İster
kabul edin ister etmeyin, bana göre iş dendi mi ben, ben dendi mi iş akla
gelir. Zira iş beni, ben de işi çok severim. Tuttuğumu da koparırım. Ne o
benden uzaklaşır ne de ben ondan. Muhteşem ikiliyiz diyebilirim. Buna kısaca iş
bitirici diyebilirsiniz. Örneklerle açıklamadan önce yapılacak işiniz varsa bir
telefon kadar yakınım. Üstelik servis ücreti yok, işçilik yok. Yani meccanen.
Yeter ki sonucuna katlanın.
Biri
benden için "Bu, iş bilmez ve iş yapamaz, nasıl pazarcılık yapacak, poşet
açmayı bile beceremez" demişti. Bu sözü çok zoruma gitti. Pazarcılık
yapmadım, herhangi bir esnafın yanında çalışmadım ama fi tarihinde bir gün bir
markete girdim. Meyve reyonuna geçtim. Meyve kasalarının önünde, çiviye asılı
çok sayıdaki poşetlerden birini koparıp meyve koymak için açmaya çalıştım.
Açamadım. Öyle göründüğü kadar kolay değilmiş poşet açmak, zormuş meğer.
Poşetlerin
parasız olduğu ve kasiyerin önünde bolca olduğu, müşterinin istediği kadar
aldığı dönemlerde, aldıklarımı koymak için bir poşet açmaya kalktım. Baya
uğraştım açmak için. En iyisi dışarıda uğraşayım deyip aldıklarımı alışveriş
arabasına koydum. Birkaç poşet alarak dışarı çıktım. Deneye deneye poşet açmanın
ilmini öğrendim. Demek ki bunun için ustalık gerekiyormuş. Şimdi bulabilirsem,
poşet açmak benim için çocuk oyuncağı artık. Maalesef bu ustalığımı şimdi
gösteremiyorum. İstersem, kasiyer sayıyla ve açarak veriyor.
*
Bazen
maden suyu açacak olurum ama açacak yok. Bazılarının masa, duvar gibi yerlere
koyarak vurmasıyla kapağı açtığını görürüm ve onlara gıpta ederim. Kimsenin
olmadığı ortamlarda bunu ben de denerim. Masanın ucuna şişeyi dayayarak açmaya
çalışırım. İlk denemede olmasa da açarım açmasına ama ardında zayiat bırakırım.
Ya masanın kenarı yontulmuş olur ya da içindeki asit fışkırır. Bu arada
çakmakla açanların yolunu denemedim. Nasıl beceriyorlar bilmem. Duam, Allah
onları bildiği gibi yapsın. Çakmağı denesem, kuvvetle muhtemel çakmak alev
alır. Sonra ayıkla pirincin taşını. Tabi pirinç ayıklayacak el kalırsa. Bunun
yerine pense bulursam penseyle açarım.
*
Tamirat
işinde de fena değilim. Bazen musluk değiştirmek ya da damlayan musluğu
sıkıştırmak için bu iş tam bana göre derim. Alırım elime İngiliz anahtarını.
Öyle sıkarım ki sıktığım musluk bir daha damlatmayacak. Nihayet sıktığım musluk
kırılır, musluk bir tarafa, ben bir tarafa giderim. Sonrasında akar su gibi
oluk oluk su akar borudan. Akacak kan nasıl ki damarda durmuyorsa, benim
çeşmedeki su da vanadan kapanıncaya kadar akar. İkinci bir emre kadar vana
açılmaz. Ta ki yeni bir musluk alıp çeşmeci gelinceye kadar. Ardından, cebime
sıkışmış para çeşmeciye gider. Üzerim ıslanmıştır ve banyoya uzanınca kirlenmiştir,
temiziyle değiştiririm. Sonuç, iş bitmiştir. Musluk bir daha damlatmaz.
*
Araba
ve aksamından anlama işi de tam bana göre. Göreceksiniz bu konudaki hünerimi ve
hepiniz bana şapka çıkaracaksınız.
Bir
gün arabamın arka koltuklarına kayınvalide ile kayınpeder bindi. İnerken arka
sağ tarafta oturan kayınvalidem bindiği kapıdan inemedi. Çünkü kapı açılmadı.
Sol taraftan indi. Kapı dışarıdan açılıyor, içeriden açılmıyor. Olacak şey
değildi benim için. Hanıma, annen bir defa arabama bindi, kapıyı bozdu. Ah o annen yok mu diyorum.
Aylarca
arabaya böyle bindim. Biri arka tarafa oturmuşsa ya camı indirip dışarıdan
açtırdım kapıyı ya da ineceği zaman kaldırımda bekleyen birinin yanında durarak
ön sağ kapının camını indiriyorum, kardeş, şu kapıyı açıverir misin diyorum. Bu
buluşumdan dolayı içeridekiler zekama hayran kalıyorlar ve gülüşüyoruz.
Ne
zamanki arabaya binsem, arkada oturan kapın açılmıyor dese, o kapı
kayınvalidemin işi. Kaşla göz arasında kadın ne yaptı bilemiyorum. Kapı, o
bindikten sonra açılmadığına göre yaptı bir şeyler ama ne yaptığını kabul
etmiyor diyorum.
Gel
zaman git zaman, olmayacak böyle, bir kaportacıya göstermeliyim dedim ama kime
göstereceğim. Zira tanıdığım bir kaportacı da yok. Tanımadığım birine gitsem,
ne kadar alır, kim bilir. Bu arada bazı çokbilmişler de çocuk kilidi kapalıdır,
oraya bak dedi ama aldırış etmedim. Çünkü benim araba eski model, çocuk kilidi
ne arardı arabamda. Çocuk kilidi olsa olsa konforlu ve yeni arabalarda olurdu.
Hem çocuk kilidi olsa bugüne kadar böyle bir kilitten haberimiz yok ki
oynayalım.
Sonunda
evime yakın Meram Sanayiye, bir tanıdığımla gittim. Tanıdığımın tanıdığı
kaportacı, neyi var dedi. Bu kapı dışarıdan açılıyor, içeriden açılmıyor dedim.
Kapıyı dışarıdan açmasıyla kaş göz arasında kapıyı kapatması bir oldu. Tamam,
şimdi içeriden de açılır dedi. Bir şey yapmadın ki açılsın dedim. İçine girip
kapıyı kapattım sonra açtım. Hayret ki hayret! Aylardır açılmayan kapım
açılmıştı. Ustaya ne yaptın buna yoksa okuyup üfledin mi dedim. Meslek sırrı
dedi. Şu sırrını söyle, meraktan çatlatma beni dedim. Çocuk kilidi kapalıymış,
açtım dedi. Yani benim bu arabada çocuk kilidi mi varmış dedim. Evet, ne sandın
dedi. Ne vereceğiz dedim, borcun yok dedi. Israr ettim. Borcun yok dedi. Bu
arada borcumun olmamasına, kapının açılmasından daha çok sevindim. Ayrılırken
çocuk kilidinden dolayı kapıyı açamadığımı kimseye söyleme, olur mu dedim.
Güldü. Benden başka bu arızayla böyle gelen var mı dedim. Tek tük gelen olur
dedi. Şükür, yalnız değilmişim dedim, ayrıldım. Merakıma giden, kimsenin
oynamadığı ve kullanmadığı çocuk kilidini kayınvalidem nasıl buldu da ne ara
kapattı? Gerçi o, hiçbir yere dokunmadım diyor. Hala da dokunduğunu kabul etmiyor.
Sürtünmüş demek ki. Gerçi suçu kim kabul eder ki? Ben olsam, ben de kabul
etmem. Hasılı bir kapı tamirini sade yağdan kıl çeker gibi böylece masrafsız
bir şekilde gidermiş oldum. Aylarımı aldı ama olsun. Masrafsız olduktan sonra
ayların ne önemi vardı benim için.
*
Araba
sürmeyi pek sevmem. Tek başına iken her yere ya toplu taşıma ile ya da
yürüyerek giderim. Ailecek bir yere gideceksem arabayı çalıştırmak vacip olur.
Dönüşte arabayı çalıştırınca ev sahibi, sağ farın yanmıyor, bunu elektrikçiye
bir göster, der. Vazifesi sanki, tek far neyime yetmezse. Arabayı boşa alır, el
frenini çeker, arabadan inerim. Yanmayan farın üstündeki kaputa elimle birkaç
defa vurunca yanmayan far yanmaya başlar. Gördüğünüz gibi far dayak istiyormuş.
Birkaç tokat yiyince kendine geldi hemen diyorum. Gülüşüyoruz. Bizi uğurlamaya
çıkan hane halkı da bu buluşuma gülüyor. Varsın gülsünler. Onların sözünü
dinlesem, ertesi günü soluğu elektrikçide alacaktım ve cepten ne çıkardı, bunu
kestiremiyorum.
*
Arabayı
oğlan sürüyor. Bir gün geldi. Baba, arabanın ekranı yanmıyor, karanlıkta
gidiyorum, bir tamirciye götürsek dedi. Tamir dendi mi hiç aralaşmayan cinlerim
başıma üşüşür. Evlat, ben bir bakayım. Bunun için tamircide ne işimiz var
diyorum. Bakıyorum. Yanmıyor gerçekten. Bu haliyle sürsen kaçla gittiğini bile
bilemezsin. Ekranın üstüne farda olduğu gibi birkaç vurdum. Ekran yandı. İş bu
kadar basit evlat. Vuracaksın, o sana acımıyorsa sen ona hiç acımayacaksın
dedim.
Bir
işi daha yüzümün akıyla bitirdim diye sevinmiştim ki sevincim kursağımda kaldı.
Ertesi günü baba, ekran yine yanmıyor, var bunda bir şey dedi. Benim gibi vurmadın
mı dedim. Vurdum hem de kaç kere denedim, olmadı dedi. Benim tokadımı istiyor
dedim içimden. Gidip vurdum, vurmayı biraz daha sertleştirdim. Bana mısın
demedi. Bu defa yutmadı araba aynı numarayı. Bize sanayi yolu göründü deyip
atladım arabaya. Elektrikçiye vardım. Arabanın sıkıntısını söyledim.
Düğmesinden kapatmışsınızdır, açıver dedi. Nerede burada düğme. Sonra kim, niye
kapatsın? Gel şu düğmeyi bir gösteriver dedim. Direksiyonun sol tarafında ekran
düğmesi varmış. Usta açtı ve ekran yandı. Arabayı çok elden kullanırsan böyle
olur ve düğmeyi kapatanı da bulamazsın dedim. Hoş, kimse kapatmamıştır,
kapattıysa da ekranı kapattığını bile hesaba katmamıştır. Elektrikçiden
ayrılırken bunu kimseye anlatma olmaz mı dedim. Olur dedi, gülüştük. Bu arada
elektrikçi bu yaptığından para almadı. Beni sevindiren de yine bu oldu. Arabam,
sanayiye gitmeyi sevmediğimi bildiği için “Tamam, bana baktırma ama bu
vesileyle en azından sanayiyi bir gör” demiş olmalı.
Hasılı
dostlarım, iş bitiriciliğim, iş ve ben ya da ben veya iş hayatım bu şekilde
devam eder gider. Size sadece birkaç örnek verdim. Elektrik prizi ve duy değiştirmeyi,
patlayan lambayı çıkarıp yenisini takmayı, tıkanan lavabonun hortumunu çıkarıp
yenilemeyi, kırılan camı camcıya kestirip takmayı ve macunlamayı, dolabın vidası
çıkmış ya da düşmüşse vidalamayı saymıyorum bile. Çünkü uzar gider hünerlerim. Bir işiniz olur da haber etmezseniz hakkım
kalır. Üstelik meccanen, bu el emeği göz nuru işlerim.