Bu ülkede oyun kurucular başkası. Sahaya çıkıp oyun
oynayanlar birer figürandır. Figüranların başı da kaptandır. Kaptanın görevi
sahaya sürülen figüranlara sahip çıkması. Yaptığı manevralarla seyirciyi kutuplaştırmasıdır.
Seyirciler ve ateşli taraftarlar
maçın sonucu nasıl olur, kim kazanır üzerine odaklansa da maçın galibi bellidir
aslında. Çünkü oyun kurucular maçın sonucunu etkilemek ve istedikleri takımın ve
kaptanının kazanması için ellerinden
gelen her şeyi maçtan önce sahaya sürerler.
Takımın oyuncuları, sahaya çıkan
oyuncular eşit. İstersek bu maçı kazanabiliriz diyerek var gücüyle maça
asılsınlar, ter döksünler. İyi oyunun üzerine goller de atsınlar. Seyircisiyle
birlikte maçı aldık havasına girsinler. Ama unutmasınlar ki maç doksan
dakikadır. Hoş bu maçı alsalar da daha başka maçlar da var. Çünkü oynanan tüm
maçların ardından bir şampiyon çıkacak.
Hangi takımın bu uzun maratonu
göğüsleyeceğini ne seyirci bilir ne ter dökenler ne de takımın kaptanı.
Çünkü oyun kurucular şampiyonu önceden belirler. Sadece adını açıklamazlar. Bunu
maratonun sonuna saklarlar. Sonucun açıklanmasını da seyirciye yaptırırlar.
Oynanan maçlarda oyun kurucuları
bakarlar ki istemedikleri bir takım ipi göğüsleyecek görünüyor. O zaman Bizans
oyunlarını devreye sokarlar. Adı üzerinde oyun nasılsa. Bu uğurda her yol mubahtır
onlar için. Bunun için ilk önce rakip takım kaptanını ya da oyuncusunu satın
almaya çalışırlar. Çünkü herkesin zaafını iyi bilirler ve kaleyi içten fethederler.
Herkes maç sahada kazanılır diye inansa da maçtan önce maç esnasında
maçın bitmesine ramak kala oyun kazaları çok olur. Kaptan karşı tarafta bunlara
karşı mücadele ediyor görünse de aslında kendilerine çalışır. Bu uğurda gerekirse
birkaç takımın kaptanı bir araya gelsin, hiç fark etmez. Çünkü bu takım kaptanlarından
biri ben oynamıyorum artık derse, birleştirilen onca enerji, harcanan onca efor
boşa gider.
Anlatmak istediğim oyun kurucuları ne yapar ne eder,
şampiyon olacak takımı alternatifsiz bırakır. Diğer takımlar birer figüran olarak
sahaya çıkar. Döktükleri terin karşılığını da alırlar. Ama en fazla karşılığı
da şampiyon takım alır. Sonuçta yüzü gülen ve en fazla ve hep kazanan oyun
kurucu olur.
Olan seyirci ve taraftara olur. Kazanan alternatifsizin taraftarı
sevinir. Bir gelenek daha bozulmadı. Demek ki başarı tesadüf değil. Çalıştık, çabaladık,
meyvesini aldık der. Kazanamayanlar ise üzülür. Bizim hiç yüzümüz gülmeyecek mi,
hep başkası mı kazanacak, biz hep yenilecek miyiz diye dert yanar hatta isyanlara
oynar. Ama şu aşamada yapılacak bir şey yok. Bir sonraki şampiyonaya daha iyi hazırlanmaları
gerektiğine odaklanırlar.
Bir sonraki şampiyonayı göğüsleyebilirler mi? Bunu şimdiden kestirmek zor olsa da bunu en iyi bilen oyun kuruculardır. Oyun kurucuları kendilerinin şampiyon olmasını isterse, onlara tüm yollar açılır, her yol otoban olur. İstemezse, ağızlarıyla kuş tutsunlar, sahanın her bir yerinde adam adama markaj uygulasınlar. Bir el onların şampiyonasını engeller. Bu engel ama içeriden olur ama dışarıdan.