Bu ülkede kimi zaman doğal kimi zaman da suni krizler çıkar
ya da çıkarılır. Bu krizler bir müddet gündemi işgal eder, çözülür veya
çözülmez sonra gündemden düşer. Çünkü fazla devam etmesinin bir anlamı yoktur.
Zira bu vesileyle ya gündemden bir şeyler saklanmıştır ya da istenen olgu
oluşturulmuştur. Kimi krizler bir daha gündeme gelmezken kimisi de ısıtılıp
ısıtılıp tekrar önümüze konur. Bir krizimiz var ki değişmeyen kaderimizdir bu.
Bunun adı ekonomik krizdir. Bu kriz bizi belirli periyotlarla yoklar. Her
gelişinde de bazılarını ve fırsatçıları ihya etse de orta ve dar gelirliyi bitirir.
Elinde avucunda ne varsa alır götürür.
Böyle bir kriz öncesi, ayağımı yerden kesecek LPG'li bir
arabanın sahibi oldum. Hükümet, krizi aşmak için LPG'li araçlara medet bağlamış.
Benzin ve dizel araçların dört katı MTV düzenlemesine imza attı. Bu karar,
Anayasa Mahkemesinden döner düşüncesiyle çoğu LPG'li araç sahibi bu vergiyi
yatırmadı. Ne olur ne olmaz, sonrasında bu katmerli verginin bir de faizini
ödemeyeyim endişesiyle gidip gününde yatırdım.
Bir duydum ki MTV'yi katmerli yatıranlar, dilekçe
verdikleri takdirde Anayasa Mahkemesi ilgili düzenlemeyi iptal ettikten sonra
fazla ödemelerini geri alabileceklermiş. Anayasa Mahkemesinin iptal kararları
geriye işlemez ama bir umut deyip dilekçe yazmaya karar verdim.
Dilekçe yazacaktım ama dilekçeyi kimin adına verecektim.
Çünkü arabanın kaydını üzerime alamamıştım. Ne var ne yok, tüm artırdığımı bu
eski modele vermiştim. Dilekçeyi kendi adıma mı vereyim, onun adına mı? Kendi
adıma versem, araç üzerime kayıtlı değil. Arabanın resmi sahibinin adına versem,
o kişiyle aynı ilde yaşamıyoruz. İlgili resmi kurum müdürünün yanına girip
bu durumu izah ettim. Müdür bana “Arkadaş, bize bu durumu izah etmeden gelip
dilekçe verseydin, kimin adına versen kabulümdü. Siz dürüstçe açıkladınız. Bu
durumda olmaz" dedi.
Müdür nezdinde dürüst olmam, dilekçemin işleme konmamasına
sebep oldu. Gerçi katmerli vergiyi Mahkeme iptal etti. Dilekçe verenler de fazla
ödemeyi geri alamadı. Üzerine bir bardak soğuk su içip hayatlarına devam
ettiler. Bu vergiyi yatırmayanlar ise haliyle karlı çıktı.
*
2000’li yıllarda Adana’dayım. Aracımın muayene zamanı
geldi. Günü geçtiği zaman faiz işlemese de bir kontrolde polisin aracımı
bağlama durumu vardı. Yol bilmem, yolak bilmem, nereye gideceğim bilmem.
Tanıdığım bir polise durumu söyledim. “Boş ver, binmeye devam et. Muayene
yaptırmana gerek yok. Polis yakalarsa benim adımı söyle, yeterli” dedi. Abi,
sağ olasın ama ben kaçak köçek işleri sevmem. Şunun muayenesini yaptıralım,
dedim. “O zaman ruhsatı ver, ben hallederim,” dedi. İstasyon görevlileri,
“Aracı bari görelim” demişler. Tanıdığım arabayı götürüp getirdi. Ödediğim cüzi
miktar parayla aracım muayene edilmiş oldu.
Bir sonraki muayene zamanı geldiğinde tanıdığım polise
tekrar yük olmaktansa bu sefer kendim yaptırayım dedim. Araç muayene
istasyonunun yerini öğrenip gittim. Arabama bakılmadan aracımın muayenesi
yapıldı. Ödemeyi yaptıktan sonra memur şurayı imzala diye önüme bir evrak
uzattı. İmzalayacağım yerde ismim yoktu. Arabanın önceki sahibinin adı vardı.
Çünkü hala aracı üzerime almamıştım. Polise, isim benim değil ama dedim. Polis
bana, “Sordum mu? İmzala şurayı” dedi. Haklıydı adam. Sormamıştı zira. Şom
ağızlığım, neredeyse pişmiş aşa su katacaktı. Hiç sesimi çıkarmadan imzaladım.
Arkama bakmadan oradan ayrıldım.
Bu anekdottan anladığım, kamuda memura ve amire bir konuda
“Efendim, mesele şöyle. Ben böyle yapabilir miyim” demeyeceksin. Çünkü kazara
sorarsan zaten cevap hazır: Olmaz. Hazretli, sorarsa ancak o zaman cevap
vereceksin. Sormuyorsa, ağzını açmayacaksın ve işini çıkaracaksın. Böyle
yapmazsan, maazallah, sonucuna katlanırsın.
*03/02/2021 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.