4 Mart 2023 Cumartesi

Şampiyon Nasıl Belirlenir?

Bu ülkede oyun kurucular başkası. Sahaya çıkıp oyun oynayanlar birer figürandır. Figüranların başı da kaptandır. Kaptanın görevi sahaya sürülen figüranlara sahip çıkması. Yaptığı manevralarla seyirciyi kutuplaştırmasıdır. 

Seyirciler ve ateşli taraftarlar maçın sonucu nasıl olur, kim kazanır üzerine odaklansa da maçın galibi bellidir aslında. Çünkü oyun kurucular maçın sonucunu etkilemek ve istedikleri takımın ve  kaptanının kazanması için ellerinden gelen her şeyi maçtan önce sahaya sürerler.

Takımın oyuncuları, sahaya çıkan oyuncular eşit. İstersek bu maçı kazanabiliriz diyerek var gücüyle maça asılsınlar, ter döksünler. İyi oyunun üzerine goller de atsınlar. Seyircisiyle birlikte maçı aldık havasına girsinler. Ama unutmasınlar ki maç doksan dakikadır. Hoş bu maçı alsalar da daha başka maçlar da var. Çünkü oynanan tüm maçların ardından bir şampiyon çıkacak.

Hangi takımın bu uzun maratonu göğüsleyeceğini ne seyirci bilir ne  ter dökenler ne de takımın kaptanı. Çünkü oyun kurucular şampiyonu önceden belirler. Sadece adını açıklamazlar. Bunu maratonun sonuna saklarlar. Sonucun açıklanmasını da seyirciye yaptırırlar.

Oynanan maçlarda oyun kurucuları bakarlar ki istemedikleri bir takım ipi göğüsleyecek görünüyor. O zaman Bizans oyunlarını devreye sokarlar. Adı üzerinde oyun nasılsa. Bu uğurda her yol mubahtır onlar için. Bunun için ilk önce rakip takım kaptanını ya da oyuncusunu satın almaya çalışırlar. Çünkü herkesin zaafını iyi bilirler ve kaleyi içten fethederler.

Herkes maç sahada kazanılır diye inansa da maçtan önce maç esnasında maçın bitmesine ramak kala oyun kazaları çok olur. Kaptan karşı tarafta bunlara karşı mücadele ediyor görünse de aslında kendilerine çalışır. Bu uğurda gerekirse birkaç takımın kaptanı bir araya gelsin, hiç fark etmez. Çünkü bu takım kaptanlarından biri ben oynamıyorum artık derse, birleştirilen onca enerji, harcanan onca efor boşa gider.

Anlatmak istediğim oyun kurucuları ne yapar ne eder, şampiyon olacak takımı alternatifsiz bırakır. Diğer takımlar birer figüran olarak sahaya çıkar. Döktükleri terin karşılığını da alırlar. Ama en fazla karşılığı da şampiyon takım alır. Sonuçta yüzü gülen ve en fazla ve hep kazanan oyun kurucu olur.

Olan seyirci ve taraftara olur. Kazanan alternatifsizin taraftarı sevinir. Bir gelenek daha bozulmadı. Demek ki başarı tesadüf değil. Çalıştık, çabaladık, meyvesini aldık der. Kazanamayanlar ise üzülür. Bizim hiç yüzümüz gülmeyecek mi, hep başkası mı kazanacak, biz hep yenilecek miyiz diye dert yanar hatta isyanlara oynar. Ama şu aşamada yapılacak bir şey yok. Bir sonraki şampiyonaya daha iyi hazırlanmaları gerektiğine odaklanırlar.

Bir sonraki şampiyonayı göğüsleyebilirler mi? Bunu şimdiden kestirmek zor olsa da bunu en iyi bilen oyun kuruculardır. Oyun kurucuları kendilerinin şampiyon olmasını isterse, onlara tüm yollar açılır, her yol otoban olur. İstemezse, ağızlarıyla kuş tutsunlar, sahanın her bir yerinde adam adama markaj uygulasınlar. Bir el onların şampiyonasını engeller. Bu engel ama içeriden olur ama dışarıdan.

Daldan Dala Atlamak

Kimi zaman solcu bir aileden geldiğini söyledi.

Kimi zaman ailesinde sağcı olanlar var dedi. 

Milliyetçilik zaten kendisine hiç yabancı değildi. 

Merkez sağda vekillik ve koalisyon hükümetinde bakanlık yaptı. Bakanlığı dönemi faili meçhullerle anılır. 

28 Şubat sürecinden sonra yabancısı olduğu Milli Görüşe yaklaştı. Yenilikçi hareket adıyla partileşme süreci esnasında Milli Görüş gömleğini çıkardığını söyleyenlerle bir müddet flört hayatı yaşadı. Sonra ne hikmetse, ben bu harekette yokum deyip çekildi. 

Milliyetçi partiye girerek kaç dönem vekillik yaptı. Parti yönetiminde görev aldı. 

Sonra bu kadar tecrübe yeter deyip genel başkan olmaya heveslendi. Beceremeyince yeni bir parti kurdu.

Bir ara partisine küstü, genel başkanlığı bırakıyorum deyip evine çekildi. Birkaç gün kimseyle konuşup görüşmedi. Sonra ısrar üzerine geri döndü. 

2018 milletvekili seçimlerinde ittifak içinde yer aldı. Belirlenen ortak adayı beğenmeyerek ben de adayım diyerek ortaya çıktı.

2019 mahalli seçimlerinde çoğu yerde aday göstermeyerek ittifakın sol adaylarını destekledi.

2023 seçimlerine ortak aday parolasıyla çıktı. Ben aday değilim dedi. Önceki ittifakın içinde yer aldı. İttifakın içinde yer alan partilerle bir buçuk yıldır toplantı üzerine toplantı yaptılar. Toplantının her birinde ortak karar aldılar, hükümet programını hazırladılar. Masadan kalkan olmayacağını her defasında açıkladı.

Aday belirleme aşamasında seçime ramak kala ben yokum diyerek zehir zemberek açıklama yaptı ve ittifaktan ayrıldı. Böylece önceki söylediklerini yuttu. Kuvvetle muhtemel tıpkı 2018 seçimlerinde olduğu gibi kendisi cumhurbaşkanı adayı olacak veya bir başkasını gösterecek ya da kendisini ağırdan satıp geri ittifaka dönecek. 

Öyle zannediyorum, 2018 seçimlerinde aldığı cumhurbaşkanlığı oyunu da alamayacak.

Seçimlere halihazırda iki aydan fazla bir zaman var. Başka bir ittifakta mı yer alır, kendisi yeni bir ittifak mı kurar, bilinmez ama daldan dala atlamasından dolayı kendisiyle kim ittifak kurar, kim ittifakına alır. Çünkü yaptığı ve yaşattığıyla güvenilmez biri olduğunu göstermiş oldu.

İttifak içinde yer alsa da almasa da bu çelişki yumağıyla partisinin milletvekili seçimlerinde ne yapacağı bilinmese de eski oy oranını alamayacağı görülüyor. Belki de daha partileşme sürecini tamamlayamayan partisi dağılacak.

Partisi dağıldıktan sonra kendisi nereye gider, kimlerle iş tutar, bu da bilinmez. Bilinen bir gerçek var ki bir fikri ve bir zikri olmasından ziyade birilerinin kendisine verdiği rol gereği bir oraya, bir buraya giderek önce umut olma, umut dağıtma, sonra umutları yıkma rolünü iyi oynuyor.

Partisi iyice küçülür veya dağılırsa, yapamadım deyip köşesine çekilir mi? Sanmıyorum. Bir partiye geçme sorunu yok. Geçmiş zikzak ve tecrübesi de bunu gösteriyor. Üst akıl şuraya git derse orada görev üstlenir. Görevi ne de olsa. 

3 Mart 2023 Cuma

Siyasetçilik Oyunu

Bu ülkenin ayağa kalkmasının ve gelişmesinin önündeki en büyük engel, ülke yönetmeye talip siyasi partilerin uzun vadeli bir duruşunun olmamasıdır. Günübirlik yaşarlar. Tek prensipleri, dün dündür, bugün de bugündür. 

Ülke yönetmeye talip ne kadar parti varsa hepsinin görevi müesses nizama destek vermektir.

Hiçbiri oyun kurucu değildir. Hiçbiri bir başına inisiyatif almaz. Kazara kendiliğinden bir karar alırlarsa, oyun kurucu yer değiştir derse, baş üstüne deyip geri adım atarlar. Hepsinin görevi, üst aklın verdiği rolü ve yazdığı senaryoyu oynamaktır. Bunu yapmak için hiç zorlanmazlar. Çünkü meşrepleri çok geniştir. 

Birileri ülkeyi kimin yöneteceğine karar veriyor. Diğer partilerin rolü, mücadele ediyor gibi seçime girmektir. 

Ülke yönetme gibi dertleri yoktur. Seçmenle oy/un oynuyorlar, dalga geçiyorlar. Seçmen oy veriyor. Bunlar da ipe un seriyor.

Birbirlerine, yüzlerine bakamayacak en son söylenecek her şeyi ilk başta söylerler. Sonra hiçbir şey yokmuş gibi bir araya gelebilirler. Her tükürdüklerini seve seve yalarlar. Mideleri müsaittir buna.

Her duruşları bir önceki duruşlarını nakzedecek şekilde çelişki içinde yaşarlar. 

Kurtarıcı olarak kendilerini pazarlarlar. Bunun için seçmen avlamaya çalışırlar. Kurtarıcı olamadıkları gibi milletin kurtuluşu bu kurtarıcılardan kurtulmaktır.

Hayal kurarlar, hayal satarlar, buna halkı ikna etmek için her yolu mubah görürler. Son raddede hepsinin yaptığı hayal kırıklığıdır.

Partiler eşit şartlarda yarışmazlar. Müesses nizamın öne çıkarılmasını istediği partiler seçimlere avantajlı girer. Her türlü imkan onlara bir şekil sağlanır.

Müesses nizamın çalışmak istediği partinin karşısında iktidar adayı olabilecek bir alternatif bırakılmaz. Çıkmaya kalkan olursa, bir şekil gözden düşürülür. Meydan müesses nizamın istediği siyasi partiye kalır.

Partilerin siyasette devamlılığı, icraatı ve prensipleri değil, izledikleri kutuplaştırıcı siyasettir.

Lider kültü hakimdir. Lidere mutlak itaat gerekir. Dini cemaatlerdeki şeyhlik ne ise siyasetteki liderlik de odur. Nasıl ki mürit şeyhini sorgulayamazsa, siyasette de partinin değişik kademesinde rol alanlar liderlerini sorgulayamaz. Sorgulamaya kalkan olursa kısa yoldan defteri dürülür, Siyasi hayatı karartılır. Partisinin kralı olan üst aklın valisi mesabesindedir.

İktidar olan hiçbir partide parti kültürü yoktur. Partide kültür olmayınca ülke yönetimi dediğimiz devlet yönetiminde de oturmuş bir kültür ve işleyen bir sistem olmaz. Göçebe yönetimi hakimdir.

Bu siyasette ahlak yok, etik kurallar yok, yarın yok, gelecek yok. 

Aşırı Korumacılık

Aşırı korumacılık, genelde anne babalar tarafından çocuklarına yapılır. Çünkü çocuklarını çok seviyorlar. Bir dediğini iki etmiyorlar. Çocuklarının eli sıcak sudan soğuk suya değmeyecek. Çocukları kendilerinin geçmişte çektiği sıkıntıyı çekmeyecek. Bu yüzden çocuklarına bir sorumluluk vermezler. Onun yapabileceği küçük işleri bile anne babaları yapar. Onun hatalarını görmezler. Çünkü biricik çocuklarıdır. 

Bu ailenin elinde bu şekil büyüyen bu çocuk büyüyüp anne baba dahi olsa her şeyi anne babasından bekleyen hazır yiyici biri olur ve özgüveni eksiktir. İşini bir başına yapamaz. Çocuklarını bu şekil gören anne baba ise saçlarını süpürge ettikleri bu çocuğa yanlış yaptıklarını kabul eder, pişmanlık duyar ama iş işten geçmiştir. Artık geriye dönüş yoktur.

Bir başka aşırı korumacılık, tarafgirlikten doğan durumdur. Bu tipler de tuttukları partilerine söz söyletmez. Partileri bir konuda gerekirse çelişkiye düşmüş olsun. Her hâlükârda ve vaziyette partilerini savunmaktadırlar. Partilerine mesafeli olanları, eleştirel yaklaşanları ve karşısında yer alanları düşman bellerler. Her türlü paylaşımları partilerinin rakip gördüğü parti aleyhine ve kendi partilerini övgü üzerinedir. Sahte bir el tarafından hazırlanıp servis edilen bu paylaşımları, sevenleri paylaşım üzerine paylaşım yaparlar. Tüm paylaşımları da birbirinin kopyasıdır. Paylaşım yaparken bu hesap sahte mi, içerik doğru mu düşünmezler. Yeter ki kendi lehlerine, rakiplerinin de aleyhlerine olsun. Tüm bunları partilerini çok sevdiklerinden yapıyorlar. Hatalarına rağmen partilerine söz söyletmemeleri de aşırı korumacılıktandır. Bu kadar ölümüne savunanlar olunca hata üzerine hata yapan partileri yaptığı hatalardan niye vazgeçsin. Nasılsa her halükarda karşılığı var. Öyle zannediyorum, çocuğunu aşırı sevme gibi acı sonu yaşayacaklar. Tıpkı çocuğuna kol kanat gerip hiç laf söyletmeyen anne baba gibi. Halbuki hatalarını söyleyip yine savunmaya çalışsalar ve oylarını vermeye devam etseler, partilerinin ömürlerini uzatma imkanları olabilirdi.

Bir diğer aşırı korumacılık da bir cemaate bağlı olanların cemaatlerine toz kondurmamasında gözlemlenmektedir.  Cemaatleri ne yaparsa her daim yanlarındadırlar. Her sözünü paylaşırlar. Zira cemaatlerin her sözü sorgusuz sualsiz kabulü gerektirir. Tüm paylaşımları cemaat şeyhinin sözleridir.

Aşırı korumacılığa dair verdiğim üç örnekten cemaat anlayışı yoluna devam eder. Çünkü cemaatlerin işleyişi bu şekildedir. Ama çocuğu ve partilerini koruma aynı şekil yoluna devam edemez. Yine de kendileri bilir.

2 Mart 2023 Perşembe

Bu Ülke Ne Zaman Adam Olur?

Herhangi bir depremde evlerin yıkılmadığı, kimsenin burnunun kanamadığı, 

Her depremin ardından devlet yetkilileri ve siyasilerin deprem bölgesine gitmesine ihtiyaç duyulmadığı, 

Her depremin ardından kimsenin evsiz ve barksız kalmadığı, 

Her depremin ardından kimsenin kimseyi suçlamadığı, 

Her afetin ardından devletin iban vererek bağış toplamadığı, 

Her afetin ardından devletin helallik dilemediği, 

Enkazda canlı insanlar varken salalarını okunmadığı, 

Devletin tüm depreme hazırlığının depremden sonra deprem bölgesine gitmek olmadığı, 

Depremlerden sonra devlet var mıydı, yok muydu tartışmasının olmadığı, 

Deprem veya herhangi bir afette yıkım olduğu zaman sorumluların müteselsilen istifa ettiği, hesap verdiği ve hesap sorulduğu, 

Deprem ve herhangi bir afette devlet ve millet kenetlenmesi olduğu, 

Bu ülkede bir seçimden diğer seçime beş yıl boyunca seçim konuşulmadığı, 

Devleti yönetenlerin değişik nedenlerle bir aksama olduğu zaman kızıp bağırmadan, hakaret etmeden, üslubu bozmadan, eleştirileri göğüsleyip ikna edici bir dil kullandığı, 

Bir doğal afette yaraları sarmak için iktidar ve muhalefetin siyaseti bir tarafa bırakarak yan yana, omuz omuza çaba sarf ettiği, 

Yardım dernekleri ötekileştirilmediği, her birinin kuruluş amacına uygun hareket edip etmediği denetlendiği,

Siyasi partilerin, partilerine en büyük zararı verenlerin trolleri olduğunu öğrendiği, onlara Allah rızası için kendi işinizi yapın, gölge etmeyin dediği,

Devleti yönetenlerin veya devleti yönetmeye talip olanların kendisini ispatlamış, toplumda karşılığı olan kişilerle çalışmayı tercih ettiği,

Seçimlerde başarılı olamayan genel başkanların seçim sonrasında partisini olağanüstü genel kurula götürerek bayrağı bir başkasına devrettiği,

Seçimlere giden partilerin seçimi kazandığı takdirde üst düzey yönetimlere kimleri getireceğini açıkladığı, kadrolaşmanın nerelerle sınırlı olduğunun altı çizildiği vs.

zaman bu ülkede her şey yerli yerine oturur ve adam olmaya doğru yol alırız.

1 Mart 2023 Çarşamba

Dirisi ve Ölüsü

Efendisini çok seven bir ayı, onun etrafından hiç ayrılmaz. Onu esen rüzgardan bile kıskanmaktadır. Sevgisi  o kadar aşırı ki aşkı, gözünün önünü göremeyecek şekilde kör etmişti.

Onun sevgisi efendisinin de hoşuna gidiyordu.

Yine bir gün  efendisi, dinlenmek için ağacın altında istirahat etmeye çekilmişken onu rahatsız eden karasineği, ayı eliyle kovalar. Sinek bu. Kovaladıkça tekrar tekrar gelir.

Sonunda sinek, gözü gibi koruduğu efendisinin alnına konar.

Ayı, efendisini bir daha rahatsız etmesin diye eline koca bir kaya parçasını alır, sineği öldürmek için efendisinin alnındaki sineği hedefler ve taşı atar. Sonuç mu? Tam isabet, sinek ölür. Tabii efendisi de..."

Burada ayının efendisini ne çok sevdiği, bu konuda çok samimi olduğu, efendisinin çok çalıştığını kimse inkar edemez. Bir yerde samimiyet varsa, başka bir şey düşünülemez. Sonunda ölüm hatta katliam bile olsa. Hele ayıya  suçlu diye kızamaz. Çünkü sevgi bu. Sevgisi gözünü kör etmiş, aklını tam kullanamamışsa, attığı taşın efendisini öldüreceğini nasıl düşünsün. Onu uçan kuştan korumalıdır. Tüm yaptığı da budur zaten.

Olan olmuştur artık. Bu uğurda ölüm de haktır.

Bu aşamadan sonra yapılması gereken; ölenle ölünmez, kalan sağlar bizimdir denmelidir. Ölüye teçhiz, tekfin işlemlerine dair defin ve cenaze en güzel şekilde son görev olarak yapılmalıdır. Ayrıca helallik alınmalı ve ardından Fatiha okunmalıdır. Özellikle helallik önemli.

Bu durumda yapılması gereken, “Efendim, ne hakkımız var da helal edelim. Varlığımız varlığına helal olsun. Esas biz senden helallik istiyoruz. Çünkü bizim için çok şey yaptın. Senin olman bizim için bir nimettir. Varsa hakkımız helal olsun. Uğruna canımız feda” denmelidir.

Ayı da özür dilerse samimiyetine binaen affedilmeli. Helallik dilerse haklar helal edilmeli. Böyle akıllı ve tecrübeli ayılara iyi bakılmalı ki onu başka efendilerin hizmetinde de değerlendirmeli.

Bu arada ölüm hak olduğuna göre bir güzel de salası verilmelidir. Gecikmeye mahal vermemek için kişiler ölmeden önce de salası verilmelidir. Verilmeli ki hakkında nasıl sala verildiğini bilsin. Yani ölmeden önce ölsün.

Öldükten sonra da geriye kalanların ölüm ödülü olarak birer ev verilsin ve başlarına talih kuşu konsun. Onlar o evde huzur ve mutlu bir şekilde yaşarken dirisi bir işe yaramadı, kimse yüzüne bakıp adam yerine koymadı ama ölüsü işimize yaradı. Bizi kurtardı. Koyup giden nur içinde yatsın diye dua etsin. Ara sıra Fatiha göndermeyi de ihmal etmesin.

Kime Oy Vermeli?

2001 krizinin ardından ürünlere gelen zammın havada uçuştuğunu gördüm. O zaman dedim ki bugünkü aldığım ürünü yarın aynı fiyata alacağım umudunu veren biri çıksın. Gerekirse ateist olsun. Oyum ona demiştim. 

Oy verdiğim parti bunu uzun yollar devam ettirdi. Sonra değişik sebeplerle bu fiyat istikrarı bozuldu. Hatta suyunu çıkardı. 

Şimdi yeni seçim öncesi deprem afetini görünce, sandığa gidersem, şu taahhüdü veren bir parti çıkarsa oyumu ona vereceğim. Oy verirken de kimsenin inancını ve düşüncesini sorgulamayacağım.

Seçildiğimin ertesi günü ilk işim, Türkiye'nin en seçkin bilim adamlarından bir deprem kurulu oluşturacağım. 

Bilim kurulunun ilk toplantıda alacağı karar gereği, fay hattı geçen tüm yerleşim merkezlerindeki ev, bina, mesken, iş yeri adına ne varsa oluşturulacak komisyonlar tarafından en kısa sürede binanın depreme dayanıklı olup olmayacağı tespitinde bulunacak. 

Depreme dayanıklı olmayan evler, muhtemel deprem beklenen yerler öncelikli olmak üzere yıkılmasına karar verilecek. 

Sağlam olmayan evlerde oturanlar için aynı şehirde koyneyner veya prefabrik evler yapılacak. 

Yapılan bu geçici evlere dayanaksız evlerin sakinleri yerleştirilecek. 

Evi yıkılan ailelerin bütçesine göre bir ödeme planı yapılacak. 

Evi yıkılan yerin zemini sağlam ise aynı yere, değilse zemin etüdü yapılan bir başka yere ev yapmak için inşaat başlatılacak. 

İnşaatları TOKİ yapacak veya denetiminden TOKİ sorumlu olacak. 

Aynı şekilde fay hattı üzerine kurulmuş ve zemini sağlam olmayan yerleşim yerlerinin yeri zemin etüdü yapılmış sert zeminlere taşınacaktır. 

Öncelik sırasına göre tüm şehirler bu şekil depreme dayanıklı hale getirilecektir. 

Bu zaman zarfında deprem bölgesi tüm şehirler yeniden imar edilinceye kadar tüm ülke insanı zaruri ihtiyaçların dışında lüks yaşam içerisinde olmayacaktır. İsrafın ve gereksiz harcamanın önüne başta kamu olmak üzere tüm TC vatandaşı uyacaktır. 

Giderleri karşılamak için asla yurt dışından borçlanma yoluna gidilmeyecek. Devlet gerekirse yurt içinden borçlanacaktır. 

İnşaat seferberliği tamamlamak için gerekirse vatandaşların gelir ve gider durumuna göre devlet yeni bir vergi koyacaktır. 

Depreme dayanıklı diye yapılan evlerden bir tanesi bile yeni bir depremde yıkılsa, amasız, fakatsız ve mazeret üretmeden, suçu başkasına atmadan sorumluları istifa edip yargılanacaktır. Suçlu bulunanlar cezalandırılacak. Suçu olmayanlar görevine iade edilecektir. 

Aynı şekilde dere kenarlarına yapılmış binalar varsa yıkılıp uygun yere ev yapılacaktır. 

Devlet ve milletin el birliğiyle tüm ülke depreme dayanıklı evlerle donatıldıktan sonra arama kurtarma ekibi en alt seviyeye indirilecektir. 

Sağlam evler için hiçbir masraftan kaçınılmayacaktır. Depremlerin ardından yapılan masraflar depremden önce yapılacaktır. 

Bir deprem anında deprem bölgesine hiçbir sorumlu gitmeyecek, arana kurtarmaya ihtiyaç olmayacak, yardım gönderilmeyecek. Çünkü binalar yıkılmayacak. Milletçe ekranlardan deprem anını seyredeceğiz. Ayrıca devlet vardı, yoktu tartışması olmayacak. Çünkü devlet Ankara’da işinin başında olacak. Deprem bölgesindeki insanlar da işinde ve aşında olacak.

Burada amaç, “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” kuralına harfiyen uyulacaktır. Dirisinde yanında olacak devlet, ölçüsünde değil.

Evet böyle vaatlerde bulunan, birinci önceliği insanı yaşatmak olan bir parti çıkarsa, oyum onadır.