Birden fazla parti bir araya gelerek asgari müştereklerde anlaşarak hükümeti kurar, uyum içerisinde ülkeyi yönetirler. Hiçbir parti ve parti lideri bulunmaz Hint kumaşı ve vazgeçilmez değildir. Ne kadar başarılı olursa olsun, hiçbir parti lideri ilanihaye siyasette ve partinin başında kalmaz. Lider kendini ön plana çıkarmaz. Sandık demokrasinin bir gereğidir. Demokrasi için vazgeçilmezdir ama sandık her şey değildir. Vekil seçimi liderin iki dudağı arasında değildir. Her seçilen halkın teveccühünü kazanarak siyasette yerini alır. Parmakçı değildir. Gece gündüz parti liderini överek siyaset yapmaz. Seçmenine verdiği sözü yerine getirmeye çalışır. Parti liderleri veya vekillerle ilgili bir iddia ortaya çıkarsa, istifa mekanizması işletilir. Kimse koltuğuna ve statüsüne yapışıp kalmaz. Partiler parti lideriyle doğup lideriyle ölmez. Liderden önce de vardır, liderden sonra da var olmaya devam eder. Ülkeyi yöneten her yönüyle devlet adamı ciddiyetini taşır. Bu tip ülkeler de muhalefet de iktidar kadar önemli ve değerlidir.

Gelişmekte olan ve geri kalmış ülkelerin ekonomisi kendi kendine yetmez. Geliri giderini karşılamaz. Cari açığı olur. Hep borçla yaşar ve faiz öder. Vergiler adaletsizdir. Sosyal adalet dengesi bozuktur. Zengini zengin, fakiri de fakirdir. İsraf diz boyudur. Sadaka kültürü yaygındır. Vatandaş devletten, devlet de vatandaştan dilenir. Enflasyon ve hayat pahalılığı en önemli sorunudur. Genelde çift haneli enflasyonla yaşanır.

Bu tip ülkelerde oturmuş, tıkırında işleyen bir devlet sistemi yoktur. Yönetim tarzı kişiden kişiye değişir. Bir devlet kültürü ve teamül yoktur. Seçimler önemlidir. Seçimi kazanan parti devlet olur. Sandık o ülke için her şeydir. Siyasetçiler ve ülkeyi yönetenler hesap vermez. Partiler genellikle liderle doğar, liderle ölür. Parti demek lider demektir, lider demek parti demektir. Kimin vekil adayı olacağını lider belirler. Lider karizma olmak zorundadır ve vazgeçilmezdir. Demokrasi liderin iki dudağı arasından ibarettir. Her seçim gerilimli geçer. Vatandaş bir seçimden diğer seçime Allah’ın günü seçim ve siyaset konuşur. İktidara gelen kadrolaşır. Mevzuat engelini yeni mevzuatla aşarak kitabına uydurur. Her iktidarda birileri ihya olurken birileri mağdur edilir. Bu yüzden seçimlere katılım yüksek olur. İstifa mekanizması işlemez. Kimse istifa etmez. İstifa kaçmak olarak değerlendirilir. Koalisyonlar yürümez. Çünkü kimse iktidar erkini başkasıyla paylaşmak istemez...

4 Nisan 2023 Salı

Siyasette Paylaşılamayanlar

Türk siyasetinden kimler geldi kimler geçti. Kimi iz bıraktı, ölümünün ardından hala unutulmayanlar arasında. Kubbede hoş bir seda bırakmış olmalılar ki ardından gelenler ismi üzerinden siyaset yapmaya devam ediyor. Kimi de pek anılmayanlar arasında.

Bunlar; Mustafa Kemal Atatürk, İsmet İnönü, Adnan Menderes, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş, Turgut Özal, Muhsin Yazıcıoğlu, Hasan Celal Güzel, Recep Tayyip Erdoğan vs.

Bunlardan kimisi cumhurbaşkanı ve başbakan olarak uzun yıllar ülkeyi yönetmişlerdir. Kimisi başbakan yardımcısı olarak görev yapmış kimisi de kurduğu partinin genel başkanlığını yapmıştır.

Laik, seküler, Kemalist, CHP, kısmen de sekülerliğe yakın merkez sağ, Mustafa Kemal Atatürk'ü hiç ağzından düşürmez. Hayat felsefesinde ve siyasal çizgisinde Atatürk’ü referans alır.

Merkez sağın dindar, mütedeyyin ve sekülerleri, Süleyman Demirel, Turgut Özal ve Adnan Menderes'in partisinin devamı olduğunu ve onun izinden gittiğini söyler.

Dindar-mütedeyyin ve İslamcılar, Necmettin Erbakan'ın görüşlerini benimser ve onun izinden gider. Milli Görüş şeklinde ifade edebileceğimiz felsefesini “Esas Milli Görüşçü biziz” demek suretiyle kaç parti birden siyaset arenasında devam ettiriyor.

Milliyetçiler için  Alparslan Türkeş vazgeçilmezdir. Tüm milliyetçilerin üzerinde birleştiği ve başbuğ kabul ettikleri kişidir.

Milliyetçilik yanında milli ve manevi değerleri de önceleyenler Muhsin Yazıcıoğlu’nu referans alır. Yazıcıoğlu, siyaseten iktidar olup bir varlık gösteremese de hem milliyetçiler hem de dindar mütedeyyin kişiler nezdinde sevilip sayılan biridir. Siyasette özgül ağırlığı tartışılmazdır.

Milliyetçi ve mukaddesatçılar nezdinde Hasan Celal Güzel’in de ayrı bir yeri vardır.

Bugün bıraktığı partisi pek varlık gösteremese de Bülent Ecevit de bu ülkede başbakanlık yapmış, kitleleri arkasından sürüklemiş bir siyaset ve devlet adamıdır.

Dindar, mütedeyyin ve İslamcılar, Recep Tayyip Erdoğan'ın etrafında kenetlenmiş durumda. Erdoğan, Türk siyasetinde Milli Görüş ve merkez sağı arkasından sürüklemiş, emsallerine göre birbiri ardına en fazla iktidarda kalmış, en fazla başarı elde etmiş, halen iktidarda olan ve kitleleri ardından sürükleyen bir siyasetçidir. Erdoğan; Menderesi, Demirel’i,  Özal’ı unutturmuş kişidir.

Öyle zannediyorum, Erdoğan sonrası Erdoğan’ı referans alan birden fazla partiler siyaset sahnesinde olmaya devam edecektir.

Seccade Siyaseti

Kuruluşunun yüzyılını kutlayacağımız ülkemiz önemli bir seçime hazırlanıyor. Adaylar ekranlarda, meydanlarda ve iftar sofralarında mesajlarını vermeye başladı. Televizyonlarda siyasi reklamlar da verilir oldu.

Kimin kazanacağının, kazananın ilk turda ipi göğüsleyip göğüslemeyeceği belli değil. Belli olan bir şey varsa, o da her seçim olduğu gibi bu seçim de çekişmeli geçecek. 

Temennimiz, adayların ne yapacaklarını, vaatlerini, çözüm bekleyen sorunları nasıl çözeceğine dair önerilerini değişik platformlarda anlatarak seçmeni ikna etmeye çalışmasıdır. Yine bu seçim atmosferinin kırıcı olmaması, rekabetin bir fazilet yarışı olması, seçmenden geçer notu alanın sandıktan çıkmasıdır.

Kazanan adayı seçimden sonra bekleyen en büyük sorunlar; enflasyon, hayat pahalılığı, cari açık, işsizlik, paramızı pul olmasının önüne geçilmesi gibi sorunlardır. İsterim ki adaylar bu konulara dair çözüm önerilerini bu atmosferde dile getirsinler. Ki bu sorunlar Türkiye'nin geçmişten günümüze tevarüs eden sorunlardır. Yani siyasilerimiz tüm seçim çalışmalarını ekonomi üzerine yoğunlaştırmaları gerekiyor.

Seçime ramak kala görüyorum ki Türkiye’nin en önemli sorunu olan ekonomi üzerinde pek durulmuyor. Acaba seçim çalışmasında neye ağırlık verecekler derken seccade imdada yetişti. Anlaşılan o ki bu seçim seccade üzerinden yürütülecek. Seccadeye saygı gösterenler ve saygı göstermeyenler birbirlerini seccade üzerinden vuracaklar. Bunun fitili de ateşlendi. Bir taraf “Seccadeye bastın” dedi. Öbür taraf, “Görmeden bastım. Saygısızlık kastım yok. Üzgünüm” demesine rağmen görünen o ki bu iş burada bitmeyecek ve seçim boyunca gel seccade, git seccade üzerinden rakibe vurmaya devam edilecek.

Nedense siyasilerimiz ne zaman daralsa ne zaman başı sıkışsa bu tür siyasete soyunurlar. Buna ucuz siyaset hatta din siyaseti diyebiliriz ve bu tür siyasetin bu ülke sorunlarını giderme konusunda zerre katkısı olmaz.

Niçin böyle bir siyasete başvurulur? Çünkü din üzerinden yapılan siyaset bu ülkede her daim sonuç alıcı tek sermayedir. Maalesef bu yöntem, elinde başka sermayesi kalmamış müflis tüccar yöntemidir. Din istismarcılığıdır. Seni ancak böyle alt ederim demektir.

Maalesef onca birikmiş ve çözüm bekleyen sorunlar arasında seccade üzerinden götürülecek bu tür siyaset, İstanbul’un Fethi esnasında papazların meleklerin cinsiyetini tartışmasına benziyor. Her ramazan sakız orucu bozar mı sorusunun gündeme gelmesi gibidir.

Siyasilerimiz bu ülkeyi seviyorlarsa üç beş oy uğruna din, dini değerler ve kutsallar üzerinden kısır çekişmeyi bırakıp ülkenin çözüm bekleyen sorunlarına dair çözüm önerileri ile halkın karşısına çıkmalarında fayda var. Unutmayalım ki herkesin dini hassasiyeti kendisinedir.

3 Nisan 2023 Pazartesi

Ramazan

Kimi beklemeye koyulur beni

Kiminin de ağzını bıçak açmaz

On bir ayda bir ortaya çıkarım

Soyadı gibi bilir beni herkes


Kimi yemeden içmeden kesilir

Nefsinin isteklerine ket vurur

Kimi arzularından ödün vermez

Bana mısın demeden hep yer içer. 


Eskiden gizli yenip içilirdi

Aman kimseler görmesin denirdi

Şimdi açıkça yenip içiliyor

Yiyorsam kime ne deniyor artık


Bilinsin ki tutan kendine tutar

Tutmayan da nefsine esir olur

Tutana Reyyan kapısı açılır

Tutmayan kapıya yaklaştırılmaz

Gafın Büyüğü

Din, milli, manevi ve ahlaki değerler, kutsallar, örf ve adetler, bir milleti millet yapan ortak değerlerdir. Tabu haline getirmeden, dokunulmaz kılmadan korumaya çalışmaktır. Birlik ve beraberlik ve ortak kültürün oluşması için gereklidir. Bayrak, İstiklal Marşı, milli ve dini bayramlar, belirli gün ve haftalar, kıble, başörtüsü, namaz takkesi, tespih ve seccade gibi dinle özdeşleşmiş araçlar, karşılıklı saygı ve sevgi, nezaket, birbirimize tahammül, fikirlere saygı vs. örnek olarak verilebilir.

Örnekleri çoğaltmadan ve her birinin üzerinde durmadan güncel konu seccadeye getirmek istiyorum sözü.

Seccade, namaz ibadetini yerine getirmek için hayatımıza sonradan girmiş bir bez parçasıdır. Namazın 12 rüknünden biri olan maddi pisliklerden temizlenmek anlamına gelen necasetten taharet şartını yerine getirmek gerekiyor. Bunun için mükellef; vücudunda, elbisesinde ve namaz kılacağı yerde namaza mani maddi ve görünür bir pisliğin olmamasına özen göstermelidir. Değilse namaz olmaz. Yani namaz kılınacak yer pis değilse ayrıca seccade sermeye gerek yok. Toprak, kum vb. yerlerde de seccade olmadan namaz kılınır. Bu demektir ki seccade namazın olmazsa olmaz bir şartı değildir.

Siyer kitaplarından Mescidi Nebi’nin ilk ve orijinal halini incelediğimiz zaman Mescitte sergi namına ne halı var ne kilim ne de seccade var. Müslümanlar kum ve toprak üzerinde cemaatle namazlarını ifa etmişlerdir. Bugün ev ve iş yerlerinde halının üzerine seccade serip namaz kılmak, hadesten taharete önem vermenin dışında başka bir anlamı olmadığı gibi ayrıca kutsallığı da yoktur.

Seccadenin kutsal olmaması, üzerine ayakkabı ile basılabileceği anlamına gelmez. Bizim kültürümüzde değil seccadenin, herhangi bir serginin olduğu yere ayakkabı ile girilmez ve üzerine basılmaz. Bir yerde halı, kilim vb. ne varsa ayakkabı çıkarılır ve çıplak ayak veya çoraplı bir şekilde üzerine basılır.

Acizane bir yerde sergi varsa ayrıca seccade sermem. Boş bulduğum bir yerde namaza durur, vazifemiz ifa ederim. Ayrıca seccade sermeyi zait görürüm. Her namazda sergi temiz olmasına rağmen namazı ifa için namazlık serenleri de abartılı bulmakla beraber bu hassasiyetlerine saygı gösteririm.

Kutsallığı olmasa da namazlık da dediğimiz seccade üzerine ayakkabı ile basılmasını hoş karşılamam. Sadece seccadeye değil, bir serginin üzerine ayakkabı ile basılması da doğru değildir. Türk filmlerinde görmeye alıştığımız gibi rol icabı da olsa evlere ayakkabı ile girmeyi tasvip etmiyorum. Zira bizim kültürümüze ters. Bilmeden ve görmeden seccadeye ayakkabı ile basmak mazurdur. Pardon demesi veya özür dilemesi yeterlidir. Ayrıca üzerine gitmek, tiye almak, bilmediği ve görmediği bir şeyden dolayı ayıplamak, bir bardak suda fırtına koparmaya çalışmak, bunun altında başka manalar aramak seccadeye basmak kadar ayıptır. Çünkü bizim kültürümüzde aman dileyene el kalkmaz. Dilenen özrü erdemli bir davranış görmek gerek. Bilmeden yapılan bir hareketin gündem olması ve gündemi meşgul etmesi bile hoş değildir. Bilmeyen mazurdur ama ayıplayanı mazur değildir.

Amacım, seccade üzerinden birilerini haklı çıkarmak, birilerini de haksız göstermek değildir. Onca sorun arasında, seccade gibi bir konunun gündem olması bu ülkenin ayıbıdır. Ha bu konuda hassas mıyız? Tebrik ediyorum. Aynı hassasiyeti her konuda gösterelim. Tüm gaf ve potların kim tarafından yapıldığına bakmaksızın aynı tepkiyi verelim. Mesela seccadeye basmak mı daha ayıp yoksa sel baskınında boğulup ölen insanların ardından “Evet, 15 insanımız öldü ama toprak da suya doydu” demek mi daha çok ayıp? Evet, seccade üzerine ayakkabı ile basmak ayıptır. Bu toplumun hassasiyetini bilmemektir. Bu ayıp ve bilgisizlikten dolayı özür dilenir, kişi temize çıkar. Üzerine basılan seccade de makineye atılır, bir güzel yıkanır ve temizlenir. Kuruduktan sonra namazlık olarak kullanılır. 15 kişinin ölümü üzerinden toprağın suya doyduğunu telaffuz etme söylemini nasıl temizleyeceğiz? Var mı bunu temizlemenin ilacı? Ki bu gaftan dolayı özür dilendiğini de işitmedim.

Son söz olarak seccade olayı da gösterdi ki bu toplum birbirine yabancı. Ne Alevi, Sünninin hassasiyetin farkında ne de Sünni, Alevinin hassasiyetinin farkında. Sorunumuz da burada. 

Kişinin Kendisi Olması

Kurtuluşun ilk, son ve olmazsa olmaz yolu; dini, siyasi, iktisadi vb. alanlarda ben sizi kurtarırım diye ortaya çıkan kurtarıcılardan kurtulmaktır. Çünkü hiçbir kimse kurtarıcı değildir. Görevini layıkıyla yapan insanlar makbuldür. 

Hiç kimseye olduğundan fazla anlam yüklememektir. Ederinden fazla değer vermek, bunu sık sık vurgulamak, işini yapan veya yapmaya çalışan insana yapılabilecek en büyük kötülüktür. Çünkü şeyh uçmaz, mürit uçurur misali, aşırı övgü kişide öz güven patlamasına neden olur. Bilelim ki öz güvenin aşırısı hem kişiye hem de kendisine güvenenlere bir müddet sonra zarar vermeye başlar. En azından kişi kendini bir şey sanmaya ve başına buyruk hareket etmeye başlar. Ne laftan anlar ne de sözden.

Beklenti içerisine girmemektir. Çünkü beklentiler gerçekleşmezse kişiler hayal kırıklığına uğrar. Bunun sonucunda moraller bozulur. 

"Her kişi için ancak çalıştığının karşılığı vardır" düsturunu hayatına prensip edinmektir. 

Elinden gelen gayreti göstermek için çaba göstermektir.

Namerde muhtaç olmamak için uğraş vermektir.

Aklı kiraya vermemektir, sorgulamaktır, tarafgir olmamaktır, kimsenin şakşakçılığını yapmamaktır.

Kişiliğinden ödün vermemektir.

Omurgalı ve prensip sahibi olmaktır. Prensiplerin arkasından gitmektir. Kişilerin peşine takılmamaktır.

Zikzak çizmemektir, U dönüşü yapmamaktır. Yapılmışsa hata imiş, hatadan döndüm demektir.

Yanlışta ısrar etmemektir.

Hatalardan ders çıkarmaktır.

Kimseye boyun eğmemek, minnet etmemek ve eyvallah dememektir.

Kişilikten ödün vermeden uyumlu olmaya çalışmaktır. Aklının yapmadığı noktalara şerh koymaktır.

Gücü nispetinde katma değer üretmek ve faydalı olmaya çalışmaktır.

Hesap yapan değil, hasbi olmaktır.

Sırtında yumurta küfesi taşımamaktır.

Eleştiriyi ve öneri sunmayı ihmal etmemektir. İçine sinmeyen yanlışlar kimden gelirse gelsin, kınayanın kınamasına aldırmadan ifade etmektir.

Gücün baskısına boyun eğmemek, güce kendini teslim etmemek ve güçten beslenmemektir.

Kurt kapacak diye sürü psikolojisine teslim olmamaktır.

Algılarla değil, olgularla hareket etmektir.

Sunulan ve dayatılan korkularla yüzleşmektir.

Kısaca her halükarda kişinin kendisi olmasıdır.