25 Haziran 2018 Pazartesi

Seçmen Devam Dedi ***

Aylardır kim kazanır, kim kaybeder diye tartıştığımız erken genel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri pazar akşamı cevabını buldu. 16 yılın ardından bu iş bu defa tamam diyen muhalefetin sevinci, iştahı ve hevesi kursaklarında kaldı. Birkaç tane muhalefet partisinin bir araya gelerek oluşturdukları sinerji, Mecliste çoğunluğu yakalamak ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini önce ikinci tura taşımak, ardından kazanmak vardı. Vatandaş, muhalefetin oyununa gelmedi, bu pazar hakemliğini yaptı ve bu işi ilk turda çözdü. Bir günün bile çok önemli olduğu siyasette ülkeye iki hafta kazandırmış oldu. "Tamam" korosuna inat "devam" dedi.

Cumhur İttifakı Erdoğan’ı yeni sistemin ilk cumhurbaşkanı yaptı. Delegesinden bir türlü geçer not alamayan İnce, “Siz beni parti genel başkanlığına layık görmediniz ama bakın halk size rağmen bana partinin de ötesinde bir oy verdi” dedi delegelerine. İyi Parti’nin seçime katılmasıyla MHP artık bitmiştir diyenlere seçmen, “Siz öyle sanın, öyle el ovuşturmayın, bırakın bitmesini ben bu partiyi Mecliste kilit parti yaptım” demiştir. MHP, tüm anketçileri ters köşeye yatırmıştır. Cumhurbaşkanlığında aday göstermeyerek Erdoğan’a destek veren MHP’ye AK Parti seçmeni, kendi partisi yerine MHP’ye de oy vererek iyi bir jest yapmıştır.

Her seçimde AK Parti’ye yüzde 46-50 bandında bir oy veren seçmen, AK Parti’yi 07 Haziran 2015 seçimlerinde aldığı oyu verdi yine. “Benim nazarımda Erdoğan’ın yeri ayrı, başımın üstünde yeri vardır. Sana 01 Kasımda verdiğim krediyi geri alıyorum” demiştir. Milletvekili sayısı 600’e çıkmasına rağmen partisinin vekil sayısını ve oy oranını düşürmüştür. (03 Mayıs günü gazetemizde yayımlanan “24 Haziran Seçimleri, 7 Haziran Seçim Sonuçları Gibi Olursa…” başlıklı yazımda bahsettiğim endişelerim maalesef aynen vuku bulmuştur. Partinin bu oy düşüklüğünün sebeplerini iyi bir irdelemesi gerekiyor.) Yine AK Parti seçmeni, “Ben sana kırgın, kızgın olsam da sen bu ülkeye lazımsın. Ama sana Mecliste tek başına yetki vermiyorum. Seçim öncesi ittifakını aynen devam ettir; MHP ile ne yap, ne et, uzlaş” demiştir.

Yüzde 25 kemikleşmiş bir oya sahip olan bu ülkenin müzmin muhalifi CHP, Erdoğan ve AK Parti’yi iktidardan etmek için partisinin dışında herkesi memnun etmeye çalışıyor. Kah İyi Partiye vekil gönderiyor, kah listelerinde Saadetli adaylara yer veriyor, kah HDP’yi Meclise taşımaya çalışıyor, kah İyi Partinin Meclise girmesini istiyor. Tek derdi, “Ben birkaç puan daha alınca çıkaracağım vekil benim işimi görmüyor. İyi Parti’yi, Saadet’i, HDP’yi Meclise taşırsam ezeli rakibim daha az vekil çıkaracak, Meclis çoğunluğunu kaybedecek” hesabı yapıyor. Hani haset mi haset birine, “Öyle bir şey iste ki Allah sana onu verecek, fakat varlığından hiç haz almadığın ve onmasını istemediğin falan arkadaşına iki katını verecek” demişler de adam, düşünmüş düşünmüş. Sonunda “Ya Rabbi! Benim bir gözümü kör et” demiş ya…durumu aynen böyle.

Bu seçim öncesi “Bilge Adam” olarak siyaset sahnesinde rol kapmaya çalışan, partisine kilit parti olacak gözüyle bakılan Saadet partisi rüzgarının, yağmuru olmayan hava gürlemesine benzediğini, bu tempo ve siyasetiyle ülke siyasetinde bir ağırlığının olmayacağını seçmen açıkça söylemiştir. Belki de seçmen, “Kardeş, yanlış yerdesin, maalesef kullanıldın” mesajı vermiştir.

Kurulma aşamasında arkasına rüzgarı alan İyi Parti’yi seçmen, beklentilerin altında bir oy vererek Meclise göndermiş, bir şans vermiştir.

PKK ile arasına mesafe koyamayan HDP’yi her defasında Meclise gönderen çoğunluğu Kürt seçmen, “Yolunu, yordamını, zihniyetini beğenmiyorum ama ne de olsa bizim çocuğumuzsun, hem de yaramaz çocuğu. Seni bir başkası eleştirince sana sahip çıkıyorum…” demiştir yeniden. Aslında seçmen, hep böyle yaparak HDP’nin iyi bir öz eleştiri yapmasını ve  hatalarıyla yüzleşmesinin önüne geçmektedir.

Sonuçların açıklanmaya başladığı pazar akşamı genel hatlarıyla 24 Haziran seçimlerini acizane bu şekilde okudum. Her parti, seçim sonuçlarını mutlaka değerlendirecektir. Umarım herkes payına düşen değerlendirmeyi objektif bir şekilde yapar. Kaybeden partilerin her türlü değerlendirmesini ve analizini değerli bulurum. Saygı duymadığım tek şey “Seçimde şaibe var, hile var…” diyerek seçmene ve sandıkta görev yapan kimselerin emeğini hiçe sayan ve seçmenini kazananlara karşı düşman etmeyi marifet sayan ve toplumu geren zihniyettir. Bu zihniyet bu kafayla giderse bu topraklarda her defasında nice seçimleri kaybetmeye namzettir, tüm muhalefeti çatısı altında toplasa da…

Seçimin tüm sonuçlarıyla hayırlar getirmesini temenni ediyorum.

*** 26/06/2018 günü Yeni Haber gazetesinde Barbaros Ulu adıyla yayımlanmıştır.

24 Haziran 2018 Pazar

Kaybettikleri Her Seçimde Şaibe Var *


Bugün 24 Haziran 2018. Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimleri yapılmakta. Hava almak için bahçeye indiğimde geçen seçimlerde sandığımda görevli olan bir partinin üyesini gördüm. Selam verdim, hatırladınız mı beni, geçen seçimde birlikte görev yapmıştık dedim. Bildim dedi. Görev var mı bu seçimde dedim. Evet dedi. Kolay gelsin dedim ayrıldım.

Geçen seçim birlikte görev yaptığımızı hayal-meyal hatırlayan yaşlı teyze ile ikinci defa tekrar karşılaştık. Yanıma yaklaştı. Ağzının içinden bir şeyler geveledi. Anlamadım. Tekrar sordum. Yine geveledi. Anladığım kadarıyla bana "Geçen seçimde bizim mühürlediğimiz oy pusulasını götürüp yerine mühürsüz oy pusulası getirmiştin, ne yaptım onları..." dedi. Ne pusulasından bahsediyorsun dedim. Söylediğini tekrarladı yeniden. Şaşırdım. Hanımefendi! Mühürlü oy pusulası dışarıya çıkarılır da yerine mühürsüzü getirilir mi? Bunun bolluğu nerede dedim. Hafızamı yokladım. Biraz da zorladım. Sonunda geçen seçimde yaptığım tasarrufu hatırladım ve kendisine, "Hanımefendi, geçen seçimde seçim kurulunun verdiği zarfları birlikte saymış ve bir eksik olduğunu tespit etmiştik. Seçim kurulundan görevliler geldi, "Eksik oy pusulası veya zarfa ihtiyacınız var mı" dedi. Bir zarfımız eksik dedim, bana bir zarf verdiler. İlçe seçim kurulu yetkililerini görünce elime bir tane oy pusulası alıp matbaadan kaynaklanan basım hatasını gösterdim. "Bakın pusulaların bir kısmında bu şekil çizikler var. Sorun olur mu" dedim. Yok dediler. Götürdüğüm oy pusulasını ve ilave olan tek zarfla geri döndüm. Zarfı ve oy pusulasını diğerlerinin üstüne koydum. Bu yaptığım hepinizin gözü önünde oldu. Bunun neresine takıldınız, dedim. "Ne bileyim, geçen seçimden beri kafama takılıyordu, ondan sordum dedi. İyi de sandık başında o zaman niye bir şey söylemediniz dedim. "O zaman sorun olarak görmemiştim. Seçimlerle ilgili yapılanları görünce sorun ettim dedi. Haydi ben sahtekarlık yaptım diyelim. Orada beş üye daha vardı. Üstelik sayımdan sonra tutanağı birlikte tuttuk, altına imzanızı attınız. Kimseden itiraz yoktu. Tutanaktan bir nüsha da partinize vermek üzere size verildi. Siz parti yetkilinize, biz de seçim kuruluna teslim ettik dedim. Bilgi işlemde oluyor ne oluyorsa, orada değiştiriyorlar dedi bu sefer. Bilgi işleme gerek kalmadan birlikte tutup imzaladığımız tutanak taranarak aynı anda YSK'ya gidiyor. YSK'ın açıkladığı tutanakların her birinden sizin partinizde de var. Kimse hile yapamaz diyerek ayrıldım yanından.

Görevli olduğum yere giderken geçen seçimde görev yapan bu kadın gözümün önüne geldi. "Suriyelilere oy kullandırıyorlar, olmaz böyle seçim. Kazanacakları belli duru" deyip durmuştu. O zaman da "Mülteci durumundaki Suriyelilerin kullanma durumu olamaz. Ancak vatandaşlık alan varsa belki..." gibi açıklamada bulunmuştum ciddi ciddi. Kadının her şeyden nem kaptığını, bu kadar paranoyak olduğunu nereden bilebilirdim. 

Her seçime ciddi ciddi hazırlanan bu tiplerin partisinin niye hiç seçim kazanamadığını, niçin iktidara gelemediğini, bu kafayla giderlerse balığın kavağa çıkabileceğini ama bu tiplerin partisinin asla iktidar olamayacağını anladım. Hem halktan kopuklar, hem de hastalık derecesinde kuşkulular. Zaten her seçim öncesi seçimde şaibe var demek suretiyle yenilgilerine kılıf hazırlıyorlar. 

Bu zihniyete göre kaybettikleri her seçim şaibelidir. Ancak kazanırlarsa seçimde adalet olur. Yazık bu tiplere! Bu psikolojiyle iyi yaşıyor ve ayakta duruyorlar.

* 30/06/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Sapasağlam Bu Evi Niye Yıkıyorsun Be Adam!

—Kardeş, ne yapıyorsun, kendinde misin sen?
—Yıkacağım bu evi.
—Sapasağlam evin neyini yıkacaksın?
—Sağlam olmaya sağlam, sıkıldım biraz, eskidi, yıprandı. 16 yıldır bana hizmet etti bu ev, yeter gayri.
—Hizmetinden memnun kalmadın mı?
—Memnun olmaz olur muyum? Rahat ve müreffehti. Sayesinde en mutlu günlerimi yaşadım. Minnet borçluyum doğrusunu söylemek gerekirse...Ama sıkıldım.
—Sıkıldım diye koca ev yıkılır mı? Yıkma yerine eksikliklerini tamamlasan...Macera bu seninki...
—Kafaya koydum, yıkacağım.
—Yıkmak kolaydır. Ama yapmak en zoru.
—Hele bir yıkayım.
—Haydi yıktın...kazancın ne olacak.
—Gerisini düşünmedim.
—Haydi yıktın diyelim.
—Yenisini yapacağım.
—İyi de yenisini yapmak için elinde ne imkânın ve malzemen var mı?
—Var biraz!
—Neyin var?
—Bende hepsi yok. Doğrusunu istersen 4-5 kişi bir araya geldik, birlikte yıkıp yenisini yapmaya karar verdik.
—Niye tek başına yapmıyorsun?
—Tek başına gücüm yetmez; etim ne, budum ne?
—Mevcut evin tek el tarafından yapılmış, sağlam bir bina idi. Aynısını veya en iyisini yapma imkânın yoksa bu güzelim evi niye yıkacaksın o zaman.
—Benim imkanım yok ama yolda bulduğum dostlarım var. Hepsiyle ortak yönüm, mevcut eve düşmanlık. Bizi bir araya getiren de bu zaten.
—İmkânım yok diyorsun.
—Bende var biraz kerpiç, yol arkadaşımın birinde tuğla, öbüründe briket, diğerinde taş varmış. Hepsini bir araya getirip yeni bir ev yapmak niyetimiz.
—Senin saydığın bu malzemeler birbirine benzemez yapı malzemesi. Birinin üzerine diğeri konmaz. Haydi koydunuz diyelim, heyula gibi bir yapıt çıkar ortaya. Çünkü birbirine düşman kardeş bunlar. Yamalı bohça gibi bir şey bu. Böyle bir bina olmaz. Olsa da uzun ömürlü olmaz. Siz eski binaya düşman olunca düşmanımın düşmanı dostumdur mantığından hareket ediyorsunuz. Bu, sağlıklı bir bakış açısı değil. Sizin gözünüzü düşmanlık bürümüş. Yapacağınız bu ev kimsenin hayrına değildir bilesiniz.
—Bizim ev yapmaya hakkımız yok mu?
—Var elbet. Ama hakkım var diye yapacağınız ev, evden ziyade olsa olsa bir ucube olur.
—Olsun deneyeceğiz. Denemeden bilemeyiz.
—Bir ev yapıyorsunuz. Çocuk oyuncağı değil bu. Denemeye gelmez.
—Çıktık bir kere yola. İlkeme bağlı kalmalıyım.
—Ne ilkesi? Bunun neresi ilke?
—Yıkma üzerine kurulu bir ilke.
—Haydi diyelim ki bu benzemez malzemelerle bir ev yaptınız. Çöker bu ya.
—Çöksün. Gerekirse çadırda kalırım.
—Sizin gözünüzü düşmanlık hırsı bürümüş, Allah size eskiyi yıkıp yeni bir ev yapmayı nasip etmesin. Hepinizi islah etsin. Akıl, izan, feraset ve basiret versin. Mühendislik hatası olarak görünen bu evinizde kalmayı göstermesin bana.



23 Haziran 2018 Cumartesi

Bereketli Karpuz

—Bu aldığın karpuzun rengi güzel görünüyor.
—Kan kırmızısı maşallah!
—Tadı bir işe yaramıyor ama.
—Deme ya!
—Bu sefer iyi seçememişsin.
—Seçerken tın tın ötmüştü. Tam benim istediğim karpuz demiştim. Demek ki tın tın ötmesi ben sana sofrada gösteririm demekmiş. Ama vardır bunda da bir hayır.
—Neresi hayır bunun?
—Bereket demektir. Aynı zamanda tasarruf demektir.
—Nasıl yani?
—Tadı yokmuş diye alıp atamayacağımıza göre -çünkü nimettir- akşam-sabah soframıza konacak, tadımlık olarak bir dilim yiyenin iştahı ve yeme zevki kaçacak ve yavaşça çatalı sofraya koyacak. Bu durum günlerce böyle devam edecek. Bu demektir ki bu karpuz bitmeden yeni karpuz almak için markete gidilmeyecek ve para cepte kalacak. Bu karpuz aynı zamanda sofrayı kurmanda senin için de bir kolaylık olacak.
—Ne kolaylığı?
—Tabağa kestiğin karpuz bitmeyince kalanı dolaba koyup diğer yemekte yeniden çıkarıp sofraya koyacaksın. Yani yeni karpuz dilimleme yoluna gitmeyeceksin. Daha başka faydaları da var.
—Ne gibi?
—Bu karpuz nefsimizi terbiye edecek. Çünkü daha az yemeyi, iyiymiş deyip kana kana yememeyi, sofradaki diğer insanlar yesin deyip diğerkâmlık yapmayı öğretecek.
—...
—Yesin de bitsin diye herkesin gözüne bakacaksın. Ama alan yememe orucuna başlayacak.
—...
—Tadı olmadığı için kimse tadından ağzını şapırdatmayacak, karpuzun suyunu akıtmayacak. Böylece yeme adabını hatırlayacak.
—Başka yok mu?
—Olmaz olur mu?
—Fazla wc ihtiyacı olmayacak bunu yiyenin. Çünkü karpuzu fazla yemek kişiyi tuvalete fazla götürür. Tuvalete gitmeyince fazla su kullanılmayacak. Bu yönüyle de ev bütçesine katkı sağlayacak.
—Bitti mi?
—Bitmez de... Haydi bitti diyelim.
—Ha adam gibi bir karpuz alsaydın olmaz mıydı?
—İçine girip baktım mı? Kesmeyince bilinmez. Dışından hepsi yuvarlak ve yeşil bunların. Şansına artık! Bir de böylesi nedense çekiyor beni. Ben istemesem de o gelir, beni bulur. Ne kadar kaldı karpuz?
—Daha öylece duruyor?
—Oh oh! Dursun bakalım. Bu gidişle hem midemiz küçülecek, hem de karpuz almaya gitmekten ve para harcamaktan kurtulacağım.


Seçim Sonuçlarından Uzak Bir Yazı *


Bu yazıyı okuduğunuz zaman aylardır ne olur diye hepimizin beklediği seçim sonuçları çoktan açıklanmış, sizin gibi ben de dün akşamdan kesin olmayan geçici sonuçları öğrenmiş olacağım. Sonuçlardan haberi olmayan sadece benim bu yazı olacak. Yazımın gazetede yayınlanması için mecburen seçimden önce kaleme alınıp gönderildi. 

Günümüz teknoloji ve iletişiminin bir sonucu olarak yazılıp kaleme dökülen ve yayımlanan her yazı güncelliğini kaybediyor. Çünkü sürekli gündem değişiyor, yeni gündemin ortaya çıkmasıyla ele aldığımız gündem de güncelliğini kaybetmiş oluyor. Başka şeylerimizi kaybetmeyelim de güncelliğini kaybeden tek şey varsın gündem olsun, bizim yazı olsun.

Seçimin dün yapılmış olduğunu, bugün kazanan ve kaybedenlerin belli olduğunu farz ederek seçim sonuçları hakkında genel bir değerlendirmede bulunmak istiyorum.

Öncelikle seçimin tüm sonuçlarıyla ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyorum. Kazananları tebrik eder, kaybedenlere de geçmiş olsun diyorum. Sonucun bu şekil çıkmasının kazanan ve kaybedenler tarafından "Demek ki hayır olan bu imiş" şeklinde değerlendirilmesini ve seçmenin takdirine saygı gösterilmesini arzu ediyorum.

Umarım seçmen sandıkta net konuşmuş, hakemliğini iyi konuşturmuş, yeni bir seçimin kapısını aralamamış, ikinci tura bırakmadan bu işi ilk turda bitirmiş; haydi aranızda anlaşın, uzlaşın dememiştir. Eğer böyle derse işimiz küldür. Çünkü bu görünen kırılganlığıyla ekonomimiz yeni bir seçimi kaldırmaz. Kaldırsa bile bu ülkenin kaybedecek zamanı yoktur. Zira her yeni seçim biriken sorunların daha da ötelenmesine sebep olur. Bu ülke kah referandum, kah mahalli seçimler, kah genel seçimler, kah cumhurbaşkanlığı seçimi dolayısıyla ortalama yılda bir seçim yapmaktan bıkıp usanmış, gına gelmiştir iyice.

Kazanan zafer sarhoşluğuna kapılmasın, kaybeden ülke elden gitti tellallığı yapmaya, seçimde şaibe var demeye kalkmasın. Kimsenin seçimi tartışmaya ve kafaları karıştırmaya hakkı yoktur. 

Kazanan, millet bize yetki verdi, yükümüz ağırlaştı, bu emaneti en güzel şekilde yerine getirmemiz gerekiyor, demeli. Kaybeden de kimseyi suçlamadan, herhangi bir mazeretin arkasına sığınmadan niçin kaybettiğinin özeleştirisini yaparak sonuçları bir güzel analiz etmelidir. 

Seçimden sonra iktidar, iktidar olmanın; muhalefet de muhalefet olmanın gereği ne ise onu yapmalıdır. 

İktidar olan -kendisine oy versin/vermesin- herkese hizmet etmesi gerektiğini bilmeli, rakiplerini ezmeye çalışmamalı, kimseyi küçümseyip horlamamalı. Kaybeden de kendisine oy vermeyenleri düşman gibi görmemeli.

İktidara gelenin yapacağı ilk icraat tansiyonu düşürmek, birlik ve beraberliği sağlamak, toplumsal barışı tesis etmek ve güven ortamını sağlamak olmalıdır.

* 25/06/2018 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.






22 Haziran 2018 Cuma

24 Haziran Seçim Öncesi Piyasalar

Nasrettin Hoca, iki kızını gurbete gelin etmiş. Zaman şimdiki gibi değil, kolay kolay gidip gelme olmaz, iletişim ise olsa olsa mektupla olur o zamanlarda. Hanımı, “Hoca! Şu kızlarıma git, bir ziyaretlerini yap, ne yerler ne içerler bir bak gel” demiş. Hanımı diyecek de hoca gitmeyecek öyle mi? Bırakın hocayı hangi koca yapmaz hanımının dediğini. Zira emir demiri keser ne de olsa.

Hoca çıkar yola. Önce büyük kızının yanına varır. Hoşbeşten sonra Hoca, “Kızım! Ne yer ne içersiniz, ekonomik durumunuz nasıl” der. Kızı, “Sorma babacığım. Yüz dönüm ekin ektik. Geçimimizin iyi olması ve mahsulün bol olması rahmete bağlı. Şimdi karı-koca durmadan gece gündüz yağmur bekliyoruz. Şayet bu süreçte yağmur yağmazsa anamız ağlar” cevabı verir. “Kızım, Allah yardımcınız olsun, inşallah yağmur yağar, size bol kazançlar” diyerek öbür kızının yanına gitmek için yola çıkar hoca.

Hal-hatırdan sonra hoca bu kızına da ne yiyip ne içtiklerini, geçimlerini nasıl sağladıklarını sorar. Kızı, “Babacığım! Biz karı-koca çömlekçilik yapıyoruz. Şu anda bir yıllık geçimimizi sağlayacak şekilde çömleği kalıba döktük, kurumasını bekliyoruz. Bu yaptığımız çanak-çömleği satıp geçimimizi sağlayacağız. Eğer bu süreçte bizim çanak ve çömlek kurumadan bir yağmur yağarsa tüm emeklerimiz boşa çıkacak. İşte o zaman ekonomik darboğaza gireriz. Dua et ki yağmur yağmasın, yoksa anamız ağlar” der. “Kızım! Allah yardımcınız olsun, umarım bu süreçte yağmur yağmaz, haydi kalın sağlıcakla” diyerek köyüne, hanımının yanına yollanır.

Dönüşte hanımı, “E bey! Haydi söyle bakalım, kızlarım nasıl? Ne yer ne içerler, geçim ve dirlikleri ne alemde” diye soru sorar. Hoca, “Hanım! Bildiğim bir şey var; yağmur yağsa da sen ağlayacaksın, yağmasa da…Çünkü kızların öyle dedi” der.

Fıkra bu. Şimdi gelelim günümüze. Daha doğrusu seçim öncesi piyasalara…

Semt pazarına gidip geldim az önce. Çoğu pazarcının gelmediği pazarda az sayıda satıcı var. Açılan tezgâhların önüne gelip fiyat soran sayılı müşteri var. Pazarın tadı yok gördüğüm kadarıyla. Çünkü patates ve soğanın başını çektiği fiyatlar çok uçuk ve kaçık. Yaprak kıpırdamıyor dense yeridir.

Marketlere gidince mutfak gibi zaruri ihtiyaçlar alınmakta sadece. Çünkü buralarda da bir durgunluk var.

Zaruri ihtiyaçlarda bile bir kesatlık varsa varın siz diğer esnafı; orta ve dar gelirli tüketici kesimi düşünün.

Alınan onca tedbire rağmen dövizin ateşi bir türlü sönmedi.

Seçim ne getirir, ne götürür bilinmez ama gördüğüm kadarıyla piyasalar seçimi okuyamıyor ve önünü göremiyor. Koma durumu sanki! Benim bu piyasaların ahvalinden anladığım piyasa mevcut hükümete rezerv koymuş ama muhalefete de güvenmiyor. Ne iktidarın gitmesini istiyor, ne de muhalefetin gelmesini. Sanki piyasa, "Ne sensiz olur, ne de sen ile" diyor. Çünkü piyasa biliyor ki iktidar yıprandı, kendini yenileyemedi, patinaj yapıyor. Yenilik istiyor. Ama yamalı bohça görünümlü muhalefeti süzüyor o değilden. Bunlarla hiç olmaz diyor. Çünkü hiçbiri ne tek başına, ne de hep birlikte iktidar alternatifi.

Niyetim şuna oy verin, buna vermeyin değil; bir durum tespiti yapmaktır. Felaket tellallığı yapmak istemiyorum ama bizi iyi günler beklemiyor. Tedirginlik ve durgunluk da bundan sanırım. Veya piyasa seçimi okuyamıyor, önünü göremiyor. Seçimi bıçak sırtında görüyor. Görüntü, 07 Haziran seçimleri öncesi görünümünde. Hatta ondan daha beter bir durumda.

Seçimler inşallah bu durgunluğa bir merhem olur, piyasalar yeniden coşar. Birçok vatandaşta oluşan karamsarlık yerini iyimserliğe bırakır. Yoksa yağmurun yağıp yağmamasına bağlı hocanın kızlarının mutlulukları gibi ekonomimiz bu görüntüsüyle seçimden sonra bizim epey bir canımızı acıtacağa benziyor. Umarım komaya girmiş olan ekonomi ve piyasa, seçim sonrası felce dönüşmez. Silkinip ayağa kalkar.

Gelin düğünlere bu sefer patates ve soğan götürelim...

Ramazan dolayısıyla ara verilen düğünler bayram sonrası yeniden başlıyor. Düğün demek külfet, maliyet demektir. Aynı zamanda hediye demektir. Büyük-küçük, az veya çok demeden mutlaka bir hediye götürülür. Bu düğün sezonunda düğünlere hediye olarak ne götürelim?

Altının yanına varılmaz biliyorsunuz. Gümüşse para etmiyor. En iyisi para vermek. Çünkü düğün sahibinin maliyetlerine biraz da olsa katkı olur. Ama yok bizde düğünde hediye demek kap kacak demektir. Ben küçük mutfak eşyası götüreceğim: Ya stokumda vardır, bana daha önceden gelen, ya da züccaciyeciden satın alacağım denirse o zaman kap kacağın özellikle borcamın içine biraz patates ya da soğan koyup vermek en güzeli gibi sanki. Çünkü bu iki ürünü şimdi aynı anda paraya çevirebilir düğün sahibi. Paraya çevirmese de düğün sahibi, damat ve gelin belli bir süre patates-soğan alma derdinden kurtulmuş olur. Zira şu sıralar bu muhteşem ikilinin yanına varılacak gibi değil. Altından daha değerli dense yeridir.

Alın size benden bir öneri. İster uyar, ister uymazsınız. Öneri öneridir. Beğenip beğenmeme hakkına sahipsiniz.