2 Haziran 2017 Cuma

Dersimiz "Kontrollü darbe" *

15 Temmuz menfur darbe teşebbüsünden bu yana neredeyse 10 ay geçti, hakkında söylenmeyen kalmadı. Kapalı ve anlaşılamayan noktaları var. Hepsine eyvallah diyorum ama son zamanlarda darbeyi sulandırmaya ve yok saymaya yönelik konuşmaları görünce insanın küçük dilini yutası geliyor. Üstelik işin başını da bir siyasi parti lideri çekti ilk önce. Şimdilerde darbe yapmaya kalkıp da beceremeyen asker müsveddeleri aynı ağızdan konuşmaya başladı yargılama sürecinde. “Bu, kontrollü darbeydi" şeklinde.

"Kontrollü darbe" iddiasını duyunca el insaf diyesi geliyor insanın. Nerede yaşıyor bu insanlar? Kim adına ağzı birliği etmişcesine bu şekilde hareket ediyorlar? Haydi diyelim ki darbeye yeltenen sözüm ona askerler darbede başarılı olamayınca paçalarını kurtarmak ve ağa babaları böyle istediği  için böyle bir yola tevessül ediyorlar, pekiyi bizim siyasi parti liderine ne oluyor Allah'ın aşkına! Madem kontrollü darbeydi, sormazlar mı adama, "Darbenin kontrollü” olduğunu iddia eden senin Yenikapıda yapılan mitingte ne işin vardı diye. Bildiğim kadarıyla oradaki miting 15 Temmuz'u telin ve birlik-beraberlik mitingi idi. Bir milletin gövde gösterisiydi. Olduğuna inanmadığın darbenin neyini telin etmek için bulundun orada? Sende hiç irade yok mu? Birileri ‘git dedi’ diye gittin, birileri darbeye haydi ‘kontrollü de, dediği için dedim’ diyorsan vay bu ülkenin haline! Vay o siyasi partiye bel bağlamış, ardından giden vatandaşlara.

Bu millet oluşturulan algılarla yönetilmeye alıştı alışmasına ama atacaksanız bari biraz ‘Ufak atın da civcivler yesin’ olmaz mı? 80 milyonun gözü önünde cereyan eden kanlı darbe teşebbüsünü küçümsemeye, ihanet şebekesinin yaptığını senaryo gibi göstermeye kimsenin hakkı yoktur, haddi de değildir.  O gece şehit olan 249 kişinin hatırasına bari söylemeyin bunu. Hiç kimse ucunda ölüm olan bir şeye senaryo gereği canını ortaya koymaz.  Görevimiz muhalefet diyerek her şeyi sulandırmayın. Tamam oturun kalkın, hükümeti; “İhmali var, istihbarat iyi çalışmamış, darbeye karşı çıkmada hazırlıksız yakalandı, darbecilerin bu kalkışmasında bu ve geçmiş hükümetlerin dahli var..." diyerek eleştirebilirsiniz. Ama şehit ve gazilerimizin hatırasına ve acısına saygısızlık yapmayın. Sahi bu kontrollü darbe fikri nasıl aklınıza geldi? Batı aynı dilden konuşuyor, FETÖ aynı dilden konuşuyor, siyasimiz aynı dilden konuşuyor, darbeci artıkları aynı dilden konuşuyor. Sizi bu konuda bir araya getiren nedir? Kim pazarlıyor sizi? Bu birlikteliğinizi neye borçluyuz? Allah muhabbetinizi artırsın. Aynı ağızdan konuşmanız düşman çatlatıyor. Böyle demek suretiyle "Şecaat arz ederken merd-i kıpti sirkatin söylermiş" demek geliyor insanın içinden. Buna “Kedi ulaşamadığı ciğere murdar dermiş” denir bizde. İş yapayım derken çiş yapma denir Anadolu'da buna. Böyle konuşarak kimlerle beraber hareket ettiğinizi, neyi amaçladığınızı, kime hizmet ettiğinizi göstermiş oluyorsunuz. Ülke son anda elden gitmekten, ülkede iç savaş çıkmaktan, başka ülkelere peşkeş çekilmekten zor kurtuldu. Sizin yaptığınız işe bakın. Allah’tan korkmuyorsunuz, bari kullarından utanın. Konuşmuş olmak, muhalefet etmek için daha fazla gülünç duruma düşmeyin.

Bir söz de darbeye kalkışan, mahremimize saldıran asker görünümlü müsveddelere söylemek istiyorum: (Biliyorum hainden bu ülke adına hiçbir şey istenmez, zaten istense de doğruyu söylemez.) Yediğiniz  kaba pislediniz,  bizi can evimizden vurmak suretiyle karga olduğunuzu gösterip göz göre göre gözümüzü oymaya kalktınız. Ama gördüğünüz gibi beceremediniz. Ağa-babalarınızın yıllar yılı biriktirdiği sermayeyi kendinize çok güvendiğinizden olsa gerek, hoyratça kullanıp ağzınıza yüzünüze bulaştırdınız ve şu anda adaletin pençesindesiniz. İçinizde zerre miktarı mertliğin kırıntısı varsa mahkemede doğruyu söyleyin. Yoksa bu millet sizin tiyatronuzu izleyecek değildir. İpe un sererek sağa sola sataşarak suçu başkasına yamayarak kurtulacağınızı sanıyorsanız aldanıyorsunuz. Bu millet şu ana kadar kalbinin saflığından çok kandı. Ama gözü açıldı. Avucunuzu yalarsınız. Güneş görmez hapishane hayatı sizin iyi günlerinizdir. Allah’a ve ahiret gününe inanan insanlar olarak Cehennem’e kadar yolunuz var. İşte esas yeriniz orasıdır. Tadın azabınızı! 02/06/2017

* 03/06/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

1 Haziran 2017 Perşembe

Yüreğimize kor düştü bu gece

Ramazan'ın manevi iklimini yaşadığımız bu günlerde Şırnak'tan gelen acı haber yüreğimize ateş düşürdü. İçerisinde rütbelilerin de olduğu 13 askerimiz kalkışından kısa bir süre sonra yüksek gerilim hattına takılması sonucunda meydana gelen helikopter kazasıyla birlikte darı bekaya uçtular. Mekanları Cennet olsun, milletimizin başı sağ olsun, kederli ailelerine sabırlar niyaz ediyorum. Rabbim başka keder göstermesin. Bu keder inşallah son olur, milletçe iyi günler görürüz.

Bizler evimizde sıcak çayımızı yudumlarken, yatağımızda güvenle yatarken onlar gece demeden bir görev gereği vazife başında iken canlarını bu vatan için feda ettiler. Acımız büyüktür milletçe. Bu durum karşısında ne söyleyecek sözümüz var, ne de yapacak bir şeyimiz. Cümleler boğazımızda düğümlendi. Biz bu halde iken acı haberi duyan ailesi ne yaptı? Öyle zannediyorum otura kalmışlardır oldukları yerde. Ne konuşmuşlardır, ne de bağırıp çağırmışlardır. Ağlayıp sızlasalar da acılarını içlerine gömüp "Allah'tan geldik, yine ona döneceğiz" demekten başka sözleri yoktur şu anda. Ateş mutlaka düştüğü yeri yakar yakmasına. İnanın yüreği olan, yüreği vatan aşkına yanıp tutuşan her evi ateş sardı bu gece.

Şehadet şerbetini içtiler, ebedi aleme göçüp gittiler. Görevlerini hakkıyla yaptılar. Onların gözü arkada kalmasın. Bayrağı mutlaka yine vatan aşkıyla tutuşanlar devralacak onlardan. Bu millet onları hep şehit bilecek, hep takdir edecek, hep hayırla yad edecek. Onlar rahat uyusunlar, Rabbim, başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da Cehennem azabından kurtuluş olan bu ayda onlara rahmetiyle muamele etsin.

Bizim için canını tehlikeye atan, kendilerini feda eden bu yiğitlerden biz razı idik, Rabbim de razı olsun. Onların kanları ile terör boğulsun inşallah! 01/06/2017

Helal be sana Konyaspor! *

Çok değil birkaç yıl öncesine kadar Super Lig’in asansör takımlarından biri idi. Çıkmasıyla düşmesi bir olur, sonra yıllarca çıkacağım diye tüm Konya kenetlenir dururdu. Super Lig’e çıktığının ilk yılı ortalarda tutunmuşken  geçen yıl “Ben geliyorum, bu sene farklıyım” dercesine  ligi üçüncü bitirmişti.

2016-2017 sezonunu Konyaspor yine ortalarda bitirdi. Fakat “Böyle göründüğüme bakmayın, siz esas beni Ziraat Türkiye Kupasında görün” dedi ve tüm takımları geride bırakarak Ziraat Türkiye Kupa’sını ilk defa Konya’ya getirmesini bildi. Mütevazı kadrosuna rağmen  Konyaspor yapacağını yaptı, gönlümüzde taht kurdu. Ligin üç, hatta dört büyük takımını geride bırakarak kupanın sahibi oldu. Tüm Konyalıların gönlünde taht kurdu. İşte böyle bir takıma ancak şapka çıkarılır. Azmin, çabanın, gayretin, istikrarın ve inanmışlığın zaferidir bu. Soyadıyla müsemma teknik direktörü  Kocaman bir alkışı çoktan hak etti, seyirci zaten hep takımının yanındaydı, hem deplasmanda, hem de klasmanda. Yönetim  elinden gelen desteği verdi, sporcular ise sahada üzerlerine düşen görevi yaptı. Demek ki topyekûn inanmışlık ve kenetlenme  zaferi getiriyordu.

Lig üçüncülüğünün ardından bu yıl kupanın gelmesi ancak istikrarla açıklanır. Yönetim ve teknik heyetin sürekliliği bu başarıyı getirdi. Bu aşamadan sonra kimse,  Konya’nın düşeceğini konuşmuyor artık. Çıtayı yükseltti çünkü. Bundan sonra Konya’dan beklenen lig şampiyonluğu. Olmayacak olanlar bu güne kadar olduysa lig şampiyonluğunun gelmemesi için hiçbir sebep yok. Yeter ki istikrar hakim olsun, takım kendine inansın, takıma olan güven kaybolmasın, taraftar desteğini vermeye devam ettirsin.

Maça gitmeyen, maç izlemeyen ve maçları takip etmeyen biri olarak Konyaspor’un gösterdiği bu başarıyla gurur duydum. Ben büyük takım diye böyle takımlara derim. Bakmayın, büyük takım diye bizim belleklerimize üç büyükler, dört büyükler diye kazındığına. Eldeki imkanları en iyi şekilde değerlendirerek mütevazı kadrosuyla başarı gösteren takımdır esas büyük olan. Onca imkana rağmen büyük takımların kupada esamesi okunmuyorsa demek ki onların büyüklükleri Anadolu takımlarının kendilerine inanmamasından kaynaklanıyormuş. Demek ki başarı için paraya pula sahip olmak, pahalı futbolcuyu oynatmak yeterli gelmiyormuş…inanmak gerekiyormuş. Onlar yine kendilerini büyük olarak görmeye devam etsinler, Anadolu teker teker büyüklüklerini gösterecek  bu gidişle. Konyaspor’un gösterdiği bu başarı diğer Anadolu takımlarımıza da örnek olacağı kanaatini taşıyorum.

Maç özürlü birisi olarak çorbada tuzum olsun sadedinde bu konuyu ele aldım. Konya’mızın gururu olan takımızı gönülden tebrik ediyorum. Nice başarılarıyla adından söz ettireceği umudunu taşıyorum. Çorbada tuzu olan herkese tek kelimeyle teşekkürler.

Başarılarla dolu nice yıllara!... 01/06/2017

* 05/06/2017 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

31 Mayıs 2017 Çarşamba

Ramazanda ne yapalım?

Ramazan geldi mi dini yönümüz ağır basar, gündemimiz din olur, dinle yatar, dinle kalkarız. Gazetelerimizin dini konularla ilgili köşeleri ve sayfaları televizyonların da hem dini, hem de imsak ve sahur programları olur. Halkın ihtiyaçlarına cevap verilmeye çalışılır. Bu da doğaldır.

Doğal olmayan ramazanda orucun öneminden, faziletinden bahsedilmesi. Orucu bozan ve bozmayan durumlara yer verilmesi. Orucun niçin tutulması gerektiğinin önemi üzerine durulması. Artık ramazan iklimine girdik, orucu konuşmaktan ziyade orucu yaşamak ve tutmak gerekiyor diye düşünüyorum. Nasıl ki namaza başladığımız zaman namaza kendimizi veriyor, iftitah tekbiri ile birlikte her şeyi geri plana itip sadece Ona doğru yöneliyor ve namazdan bahsetmiyorsak oruç tutarken de orucu konuşmayalım, onu yaşayalım istiyorum. Oruç tuttuğumuz gibi orucun da bizi tutmasını sağlamamız lazım. Sürekli aklımızda orucu tutmak değildir bir defa oruç. Bu günleri Allah'ın günlerinden bir gün kabul edip rızkımızın peşinde koşarken helalinden yemeyi, ramazanın mana ve önemine uygun yaşamayı kendimize düstur edinmeliyiz. 

Hiçbir işimizi ihmal etmeden, ötelemeden, kırıp dökmeden bu manevi iklimi yaşamamız lazım. İşimizi aksatmadan ibadete daha fazla zaman ayırmalı, hayır ve hasenat kapısını sonuna kadar açmalıyız. Kur'an ayı da denilen bu ayı Kur'an'la geçirmenin mutlaka yolunu bulmalıyız. TV karşısında konuşulanları izlemekten, yatağın içinde iftarı beklemekten başka rızasını kazanacak, vicdanımızı rahatlatacak işlere imza atmamız lazım diye düşünüyorum. Tuttuğumuz oruç hiçbir şeyimize mani olmamalı, yüreğimize yük olmamalı, rutin işleri en güzel olacak şekilde takip etmeli, eş ve dosta çat-kapı ziyaretler yapmalı.

Acıkmayacak ve susamayacak işleri yapmaktan kaçınmalıyız. Çünkü oruç acıkmadır, susamadır, nefsi terbiye etmedir, sabretmedir, açlığın kıymetini bilmedir. Evin bir köşesinde pinekleme değildir. Dört gözle ramazanın bitmesini bekleme değildir. Bu rahmet ayında rahmetine kavuşabilmek için hayata dört elle sarılmadır, külfeti rahmete dönüştürmedir, kırgınlıkları ve küskünlükleri bitirmedir, dualarımıza başkasını ilave etmedir, Müslüman’ın derdiyle dertlenmedir, ihtiyaç sahibinin ihtiyacını görmedir, rızayı Bari için yapılması gerekenin en iyisini yapmadır. Miskin miskin oturma değildir, ataletin değil bereketin gelmesi için hareket etme vaktidir; kırmadan, dökmeden ahiret azığına hazırlanmadır, keremine şükretmedir, bu ayın her gününü kadir bilmedir, kıymetini bilenlerden olmak için çabalamadır, tartışmalardan uzak kalmadır.

Dini, orucu konuşmaktan ziyade yaşamalıyız. Kal ehli olmaktan hal ehli olmaya yönelmeliyiz. Fetvaya göre değil takvaya göre yaşamalıyız. Ramazanda yaşadığımız iklimi diğer on bir aya yayma çaba ve iradesini göstermeliyiz. Gündüz naim, gece kaim olmamalıyız. Bunu yerine gündüz saim, gece kaim olmalıyız. Orucu uykuya tutturmamalıyız. Namazları cemaatle kılmanın yolunu bulmalıyız. Sofralarımızda mükellef sofra kurmadan mümkün olduğunca uzak kalmalıyız. Nefsimizin gündüz çektiği eziyeti akşam midemizden almayalım. Kötü söz kem gözden sakınalım.

Az yemek, az uyku uyumak prensibimiz olmalı kısaca. 31/05/2017


Yaz kursları amaca hizmet etmeli...

Okulların kapanmasına ramak kala  velilerde  şimdi yaz kursu telaşı başladı. Her veli "Çocuğumun yaz dönemini nasıl değerlendirebilirim" derdine düştü. Kimi sportif faaliyetleri seçerken ekseriyeti de "Dinini, diyanetini öğrensin, ardımdan bir Fatiha okusun, vatana ve millete faydalı birer birey olsun" düşüncesiyle çocuğunu yaz kurslarına yazdırmak için plan yapar oldu. Artık yaz kursları eskisi gibi sadece diyanet tarafından yürütülmüyor. Diyanet, belediyeler, STK'lar, MEB bu konuda kurslar açma yoluna gidiyor.

Vatandaşımız yeme içme gibi ihtiyaç duyar din eğitimini öğrenmeye. Çocuğuna karşı görevlerinden biri olarak görür bu işi. Belki arkamdan bir Fatiha okur muradındadır. Hayırlı evlat olsun derdindedir. 7'den 70'e diz çökeriz hocaların önünde. Rahmetli babam o yaşında “Namaz sürelerini unutmuş muyum?” der, önümde diz çökerdi. Saygısı bana değil, okuduğu sürelere idi. Doğru dediğimde çocuklar gibi sevinirdi. Milletimiz dinini öğrenmeye aşıktır desem mesele daha iyi anlaşılır.

Kursu kim açarsa açsın, vatandaş nereyi tercih ederse etsin sonuç itibariyle bu kursların amaca hizmet etmesinde fayda vardır. Kurslardan fayda elde edebilmek için buraları cazibe merkezi haline getirmek gerektiğini düşünüyorum. Bunun için bu kursları organize edenlere, planlayanlara, kurs açanlara ve kurslarda görev yapacak olanlara görevler düştüğüne inanıyorum. Bunun için ne yapılmalıdır?

Her şeyden önce bu kurslar sevgi temelli bir işlevi yerine getirmelidirler. Bunun için de yüreğini ortaya koyan, çocukların seviyesine inebilen çalışanlara ihtiyaç vardır. Kursa gelen çocukla aynı dili konuşamayan, çocuğu anlamayan, kursa gönülsüz gelen çocuğa 'İsteksiz geldim ama iyi ki gelmişim" dedirtmeyen kursların bir faydaya haiz olacağını düşünmüyorum. Kurs açan merkezlerin çalışacağı görevliyi iyi seçerek işe başlamasında fayda vardır. Bunun için de iyi bir saha çalışması yapmalıdır. Kendilerine yakın gördükleri her bir insana yaz döneminde iş vermekten ziyade çocuğun psikolojisini bilecek, ne öğrettiğini bilecek, giyimi-kuşamı, hal ve hareketiyle kursiyerlere örnek olabilecek sevecen insanlara görev vermelidir. 

Kurs veren hocamız, vereceği bilgiden ziyade sevgi temelli bir ders işleme metodunu hayatına düstur edinmiş olmalıdır. Bu devirde yaşayan çocukların psikolojisi ile bizim yetiştiğimiz dönem arasında dağlar kadar fark vardır. Artık bugünün çocuğunun, annesinin ve babasının gözünde, "Hocanın vurduğu yerde gül" bitmiyor artık. Kimse çocuğunu bu yerlere teslim ederken "Eti senin, kemiği benim demiyor." Hasılı, bu dönemde bırakın şiddeti, azar ve hakarete de yer yok. Sorumlu kişi sevgiyle ilmek ilmek işlemeli hem çocuğu hem de işleyeceği dersi. Ders verecek kişi eli açık olmalı, sevginin yolu mideden geçer demeli...Yeri geldiğinde elini cebine atabilmeli, zaman zaman öğrencilerine jest yapabilmeli, yaşantısıyla örnek olabilmeli. Her bir öğrenciye ders işlemekten önce onları tanıma yoluna gitmeli. Tanıma derken sadece adını ve soyadını öğrenme değil, hangi damardan gireceğini iyi bilmeli. Öğreteceği dersin önemini kavratmalı, eğlendirirken öğretme yolunu seçmeli. Her derse, her konuya dersin içeriğine uygun bir metotla başlamalı. Abartmamak şartıyla öğrencilerine sembolik ödül verme yoluna gitmeli. Öğrenciye gücü nispetinde sorumluluk yüklemeli, öğrenciye bilgiden ziyade davranış esas almalı.

Şimdi bu yazdıklarımızı kısa kısa maddeleştirelim.* Din eğitimini veren kişi her şeyden önce;
·         Çocuğun seviyesine inebilen olmalıdır.
·         Dersi öğretmekten önce kendisini sevdirmelidir.
·         Yaşantısıyla örnek olmalıdır.
·         Vatandaştan, veliden ve öğrenciden herhangi bir ücret almamalıdır.
·         Dayak ve hakarete başvurmamalıdır.
·         Dersini vermeyen öğrenciye öncelikle tatlı ve nazik bir dil kullanmalıdır.
·         Namaz kılma, başını örtme vb sorumluluklarını yerine getirmede öğrenciye baskı yapmamalıdır.
·         Kur'an’dan önce sevgiyi, saygıyı, doğruluk, güvenilirlik, temizlik, yardımseverlik, başkasını rahatsız etmeme gibi iyi hasletleri örneklendirerek öğrenciyi işlemelidir.
·         Veren el olmalıdır.
·         Namaz kılmanın, Kur'an öğrenmenin önemi öğrenciye kavratılmalıdır.
·         Ödül ve cezada anlatılabilir ölçüler koymalıdır. 
·         Yaptıklarında öğrenciyi ve veliyi ikna edebilmelidir.
·         En az İlahiyat fakültesi ve dengi bir okuldan mezun olmalıdır.
·         Belli yaş grubunu okutan öğreticiler olmalıdır. İlkokul seviyesindeki öğrencileri okutan ayrı, ortaokul ayrı, lise ayrı, genç ve yaşlıları okutanlar ayrı olmalıdır. Çünkü aynı kişi her yaş grubundaki kişilerin seviyesine inemeyebilir.
·         Yeterli donanım ve birikime sahip olmayan, ehliyetsiz kişilere görev verilmemelidir.
·         Sosyal aktivitelerden anlamalıdır. Zaman zaman öğrencilerin faaliyetlerine katılmalıdır.
·         Her şeyi yasaklayan yasakçı bir zihniyete sahip olmamalıdır.
·         Öğrenciye sağlam bir din anlatmalıdır. Kendini ait hissettiği grubun üyesi yapmak için bir yol izlememelidir.
·          Gezi, piknik gibi aktiviteler düzenlemelidir. 
·         Önüne gelen her bir çocuğu kendisine emanet kabul etmelidir, kendi çocuğu bilmelidir.
·         Samimi olmalıdır.
·         Sabırlı olmalıdır.
·         Kısaca nefret ettiren olmamalıdır. 31/05/2017

*12/07/2016 tarihinde dilinkemigiyok.blogspot.com.tr adresinde yayımlanmıştır.




30 Mayıs 2017 Salı

Asker dediğin biraz mert olur

15 Temmuz darbe teşebbüsüne kalkışanlarla ilgili Genelkurmay çatı davası başladı, altıncı celsesi geride kaldı. Darbede en önde yer alan kurmayların verdiği ifadelere bakılırsa sanık sandalyesinde oturanların hepsi masum. Çünkü hiçbiri darbenin içinde değiller. Ya “bilmiyorum, ya görmedim, efendim! Bana falan talimat verdi, ben darbeyi önlemeye çalıştım, orta yerde darbe falan yok, olsa olsa kendilerine kumpas kurmaya çalışanların yaptığı bir ‘kontrollü darbe’ var” orta yerde. Kendilerinin ne ile suçlandığı bilmeyecek kadar aymaz bir tavır içerisindeler.

Kendilerine başta silah, tank, tüfek, zırhlı araç, uçak vb her şeyimizi emanet ettiğimiz paşalarımızın ipe un seren, topu taca atan, savcılıkta verdikleri ifadelerini değiştiren halini görünce ar ve haya yoksunu bu kişiler adına ben utandım. Benim bildiğim asker dediğin adam biraz mert olur. Kalkar adam gibi “Ülkenin içinde bulunduğu yönetim tarzını tasvip etmedim, yıllardır ekmeğini yediğim bu ülkede darbe yapmak suretiyle yönetimi en iyi şekilde yönetme niyetiyle darbeye kalkıştım, ama beceremedim, ağzıma yüzüme bulaştırdım. Demek ki daha bir fırın ekmek yemem gerekiyormuş, şu ana kadar öğrendiklerim darbe yapmam için yeterli değilmiş. Darbede başarılı olsaydım bugün beyler gibi karşılanacaktım. Ama olmadı. Mademki başaramadım yaşamamın da bir anlamı yok, bana vereceğiniz cezaya razıyım. Emri falandan aldım. Esas elebaşı o. Ben yediğim çanağa pisledim. Bu millet beni her şeyiyle besledi. Ben karga misali onların gözünü oymaya çalıştım. Hapiste iken bu anı görmemek için ip, urgan aradım ama bulamadım. Şu anda karşınızda olmaktan haya ediyorum. Benin bu yaptığım kalkışma benden sonraki çanağa pisleyeceklere de ibreti alem olsun…” deselerdi gözümüzde bir kat daha büyürlerdi. Ama canlı yayında milletin ve dünyanın izlediği bir darbeyi sulandırmaya  çalışıyorlar. Utanmasalar orta yerde darbe falan yok, bizim ki bir tatbikattı, tatbikat emrini de Genelkurmay Başkanı verdi, biz tatbikatın kanlı olanını severiz, amacımız biraz macera idi. Çünkü yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızda idi. Yemimiz fazla gelmişti, biraz gönül eğlendirelim istedik, diyecekler.

Suç sizde değil, sizi asker diye alıp üzerinize bu ülkenin asker elbisesini giydirende. Yıllar yılı sizin ne mal olduğunuzu, kime hizmet ettiğinizi bilemeyecek kadar gözü kör, feraseti kapalı sorumlu kişilerde. İhanetinizi göremeyecek kadar size bel bağlayan, size ülkenin tüm maddi ve manevi kaynaklarını emanet eden zevatta. Üzerinize asker elbisesi giydirilince sizi adam sananda. Bu ülke maalesef ilerideki düşmanı görmekten ziyade burnunun ucundaki düşmanı, haini göremeyecek kadar zil zurna sarhoş anlaşılan.  

Demek ki nasıl ki eşeğin üzerine altın palan vursan eşek yine eşek ise insanlıktan nasibi olmayan kişilere de asker elbisesi giydirmekle bu iş olmuyor. Eşeğe falan kurban olsunlar bunlar. Eşek dediğin yediği çanağa pislemez. Karnını doyurdun mu emrettiğin her işi yapar. Bunlar yemiş yemiş kudurmuşlar. Biraz mide varsa devam etmekte olan davalara katılmaz, intihar etme yoluna giderler. Bu milleti sayısı belli olmayan celselerle oyalamaya hakları yok. Kendi çoluk çocuğunun boynunu bükmeye hakları yok. Talat AYDEMİR gibi darbeye kalkıştık, beceremedik, verilecek cezaya razıyız deyip son noktayı koymalılar.

Celseye gelerek ipe un sereceklerse, suçlu oldukları halde suçu bir başkasına atacaklarsa bırakın bunları yargı önüne çıkarmayı, içeride Güneş görmeden yaşamaya devam etsinler. Kendilerine adam gibi konuşacağınız zaman haber verin, o zaman sizi yargı önüne çıkaralım densin. Zira bu milletin komedi izlemeye vakti yok. 30/05/2017

Kendine Müslüman tipler

Camilerin cuma gibi cemaat yönünden kalabalık olduğu zamanlarda camiye gelen bazı kişiler "Ben buradayım, beni görün, beni asla yok kabul edemezsiniz" dercesine varlığını diğerlerine göre daha fazla hissettirir.

Merak ettiniz mi bunları? "Camiye gidersek bu kişileri nasıl tanırız" derseniz bu tipleri bulmak zor değil. Bunlar sırtını duvara vererek namaz kılan tiplerdir. Caminin öne ve arkaya geçişini sağlayan en stratejik bölgesini mesken edinirler.  Bunları gördüğün zaman kendi halinde namaz kılıyor sanırsın. Görünüşe aldanmamak lazım. Bunların görevi öne geçmek isteyeni geçirmemek, ön saflardan kalkıp dışarı çıkmak isteyenin çıkışını önlemektir. Ne öne bir kişi geçebilir, ne de önden arkaya bir kişi. Sanırım hemen tanıdınız bu tipleri. Her camide var böyleleri. Aşinasınızdır mutlaka bunlara. Hep beraber bunları biraz daha tanımaya ne dersiniz?

Bir cami düşünün ki en ön safları erken gelenler tarafından doldurulmuş. Arkaya doğru safın ortaları dolu iken caminin kenarları tek tük boş kalır. Safların ortası dolduğu için caminin sağına ve soluna geçişi en arka taraftan yapılmak zorunda. Fakat geçişi önleyecek şekilde namaza sonradan gelmiş kişiler ön taraftaki boşluğu doldurmaktan ziyade burada namaza durdukları için geçmek isteyenler ya bunların namazı bitirmesini bekleyecek, ya da rüku veya secdeye gitmesini bekleyecek. Başka çaresi yoktur. Ne eğilirler ne de bitirirler yeter ki geçmek isteyeni görmüş olsunlar. Önlerine sütre de koymazlar. Günahı bunların boynuna deyip önlerinden geçmeye kalksan sana şöyle yan yan bakarlar, ya da elleriyle geçme dercesine işaret ederler. Sen yanlarında çaresiz onları beklerken onlar dört köşe olurlar, namazdan alamadıkları huşuyu seni bekleterek alırlar.

Caminin en arkasına sırtını duvara kimse geçemeyecek şekilde namaza duran bu kişiler camilerin sürekli müdavimleri değildir, cumadan cumaya namaza gelirler. Geldiklerini de bu şekilde cümle aleme hissettirirler. Acaba bu kişilerin niyeti nedir? Ne yapmak istiyorlar? Bu tipler ya düşünce yoksunudurlar, başkasını engellediklerinin farkında değiller, ya da ben namaza geldim bakın diye caka satarlar, ya da zaten haftada bir geliyorum, ön tarafa geçmeyeyim, namazımı erken bitirip buradan sıvışırım diye de düşünüyor olabilirler. Eğer amaçları kendilerini göstermek ise en ön safa geçmek suretiyle cemaatin hepsine kendilerini gösterme imkanına sahipler. Sanırım böyle bir niyetleri de yok. Bunlar olsa olsa kendine Müslüman tiplerdir. Başkasına eziyet etmekten zevk alıyorlar. Haydi diyelim ki bu işi bir defa yaptılar, ikinci defa yapmamaları gerekir. Ama sürekli aynı yerde durmak suretiyle varlıklarını hissettirmeye çalışıyorlar. Bunlara ahmak mı desem, narsist mi desem, bilmiyorum.


Niyetlerini gerçekten anlamış değilim. Psikologların bunları iyi bir incelemesinde fayda var. Bunlara yeşil reçete ile satılan ilaçlardan bolca yazmalarında yarar görüyorum. İlaçlardan bolca içmeli ki başkasını rahatsız etmeye vakit bulamasınlar. Ya da bu tiplerin önünden veballeri boynuna deyip geçmek lazım. Ya da bunları camiye almamak lazım. Yok, Allah’ın evine gelen herkese kap açıktır denilirse bu tiplere ilk önce cami adabını, camide nerede durulacağını önce bir öğretmek, sonra camiye almak lazım. İnanın bunların namaz kılmaktan önce edebi, adabı öğrenmeleri gerekiyor. Namaz sonraki iş bunlar için. 30/05/2017