20 Haziran 2020 Cumartesi

Yeni Nesil Bir Matematik Sorusu

8.sınıflara LGS'de sorulan yeni nesil bir soru. Kolay mı zor mu bilmem. Zira anlamam. 

Benim Matematiğim iyi diyenler! Buyrun, soru sizi bekliyor. Anlamadığım, tuzu , yemeği ne karıştırırsınız? Haydi karıştırdınız. Tuzun gramını ne yapacaksınız? Bunun cevabını çocuklar bulunca göğe mi ereceksiniz? Reel hayatta yediği yemeği bırakın, aşçılar bile pişirdiği yemeğe kaç gram tuz attığını bilmez. Pişirirken tadar. Tuzlu ya da tuzsuz der. Hasılı bu soruların reel hayatta yeri yok, bilesiniz. 

Yeni nesil soruların mucidini ve bu soruları hazırlayanları sizi bilmem ama Rabbim bildiği gibi yapsın. Son sözüm budur. 

Bu arada 20 sorunun her biri, al birini vur ötekine türünden. 

Çocuğunuz bu ve diğer soruları yapamazsa çocuğunuzda kafa yok diye kızmayın. Bilin ki çocuğunuz normal. Anormal olan sorular ve bu soruları hazırlayanlar. Yine de çocuğunuza kızmaya devam edecekseniz buyrun, soruyu bu yaşınızda siz çözün. 

İçinizde ne var bu soruda, beylik bir Matematik sorusu diyeniniz olursa gözüme uzun süre görürmeyin derim.

Bu Ne Yaman Çelişki Böyle! *

Tüm devlet memurları, işçiler, özel sektörde çalışanlar maaşlarını kamu veya özel bankalardan veya finans kurumlarından almak zorunda. Bunun için kurum, kuruluş ve özel sektör, kurum içinden üç kişilik bir komisyon oluşturarak ilgili komisyon banka veya finans kurumlarından en uygun teklif ve ödeme şartlarını alır. Teklifler komisyon marifetiyle masaya yatırılır. Şartları en uygun olan banka veya finans kurumunu üst amire teklif eder. Amir de uygun görürse karşılıklı imzalar atılarak maaş anlaşması yapılır. Banka ya da özel finans kurumlarıyla anlaşma genelde bir, iki, üç yıllık yapılır. Diyanet İşleri Başkanlığı da personelinin maaş anlaşması için bir finans kurumuyla anlaşmış. Buraya kadar bir sorun yok. Zira maaş anlaşmasında olması gereken bu. 
Sorun, bu maaş anlaşmasını 18 Haziran tarihli tweetiyle personeline duyuran Diyanet İşleri Başkanının açıklamasında. Başkanın bu paylaşımını okumadı iseniz ilgili tweeti buraya alıyorum: "İslam’ın haram kıldığı ve haksız kazanca yol açarak büyük bir sömürü aracı olan faizle mücadele noktasında, Diyanet İşleri Başkanlığı olarak personelimizin maaşlarını faizsiz finans kurumları aracılığıyla ödemeye başladık. Ülkemize, milletimize hayırlı olsun." 
Başkanın bu açıklaması baltayı taşa vurma cinsinden. Zira tartışmalara sebebiyet verecek bir açıklama. Niçin böyle olduğunu fazla detaya gitmeden madde madde açıklamaya çalışayım:
1.Sayın Erbaş, Diyanet personelinin üst yöneticisi olmakla beraber temsil ettiği görev gereği bu ülkede yaşayan tüm Müslümanların başkanıdır.
2.Başkan bu açıklamasıyla kendi personelini faize bulaşmaması için koruduğunu ifade ediyor. Bu ülkede faizle muamele yapan resmi veya özel bankalardan maaş alan milyonlar var. Eğer bir hassasiyet gösterilecek ve bir mücadele başlatılacak ise bu, topyekûn olması gerekmiyor mu? Bu anlayış "Ben personelimi koruyorum, diğerlerinin canı cehenneme" demektir. Buna ben kendine Müslüman olmak derim.
3.Bankalardan maaş almak dinen sorunlu ise Başkan bunu umuma duyurmalı. Aynı zamanda bağlı bulunduğu atamaya yetkili amirine bu endişesini dile getirmeli değil mi?
4.Bankalardan yapılan anlaşma gereği maaşı bankadan almak sorun ise Başkanlığına bağlı Din İşleri Yüksek Kurulunun birkaç ay önce "Toplu konut projesi çerçevesinde kamu bankalarından kredi çekmenin caiz olduğu" yönünde verdiği fetvaya ne demeli? Bankadan bu çerçevede kredi çekmek bankaya/faize destek anlamına gelmiyor mu? Sayın Başkan, bu fetvaya onay veriyor, maaşı devlet bankasından almaya sıcak bakmıyorsa buna bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu denmez mi?
5.Başkanın "Personelimizin maaşlarının ödenmesi için şu özel finans kurumunun sunduğu teklifler daha uygun görülmüş ve ilgili finans kurumuyla anlaşma sağlanmıştır. Personelimize hayırlı olsun" demesi daha şık olmaz mıydı?
6.Özel finans kurumlarının faizsiz olduğu konusunda kesin bir bilgiye sahip mi yoksa onlar da mı bankacılık sistemine göre işlem yapıyor? Zira kamuoyunda özel finans kurumlarının da bu sistem içinde diğer bankalardan çok farkı olmadığı yönünde bir kanaat var.
7.Kendisine bağlı olan DİB personeli ve kendisi bugüne kadar hangi bankalardan maaş almıştır? Kendisi 2017'de başkanlığa atandığına göre o zaman bu hassasiyeti niçin göstermemiştir? Zira açıklamasından, personelin maaşlarının daha önce faizsiz finans kurumundan alınmadığı anlaşılmaktadır. 

Hasılı, Başkanın bu açıklaması nereden tutarsanız elinizde kalır. Çünkü kendi içinde ne yaman çelişkiler barındırıyor. Keşke hassasiyetinden dolayı tercihini özel finans kurumlarından yana kullansaydı da bu açıklamayı yapmasaydı, çok daha iyi olurdu. 

*22/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

19 Haziran 2020 Cuma

Benden Size, Hava Atmaya Dayalı, Temsili Bir Namaz


Sanmayın hakikaten namaz kılıyorum. Tamamen özentiye dayalı temsili bir namaz bu. 

İlahiyat Camisinde cuma namazını kılıp çıkarken ceketini omuzlarına atmış ve namaz kılmaya devam eden birini arkasından gördüm. Sağ kolunu göremedim. Dedim ki sağ kolu yok. Az daha divelendim. Sol kolu da yok. Dedim, iki kolu olmadığı halde namaz kılmaya çalışıyor ve kollarının olmadığını göstermemek için ceketini omzuna atmış. 

Tam çıkışa doğru biraz daha yürüyünce el ve kollarının sapa sağlam olduğu gördüm. Yaşı 70'in üzerinde olan amcanın rükuya ve secdeye varmasını bekledim. Bakalım ceketi düşürmeden üzerinde duracak mı diye. Hem rükuyu hem de secdelerini yaptı. Hayret ki ceket omzundan düşmedi.

Daha önce ceket omuzda, ayakkabısının arkasına basmış, eline de 33'lük tesbihini almış dışarılarda gezip dolaşanlar gördüm de namazda uygulayanına ilk defa şahit oldum.

Eve gelir gelmez arşive kaldırılmış ceketlerimden birini arayıp buldum. Ceketin düşüp düşmediğini namaz kılarken üzerimde denemek istedim. 

Omzuma ceketi attım. Seccadeyi serdim. 

Oğlana, oğlum ben namaz kılarken çek ve çektiğini bana at dedim. Kıldım ve gördüğünüz gibi ilk denemede ceketi düşürmedim. 

Hasılı, maharetse maharet...havaysa hava... Sizin de bu maharetimi ve havamı görmenizi istedim. 

Bu arada ceket omuzda namaz kılmanın havası bir başka oluyormuş. Temsili de olsa bunu derinden hissettim. Varın siz, amcanın havasını düşünün.

Aramızdaki farka gelince;
Amca hakiki namaz kılıyor, ben ise temsili.
Amca açık havada herkese havasını atarken bense perdeleri kapalı, içerisi karanlık bir yerde kendi kendime havamı attım. Başka da kimse yoktu zira.

Bir hava da bizden olsun. Zira neyimiz eksik diyorsanız, atın omzunuza ceketinizi, serin önünüze seccadenizi. Durun namaza. İster hakiki ister sahtesini kılın. Bir hava da sizin olsun...

Hiç Ahiret Sorusuyla Karşılaştınız mı? ***


Milli Eğitim Bakanlığı, üniversiteler, diğer kurumlar, özel kuruluşlar ya da yüksek lisans veya doktora öğrencileri tarafından zaman zaman önümüze bir konu ile ilgili hazırlanmış bir anket konur. Anketlerin bazısı yapabilir misin şeklinde gönüllülük esasına dayalı iken bazılarının doldurulması dayatmaya dayalı: Şu tarihe kadar yapılacak denir. Cevap vereceğin anket sorularının bazısı matbu iken çoğu dijital ortamda yapılmaktadır.
Herhangi bir konuda araştırma, inceleme, sorun tespiti bakımından birtakım verilere ihtiyaç olabilir. Bunun için de anketlere ihtiyaç vardır. 
Basit gibi görünen anketin hazırlaması ve okunması zor olsa gerek. Zira hiç anket hazırlamadım. Soruları hazırlayacaksın, anketi kimlerin dolduracağını belirleyip onlara ulaşacaksın. Verilen cevapları bilimsel veriler ışığında oranlayacaksın. Hata payını belirleyeceksin gibi. Bunlar, anket hazırlayan ekibin işi ve profesyonellik gerektirir. Biz, bizi ilgilendiren yani anket doldurma kısmına bir göz atalım. Zira anketleri biz dolduruyoruz. 
1.Hatır veya zorunlu önüne konan anketi "Aman! Anket değil mi? Getir iki dakikada doldurayım, diyorsun. Anketin içine girdikçe kazın ayağının hiç öyle olmadığını anlıyorsun. Soru içinde sorular var soruların içerisinde, hem de sayfalar dolusu. Hele bu anketi elektronik ortamda yapıyorsan cevap verdiğin sorunun altında yeni soru pencereleri açılıyor. Sorular ise daha görmesek de teşbihte hata olmasın, ahiret sorusu gibi sorular. Bazen sorgu melaikesinin yeni sorusuna muhatap olmamak için "fikrim yok" seçeneğini işaretlemek zorunda kalıyorsun. 
2.Soruların içine girdikçe iş inada bindi deyip önce anlamaya çalışıyorsun. Anladık diyelim. Cevap vermeye kalkıyorsun. Karşına o biçim cevaplar çıkıyor ki apışıp kalıyorsun. İşte size bir örnek:
a- Hiç Katılmıyorum
b-Oldukça Katılmıyorum
c-Kısmen Katılıyor- Kısmen Katılmıyorum
d-Oldukça Katılıyorum
e-Tamamen Katılıyorum
Şansınız var. Bu cevaplar en az seçenekten oluşuyor. Bir de en alt tarafa diğer seçeneği konuyor ki yaz yazabilirsen.
3.Anket doldurmak sıkıcı da olsa en sevindirici yanı "Anket bitmiştir. Kaydet’e basınız" cümlesidir. Aslında en sevindirici olanı  hiç ankete katılmamaktır.
4.Yapılan bu anketler ne kadar bilimsel ne kadar doğru cevaplar veriliyor ne derece doğru okunuyor? Bu anket sonuçları nerede kullanılıyor yoksa anket yapmış olmak için mi yapılıyor, bu da ayrı bir konu.
Hasılı, bugüne kadar herhangi bir anket doldurmadı iseniz dünyanın en şanslı insanı ve Allah'ın sevgili kulusunuz demektir.

***23/06/2020 tarihinde Pusula haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.


17 Haziran 2020 Çarşamba

Kaldırımlarla Aranız Nasıl? ***

Mecbur kalmadıkça arabaya binmem. Fırsat buldukça yürürüm. Yürümeyi seviyorum. 
Yollara paralel bir şekilde taş, kilitli taş, mermer gibi şeylerle hafif yüksekçe yapılmış yaya yolu dediğimiz kaldırımlar, araç trafiğinin yoğun olmadığı tenha yollar, mahalle araları ve bazı parklarda bulunan yürüyüş parkurları yürüyüş için ilk akla gelen yerlerdir.
Çarşı merkezlerinde bulunan kaldırımlar insan yoğunluğu bakımından kalabalık olduğu için seri yürümeye çok müsait değil. Her yerde yürüyüş parkuru yok. Geriye mahalle aralarında bulunan sokak ve caddeler kalıyor. Sokak kaldırımları, buraya kaldırım yaptık anlamında öylesine yapılmış süs kaldırımlardır. Üzerinde yürünmez. Çünkü daracıktır. Geniş kaldırım yapılmaya kalkılsa orta yerde zaten yol kalmaz. Yürümek için geriye mahalle aralarından geçen alternatif yolların kaldırımları kalıyor. Çünkü bu yolların kenarına yapılmış kaldırımlar biraz daha geniş. Öyle ya! Yollar araçlarınsa kaldırımlar da yayaların. 
Yayalara ait bu geniş kaldırımlara rağmen kaldırımlarda yürümek maharet ister. Yürümek için bol zigzag çizmek zorundasın. Çünkü kaldırımlarda yürüyen yayanın dışında ne ararsan var: Aynı hizada olmayan ağaçlar, özel mülkün bahçesinden sarkan ağacın dalları, yönlendirici ve bilgilendirici trafik levhaları, beton direk, demir direk, ağaç direk, elektrik ve telefon kutuları, kaldırımın tam ortasına gömülmüş çöp konteynırları, kaldırıma araç konmasının önüne geçmek için kaldırım üzerine sabitlenen demir dubalar, yönlendirici okul levhaları, reklam panoları, otobüs durakları, kaldırımda bisiklet sürenler vs. Birkaç sene öncesine kadar esnafın kaldırım üzerine teşhirlik ürün koyma modası vardı. Belediyelerin sıkı denetim ve uyarıları sayesinde bereket şimdi kaldırımlara teşhirlik ürün konmuyor. Kaldırım üzerinde tüm bunları görmeye alıştık. Bu yüzden kaldırıma çıkınca dümdüz gitmen mümkün değil. Sürekli sağa, sola sapman gerekecek. Hafif bir dikkatsizlik kaldırım üzerindekilerden birine çarpman demektir. Hepsine dikkat etsen bile sağdan gitmeyip sana çarpacak gibi tersinden gelen, hiç istifini bozmayan tipler çıkıyor karşına. Bu cinslere yol vermek için araçların seyrettiği yola inmen gerek. Zaman zaman çökmüş kaldırımlar, taşı çıkmış veya taşı oynayan kaldırımlar da eksik değil. 
Yaya yolu diye bildiğimiz kaldırımları bizim milletimiz bir başka amaçla daha kullanıyor: Kaldırımlara aracını park ediyor. Kimi enlemesine, kimi boylamasına aracını koyuyor. Bu, diğer yürümeye engel kaldırım işgallerine rahmet okutan cinsten. Çünkü geçemezsin. Bu durumda yapacağın tek şey yürümeye devam için yola inmek. Yolun kenarına inmek de yeterli değil. Ta yolun ortasına, araçların vızır vızır geçtiği yere kadar kendini tehlikeye atarcasına inip yürümelisin. Çünkü yolun kenarında da park edilmiş diğer araçlar var. Tüm bunları yaparken yani geçip giderken hem kaldırım üzerindeki hem de kaldırıma paralel park edilmiş araçlara azami gayret göstermek gerek. Çünkü araçlar pahalı ve önemli. Bir yaya olarak ben kimim ki... Kaldırımlar ve yol kenarları işgal altında olduğundan dolayı yürümek için önden ve arkadan araç çarpsa ne olur. Önemli olan araçların zarar görmemesidir. 
Hasılı bu ülkede yürümek zor mu zor, mesele mi mesele. Bu yüzden yayaların yürümesine engel olacak şekilde kaldırımlar bu şekilde amacı dışında kullanılıyor ve buna engel olunamıyorsa en iyisi kaldırımları kaldırmak. Başka da aklıma bir şey gelmiyor.

***20/06/2020 tarihinde Pusula haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

16 Haziran 2020 Salı

Göbek Sorunumuz *

Başlığı görünce "bıktık senin göbeğinden, bize ne arkadaş" demeyin. Rahat olun. Göbeğimden bahsetmeyeceğim. Zira göbeğim Abbas'ın kör kazı gibi atıştırmalarımın ve hareketsizliğimin bir sonucu ve bu, benim sorunum. Sizi kendi sorunlarımla meşgul etmeyeceğim. Size bir başka göbekten yani dönel kavşaklardan bahsedeceğim. Zira bu kavşaklar da önümüzde taşıdığımız göbekler gibi sorun. 
Trafiğe çıktığımızda tek tip kavşakla karşılaşmayız. Tip tip kavşaklar var. Önce kavşak çeşitlerine bir bakalım: Kontrolsüz ve kontrollü kavşaklar, modern dönel kavşak, dönüş adası kavşağı, 3 yönlü T kavşağı, köprülü ve trafik ışıklı kavşaklar. Kavşakların çeşit çeşit olmasında sanırım kavşak ihtiyacı olan yerin genişliği ve bağlantılı yollar göz önüne alınıyor olsa gerek.
Bu kavşak çeşitlerinden, görüntüsü yuvarlak olan modern dönel kavşağa biz Konyalılar, kavşak yerine göbek demeyi tercih ederiz. Özellikle adres tariflerinde bu tabiri çok kullanırız: Arkadaş, şöyle düz gideceksin. Az sonra önüne bir göbek çıkacak. Bu göbeği geçeceksin. Düz devam edeceksin. Önüne bir göbek daha gelecek. Bu göbekten sağa döneceksin. Sonra adresi  orada bir daha sor" gibi.
Göbeklerle ilgili sorunlara gelince;
1.Bazıları trafiği rahatlatırken bazıları trafiği tıkıyor. Yine bazıları trafik kazalarını en aza indirgerken bazıları da kazaya davetiye çıkarıyor. Kazaların önemli bir kısmı da kavşaklarda meydana geliyor.
2.Belediyelerimiz -hikmeti nedir bilinmez- kavşaklarda sık sık değişikliğe gidiyor. Bir kavşağa alışıyorsun. Bir başka gelişinde dönel kavşak kaldırılmış, yerine başka bir çeşit kavşak konmuş oluyor. Bazılarına önce ışık konuyor, sonra kaldırılıyor ya da tersi. Bazı kavşaklarda sağ tarafa kontrollü geçiş için uygun yer olmasına rağmen bir yol açılmıyor. İkinci düzenlemede sağa bir yol açılıyor.
3.Işık konmamış dönel kavşaklarda yol önceliği kimin tereddüdü yaşanıyor. Bazısında "Öncelik kavşakta dönenlere ait" yazarken bazısında herhangi bir uyarı yok. Kimi sürücüler döndüğü her kavşakta yol benim diyerek gazlayıp giderken kimi de yol kendisine ait olmasına rağmen "Burası Konya. Ne olur ne olmaz" deyip düz geçenlere yol verir. Kiminin trafikten anladığı "Öncelik daima düz gidene ait" diyerek dönel kavşaktan çıkana hiç öncelik tanımaz. Dönel kavşaktan çıkan da "Yol benim. Bu hakkımı kimseye yedirmem" derse bu iki inatçı sürücüden ortaya, nur topu gibi bir kaza çıkar. Bazı sürücüler de "Yol benim. Bunu biliyorum ama bunu gel de karşı tarafa  anlat" deyip karşılıklı "Sen geç" centilmenliği yapar.
4.Dönel kavşağa göbek dendiğini bilmeyen yabancılar, göbekli yol tarifini anlamakta epey bir zorluk yaşıyorlar. Çünkü tarifi unutup bu göbek ne demeye odaklanıyorlar.
5.Göbeklerde ışığa yakalanmamak için hızlananlar, sarı yanarken geçenler, bana yeşil yandı nasılsa deyip hızını düşürmeden kontrolsüz geçenler, kendisine yeşil yandığı halde geçeyim mi geçmeyeyim mi düşünenler, sarı ışığın yanmasıyla birlikte önde durana "uyuma, acele et" dercesine kornaya basanlar, önündeki ışığı değil de karşı tarafın ışığına bakanlar, ateş alırcasına kalkanlar, yol önceliği olan yayalara yol vermemek için gaza basıp korna çalanlar, döneceği yere uygun durmayıp sağdan sola ya da soldan sağa geçmeye çalışanlar, "U dönüşü yasak" levhasına aldırmayıp U dönüşü yapmaya kalkanlar, dönemeyip geri manevra yapanlar, kavşağa gelmeden önce birbiriyle kapışanların kavşakta durdukları zaman el-kol işaretleriyle atışmaya devam edenler, bununla yetinmeyip işi fiziki kavgaya götürenler yine kavşaklarda görmeye alışkın olduğumuz kavşak sorunlarımızdandır.

*20/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


15 Haziran 2020 Pazartesi

Su Faturanız Nasıl? *

Millet, faturalara yansıyan su bedellerinden muzdarip. Dert yanan yanana. Herkesin serzenişi de belediyeye. Serzenişler ve itirazlar KOSKİ'nin kulağına kadar gitmiş olmalı ki belediye, su fiyatlarının niçin yüksek geldiğini ayrıntılı bir şekilde madde madde açıklamak zorunda kaldı. Burada belediyenin, faturaların yüksek gelme ile ilgili izahına yer vermeyeceğim. Kamuoyunun bilgisine sunulan bu açıklamayı zaten çoğunuz okumuştur. Okumayıp gereksinim duyan da sanal alemden bu açıklamaya ulaşabilir.

Belediyenin yaptığı bu açıklamayı yeterli görmedi iseniz, faturanızı ödemenize katkısı olmasa da bu meseleyi bir de benden dinleyin:

Bunu, koronavirüs tedbirleri çerçevesinde etkili, yetkili ve uzman kişilerin ekran karşısında yaptığı tavsiye ve uyarılarına, aynı zamanda kamu spotu olarak verilen kamuoyunu bilgilendirici reklamlara kulak verirken düşünecektiniz. Onlar sürekli 14 madde kuralından bahsetti durdu. Hele bir 20 saniye kuralı vardı ki bunu çok iyi biliyorsunuz.

Uzmanlar bu kuralın üzerinde o kadar durdular ki  bu kural silinmeyecek şekilde kafamızın içine kazındı. Kimi bunu da yeterli görmedi, ellerin nasıl yıkanacağını ve ovulacağını kendi ellerini hilalleyerek gösterdi durdu. Bundan mütevellit biz dedik ki tüm iş elde bitiyor. Elimizi  özellikle 20 saniye boyunca yıkarsak tüm dertlerden kurtulacaktık. O zaman yıkayalım dedik durmadan.  Eve girdik yıkadık, evden çıktık yıkadık, odadan odaya geçtik yıkadık. Bir yere dokunduk daha fazla yıkadık. Dokunmadık ise de dokunmuş olabiliriz dedik yine yıkadık, en az yirmi saniye.

Dışarıdan eve girince tepeden tırnağa üzerimizdekileri balkona çıkardık. Çıkardığımızı balkonda bir müddet havalandırdıktan sonra ardından çamaşır makinesine attık. Bu makine su yakmıyor diyemeyeceğim. Maalesef su yakıyor.

Sebze, meyve almışsak üzerindeki virüsler ölsün(Bu virüsü ölü diyorlar. Virüsün ölüsü bu ise dirisini varın, siz düşünün) diye aynı şekilde önce balkona koyup havalandırdık. Ardından aldıklarımızı bir seleye boşaltarak mutfak lavabosunun önüne koyduk. Onları önce suyun içine koyduk. Virüsleri öldürsün (yahu bu virüs ölü değil miydi?) diye üzerine sirke döktük. Az bekledikten sonra elimize aldığımız sebze ve meyveyi musluk açık bir şekilde tek tek yıkadık. Biz yıkadık, musluktan su boşaldı. Belki tam temizlenmemiştir diyerek bir daha bir daha yıkadık. Bu yıkama esnasında kaç 20 saniye kuralını çiğnemişizdir bir düşünün. Çiğneyelim, canımızdan kıymetli dediğinizi duyar gibiyim. Eyvallah, dediğiniz gibi olsun. Ama musluktan akan her damla suyun bir de atık su bedeli vardı. Bunu da yazın bir kenara.

Esnek çalışma çerçevesinde işe gitmedik. Girdik çıktık evin suyunu kullandık durmadan. Halbuki ne de alışmıştık kurum, kuruluş ve işyerlerinin suyunu kullanmaya.  İşyerlerimiz ne kadar fatura ödüyor bilmiyorduk. Şahsınıza gelen bu yüksek su bedelini düşünürken işyerimize sadece su sarfiyatı yönünden ne kadar maliyet bıraktığımızı, şimdi o maliyetlerin bize fatura edildiğini de aklımızdan  hiç çıkarmayalım.

Tüm bunların üzerine, temizlik konusunda eşiniz hassas biri ise -ki kadın olup da hassas olmayanı görmedim hiç- bu süreçte temizlediği yeri bir daha temizlemişse bu gelen faturaya bu durumu da ekleyin.

Hasılı tüm bunlar üzerinden size şunu söyleyeyim: Su fatura bedeli yüksek geldi diye hiç dert yanmayın, ağlayıp sızlanmayın. Üstelik size katlamalı olarak gelen bu su bedeli, geçen yılın su fiyatları üzerinden hesaplanmış. Bu sarfiyata bir de bu yılın fiyat ayarlaması dahil edildiğini düşünün bir an için. Çok ucuza kurtulduğunuzu düşünecek ve sevineceksiniz. Zira beterin beteri var. Haydi son kez şunu da ekleyeyim: Bize ekranlarda durmadan elinizi yirmi saniye yıkayın uyarısı yapan kişiler bu süreçte acaba belediyelerle ortak çalışmış olabilir mi?

Nasıl ikna edebildim mi sizi? Yok, ikna olmadıysanız, belediye sizi ikna edemedi ise ben nasıl ikna edebilirim. Neyse boş verin siz acabayı ve ikna olmayı. Su borcunuzu ödemeye bakın. İnşallah işinizi kaybetmemiş ve ödeme gücünüz vardır. Allah yardımcınız olsun!

Not: Bana su faturası gelmedi. Çünkü ocakta peşin ödemiştim. Suyumu kullanmaya devam ediyorum. Peşin satan esnaf gibi oturuyorum şimdilik. Belediye ile aralık ayında mahsuplaşacağız. İçte miyim bilmiyorum. Kendi durumunuza bakarak benim nerede olabileceğimi kolayca kestirebilirsiniz. Zira benim için dananın kuyruğu aralık ayında kopacak. 

*17/06/2020 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.