Başka bir vilayette
liseli bir arkadaşım vardı. Yıllardır görüşmediğim bu arkadaşın imamlık
yaptığını duymuştum. Bir duydum ki bu arkadaş, tası tarağı toplayıp memleketime
gelmiş, asgari ücretli bir yerde çalışıyormuş. Haber alır almaz, adresini
öğrenerek evine gittim. Başından geçenleri anlattı.
İmamlık yaparken aynı
zamanda limon işiyle de uğraşmış. Ta dededen bu yana tevarüs eden bir arazileri
varmış. Buranın tapusu yokmuş ama kime sorsanız, bizim derler dedi. Buranın
diğer arazilerden farkı, orman özelliğini kaybetmiş yer olması. O bölgede böyle
yerler çokmuş. Aşağı yukarı her ailenin varmış. Milletvekili olanların bile
böyle yerleri varmış. 3B arazisi denilen bu yeri düzenlemiş. Limon ağaçları
ekmiş. Beş bin lira masraf ederek damlama döşemiş.
Güvenlik, koruma, bekçi adı
her ne ise bundan rüşvet istemiş. Vermemiş. Verirdin, vezmezdin derken
atışmışlar, bir güzel kavga da etmişler.
Şikayet üzere üç kardeş
birlikte hakim karşısına çıkmışlar. Suçu üzerine alarak ağabeylerini kurtarır
ama kendisi beş yıl ertelemeli ceza alır. Ceza veren hakim, bak oğlum, bunun
şakası yok, tekrarı halinde görevinden de olursun şeklinde uyarır.
Aldığı cezaya rağmen hem
resmi görevine hem de adı geçen limon bahçesini kullanmaya devam eder. Hakimin
uyarısını da kulak ardı eder.
Görevlinin şikayeti
üzerine yeniden hakim karşısına çıkar. Mahkeme salonunda hakime, falan
milletvekilinin işgal ettiği araziler yanında benim işgal ettiğim yerin lafı mı
olur? Ona niye bir şey demiyorsunuz tespitine hakim, sessiz kalır ve aldığı
yeni cezayla birlikte memuriyetten de el çektirilir.
Kendisine, durum böyle
sıkıntılı ve tehlikeli ise ortalık sakinleşinceye kadar o bahçenin ekim dikim
işini bıraksaydın sözüme, seninki de iş mi, ben oraya beş bin liralık damlama
döşedim şeklinde cevap verdi. Yani inadım inat dedi.
Arkadaşım inadının
kurbanı olmuş. Başkasını, özellikle vekili emsal göstermesi de işe yaramamış.
Öyle ya vekile kim ne diyebilirdi? Vekillik böyle yerlerde işe yarardı. Daha
doğrusu her yerde işe yarar. Gül gibi geçinip gider. Onu ne kimse şikayet edebilir
ne de şikayete ceza verilir. Buna ben, güçlüye kimsenin gücü yetmez. Güçlü
daima haklıdır, bilhassa haksız olduğu anlarda derim.
*
Bol sıfırlı bir enflasyonlu
hayat yaşadığımız hepinizin malumudur. Devlet ve özel sektör ürünlerine zam üzerine
zam koydu. Hiçbir ürün bir ay boyunca aynı fiyata satılmadı. Vatandaş bir gün önce
aldığı ürünü öbür gidişinde aynı fiyata alamadı. Hatta “Bugün aldığın ürün düne
göre pahalı ama yarına göre hesaplı” sözü bugünlerde belleğimize iyice yerleşti.
Bu hayat
pahalılığında, birileri paraya para demedi, dört köşe oldu. Olan asgari ücretle
çalışan dar gelirliye ve maaşları enflasyon karşısında eriyen bordro mahkumuna oldu.
Kiralar da bundan nasibini aldı. Ne kiralık ev bulunabildi ne de bütçeye uygun kiralık
ev. Asgari ücretlinin aldığı maaşın üstüne çıktı kiralar.
Durum bu iken ve bu anormal durumun ne zaman biteceğine dair bir umut yokken biz bu duruma nasıl geldik, bu durumdan nasıl kurtuluruz hesabı da çok yapılmıyor. Sebepleri üzerinde de durulmuyor. Bu bataklığı nasıl kuruturuz hesabı yapacağımıza, toplum olarak yaşadığımız bu can sıkıcı ortama suçlu arıyoruz. Kirasına katmerli zam yapan ev sahibine kızıyoruz, ürünlerine ayarlama yapan esnafa bağırıp çağırıyoruz. İnsafsızlar, bu kadar zam olur mu diyoruz. Esas suçlu bunlar diyoruz. Tamam, normalin ötesinde zam yapan fırsatçıları afişe edelim, onlara tavır alalım, bu yaptığınız vicdana sığmaz diyelim. Ama aynısını yani zammın daha büyüğünü yapan iradeye de kızalım, gönül koyalım. Resmi rakamlara göre enflasyonun yüzde 85 olduğu açıklanırken vergilere konan yüzde 123 zammın izahını isteyelim. Bu aradaki uçurum nedir diyelim. Çünkü piyasadaki ürünlere gelen zammı tetikleyen etkenler arasında fiyat belirlemesi devletin elinde olan ürünlere yapılan zamların etkisi büyüktür. Akar yakıt, elektrik, doğal gaz, vergi vb.ne yapılan her zam piyasadaki ürünlere zam olarak yansır. Kendimize günah keçisi ararken zamlardaki devletin tetikleyici payını da unutmayalım. “Bunlar ithal ettiğimiz ürünler. Devlet mecburiyetten yapıyor” derseniz, buradan esnafın keyfi zam yaptığı anlamı çıkmaz. Esnaf da buna paralel zam yapar. Ürününü ederinden fazla fahiş fiyata satan esnaf varsa da bunun takibini devlet, yetkili organlarıyla yapmalıdır. Tüm bunlara rağmen fırsat bu fırsat deyip ürününe katmerli zam yapan varsa, bunlara en ağır müeyyide uygulansın. Fırsatı ganimete çeviren esnafa kızarken kurt puslu havayı sever misali, bilerek veya bilmeyerek bu puslu havanın oluşmasına zemin hazırlayanlara da amaçsız, fakatsız bir çift sözümüz olsun. Yukarıdaki anekdotta olduğu gibi bizim yukarıya sözümüz olmaz, yukarıya bakmayız, biz bize hedef gösterilenlere kızarız, gücümüz aşağıdakilere yeter derseniz, buna sözüm, akıllı adamsınız, vesselam olur ve üst daima haklıdır, bilhassa haksız olduğu anlarda sözünü bir daha hatırlamış olurum.