16 Nisan 2019 Salı

Ekonominin Seçimlere Etkisi ***


İktidar olmak aynı zamanda yıpranmayı gerektirir. Hele bir de iktidar uzun sürerse yıpranma kaçınılmazdır. İktidarları yıpratan nedenler farklı olsa da belki de en belirleyici olanı ekonomidir. Bugüne kadar böyle olmuştur, bundan sonra da öyle olacak görünüyor.

2009 seçimlerinde iktidarın belediye seçimlerinde oy kaybı yaşamasının nedenleri arasında bizi teğet geçtiği söylenen 2008 ekonomik krizini de saymak gerekiyor.

Dövizin dalgalandığı, yukarı doğru bir seyir izlediği bir ortamda 24 Haziran seçimlerini yaptık. Etkisini vatandaşın çok hissetmediği bir dönemdi bu dönem. Bu yüzden bu seçimde ekonominin etkisinin çok olduğu söylenemez.

2019 Mart seçimlerine gelindiğinde,
*Her türlü ürünün fiyatlarında anormal artışlar dikkat çekti.
*Paramız döviz karşısında eridi, hala erimeye devam ediyor.
*Adı konmamış krizin etkisiyle niceleri işini kaybetti.
*Birçok işletme personelin maaşını zamanında veremez oldu.
*Enflasyon bir ara yüzde 25'leri geçti. Halihazırda yüzde yirmilerin altına inse de enflasyon hala çift haneli rakamlarda dolaşıyor.
*Sebze fiyatlarındaki artışın önüne geçmek amacıyla belediyeler, seçimden önce halka e tanzim adıyla uygun fiyata satış yaptı.

31 Mart seçimlerini vatandaşın hayat pahalılığı çektiği bir dönemde yaptık. Bu da etkisini gösterdi. İktidar bazı büyükşehirleri kaybetti. Vatandaşın hayat pahalılığının cezasını bu seçimde sınırlı miktarda iktidara kestiğini düşünüyorum.

Yinelenen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçim sonuçlarında da diğer nedenlerin yanında yine ekonominin en önemli faktör olduğu aşikardır.

2001 ekonomik krizinde vatandaş tüm cezayı hükümete keserek hükümet ortaklarının hepsini baraj altında bıraktı. Etkisini her geçen gün derinden derine hissettiren şimdiki ekonomik krizden dolayı vatandaş hükümetten kredisini tamamen çekmedi. Çünkü bozuk olan bu ekonomiyi yine bu hükümet düzeltir kanaatine sahip vatandaş.

2023'e kadar şayet erken genel bir seçim olmazsa bu durum hükümetin lehinedir. Vatandaş bu sürede hükümetin ekonomiyi düzeltip düzeltemeyeceğini izleyecek. Hükümet gerekli rahatlamayı sağlayamazsa vatandaş yeni bir seçimde iktidar mührünü de alıp bir başkasına yönelecek. Öngörüm bu şekilde. Bunu söylemek için müneccim olmaya gerek yok. Çünkü bugüne kadar yaşanılan tecrübe, yarın hakkında bize bir fikir veriyor. 

Burada yapılacak olan, hükümet eğer iktidarda kalmak ve kaybettiği belediyeleri bir sonraki seçimde geri almak ve yenilerini kaybetmek istemiyorsa vatandaşın 31 Mart seçimlerinde verdiği mesajı yani uyarıyı dikkate alması ve gereğini yapması gerekiyor. Şu anda hiç vakit kaybetmeden suni tartışmaları bir tarafa bırakarak mutfaktaki yangını önce kontrol altına alması ve ardından bu yangını söndürmesidir. Bu mesele bazılarının "Soğan ve patatese seçim satıldı, onca yapılan hizmete nankörlük yapıldı" dedikleri gibi basit değil. Yangın büyük...

***27/06/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Açık Lise Sınavında Bir Kız Öğrenci


İnsanların giyim kuşamına karışmam. Çünkü bu ülke kılık-kıyafetten çok çekti. Çoğu bedel ödedi. Ülke bu uğurda yıllarını kaybetti. Artık kıyafete karışma zamanı değil. Zaten birine şöyle giyin desen üzerine bir araba laf işitirsin. En hafifinden "Sana ne lan! Anam mısın, babam mısın" der. O yüzden isteyen istediği şekilde giyinsin. Kimsenin diyeceği olmaz ama bu konuda hiç sözümüz olmaz anlamına gelmez. 

Her konuda olduğu gibi giyim ve kuşamda da normali yakalayamadık. Maalesef ifrat ve tefritteyiz. Bir kesim açılıp saçılıyor, diğer bir kesim kapandıkça kapanıyor. Bir türlü normali yakalayıp normal olamadık gitti. Birileri normal olmamak için direnirken bize düşen bu anormallere saygı duymak. Ama nereye kadar?

Açık lise sınavında bir başkan, bir de gözetmen açıktan okuyan öğrencileri sınav salonuna alırken salona giren öğrencilerin kimlik kontrollerini yaparlar. Kontrol ederken aday bu salonun öğrencisi mi diye önce sınava giriş belgesine bakarlar. Eğer salonun öğrencisi ise adayı sırasına oturturlar. Ardından adayın teşhis edilmesi için nüfus cüzdanına ve beraberinde yüzüne bakarlar. Çünkü adayın teşhis edilmesi gerekiyor. Salona alma iş ve işlemleri bu şekilde yürütülürken salona çarşaflı biri gelir. Kızımız yerine oturtulur. Gözetmen kızın kimliğini eline alır, yüzüne bakar. Kızın sadece gözleri görünür. Bu durumda gözetmen ne yapsın? Başkan ve gözetmen sadece gözünden hareketle adayı teşhis edebilirse ne âlâ! Kızım yüzünü aç dese kızın tepki gösterme durumu var. Hatta sınavda psikolojimi bozdu diye şikayet bile edebilir.

Hasılı sadece gözleri görünen öğrencimiz teşhisi yapılmadan bir güzel sınavını olur. Sınava giren kendisi mi ya da kızımız bir başkasının yerine mi girdi bilinmez. Aday belki de erkekti. Nereden bileceksiniz? Çünkü çarşaf gözü dışında her yerini kapatmış. Maharetin varsa gözünden teşhis edeceksin.

Yukarıda bahsettiğim gibi isteyen istediği şekilde giyinsin ama sınavlarda yüz açık olmalı. Görevlilere sınava gireni teşhis etme imkanı vermeli. Özel hayatında isterse gözlerini de kapatsın. Buna hiç diyeceğim olmaz.

Merak ettiğim bu şekil giyim kuşamın dinde yeri nedir? "Başörtünü omuzlarının üzerine sarkıt" buyuran Allah, gözlerin hariç yüzünü de kapat diyemez miydi?

Normalleşelim artık. Ne anadan üryan açılıp saçılalım ne de her yerimizi kapatalım. 





Seçimleri Kazanmanın Yolu

31 Mart seçimleri bitti ama tartışması bitmedi. Mazbatalar verilmesine rağmen bazı yerler için hala itirazlar devam ediyor. Bundan sonra top YSK’da. Ya itirazları reddedip mevcut durumu onaylayacak ya da yeniden seçime gidilecek.

Diğer il ve ilçeleri bilmiyorum ama İstanbul seçim sonuçlarında iptal edilen oyları saydıkça oylarda bir partinin lehine değişiklik göstermesi manidar gerçekten. İptal edilen oyların iptal gerekçesi, mührün sadece parti ambleminin üstüne vurulmasından ve vurulan mührün görülmemesinden ibaret olmasa gerek. Görünen o ki organize bir durum var.

Bu durum tespitinden sonra bir başka konuya gelelim. Partilerin kaleleri diyebileceğimiz bazı iller hariç birçok büyükşehirde başa baş bir yarış vardı. Kazanan ve kaybeden arasında fazla bir oy farkı oluşmadı. O kadar farklı parti içerisinde neredeyse iki parti yarıştı. Sanki orta yerde iki parti varmış gibi oldu. İttifakların ön plana çıktığı bu seçimde  ve 24 Haziran seçimlerinde seçmen belki de ilk defa partisinin dışında bir başka partiye oy verdi. İşin ilginci bir araya gelme ihtimali olmayan, birbirine zıt düşünceye sahip partiler seçmenlerini ikna ederek yabancısı olduğu bir partiye oy verdirmeyi becerebildi. İlk defa bu seçimde Matematik hesabı tuttu. Özellikle Millet İttifakı'nın toplamı fire vermedi. Hepsi topyekûn ittifaklarının arkasında durdu. Sandığa gitmeyecek seçmenini de sandığa getirmeyi becerebildi. Millet İttifakı'nın bu başarısında Cumhur İttifakı'nın payı büyük. Hatta bu başarı tamamen Cumhur İttifakı'na ait dense yeridir. Bundan önceki seçimlerde ötekileştirici siyaset işe yararken bu seçimde rakibin işine yaramıştır.

Bu seçim sonuçları göstermiştir ki seçimlerimiz yeni sistemle birlikte bundan sonra iki turlu bir seçim olacak ve ittifakı geniş tutan ipi göğüslemiş olacak. Bu demektir ki ittifakları geniş tutmakta fayda var. Bunun yolu da partilerle asgari müştereklerde bir araya gelmektir. Bir araya gelinemiyorsa bile en azından hiçbir partiyi rakibin kucağına atmamak, düşmanlığını kazanmamak gerekiyor. Bir puanın veya bir oyun bile değerli hale geldiği günümüzde oy oranına bakarak hiçbir parti küçümsenmemelidir. Çünkü küçümsenen parti, bu işi onur meselesi yapar, gider rakibinle iş tutar veya karşına aday çıkarır. Aldığı oy kendi işine yaramasa da sonucu belirler.

Demem odur ki bundan sonra her seçim hiçbir parti için çantada keklik değildir. Hesap-kitap yapan, geniş kitlelere açılan, her kesimden oy alabilecek adayları belirleyen, ortak akılla hareket eden ve istişareye önem veren seçimlerin favorisi olacaktır. Anlatmak istediğim seçimleri kazanmanın yolu adam kazanmak ve gönüllere girmekten geçiyor. Tek başına hizmet yeterli değildir. Hizmet artı gönül siyaseti belirleyici olacaktır. Kim ya da hangi parti gönüllere girerse seçim onundur. Hem de bu gönlü geniş kesimlere açmak gerekiyor.

14 Nisan 2019 Pazar

Siyaset Yapacaklara...

—Siyasete atılmayı düşünüyorum. İlk işim bir siyasi parti kurmak.
—Siyasi parti kurmayı kolay mı sanırsın?
—Herkes kuruyor, ben de kuracağım.
—Bu işler öyle kolay değil. Türkiye çapında teşkilatlanacaksın. Ekip bulabilecek misin? Zira siyaset bir ekip işi. Haydi her şeyi ayarladın. Siyaset aynı zamanda para demektir. Partinin giderlerini nasıl karşılayacaksın?
—Önce bir kuralım. O kadar parti parayı nereden buluyorsa biz de bulacağız.
—Diyelim ki partiyi kurdun. Siyasette bir varlık gösterebilecek misin? Yüzde on barajı var, aşabilecek misin? Haydi aştın. İktidar olabilecek misin? Moralini bozmak istemiyorum ama siyaset başarı ister. Yoksa tutunmak zordur.
—Moralimi yeterince bozdun zaten. Problem değil. Deneyeceğim. Çünkü bu yola baş koydum. Ayrıca siyasette tek kriter başarı değil. Şayet öyle olsaydı yıllardır her seçime girdiği halde bir varlık gösteremeyen onlarca parti var. Sen, parti kurmamak üzerine öğüt vereceğine parti kurduktan sonra neler yapmalıyım, nelerden kaçınmalıyım? Onu söyle... 
—En önemli soru bu. Cevabı da zor bu sorunun. İktidarda iken yapman gerekenler var, muhalefetteyken hakeza. 
—Diyelim ki iktidar oldum.
—İyi bir ekip kurmalısın. Ekibin sadece şakşakçılardan oluşmasın. Halkta karşılığı olsun. Ekibini çalıştırmayı bileceksin. Onlara sorumluluk vereceksin. Her işe karışmayacaksın. Herkese cevap vermeyeceksin. Ne zaman, nerede, ne şekilde konuşacağını iyi bilmelisin. Her mikrofonu gördüğünde kendini konuşmak zorunda hissetmemelisin. Partinin içinde ve Türkiye yönetiminde yerinde ve zamanında inisiyatif alacak şekilde hakem rolü üstlenmelisin. İstişareye önem vermelisin. Ortak akılla hareket etmelisin. Tek adam görünümü vermekten kaçınmalısın. Ekibine ve söylediklerine değer vermelisin. Eleştiri ve önerilere açık olmalısın. Her eleştireni düşman bilmemelisin. TV ve meydanlarda fazla görünmemelisin. Gece gündüz koşturmayacaksın. Yeri geldiğinde dinlenmeye zaman ayıracaksın. Dinlenirken kendini öz eleştiriye tabi tutmalısın.
—Başka?
—Siyasi rakiplerine saygıyı elden bırakma. Onlara hakaret etme. Onları küçümseme. Hepsi olmasa da içlerinde tıpkı senin gibi vatanseverler olduğunu kabul et. Ötekileştirme. Hepsini aynı kefeye koyma. Şayet ötekileştirirsen görüşleri sana yakın olsa bile rakiplerinle iş tutmaya kalkar. Bazılarını kendi yanına çekmeye çalış. Gelmiyorsa bile onun düşmanlığını kazanma. Çünkü bu yeni sistemde bir oy bile önemlidir.
—Başka?
—Halka değer verdiğin kadar kamu görevi yapan memur ve amirlere de değer ver. Onları meydanlarda eleştirerek halkın gözünden düşürmeye kalkma. Halkta karşılığı olan insanlara ekranlarda ayar verme. Bil ki memurun sana cevap verme imkanı yok. Onların onurlarıyla oynama. Şayet işini yapmıyorsa denetim mekanizmasını iyi çalıştır. Gerekirse inceleme ve soruşturma yoluna git.
—Başka?
—Kamuya eleman alımında, yönetici seçiminde, yardımcılarını belirlemede, vekil ve belediye başkanı seçiminde yüz güldürecek insanları getir. Bunun yolu da ehliyet ve liyakatten geçer. Asla adaletten  ayrılma. Torpil kapısını açma. Kamuya eleman alımında ülkenin her rengine kamuda görev ver.
—Başka?
—İş yaparken kırdığın, üzdüğün kişiler varsa onları yeniden kazanmaya çalış. İnsan kazanma temel felsefen olsun. Her kesime ulaşmaya çalış. Hepsine güven ver. Herkes seni güvenilir bilsin.
—Başka?
—Çalışmaların esnasında hata ve yanlış yaparsan hatalarınla yüzleş. Çık TV'ye ben şu konuda hata ettim, ben şu işi beceremedim, de. Yapamadıklarından ve yanlışlarından dolayı başta teşkilatın ve kamuoyu seni eleştirebilmeli. Herkese korku salma. Bil ki eleştiri seni mükemmelliğe götürür. Daha az hata yapmaya başlarsın.
—Başka?
—Ekonomiye önem ver. Ayakları yere basan, rüzgardan etkilenmeyen, kırılgan olmayan bir ekonominin temellerini at. Bu zor biliyorum. Ama uzun yıllar görev yapacaksan hiç de zor değil. Ekonomiye önem vermene rağmen olur ya ekonomiyi beceremedin, hayat pahalılığı aldı başını gitti. Paramız döviz karşısında eridi. Ülke likidite sıkıntısı çekiyor. Bu durumu vatandaş eleştirebilsin. Kriz var desin. Ülkede kriz miriz falan yok deme. Çık konuş. Evet bir krizle karşı karşıyayız. Ama bu işin altından kalkacağız de. Sakın ola ki her şeyi dış saldırılara bağlama. Hele ki kendi döneminle önceki dönemleri kıyaslayıp benim dönemin daha iyi demeye kalkma. Unutma ki kötü örnek olmaz. Zaten onlar beceremediği için seçmen sana kredi verdi. 
—Başka?
—Hele bu dediklerimle bir başla. Daha söyleyeceklerim olur. Son kez şunu da söyleyeyim, olur ya bir gün seçimi kaybedersen koltuğu rakibine vermekten kaçınma. Kazanmak seni nasıl memnun ediyorsa kayıplara da alışmalısın. Yani yenilgiyi hazmedeceksin.
—Teşekkür ediyorum.
—Ben teşekkür ederim. Nasıl danışmanın olabilir miyim?
—Hele bir bakalım...

Daha Ne Desin Çavuşoğlu? *


Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un her yıl 24 Nisan’da “Ermeni soykırımı anma günü düzenlenmesi” kararı alması Türkiye ile Fransa arasındaki ilişkilerinde gerilimi tırmandırdı. Macron’un üzerine vazife olmayan bu kararının ardından TBMM’nin ev sahipliğinde Antalya’da düzenlenen “NATO Parlamenter Asamblesi 99. Rose-Roth Semineri ve Akdeniz-Orta Doğu Özel Grubu Ortak Toplantısı” Fransa ile Türkiye’yi bir kez daha karşı karşıya getirdi.

Toplantıyı Fransa adına temsil eden Fransız parlamenter Sonia Krimi, açılış konuşmasından sonra söz alarak Fransa eleştirilerine şok olduğunu söyledikten sonra “Tarih kazananlar tarafından yazılmaz mı? Birçok ülke için PKK terörist değildir ama sizin için böyledir. Bunu dikkate almamız gerekiyor” deyince dananın kuyruğu kopuyor. Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu karşımdaki bayan, üstelik ben ev sahibiyim, karşımda bir misafir var falan demeden Fransız parlamentere ağzının payını veriyor: "Sonia Hanım'ın şoke olmasını anlayabiliyorum. Çünkü Sonia Hanım'ın ülkesi ve Fransa gibi ülkeler bir şeyi anlamıyor. Hep patronluk taslayacaklar, hep başka ülkeleri eleştirecekler, aşağılayacaklar ve istediği kararları istediği gibi verecekler. Dolayısıyla Türkiye veya başka bir ülkeden eleştiri geldiği zaman da şoke olacaklar. Soykırım ve tarih konusunda Türkiye'ye ders verebilecek en son ülke Fransa'dır. Çünkü Ruanda'da, Cezayir'de olanları unutmadık. Fransa kendi karanlık tarihine baksın, Türkiye'ye ders vermeye kalkmasın" dedi.

Çavuşoğlu'nun  bu sözleri üzerine Krimi ve beraberindeki diğer Fransız parlamenter arkasına bakmadan salonu terk etti. Bereket midelerine inmedi, kalp krizi falan geçirmediler. Çünkü bu sözler yenilir yutulur cinsten sözler değildi. Başka ne desindi? Bir dövmediği kalmış Sayın Bakan’ın. Misafire yapılır mı bu? Misafir haddini bilmezse bal gibi yapılır. Sayın Bakan da bunu yaptı. Ağzına sağlık! Bir insan ne söylediğini, sözünün nereye varacağını ve ağzından çıkanı önce kulağı duyacak. Yok duymuyorsa Çavuşoğlu diye biri çıkar. Ona ağzının payını verir. Dua etsin Fransız parlamenterler, karşılarında Kasımpaşalı yoktu. Ne söyleyeceğini aklıma bile getirmek istemiyorum. Zira duyacaklarından yerlerinden bile kalkamazlar, otura kalırlardı.

Sayın Çavuşoğlu’nun bu konuşmasını tekrar tekrar izledim. İzledikçe içim açıldı. kendisiyle gurur duydum.  Helal olsun! Sıradaki gelsin, var mı kaşınan dedim. Cenabı Mevla’m bize güç kuvvet verir, bir gün bu zayıf halimizden kurtulur, bu zayıf halimizle bu şekil ağızlarının payını verebiliyorsak güçlü olduğumuzda inanın, bu işi sadece sözlü cevap vermekle bırakmayız, icraata da geçeriz. İnşallah o günler yakındır. Biz yeter ki bu düşüncemizi, bu duyarlılığımızı kaybetmeyelim. Biz de bir gün Ruanda ve Cezayir dosyasını açarız. Daha neler açarız neler! Başka türlü bu Fransızlar sözden falan anlamazlar. Adı üzerinde Fransızlar çünkü…

Fransa’nın bu yaptığı ne ilk ne de son. Ermeni ajandasını ısıtıp ısıtıp önümüze koyuyor. Her nisan ayı geldiğinde Ermeni lobisinin bitmez tükenmez isteklerini yerine getirmeye kendini teşne kabul ediyor ve yumurtluyor. Bakanın sözleri kulaklarına küpe olsun. Bir daha ağızlarına Ermeni soykırımını almasınlar. PKK’yı terör örgütü kabul etmeyenler var demeye kalkmasınlar.
Bu vesileyle bir söz de sözde Ermeni soykırım iddiasını sürekli gündemde tutarak sömürgeci devletler nezdinde karar çıkartmak için lobi faaliyetlerini yürüten Ermeniler için söyleyelim: Ne anlıyorsunuz ağızlarınıza çalınan bir parmak baldan. Gidin işinize!

*15.04.2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Sandıktan Çıkanı Kabullenmek

Demokrasi sadece sandığa gitmek değil, aynı zamanda sandıktan çıkanı kabullenmektir. Sandık sonucu hoşumuza gitse de gitmese de durum budur. Seçime gidiyorsan bu işin ucunda kaybetmek de vardır, kazanmak da. Başka yollara başvurmak seçmen nezdinde telafisi mümkün olmayan yaraların açılmasına sebebiyet verebilir.

Sandıktan çıkanı kabullenmek, kazananı tebrik etmek hem demokrasinin bir gereğidir hem de erdemlice bir harekettir.

Seçimi kazanan başkan görevini üstlenirken seçimi kaybedenlere düşen, seçimi niçin kaybettik üzerine yoğunlaşmaktır. Bu işi yaparken ortaya konacak raporlar objektif olmalıdır. Ucu kime dokunur veya nereye uzanır hesabı yapılmamalıdır. Sonucunda da sorumlular bedel ödemelidir. Seçim sonuçlarının iyi bir analizi yapılmaz, seçimlerde hile var mazeretinin arkasına sığınılırsa bu, gerçekle yüzleşmekten kaçınmak demektir. Seçim sonuçlarını analiz ederken ilçe ve il teşkilatlarından gelen raporlarla yetinmek yenilgiye kılıf bulmak anlamına gelir. Çünkü hiç kimse benim yoğurdum ekşi demez. Teşkilatlar “Efendim şöyle oldu, böyle oldu” deyip üzerlerine toz kondurmayacaklardır. Kaybeden ilçe ve illerden gelen raporların yanında sık sık saha çalışması yaparak halkın nabzını tutan ve halkın meylini tespit eden anketçilere yeni anketler yaptırmalıdır. Gazeteciler, akademisyenler, bağımsız kuruluşlardan ve siyaset bilimcilerden görüş almalıdır.

Parti yetkilileri “Biz yine de birinciyiz” diyerek kendilerini avutma yoluna gitmemelidir. 25 yıldır yönete geldiğimiz şehirleri niçin kaybettik sorusunu partinin en tepesinden en aşağısındaki sorumlusuna kadar sormalıdır. Ardından:

Başta kaybedilen il ve ilçelerin teşkilatları olmak üzere teşkilatlar yenilenmelidir.
Kabinede, genel başkan yardımcılarında, bürokraside yeni yüzlere yer verilmelidir.
İyi bir yüzleşmenin ardından beş yıl sonrası yapılacak seçimleri beklemeden hızlıca çalışmaya başlanmalıdır.
İl-ilçe teşkilatları ve milletvekilleri sürekli halkın arasına girerek saha çalışması yapmalı, halkın dertlerini dinlemeli, çözebileceğini çözmeli, çözemediğini ilgili yerlere rapor etmelidir.
17 yıldır kırdığı, üzdüğü, küstürdüğü, incittiği kesimlerle barışma yoluna gitmeli, gönül almalıdır. Gerekirse özür dilemelidir.
Parti, bizde kibir, şımarma, halka tepeden bakma var mı diye sormalıdır. Şayet varsa tövbe etmelidir. Çünkü kibir insanı bitirdiği gibi partiyi de bitirir.
Parti yetkilileri çok konuşmaktan ziyade az konuşup çok icraat yapma yolunu seçmeli, günlük kısır siyasi çekişmelerden uzak durmalıdır.
Parti yetkilileri üsluplarını gözden geçirmelidir. Hayatın hiçbir alanında özellikle siyasette köre kör denmeyeceğini bilmelidirler. Haklı bile olsa rakiplerini küçümsememeli, onlara “zillet, illet” deme yoluna gitmemelidir. Saygıyı asla elden bırakmamalıdırlar.
Parti kendi arasında iyi bir işbölümü yapmalıdır. Her işe partinin tepesindeki koşacak değildir. Teşkilatına, yardımcılarına görevler vermelidir.


Unutmayın ki seçimde yenilgi alanların şu anda sadece sakalı tıraş edildi. Toparlarlarsa sakal yeniden uzar. Yoksa durum ciddidir. Nimetler yavaş yavaş ayağınızın altından kayar gider.


13 Nisan 2019 Cumartesi

Bazı Büyükşehirlerin Düşündürdükleri ***


31 Mart Mahalli İdareler seçim sonuçlarına göre Cumhur İttifakı başta İstanbul olmak üzere Ankara, Adana, Mersin, Hatay'da büyükşehir belediyelerini kaybetti. Büyükşehirleri kaybederken İstanbul'da 39 ilçenin 25'ini, Ankara'da 25 ilçenin 22'sini, Adana'da 15 ilçenin 11'ini, Mersin'de 13 İlçenin 10'unu, Hatay'da 14 İlçenin 11'ini kazanmıştır. Bu sonuçlarda bir gariplik yok mu? Seçmen ilçede Cumhur İttifakı'nın adayına oy verirken büyükşehirde Millet İttifakına yönelmiş.

Cumhur İttifakı'nın tarafları ve sorumluları itiraz süreleri bittikten sonra seçmenin ilçe-il tercihini bir güzel masaya yatırmalı. Ciddi bir analiz yapmalı. Seçmenin niçin böyle bir tercih yaptığını bir güzel okumalı. Şayet “Seçimde şaibe var, hile var” derlerse sonun başlangıcıdır bu.

Adı geçen büyükşehirlerdeki seçmen tercihini okumaya çalışacağım. Yazacağım maddeler arasında çelişkiler bulabilirsiniz. Her bir seçmenin tercih nedeni farklı olabilir. Seçmen:
1.Partizan davranmamış, hangi adayın daha iyi hizmet edeceğine inanmışsa gidip oyunu ona vermiştir.
2.Cumhur İttifakı'nın büyükşehir adaylarını daha yeterli görmemiş. Yani aday tercihini onaylamamıştır. Özellikle başka ilden adaya veya partinin ağır topuna prim vermemiştir.
3.Mahalli seçimin genel seçim havasına büründürülmesine prim vermemiştir. Bu bir yerel seçimdir, demiştir.
4.Ekonomiden kaynaklanan daralmanın faturasını büyükşehirlerde hükümete kesmiştir.
5.Kutuplaştırıcı ve ötekileştirici siyaseti tasvip etmemiş, rakibin öcü gibi gösterilmesine tepki göstermiş; bak, ben sana da oy veriyorum, rakibine de veriyorum, demiştir.
6.Hem Cumhur İttifakını hem de Millet İttifakını memnun etmeye çalışmıştır.
7.İlçede Cumhur İttifakına vererek Millet İttifakını, Büyükşehirde Millet İttifakına vererek Cumhur İttifakını cezalandırmıştır.
8.İlçe ve büyükşehir paylaşımında bir denge gözetmiş, hiçbir partinin tek başına görev yapamayacağı, birbirine muhtaç olduğu ve birbirini denetleyeceği bir mekanizmayı yürürlüğe koymuştur. Haydi aranızda asgari müştereklerde anlaşın, demiştir.
9.Ana Muhalefet’e, “25 yıl önce yaptıklarından -daha doğrusu ağzına yüzüne bulaştırdığından- dolayı sana büyükşehirleri vermeyerek seni cezalandırmıştım. Görüyorum ki yönetmeyi de çok istiyorsun. Bu seçimde cezan bitti. Ülke yönetimini vermem ama yerel yönetimlerde sana bir şans daha vereceğim,” demiştir.
10.Hükümete, “Seni sever sayarım. Bunu da 17 yıldır sana sonsuz kredi vererek gösterdim. Ülke yönetimini sana vermekle beraber bazı stratejik öneme sahip illeri rakibine vereceğim. Rakibini denetleyeceksin. Rakibin iyi çalışırsa destek olacaksın, yanlışlara saparsa denetleyeceksin, sonuçta kazanan ülke olacak,” demiştir.
11.Hükümete, “Sana yerelde kısıntıya gidiyorum. Kredimin bir kısmını rakibine kullanıyorum. Bir taraftan ülkeyi yönetmeye devam ederken diğer taraftan ‘Dün bana oy veren seçmenim benden desteğini kısmen niçin çekmiştir’ üzerine epey bir yüzleş. Bu sana yaptığım kulağına küpe olsun; bir musibet, bin nasihatten iyidir, şeklinde düşün. Kendine çekidüzen ver. Şayet kendini düzeltmezsen bugün yerelde iktidar verdiğime yarın Türkiye’nin iktidarını verebilirim. Bilesin ki benim oyum kimse için çantada keklik değildir,” demek istemiştir.

***21/04/2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula Haber gazetesinde yayımlanmıştır.