Ana içeriğe atla

Sanat Harikası Eseriniz

Pek muhterem, aziz kardeşim.  Aracımın son halinden yani sanat harikası eserinden sabah haberim oldu. Vurunca kaçıp gittiğinden, eserini dün görememişsindir ve haliyle merak ediyorsundur diye düşünüyorum. Öyle ya. Kim merak etmez eserini. O yüzden fazla meraklanma diye buradan paylaşıyorum. Kendinle ne kadar gurur duysan azdır. 

Aracıma vurup gittikten sonra ne kadar hasar verdiğini görememenden dolayı seni ayıplamıyorum. Çünkü tabana kuvvet kaçarken sanat güneşi eserini doğal olarak tam inceleyemezsin. Beni üzen inşallah kaçıp giderken bir başka yere veya başka bir araca daha vurmamışsındır. Şayet aracına boya ve kaporta masrafı açmışsan, bil ki üzülürüm. Çünkü bu hayat pahalılığında bir de böyle masraf açmana yürek dayanmaz. 

Benim aracıma imzanı attığından dolayı sakın kendini sorumlu tutma. Üzülürüm yoksa. Çünkü suç sende değil, senin gibi kazmanın geçeceği yola arabayı park eden bendedir suç. Kaporta ve boyacıya yapacağım masraf da seni üzmesin. Bir defa bu senin meselen değil. Bırak da bunu oraya arabayı park eden ve senin gibi sürücülerin olduğunu bildiği halde trafiğe çıkanlar düşünsün. Bırak ne halleri varsa görsünler ne kadar masraf ederlerse etsinler, sanayide vakit geçireceklermiş geçirsinler. Sen kendinden bir şey çıkmadığına bak ve gerisini merak etme. Bu adam ve niceleri sizin gibiler yüzünden az mı kaporta yaptırdı bugüne kadar. Para dersen gani zaten. Saçacak yer arıyoruz.

Sana tavsiyem, vurup kaçma işini meslek haline getirmen. Sakın ola ki durup tutanak tutmaya ve aracın sahibini aramaya kalkma. Ki böyle yapanlar az da olsa var aramızda. Hele bir kağıda arabana ben vurdum. Lütfen ara diye not bırakanlar var. Bunlara tek kelimeyle salak diyorum. Güya vicdanları ve insanlıkları müsaade etmezmiş. Temennim, bu az sayıdaki kelaynak kuşlarının da sizin familyanıza katılmaları.

Size bir başka tavsiyem, bu işi yani arabaya vurup kaçma işini paraya tahvil etmeniz. Tek yapacağınız, kaporta ve boyacılarla anlaşma yapmanız. Diyeceksiniz ki biz vurup kaçacağız. Onlar size gelecekler. Onlardan aldığınız paranız bir kısmını bize vermeniz. Bundan iki taraf kazançlı çıkar. Hazır müşteriyi hangi kaportacı istemez. Haydi göreyim sizi. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde