Ana içeriğe atla

Sandıktan Çıkanı Kabullenmek

Demokrasi sadece sandığa gitmek değil, aynı zamanda sandıktan çıkanı kabullenmektir. Sandık sonucu hoşumuza gitse de gitmese de durum budur. Seçime gidiyorsan bu işin ucunda kaybetmek de vardır, kazanmak da. Başka yollara başvurmak seçmen nezdinde telafisi mümkün olmayan yaraların açılmasına sebebiyet verebilir.

Sandıktan çıkanı kabullenmek, kazananı tebrik etmek hem demokrasinin bir gereğidir hem de erdemlice bir harekettir.

Seçimi kazanan başkan görevini üstlenirken seçimi kaybedenlere düşen, seçimi niçin kaybettik üzerine yoğunlaşmaktır. Bu işi yaparken ortaya konacak raporlar objektif olmalıdır. Ucu kime dokunur veya nereye uzanır hesabı yapılmamalıdır. Sonucunda da sorumlular bedel ödemelidir. Seçim sonuçlarının iyi bir analizi yapılmaz, seçimlerde hile var mazeretinin arkasına sığınılırsa bu, gerçekle yüzleşmekten kaçınmak demektir. Seçim sonuçlarını analiz ederken ilçe ve il teşkilatlarından gelen raporlarla yetinmek yenilgiye kılıf bulmak anlamına gelir. Çünkü hiç kimse benim yoğurdum ekşi demez. Teşkilatlar “Efendim şöyle oldu, böyle oldu” deyip üzerlerine toz kondurmayacaklardır. Kaybeden ilçe ve illerden gelen raporların yanında sık sık saha çalışması yaparak halkın nabzını tutan ve halkın meylini tespit eden anketçilere yeni anketler yaptırmalıdır. Gazeteciler, akademisyenler, bağımsız kuruluşlardan ve siyaset bilimcilerden görüş almalıdır.

Parti yetkilileri “Biz yine de birinciyiz” diyerek kendilerini avutma yoluna gitmemelidir. 25 yıldır yönete geldiğimiz şehirleri niçin kaybettik sorusunu partinin en tepesinden en aşağısındaki sorumlusuna kadar sormalıdır. Ardından:

Başta kaybedilen il ve ilçelerin teşkilatları olmak üzere teşkilatlar yenilenmelidir.
Kabinede, genel başkan yardımcılarında, bürokraside yeni yüzlere yer verilmelidir.
İyi bir yüzleşmenin ardından beş yıl sonrası yapılacak seçimleri beklemeden hızlıca çalışmaya başlanmalıdır.
İl-ilçe teşkilatları ve milletvekilleri sürekli halkın arasına girerek saha çalışması yapmalı, halkın dertlerini dinlemeli, çözebileceğini çözmeli, çözemediğini ilgili yerlere rapor etmelidir.
17 yıldır kırdığı, üzdüğü, küstürdüğü, incittiği kesimlerle barışma yoluna gitmeli, gönül almalıdır. Gerekirse özür dilemelidir.
Parti, bizde kibir, şımarma, halka tepeden bakma var mı diye sormalıdır. Şayet varsa tövbe etmelidir. Çünkü kibir insanı bitirdiği gibi partiyi de bitirir.
Parti yetkilileri çok konuşmaktan ziyade az konuşup çok icraat yapma yolunu seçmeli, günlük kısır siyasi çekişmelerden uzak durmalıdır.
Parti yetkilileri üsluplarını gözden geçirmelidir. Hayatın hiçbir alanında özellikle siyasette köre kör denmeyeceğini bilmelidirler. Haklı bile olsa rakiplerini küçümsememeli, onlara “zillet, illet” deme yoluna gitmemelidir. Saygıyı asla elden bırakmamalıdırlar.
Parti kendi arasında iyi bir işbölümü yapmalıdır. Her işe partinin tepesindeki koşacak değildir. Teşkilatına, yardımcılarına görevler vermelidir.


Unutmayın ki seçimde yenilgi alanların şu anda sadece sakalı tıraş edildi. Toparlarlarsa sakal yeniden uzar. Yoksa durum ciddidir. Nimetler yavaş yavaş ayağınızın altından kayar gider.


Yorumlar

  1. Teşkilatlar gözden geçirilmeli ve bir çok önerilerine katılıyorum. Ama kaybetmeye hazmedilmeli kabullenilmeli yorumuna katılmıyorum. Çünkü yiğitçe bir yarış yok ortada. Bir oyun veya sahtekarlık var. Şimdi böyle bir yarışı nasıl kabullenirsin. Adamlar sana hile yapacak sen de eli kolu bağlı kalacaksın demokrasi var diyeceksin. Bu demokrasi olmaz. Dürüstçe yarışılır kazananı tebrik edersin. Amacım seni eleştirmek değil. Elbetteki sen de iyi niyetle yaklaşıyorsun ama karşı taraf iyi niyetli değil. İtiraz da demokrasinin gereği ve kuralıdır. Karşı taraf için diyorum hakkınsa verilecek. Nedir bu acele? Mesele başka. Oyun ortaya çıkmasın. Selamlar

    YanıtlaSil
  2. As Hocam. İtirazların yapılmasına bir itirazım yok. Özellikle İstanbul'da oy farkı 39 binden 14 binlere gerilemesi normal değil. İşin içinde iş var. Birileri organize işler içine girerken bizimkiler uyumuş. Belki doğrusu sandıkların iptal ve geçerli olanlar olmak üzere baştan sayılmasıydı. 31 bin sandıkta bir yanlış oy 31 bin eder. Fakat bu itirazı YSK kabul etmedi. Maltepe'nin bir bölgesinde sandıkların sayılması sanırım sonuçları etkilemeyecek. Görünen o ki hırsız, çalan kendisine verilen görevi iyi yapmış. Ben onlardan ziyade kendimize bakalım istiyorum.

    Bu seçimde bizim sandık görevlilerimiz, müşahitlerimiz görevlerini tam yapmamış. Ne derece parti nin görevlileri oldukları sorgulanmalıdır. Bu seçimde teşkilatlar iyi bir sınav vermedi. Tıpkı dün CHP temsilcilerinin sandık görevlerine gitmedikleri gibi. Ben bu sandıkta görev almadım. Görevimi devrettim. Bir arkadaşım sandığına parti nin ne asıl üyesi gelmiş ne de yedeği. Bu durum sorgulanmalı.

    Seçimden iki hafta geçmiş. Durum hala net değil. Bu haliyle İstanbul ya CHP'ye verilecek ya da yeniden seçime gidilecek. Bu, bizim dışımızda YSK'nın vereceği bir karar. Seçimler yenilenirse ülkeyi karıştırmak isteyenlere gün doğar endişesini taşıyorum. Parti yetkililerinin itiraz sürecini çok iyi yönettiklerini düşünmüyorum. Süreç geciktikçe belli bir kesimde "Bak kaybedince vermiyorlar" algısını yayıyorlar. Endişem bu.

    Rahatça katılmadıklarını yazmalısın hocam. Ben kendimce bir tespitte bulunmaya çalışıyorum. Yazdıklarım doğru diye bir iddiam yok. Yazacağınız yorumlar ufkumu açacaktır. Katıldığınız zaman demek ki yalnız değilim diyorum. Katılmadığınız zaman -ki bu bir fikir alışverişidir- kendimi sorguluyorum. Her iki hale de memnun kalıyorum. Baki selam.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde