15 Ocak 2023 Pazar

Gücünü Koltuğundan Alanları Bekleyen Son

“Eski bir bakandan konferansta konuşma yapması istenmişti.
Elinde kağıt kahve bardağı ile kürsüye çıktı ve konuşmasına başladı.
Daha bir iki cümle söylemiş iken durdu. Kahve bardağından bir yudum aldı ve sonra bir süre bardağı kaldırıp baktı.
Derin bir nefes aldı ve
“Biliyor musunuz ne düşünüyorum?” diye sordu.
“Bu konferansta geçen yıl da hem de aynı kürsüde konuşmuştum.
Tek bir fark vardı, o zaman hala bakanlık görevim sürüyordu.
Buraya gelirken bana business class bileti alınmıştı. Hava alanında beni bir limuzin ve eskort araba bekliyordu.
Beni önce bir otele götürmüşlerdi.
Otel müdürü beni otelin kapısında karşılamış ve kral dairesine çıkarmıştı.
Ertesi sabah lobide benim odadan inişimi bekleyen bir heyet vardı.
Beni yine aynı limuzinle bu salona getirmişler, özel bir kapıdan içeri almışlardı.
Çok şık bir bekleme odasında konferansı beklerken, porselen bir kapta kahve ikram etmişlerdi.
Sonra da beni salona aldılar ve en ön sırada ayrılan yerime geçmiştim”.
Eski bakan derin bir nefes aldı, seyircilere gülerek bir süre baktı ve devam etti:
“Fakat bu yıl karşınızda bir bakan olarak bulunmuyorum.”
Bir an durdu ve sonra “Dün buraya kendi ödediğim uçak bileti ile uçtum.
Beni hava alanında kimse karşılamadı.
Otele taksi ile geldim.
Kendi odama kendim çıktım.
Bu sabah buraya otelden yine taksi ile geldim. Kapıdan girerken güvenlikten geçtim, hüviyetimi alıp listede olduğuma emin olmadan salona almadılar bile.
Sonra da bulabildiğim yerde oturdum.
Canım kahve istedi ve görevliye sordum. Bana dışarıda kahve makinesi olduğunu söyledi.
Ben de çıktım ve şu gördüğünüz kağıt bardağa kahveyi kendim doldurdum”.
Seyirci gülmeye başlamıştı.
“Sanıyorum geçen yıl porselen bardak bana sunulmamıştı. Makamıma sunulmuştu. Benim asıl bardağım işte bu.”
Konuşmanın bu noktasında gülüp alkışlayan seyircilere kahve bardağını kaldırıp gösterdi.
Alkışlar bitince de şunları söyledi;
“Size verebileceğim en iyi ders bu işte.
Bütün o övgüler, hizmetler, avantajlar rütbeniz, rolünüz, makamınız içindir.
Size ait değildir.
Ve bir gün makamınızı görevinizi bitirdiğinizde porselen bardağınızı halefinize verirler.
Çünkü aslında hep layık olduğunuz kağıt bardaktır”.

Bu yazımda bu alıntıya yer vermek istedim. Çünkü bu hikaye birçok yönetici, etkili ve yetkili kişilerin başına gelmiştir. Koltukta iken ve koltuk sonrası durumu anlatır. Bir zamanlar el üstündesin. Sonra bir bakmışsın, yanında kimse yok. Hayatın cilvesi budur. Çünkü geride kalanlar gidene değil, gelene bakar. Toplum da öyle. Tüm izzet, ikram, ilgi ve iltifat koltuğadır. Sonrasında yüzüne bakan olmaz. Durum bu ise de burada koltuğa güç verenlerle gücünü koltuğundan alanlara ayrı bir yer ayırmak lazım. Ki toplumda böyleleri çoktur. Koltuğun hakkını verenlere bu toplum koltuk sonrasında da saygıyı eksik etmezken gücünü koltuğundan alan, çalışanlarına ve topluma tepeden bakanların ise yüzüne bakmaz. Ve o kimseler toplum içine bile çıkamadan yalnızlara oynarlar. 02.01.2019

Tünelin Ucu

Tünelin ucu görünüyor sanki. Zira şubatta enflasyon önce makul seviyeye, sonrasında da tek haneye inecek.

Yakın bir zamanda enflasyon mazide kalmış bir hatıra haline dönüşecek.

Anlamadığım hatıra iyi şeyler için söylenir. Enflasyon iyi bir şey mi ki hatıra olarak kalacak? Gerçi enflasyon sorun değil, hayat pahalılığı sorun olduğuna göre enflasyon iyi olmalı. O halde iyi olan bir şeyi niye hatıra haline dönüştüreceğiz? Sonradan özlem duyacağımıza bırakın yaşayalım. Nasılsa tereklerimiz dolu. Terekleri boş olan AB ve ABD düşünsün.

Tüm bunları bir dostumla değerlendirdim. Terzilik yapan dostum, görünen bu tünelin ucuna sevineceğine, dağıtılan fakirin bu ekmeğini umutla bekleyeceğine, şurada şubata ne kaldı diyeceğine, başından geçeni anlatarak felaket tellallığı yaptı bana.

Durumu iyi olan birine iki takım elbise dikmiş zamanın behrinde. Bugün vereceğim, yarın vereceğim derken yıllar birbirini kovalamış. Terzinin el emeği, göz nuru emeği ve kumaş bedeli gelmemiş bir türlü. Üzerine kaç defa da telefon açmış terzi. Bir umut belki yarın belki yarından da yakın derken ödeme gerçekleşmemiş. Üstelik durumu iyi olan esnaf batmış. Kendi işini kapatarak başka bir yerde ücretli çalışmaya başlamış.

Terzi, böyle telefonla olmayacak deyip alacaklısını çalıştığı yerde ziyaret ederek alacağını tahsile gider. Borçlu, abi paranı mutlaka ödeyeceğim ve seni de mahcup edeceğim demiş.

Mahcup oldun mu dedim kendisine. Kaç yılın üzerine kaç yıl daha geçti. Maalesef ödeme gerçekleşmediği için ben de mahcup olamadım. Hoş mahcup olmaya dünden razıydım dedi.

İyi de konu ekonomiydi, enflasyondu. Bu anekdotu anlatarak konuyu bağlamından kopardın dedim. Sen öyle san. Zira ben konunun tam göbeğindeyim dedi. 25.09.2022

Temsil Görevinde Olan Yöneticiler

Her mesleğin her işin ve her görevin kendine göre bir zorluğu vardır. Zira hiçbir iş kolay değildir. En kolayı yemek yemektir. Onu da çiğnemek gerek. Her görevin ilk başlangıçta acemiliği de olur, öğrenme azminde olanlar belli bir müddet sonra işinde tecrübe kazanır. Burada iş kollarını, meslekleri ve görevleri bir tarafa bırakıp yöneticilik ve amirliği ele almak istiyorum. 

Bana dünyanın en zor işi hangisi dense küçük de olsa yöneticilik ve amirlik derim. Zira hakkını verenler için gerçekten zordur. Bakmayın siz koltuk sahiplerinin oturdukları yerden emir ve talimatlar verdiğine. Dışı sizi, içi de onları yakar.

Yöneticiliği zorlaştıran en büyük etmen ise sorumluluktur. Diğer memur ve işçiler  kendi iş ve birimlerinden sorumlu iken yönetici ve amirler, kurum-kuruluş ve işletmenin tamamından sorumludur. Diğerlerinin sorumluluğu sadece kurum içini kapsarken yönetici ve amirin sorumluluğu kurum dışını da kapsar. Çünkü yönetici ve amirlerin oturduğu koltuk temsil makamıdır. Devleti temsil eder. Kurumu en iyi şekilde dışarıya karşı temsil etmesi gerekir. Çalışkanlığı, muhakeme gücü, istişareye önem vermesi, çalışanlarına ve çevresine değer vermesi, saygı ve sevgi göstermesi, iş bitiriciliği, anlayışlı olması, harcamalarda devlet malını yetim malı bilmesi, konuşması vs. önemlidir. En önemlisi ise üsluptur. Üsluba önem vermeyen bir temsil sahibi istediği kadar iyi niyetli, çalışkan ve iş bitirici olsun, üslubu her şeyin önüne geçer. Zira güzel üslup barış ortamına katkıda bulunduğu gibi kötü, sert ve yakışık almayan üslup kurumlardaki barış ortamını bozar. Hiçbir çalışan çalıştığından zevk almaz. Herkes diken üstünde oturur ve moraller bozulur. Moralin olmadığı yerde iş verimi de olmaz.

Üslup değil mi deyip geçip gitmeyelim. Üslup demek yol, yordam bilmektir. Bir işi, kime, ne zaman ne şekilde yaptıracağının ve davranacağının formülüdür. Üslubu incitici olan istersen allameicihan olsun, ağzıyla kış tutsun, çalışanlar nazarında sıfırdır.

Üslubu sıfır olanlar devleti temsil  edemezler. Devlet böylelerine tahammül ederse, burada devletin itibarı zedelenir. O yüzden devleti birinci derece temsil edecekler, bu görevlere atanmadan önce iyi bir eğitimden geçirilmelidir. Onlara görgü, edep dersi verilmelidir. Ne oldum delisi, koltuk sevdalısı, kendisiyle barışık olmayanlara, etrafına pozitif enerji vermeyenlere, kırıp geçirenlere baştan yol vermelidir.

Kısaca devleti temsil makamında olan yöneticiler problem çözücü olmalı, problem değil. Kendisi problem olanın devlete ve çevreye zarardan başka katkısı olamaz. 27.12.2022

Tarım Kredi Kooperatifleri

—Diyelim ki millet sizi cumhurbaşkanı adayı olarak gösterdi. Seçmen şaşıp yanıldı. Sizi cumhurbaşkanı seçti. Cumhurbaşkanlığında önceliğiniz ne olacaktır?

—Ekonomidir.

—İyi bildiniz. Bu meseleyi nasıl çözeceksiniz.

—Tarım Kredi Kooperatiflerine ağırlık vereceğim.

—Bu yapılıyor zaten ama yine çözümsüzlük hakim. Hayat pahalılığı aynen devam ediyor, enflasyon düşmüyor. Hasılı vatandaş muzdarip.

—Muzdarip de olsa buna ağırlık vereceğim. Zira elimde başka sihirli değnek yok.

—Böyle yapmakla piyasaya söz geçireceğinize inanıyor musunuz?

—Elbette. Zira at sahibine göre kişner.

—Nasıl yapacaksınız bunu?

—Önce Türkiye'nin tüm il, ilçe, belde ve mahallelerinde vatandaşın rahatça ulaşabileceği şekilde üç harfli marketler misali bir ağ oluşturacağım. Vatandaş mahalle bakkalına gider gibi bu marketlere gidecek.

—Tamam, yaptınız diyelim.

—Piyasanın oturması ve fırsatçılara meydan vermemek için fiyatlarda indirime gideceğim.

—Bunu da yaptınız. Yığılmayı nasıl önleyeceksiniz?

—Vatandaşın yoğunluğunu önlemek ve markete giren vatandaş aradığı ürünü bulabilsin diye marketler önce iki vardiya, gerektiğinde üç vardiya çalışacak şekilde açık tutulacaktır.

—Sonra?

—Marketleri ve ürünleri vatandaşın ayağına getirdik. Millet sudan ucuz diye kapış kapış alıyor. Vatandaş gününde gün gördük diyecek ve hizmete doyacak.

—Tamam, bunu da yaptınız.

—Burada bir ayrıntı da satışlarda kasiyerin görev yapması. Cumhurbaşkanlığı makamına en yakın marketin kasasına ben oturacağım.

—Şaka yapıyorsun.

—Hiç bile değil. Para saymak benim işim ve musluğun başında oturmalıyım. 23.08.2022

Hayat Pahalılığına Kesin Çözüm

Bir gün milletimiz herkesi denedik, hepsini iktidara taşıdık. Her biri bize yeterince huzur vermedi. Verdiyse de geçici baharmış. Bu tür baharın da sonu hep hüsran oldu. Hep kaybeden olduk. Oldu olacak bir de denenmemişi deneyelim. Bir partisi bile olmayan ama sorumluluk verildiği takdirde görevden kaçmayacak olan, içi vatan aşkıyla dolu olan şu garibe ülke yönetimini teslim edelim. Nasılsa bir kaybımız olmaz. Battı balık yan gider, atın ölümü arpadan olsun dedi ve kutsal görevi bendenize tevdi etti.

Olmaz, ben yapamam dersem de baktım millet ısrarcı, hiç olmadığı kadar ciddi ve bir o kadar da samimi. Alacağım mecburen. Bunun vebali vardır. Zira sorumluluktan kaçamam.  

Bu durumda halkıma öncelikli olarak neyin çözülmesini bekliyorsunuz derim. Öyle ya, beni bu millet getirdi. Dertlerini de onlara sormalıydım ve onların derdine merhem olabilirsen ne mutlu bana. Onlar da benden şu gece gündüz üzerimize dolu şeklinde sicim gibi yağan, yağarken kafa-göz yaran, yarmakla da kalmayıp sel baskınlarına neden olan, ocağımıza incir diken zamları durdur dedi. Baş üstüne deyip sarılırım ekonomiye.

Bu durumda yapacağım ilk iş, bir devleti devlet yapan unsurlardan bir tanesi olan milli paramız TL'yi kaldırmak olur. Yerine ne koyacaksın derseniz? Doları elbette. Kızacaksınız doğal olarak. Köpüreceksiniz. Beni boğmaya kalkacaksınız. "Olmaya komaya irme. Suç sende değil, seni bu göreve getiren biz akılsız kafada" diyeceksiniz. Demekle kalmayıp sinirinizden kafanızı duvara vuracaksınız. Sonra hışımla yerinizden kalkıp beni linç etmeye kalkacak iken içinizden macera seven birkaç kişi "Durun ey ahali! İdam mahkumuna bile idam edilmeden önce son isteği sorulur. Tamam öldürelim, başkasına da ibret olsun. Demokrasiye saygımız olsun, önce niçin diyelim. Sonra bunu biz getirdik. Bir beş yıl sabredeceğiz. Biz nice beş yıllar sabrettik başkasına. Buna mı sabredemeyeceğiz. Bakın adam öncekilerden farklı bir şey söylüyor dedi. Siz de nasılsa elimizde ha şimdi ha az sonra öldürürüz dediniz. Bilirim samimisiniz bunda. Çünkü geçmiş tecrübeleriniz arasında başbakan asma geleneğiniz var. Bu işi bir defa yaptınız mı arkası gelir.

Nihayet elinizden şimdilik kurtuldum. Ama sonunda ölüm de olsa lirayı kaldırmaktan vazgeçmeyeceğim ve diyeceğim ki "Ne horozlanıp duruyorsunuz. Paranızı yediğim falan yok. Siz benden zammı durdur demediniz mi? Ben de onu yapıyorum" derim. Siz de "Söyle lan, çıldırtma! Bu zammı nasıl durduracaksın" dediniz.

Efendim! Zamlara, enflasyon ve hayat pahalılığına, girdi fiyatlarına etki eden hep bu dolar değil mi? TL ne zaman dolar karşısında değer kaybettiyse, bu bize zam olarak dönmedi mi? Ben sürekli değer kaybeden, bundan dolayı da fiyat ayarlama durumu ortaya çıkan TL’yi kaldırarak yerinde duran ve sabit olan dolara endeksleyeceğim ürünleri. Diyelim ki bir ürünün fiyatı 1 dolar. Vatandaş aylar sonra bile gelse o ürünü bir dolardan alacak. Kaldı mı ortada hayat pahalılığı? Gördünüz mü fiyatlar nasıl sabitleniyor. Hamaseti bir tarafa bırakalım. Lütfen sadede gelelim. Bizim merhemimiz TL’den kurtulmak. İsteyen yine TL kullanmaya devam edecek. Alışveriş yaparken aldıkları kaç dolar tutuyorsa, karşılığında o an o saniye kur kaç lira ise o kadar TL verecek. 31.08.2019

Bir Ders Programı

İngilizce öğretmeni bu öğretmen. Müdürünün özene bezene hazırladığı bu programından dertli mi dertli. "Herkes görsün. Geçen sene de böyleydi. Bıktık bu müdürden" demiş bizim cavurca öğretmeni. 50 km uzaktan geliyormuş üstelik. Öğretmenin dert yandığı kadar var mıymış? Bir bakalım.

Herkes görsün demiş. Programı görüyoruz da ustasının ismine yer vermemiş. Halbuki usta eseriyle, eser de ustasıyla anılır. Bu da sanatçıya yapılmış en büyük haksızlık.

50 km öteden geliyormuş. Mübarek, ne işin var o kadar km ötede? Bir de öğretmen olmuşsun. Bilmiyor musun, “En iyi okulun evine en yakın okul olduğunu"?  Bu kural ve züğürt tesellisi sadece öğrenciler için mi geçerli? Sormazlar mı niye okula yakın bir muhitte oturmuyorsun diye.

Gelelim ders programının mucidine. Bu programın yapılışında, bilinsin ki art niyet yok, olsa olsa kasıt vardır. Ayrıca müdürümüz yönetmeliğin kendine verdiği yetkiye dayanarak öğretmenin isteğini dikkate almış ve haftanın günlerine dengeli bir şekilde dağıtmış. Nöbet görevi öğretmenin dersinin olmadığı ya da dersinin en az olduğu gün olarak 1 saat dersinin olduğu günlerin aksine 5 saat dersinin olduğu günü seçmiş. Ne yapsaydı müdür? Yönetmeliğe aykırı hareket mi etseydi? Üstelik müdür bu sanatını icra ederken emek hırsızlığına gitmemiş, zoru seçmiş ve becerisini ortaya koymuş. Çünkü böyle bir ürün ortaya koymak da her yiğidin harcı değil. Zira istese de herkes narsist olamaz. Hele gıcık, kıl hiç olamaz. Egosunu başka türlü tatmin edemez. Ego deyip de geçmeyin. Başka türlü hayvani duygularını nasıl giderecek. O da bir insan zira. O yüzden emeğe saygı göstermek erdemliliktir. Yine müdür, diğer meslektaşlarının öğretmenler tarafından kıymeti bilinsin diye kendini ateşe atmış. Çünkü herkes bu programa bakacak. Kulağına kurşun. Bizim müdür bunun yanında yunmuş yıkanmış diyecek.

Hasılı müdürde öğretmeni koruma var. Koruma nerede derseniz? 1 saatlik dersinin olduğu güne nöbet görevi yazabilirdi. Bunun yerine 5 saat dersin olduğu güne nöbet vermiş. Öğretmen art niyetli olunca müdürün bu jestini de göremiyor. Haliyle bu öğretmen milletine iyilik de yaramıyor. Hem fena mı, bu müdürü hayatın boyunca unutmazsın. Ben de unutmam hiç. 11 saatlik dersimin 7 saatini sallanmasın diye salı güne, diğer 4 saati de haftanın geri kalan 4 gününe birer saat serpiştirmişti. Cuma gününe atılan dersim de cuma saatine tevafuk etmişti. Ben bu öğretmen gibi sosyal medyayı kullanmadım. Direk yanına çıktım. Programa ne dersin dediğimde, fıstık gibi program demişti. Fıstığı bana bir tarif et deyince, kastım yok. Seni severim, bilirsin demişti. Ben de keşke kastın olsaydı. Ben de idare ile aram yok. O yüzden programımı bozuk yaptılar derdim demiştim.

14 Ocak 2023 Cumartesi

Zalime Yardım Etmek

Buhari'de Enes tarafından peygamberimizle bir sahabe arasında geçtiği rivayet edilen bir diyaloga yer verilir. 

Peygamber: "Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et" buyurur. 

Bu sözü duyan birisi, "Mazlumsa yardım ederim. Zalimse ona nasıl yardım edeceğim" şeklinde bir soru sorar. Öyle ya mazluma yardım anlaşılır ama zalime yardım ne şekilde olacaktı? 

Peygamber, sözündeki bu kapalılığı "Onu (zalimi) zulmünden uzaklaştırırsın veya onun zulmüne engel olursun. İşte bu, ona yapacağın yardımdır" şeklinde izah eder. 

Yine Tirmizi ve Ebu Davut'ta geçen bir hadiste de peygamberimiz, "İnsanlar bir zalimi görürler de onun zulmüne engel olmazlarsa, Allah'ın onları genel bir azaba uğratması kaçınılmazdır" şeklinde bir rivayete yer verilir. 

Buraya alıntı yaptığım birinci hadis, zalime yardımın nasıl olacağını yani zalimin zulmüne mani olmak şeklinde açıklarken ikinci hadis ise İslam'da bananeciliğe, nemelazımcılığa, bana dokunmayan yılan bin yaşasın şeklinde bir anlayışa yer olmadığına, aksi takdirde yaşın yanında kurunun da yanacağı, genel bir azabın bizi beklediği açıklanmaktadır. 

Zalimin zulmüne mani olmak derken, burada izlenmesi gereken yol; "El ile düzeltmek, dil ile uyarmak ve yapılandan hoşnut olunmadığına dair kalp ile buğzetmek" şeklinde olmalıdır. El ile düzeltmek derken, kötülüğün içine dalmak anlaşılmamalıdır. Bu tür durumlarda vatandaşın yapacağı vardır, güvenlik kuvvetlerinin yapacağı vardır. 

Dil ile düzeltmeye gelince, hoşnut olmadığımız bir hususu nezaket kuralları içerisinde usulünce yapmak gerek. Bunu yaparken yeni problemlere kapı aralamamalı. Sert uyarı kavgalara sebebiyet verebilir.

Herkesin burnundan soluduğu günümüzde, belki de yapılması gereken en güzel şey, hal ve tavrımızla yapılanlardan hoşnut olmadığımızı göstermektir. Bu yol imanın en zayıf noktası olsa bile günümüzde buna çok ihtiyaç var. Mesela çok sevdiğimiz insanların yaptığı bazı tasarrufları savunmamak, alkışlamamak bile bir duruştur ve tavırdır. Bu bile zalimin zulmüne rıza göstermemek anlamına gelir ve o kimselerin kendisine çekidüzen vermesine sebebiyet verebilir. Hala anlamıyor ve gereğini yapmıyorsa, mazlumun yanında yer almak çok erdemlice olur. Olması gereken de budur.