21 Mayıs 2022 Cumartesi

Maliyeti Yüksek Düğünlerden Sade Düğünlere *

20 Mayıs 2022 Cuma gününün hutbesi evlilik üzerine idi. Zaten DİB her yıl düğün sezonuna girildiğinde evlilik üzerine bir hutbe irat ettirir. Yerinde bir hutbe midir, evet. Önemine binaen dinlemeye koyuldum. Konu baştan sona evliliğin önemi üzerine idi. Bekledim ki uygulamaya yönelik ve evliliği kolaylaştıracak sadra şifa şeylerden bahsedilsin. Merak ediyorum, evliliğin gerekli ve önemli olmadığını söyleyen mi var bu toplumda? Hâsılı, topluma sorumluluk yükleyecek bir içerik göremedim.

Neden derseniz, her geçen yıl evlilikler anne-babaların ve evlenecek adayların belini bükmeye devam ediyor. Evlenmeyi göze alan aileler büyük masraf veya borcun altına girmek zorunda kalıyor. Bu hayat pahalılığında bir damat adayı nasıl mihr verebilir nasıl makul fiyata kiralık ev bulabilir, tepeden tırnağa evi nasıl döşeyebilir, bir düğün için ihtiyaç olan şeyleri nasıl alabilir, nasıl düğün yapabilir? Pekala, bunlara dair yani evliliği kolaylaştıran şeylerden bahsedilebilirdi. Şayet bu hayat pahalılığı böyle devam ederse ve her evlilikte tepeden tırnağa tüm ihtiyaçlar karşılanma yoluna gidilecekse önümüzdeki yıllarda evlenemeyen adayların sayısı çoğalacaktır.

İçerik nelerden oluşabilirdi?

1.      Evliliklerde, erkeğin kıza verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği mihr için “Bundan sonra mihr konuşulmasın, mihr senedi düzenlenmesin” denebilirdi. Şayet mihr konuşulacaksa asgari bir miktar belirlenebilir. Çünkü mihr, nikahın şartlarından değildir. Ayrıca mihr vermeyi gerektiren şartlar bugünün dünyasında ortadan kalkmıştır. Çünkü mihr kadın için bir nevi sosyal güvence idi. Bugünün dünyasında, evlilikle beraber kazanılan her şey ortak olduğuna ve boşanmalarda erkek eşine nafaka vermekle yükümlü olduğuna göre alın size sosyal güvence. Durum bu iken ayrıca mihr konuşmanın ve erkeği ağır bir yükün altına sokmanın âlemi var mı? 

2.      İnsan bir defa evlenir ve bu aşamada ne lazım ise alınmalı anlayışından vazgeçilmeli. Evlilik ve düğünlerin en asgari ihtiyaçla karşılanması yoluna gidilmeli. Masrafın aşağı yukarı tüm yükü erkek tarafına yüklenmemeli, kurulacak olan bu yuva ortak bir yuva olacağına göre düğün vb masraflar kız ve erkek tarafından ortaklaşa karşılanmalı. Özellikle gelin ve kız annesi çocukların her şeyi olmalı, ileride sıkıntı çekmesinler, şayet her şey alınmazsa başkası ne der, anlayışını terk etmeli. Asgari ve olmazsa olmaz ihtiyaçlar alındıktan sonra diğer ihtiyaçların zamanla ve bütçeye uygun karşılanması taraflarca benimsenmeli. 

3. Bu hayat pahalılığında düğün yemeği vermekten vazgeçilmeli. Verilecekse de sınırlı sayıda davetli davet edilerek sade bir yemek verilmeli. Çünkü bir kişilik düğün yemeği 60-70 liradan aşağı değildir. Yemeğe verilecek bu para ile gençlerin başka ihtiyaçları pekala karşılanabilir.

4. Düğün davetiyesi bastırmaya ve dağıtmaya gerek yok. Whatsapp gibi iletişim yollarıyla insanlara davetiye gönderilebilir. Zaten davetiyelere kimse bakmıyor. Davetli, düğün tarihini cebine gelen mesajdan takip edebilir.

5. Düğüne gelen davetliler, düğün hediyesi olarak stoklarında bol miktarda olan zücaciye ürünü getirmemeleri, yerine zarf içerisinde para vermeleri şiddetle önerilmeli. Çiçek, çelenk vb. hediyelerden vazgeçilmeli. Zarf içerisinde para verirken veya takı takarken makul olan yapılmalı. Hediye, düğün sahibinin işini görmeye yardımcı olmalı. Özellikle takıyı aşırı abartmak tarafları zor durumda bırakabilir. Çünkü her ne kadar karşılıklı değil dense de takılar karşılıklıdır.

6. Düğünler salon tutulmadan yapılmalı. Evden eve makul araçla gelin alınmalı. Konvoy oluşturulmamalı. 

7. Ağız tadı, nişan, kına ve düğün merasimlerinde gelinin giydiği tek giyimlik elbiselerden kaçınılmalı. Buralarda giyilecek elbiseler, gelinin sair zamanlarda da giyebileceği türden olmalı. 

8. Düğünde yemek verilecekse veya pasta türü ikram yapılacaksa ya da hiçbir ikram yapılmasa bile düğüne gelinip gelinemeyeceği, gelinecekse kaç kişi ile gelineceği bilgisi düğünden önce düğün sahibine haber verilmeli. Bunun için kart veya sanal kartın altına LCV (Lütfen Cevap Veriniz) yazılarak iletişim telefonu yazılmalı. Bu, düğünün daha sağlıklı, izzet ve ikramda aksamaya meydan vermemesi için gerekli. Her şeyden önce nezaketin bir gereğidir. 

     Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Burada düğünlerden birçok sektör ekmek yiyor. Bunları da korumak lazım diyebilirsiniz. Kimsenin ekmeğine ve kazancına takoz koyma gibi bir niyetim yok. Birileri bu sektörden ekmek yiyecek diye düğün sahiplerini ödeyemeyecekleri veya uzun yıllar ödemek zorunda kalacakları bir yükün altına sokmamak lazım. Burada demek istediğim, sade bir düğünle evlilikleri gerçekleştirmek, düğün ve evlilikleri kolaylaştırmaktır. Şayet sade düğün yapar, abartıya kaçılmaz ise maliyetler düşeceği için evlenemeyenler evlenecek, aşırı borcun altına girmeyecekleri için aileler, damat ve gelin daha huzurlu olacaktır. Kurulmakta olan bir ailenin temeli de huzur değil mi zaten. 

      Hasılı, düğün masraflarını düşürelim. Düğünleri alabildiğine sade yapalım, ayağımızı yorgana göre uzatalım; evlilikleri, yıkılmayan sağlam temellere oturtalım, huzurumuzu hiçbir şey bozmasın. 

*328/05/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

20 Mayıs 2022 Cuma

MEB Şube Müdürü Atamalarında Mağduriyet ve Kollanma Var mı? *

Millî Eğitim Bakanlığında şube müdürü olarak görev yapan bir tanıdığım var. Konuşurken söz döndü dolaştı, şube müdürleri atamasına geldi. “Oradan buradan, bir şeylerin kenarından köşesinden yazıyorsun. Bir de şube müdürü atamalarına değin” dedi. Hangi hizmet bölgesinde ne kadar çalışacağınız, sonrasında nereleri isteyeceğiniz mevzuata göre belirlenmiş. Bunun neyini yazacağım, neyiniz var dedim. “Senin olup bitenlerden haberin yok galiba. Neler dönüyor neler…kimler ihya edilirken kimler mağdur oluyor kimler” dedi. Haydi derdiniz ne ise yaz bana gönder de köşemde aynen yayımlansın dedim. “Ben yazar mıyım” dedi. Ben yazar mıyım sanki. Buna rağmen yazıyoruz. O zaman derdini yazıp gönder de bir yazı konusu edinelim dedim. Aşağıdaki metni göndermiş:

“Bugünlerde Milli Eğitim taşra teşkilatlarında görev yapan şube müdürü atamaları dillerden düşmüyor. Çünkü bu teşkilatta görev yapan ve yapacak şube müdürleri için ülke genelinde il ve ilçeler beş bölgeye ayrılmış. Bunlar şu şekildedir: 1.bölgede 6, ikinci ve üçüncü bölgelerde 4, dördüncü ve beşinci bölgelerde ise 2 yıldır. Tayin isteyen şube müdürleri atama döneminde iki alt, iki üst bölgeyi isteyebiliyorlar. Buraya kadar her şey normal. Çünkü kimin, ne kadar süre ile hangi bölgede çalışacağı mevzuatta belirlenmiş. Anormal olan, 657 sayılı DMK’nin 76.maddesinin devreye sokulması. Bunda ne sakınca var diyebilirsiniz. Sakınca, bu 76.madde atamaları ile 1.bölge boş kadrolar doldurulunca 2. ve 3.bölge hizmetini tamamlayan şube müdürleri, hak ettikleri 1.bölgeye tayin isteyemiyorlar. 1.bölgedeki boş kadrolar birilerine bu şekil peşkeş çekilince burada bir hak gaspı söz konusu olmaktadır. Haliyle birileri ihya edilirken birileri mağdur ediliyor. Bu da çalışma zevkini yok ettiği gibi adalet duygusunu da zedelemektedir”.

Çok vakıf olduğum bir konu değil ama dediği gibi ise şube müdürü bu isyanında, bu serzenişinde haklı mı? Haklı. Alacağı var mı? Ki olması gerekir ama mevzubahis olan bu ülke ise maalesef alacağı yok. Çünkü adamına göre iş yapıldığı, birileri birilerine karşı kollandığı, ben yaptım oldu mantığı güdüldüğü müddetçe, tüm bu olup bitenlere karşı da toplumsal bir tepki ve refleks olmadıkça, çok özel durumlarda kullanılması gereken bu 76.madde, genel bir atama maddesi olarak kullanılmaya devam edecek ve mağduriyetler oluşacaktır. Durum böyle olunca siz bu 76.maddeye torpil maddesi de diyebilirsiniz.

Örnek mi istersiniz? Verelim. Tabir yerinde ise kuş uçmaz, kervan geçmez, kimse tarafından cazip görünmeyen, ulaşımı sorunlu, merkeze uzak ilçelerde ilçe milli eğitim müdürlüğü yapan bazıları, belli bir süre buralarda görev yaptıktan ve asaleti elde ettikten sonra merkeze gitmenin/gelmenin yolunu arıyor. Bunun yolu da milli eğitim müdürü iken bir alt görev diyebileceğimiz şube müdürlüğüdür. Yapılan görüşmeler sonucunda bu kimseler için 76.madde işletilerek bunlar il merkezindeki boşalan kadrolara atanıyorlar. Bu yol ile prensimiz merkeze gelebiliyorken gelmek için gün ve yıl sayan birilerinin önü de tıkanıyor. Yani bir taşla iki kuş vurulmuş oluyor. Burada bir haksızlık yok mu? Var maalesef. Bir alt birim diyebileceğimiz şube müdürlüğüne gelen/getirilen ilçe milli eğitim müdürü, zamanında şube müdürlüğünü kazanmış ve belli bir süre şube müdürü olarak çalışmış, sonrasında da uygun görülerek ilçe milli eğitim müdürü olarak atanmış olsa, bu şartlarda şube müdürlüğüne dönenlere kimsenin bir diyeceği olmaz. Zaten şube müdürü idi, asıl görevine döndü denir. Herkes için söylemiyorum ama atanan ilçe milli eğitim müdürlerinin çoğu, zamanında şube müdürlüğü sınavına girmiş ve başarılı olamamış kişilerdir. Bu yol ile yani haklarında 76.madde işletilmek suretiyle sınavsız şube müdürü olmuş oluyorlar.

Bu konuda ne diyelim? Başkalarının önüne geçerek ve onların hakkını gasp ederek oldukları bu şube müdürlüğü kendilerine hayırlı olsun. Merkeze gelmek isteyenlere de sabırlar dilerim. Gerekirse isimlerini sabrettin olarak değiştirebilirler.

*21/05/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

18 Mayıs 2022 Çarşamba

Doktor Olacak Adammışım *

Prof. Dr. Canan Karatay, “Kolesterolün görevleri arasında vücudu derinin altındaki mikroplara karşı korumak, alyuvarları ve sinir dokularını güçlendirmek, vücuttaki su dengesini ayarlamak” olduğunu, sağlıklı bir yaşam için kolesterol düzeyinin, olması gereken seviyede tutulması gerektiğini ve kötü kolesterolün dengelenmesi için büyük önem taşıdığını” açıkladıktan sonra konuyu zeytin çekirdeğine getirir ve zeytin çekirdeği ile ilgili olarak şunları söyler:

      ·     Zeytin çekirdekleri çöpe atılmamalı,

      ·      Günde 5-6 tanesi yutulmalı,

      ·      Çünkü mide ülseri, gastrit, reflü gibi sindirim sistemi rahatsızlıklarına karşı zeytin çekirdeği ilaç niyetine kullanılmalı.

Çekirdeğin sadece kötü kolesterol için değil, insan vücudu için birçok faydalarının olduğunu belirtir:

Çünkü zeytin çekirdeği;

·         Mide asidini düzenleyen önemli besin kaynakları arasındadır.

·         Ülser, gastrit ve reflü gibi mide rahatsızlıklarının tedavi edilmesi için büyük önem taşımaktadır.

·         Baş ve diş ağrısını engellemektedir.

·         Sindirimi kolaylaştırmaktadır.

·         Kanserojen hücre oluşumunu engellemektedir.

·         Vücudun bağışıklık sitemini güçlendirmektedir.

Sizler için derlediğim bu yazdıklarımı gazetelerden okumuş olmalısınız. Sizler gibi ben de okuyunca, sen neymişsin be zeytin çekirdeği… her derde deva imişsin dedim. Ardından, ben neymişim be abi, tam doktor olacak adammışım diyerek kendime pay çıkardım.

Sayın Karatay’ın tıp bilgisi ile bu ulaştığı bu faydalı bilgileri okuyanlar sizler, uygulasam olur mu, acaba işe yarar mı, haydi yararlı. Üzüm çekirdeğini bile yutamıyoruz, koca zeytin çekirdeğini nasıl yutalım diye düşünedurun. Karşınızda, küçüklüğünde bu tedavi yolunu bilfiil uygulamış biri var. Tek farkı, tedavi amaçlı kullanmadığım. Şöyle ki: Kalabalık bir ailenin üçüncü çocuğuyum. Ailede kimsenin sosyal güvencesi yok. Kıt kanaat geçinen ve yokluk içerisinde, olmayan şeylerin özlemini duyarak büyüdüm.

Her gün kahvaltıda çay içmek lükstü bizim için. Haftada bir veya iki gün kahvaltıda çay içerdik. Şimdiki çoğu çocuk ve gençlerin beğenmediği zeytin de her zaman olmazdı sofrada. Şu zeytin iyi veya kötü diye bir seçenek aklımızın ucundan bile geçmezdi. Baba bakkaldan ne almışsa, oydu bizim katığımız. Sofraya konduğu zaman zeytini bir defada yemez, iki-üç ısırışla tüketirdik. Küçük kardeşlerim; kim, kaç tane zeytin yemiş bakar ve göz ucuyla sayarlardı. Çoğu zaman sen şu kadar, ben bu kadar, o şu kadar yemiş diyerek çekirdeğinden yediğimiz zeytinler sayılırdı. İşte burada benim aklım devreye girerdi. Abim, şu kadar yemiş demesinler diye zeytin çekirdeklerinin bazılarını yutardım. Fazla yediğim belli olmasın diye yaptığım bu eylemin Canan Karatay’a göre tıpta her derde deva olabileceğini nereden bilebilirdim. Hasılı, bilmeden başka saiklerle tıbbi davranmışım, vesselam.

Hoş, yediğim zeytinin çekirdeğini sayan olmasa da şimdilerde de yutarım zaman zaman.

*25/05/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

16 Mayıs 2022 Pazartesi

Dil Nimeti ya da Dil Belası *

Allah’ın bahşettiği her şey bir nimettir. Dil de bu nimetlerden bir tanesidir. Yeter ki yerinde kullanmasını bilelim. Yerinde kullanmazsak ne olur? Nimet olur bela. Dil ile ilgili Kristal Kelebekler isimli kitaptan istifade edilerek hazırlanıp sosyal medyada paylaşılan bir yazıyı sizler için kısaltarak derledim. Dil ile ilgili hangi kelime, kavram ve deyimleri üretmişiz, bir bakalım:

·        Saygısızca karşılık verenler için dili bir karış,

·        Alay etmek istediklerimiz için dil çıkardık,

·        İnandırmak istediklerimiz için dil döktük,

·        Bir şeyi kötülemek için dil uzattık,

·        Sevdiklerimiz için dilden düşürmedik,

·        Kızdıklarımız için dile düşürdük,

·        Konuşmak istediklerimiz için dile getirdik,

·        Sırlarını ifşa ettiklerimiz için dile verdik,

·        Çok konuştuğumuzda dilimiz çözüldü,

·        Hastalandığımızda dilimiz ağırlaştı,

·        Gevezelik yaptığımızda dilimiz uzadı,

·        Çok yorulduğumuzda, dilimiz bir karış dışarı çıktı,

·        Üzüldüğümüzde dilim boğazıma takıldı,

·        Susadığımızda dilimiz damağımıza yapıştı,

·        Korktuğumuzda veya heyecanlandığımızda dilimiz dolaştı,

·        Derdimizi tam olarak anlatamadığımızda, dilimizin döndüğü kadar,

·        Nutkumuz sevinç veya üzüntüden tutulduğunda dilimiz dönmedi,

·        Baş edemediklerimize dili kurusun,

·        Anlatamadıklarımızda dili olsa da söylese,

·        Saygısızca gönül kırıcı konuşup gönül incitenlere dili pabuç kadar,

·        Bazen kelimeleri iyi dizemediğimizde dilimiz sürçtü,

·        Bazılarına laf anlatamadığımızda dilimizde tüy bitti,

·        Derdi tasası olanların dilinden anlamadık,

·        Dostları ve sevdiklerimizi dilimizden düşürmedik,

·        Sitem ve eleştiriye maruz kalınca dilinden kurtulamadık,

·        Kötü, kaba, çirkin söz söyleyenlere diline biber sürmek istedik,

·        Panel, konferans kalabalık olursa gelirim deyince dilimize kira istedik

·        İnandığımız değerleri, hakikatleri dilimize pelesenk ettik,

·        Ağzı sıkı olanlara diline hakim,

·        Boşboğaz olanlara dili beynine çok yakın,

·        Diliyle kırıp döküp incitenlere dilini eşek arısı soksun,

·        Sır küpü gibi konuşmayıp susanlara dilinin altındaki baklayı çıkar

·        Bir şeyi bilip hatırlayamadığımızda, dilimizin ucuna geldi,

·        Ölçüsüz ve düşüncesiz konuştuğumuzda dilimizin cezasını çektik,

·        Güzel İşler yapınca dillerde anıldık,

·        Niyetler ve ameller bir ve güzel olunca dillere destan olduk

Dedik.

Ayrıca dil ile ilgili isimler verdik. Mesela alımlı, güzel anlamında Dilber, gönlümüzü süsleyenlere Dilara, yiğitçe duruş sergileyenlere Dilaver, Aynı derdi paylaşanlara Dildaş, gönlümüzü çalanlara Dilruba, gönlü şen kalanlara Dilşad, ay gibi güzel olanlara, Dilberay, gönlü aydınlık olanlara Dilnur, insanlık için ağlayanlara Dilhun, Münafıkça konuşanlara Dilbaz gibi isimler verdik. Yine aşk girdabına kapılanlara dil ü pare olduk denir.

Gördüğünüz gibi dil ile ilgili demişiz de demişiz, isimler vermişiz. Dil ile ilgili atasözlerimiz de eksik değil.

*07/11/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır. 

15 Mayıs 2022 Pazar

Atacak Kurşun ve Alım Gücü

"Rusya’da bir vatandaş, evinin ihtiyaçlarını almak için hazırlamış olduğu listeyle bir alışveriş merkezinin önündeki kuyruğa girer. Tam sıra kendisine geldiğinde, alacaklarını bir bir sıralar. Hepsine yok, cevabı alır. İyice sinirlenen vatandaş, yanındaki askerlerin de duyacağı şekilde küfürler etmeye başlar. Askerden de hiçbir tepki gelmeyince koşarak evine gider. Hanımına,

-Hanım, toparlan. Bu ülkeyi terk ediyoruz. Bu ülkenin maalesef atacak bir kurşunu bile kalmamış".

Bu Rus hangi ülkeye gitti, gittiği ülkede neyle karşılaştı bilinmez. Tahminde bulunursak bu Rus çift Türkiye'ye gelme ihtimali yüksek. Çünkü bu cennet vatan son yıllarda yabancı cenneti oldu. Her türden yabancı var.

Neyse, farz edelim ki bu çift Türkiye'ye yerleşti. Evini buldu, döşedi ve ailecek acıktılar. Yiyecek bir şey almaları gerek. Ne alacaklarını da biliyorlar. Çünkü Rusya'da iken hazırladıkları liste ceplerinde. Birlikte beşli marketlerden birine girdiler. Önlerine kattıkları market arabasıyla birlikte terekleri bir bir geziyorlar. Dolaşmadıkları terek kalmadı ama daha market arabasına şunu alalım diye bir şey koymadılar.

 Dediler ki bu ülkede aradığımız her şey var hatta atacak kurşunları bile ama...

Benden bu kadar. Her şeyi benden beklemeyin. Ama'dan sonrasını siz doldurun. Rus çift ne demiş olabilir? Söz sizde. Buyurun.

13 Mayıs 2022 Cuma

Sanat Harikası Eseriniz

Pek muhterem, aziz kardeşim.  Aracımın son halinden yani sanat harikası eserinden sabah haberim oldu. Vurunca kaçıp gittiğinden, eserini dün görememişsindir ve haliyle merak ediyorsundur diye düşünüyorum. Öyle ya. Kim merak etmez eserini. O yüzden fazla meraklanma diye buradan paylaşıyorum. Kendinle ne kadar gurur duysan azdır. 

Aracıma vurup gittikten sonra ne kadar hasar verdiğini görememenden dolayı seni ayıplamıyorum. Çünkü tabana kuvvet kaçarken sanat güneşi eserini doğal olarak tam inceleyemezsin. Beni üzen inşallah kaçıp giderken bir başka yere veya başka bir araca daha vurmamışsındır. Şayet aracına boya ve kaporta masrafı açmışsan, bil ki üzülürüm. Çünkü bu hayat pahalılığında bir de böyle masraf açmana yürek dayanmaz. 

Benim aracıma imzanı attığından dolayı sakın kendini sorumlu tutma. Üzülürüm yoksa. Çünkü suç sende değil, senin gibi kazmanın geçeceği yola arabayı park eden bendedir suç. Kaporta ve boyacıya yapacağım masraf da seni üzmesin. Bir defa bu senin meselen değil. Bırak da bunu oraya arabayı park eden ve senin gibi sürücülerin olduğunu bildiği halde trafiğe çıkanlar düşünsün. Bırak ne halleri varsa görsünler ne kadar masraf ederlerse etsinler, sanayide vakit geçireceklermiş geçirsinler. Sen kendinden bir şey çıkmadığına bak ve gerisini merak etme. Bu adam ve niceleri sizin gibiler yüzünden az mı kaporta yaptırdı bugüne kadar. Para dersen gani zaten. Saçacak yer arıyoruz.

Sana tavsiyem, vurup kaçma işini meslek haline getirmen. Sakın ola ki durup tutanak tutmaya ve aracın sahibini aramaya kalkma. Ki böyle yapanlar az da olsa var aramızda. Hele bir kağıda arabana ben vurdum. Lütfen ara diye not bırakanlar var. Bunlara tek kelimeyle salak diyorum. Güya vicdanları ve insanlıkları müsaade etmezmiş. Temennim, bu az sayıdaki kelaynak kuşlarının da sizin familyanıza katılmaları.

Size bir başka tavsiyem, bu işi yani arabaya vurup kaçma işini paraya tahvil etmeniz. Tek yapacağınız, kaporta ve boyacılarla anlaşma yapmanız. Diyeceksiniz ki biz vurup kaçacağız. Onlar size gelecekler. Onlardan aldığınız paranız bir kısmını bize vermeniz. Bundan iki taraf kazançlı çıkar. Hazır müşteriyi hangi kaportacı istemez. Haydi göreyim sizi. 

12 Mayıs 2022 Perşembe

Tek Mahareti Hakaret Olanlara Gelsin! *

Bu yazımı, “Siyeri Farklı Okumak” kitap serisi ile adından söz ettiren; kitapları ve verdiği konferanslar üzerinden olumlu tepkilerin yanında olumsuz tepkiler de alan, tepkinin boyutunu ayarlayamayıp belden aşağıya vurmaya ve linç etmeye çalışan, konuyu hakaret boyutuna taşıyanlarla ilgili kendisinin sosyal medyada paylaştığı bir paylaşımını buraya alıntılamak istiyorum:

“Son paylaşımlarıma yapılan hakaretlere gelsin.

Hiç umursamıyorum, bilesiniz.

*

SOKRATES:

"Atina, uyuşuk bir at.

Ben de onu uyandırmaya, canlandırmaya çalışan bir at sineğiyim".

*

Sokrates'in hakaretleri reddetme sırrı neymiş bir bakalım:

Bir gün Atina pazar yerinde birileri Sokrates'e hakaretler ediyor: Sen bir alçaksın, cahilsin ve içki içicisin” diye.

Sokrates, başını sallayarak cevap vermez sadece gülümser.

Zengin bir aristokrat, bu sahneyi izlerken ona, “Böyle hakaretlere nasıl tahammül ediyorsunuz? Kendinizi kötü hissetmiyor musunuz?” diye sorar.

Sokrates yine gülümser ve ′′Benimle gel" der. 

Tanıdığı bu aristokrat, onu eski bir tozlu depoya kadar takip eder. 

Sokrates bir meşale yakar. İşe yaramaz, delik deşik olmuş bir paçavra pelerin bulana kadar etrafı aramaya başlar. Bulduğu bu pelerini adama verir ve: "Bunu giyer misin? Sana uyar" der.

Adam paçavra pelerine bakar ve Sokrates’e kızar. Ona,

"İyi misin Sokrates? Bu paçavrayı giyecek miyim, diyerek yere atar".

“Gördün mü, der Sokrat”. “Elbette kirli ve eski pelerini giymeyi reddettin”.

“Aynı şekilde adamın söylediği saçma ve edepsiz sözler de bana dokunmadı”. 

“Birisi sana istemediğin bir şeyi verdiğinde ve sen onu kabul etmediğinde, reddedilen hediyenin sahibi kimdir?”

“Başkalarının hakaretlerine üzülmek ve öfkelenmek, onların attıkları paçavraları giymeyi kabul etmek gibidir”.

“Sorgulanmamış hayat, yaşanmaya değmez”.

“En akıllı kişi, neyi bilmediğini bilendir”.

“Kimseye bir şey öğretemem sadece onların düşünmesini sağlarım”.

“Sadece bir iyi vardır: bilgi”.

“Sadece bir kötü vardır: o da cehalet”.

*13/06/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.