Dana
eti yerine ucuz diye koyun eti aldım.
Gel
de çocuğa yedir. Efendim, kokuyormuş. Ağzına sürmedi.
Ne
olacak zamane çocuğu. Damak zevki değişince değme eti yemiyor.
Halbuki
kokusu olsa da çocuğumun bünyesine uygun bu et. Ne de olsa koyun gibi çocuk.
Ama
el mi yaman bey mi yaman. Görecek gününü. Bu ete alıştıracağım onu. Ona bundan
sonra tercih hakkı vermeyeceğim. Gerekirse sofraya oturmasın, gerekirse ağzına
bir lokma koymayı sofradan aç kalksın.
Belli
ki bunun sebebi daha önce ona yedirdiğim dana eti. Azması da bundan. Son pişmanlık
fayda etmez ama keşke daha önce ona tercih hakkı vermeyip hep koyun eti yedirseydim,
tüm bunlar başıma gelmeyecekti. Bizim çocuk da koyun gibi olacaktı.
*
Düne
gelinceye kadar yemeğin içindeki soğanı, ben yemem deyip ayıran çocuk,
bugünlerde tutturdu soğanlı yemek isterim diye. Şimdi bulabilirse yemeğin içerisinden
çıkarsın tabi. İmtihan dedikleri bu olsa gerek.
*
Nedense
bugünlerde bir seccade merakı sardı. Sağıma soluma bakındım. Her zaman kenarda
köşede katlanmış bir şekilde birden fazla gözüme ilişen bir seccade göremedim. Kaldırılmıştı
hepsi.
Hanımdan
seccade istedim. Nerede bu seccadeler dedim. Garipsedi.
Garipsemesini
yadırgamadım. Çünkü bugüne kadar namaz kılacağımda hiç seccade arayışına girmedim.
Kimseyi rahatsız etmeden, boş bulduğum bir yerde kıbleye yöneldim, vazifemi ifa
ettim.
Vermem.
Senin seccadeyle işin mi vardı sanki. Bu seccade merakın da nereden çıktı. Kaldırdım
hepsini dedi.
Niye
dedim.
Seccade
dediğin ulu orta her yerde olmaz, maazallah başına bir şey gelir dedi.
Yahu
seccade değil mi, başına ne gelebilir, düşüp başı mı yarışacak dedim.
Yarılsa
daha iyi. Hiç olmazsa bu uğurda gazi olur. Ben seccadeden değil, senden korkuyorum.
Ne
yapabilirim ki ona ben?
Ne
bileyim, hep korkuttun beni. Çünkü hep bir macera peşinde oldun. Bakarsın böyle
güzel çıkıyor, ilgi çekiyor, gündem oluyorsun diyerekten üzerinde fotoğraf çektirmeye
kalkarsın.
İnan
sadece namaz kılacağım.
Tamam
kılabilirsin. Yine her zamanki gibi seccadesiz kıl.