18 Nisan 2017 Salı

Seçim torbasını teslim edebilmek bir savaşı kazanmak gibidir

Herhangi bir seçimde görev aldınız mı? Aldıysanız sandık başkanlarının ne çektiğini bilir. Görev almayıp evinizde  ayaklarınızı uzatarak çayınızı yudumlarken seçim sonuçlarını izliyorsanız dünyanın en bahtiyar insanısınız demektir. Size bu yazımda sandık başkanının seçim torbasını teslim etme aşamalarını ve aştığı her aşamada çektiği sıkıntıyı dile getirmek istiyorum.

Sandık başkanının işi seçim günü sabahın 07.00'sinde başlar. Birleşik oy pusulasını ve zarflar sayma ve mühürleme işini yapmazsa pisliğini YSK temizleyen başkanlar 08.00'e kadar görevli olduğu sandık kurulunda pinekler durur. Yok, ben görevimi yapacağım dersen önce zarfları, ardından oy pusulalarını sayacaksın. Zarf ve pusulaları her saymada da üyeler farklı farklı rakamları bulur ya neyse. Sonunda sayıyı tutturduktan sonra zarf ve pusulaların arkasını sandık mührüyle mühürlersin, mühürlerken mürekkep diğerine bulaşmasın diye gerekli itinayı gösterirsin. Nefes nefese 08.00 oy verme saatine kadar ortamı oy vermeye hazır hale getirirsin. Üyeler arasında görev taksimi yaptıktan sonra başkan olarak fazla bir işin olmaz. Akşam sayım esnasında tutulması gereken evrakın altında ıslak imzası bulunması gereken üyelerin isimlerini yazarsın. Oy verme işlerinin herhangi bir aksamaya meydan vermeden yürümesi için sürekli sağı solu kolaçan eder. Meydana gelen herhangi bir aksaklığa müdahale edersin.

17.00 itibariyle oy verme işlemleri bitince iki üyeyi yazma işiyle iki tanesini de zarftan oy pusulasını çıkarmakla, diğer üyeyi de açılan zarfları düzenli bir şekilde tertiplemesi için görevlendirirsin. Sen de ayakta gelen oy pusulalarını hangi partiye veya evet mi hayır mı olduğunu herkese göstererek okursun. Belli bir sayıda okuduktan sonra zaman zaman yazmanların partilere attığı çeltiklerin eşit bir seviyede gidip gitmediğini test edersin. Oy sayma işlemleri bittikten sonra tutulması gereken tutanakları tutar, üyelere altlarını imzalatır, YSK'nın istediği şekilde çuvalın içine, son yıllarda ayrıca verdiği zarfın içine konması gerekenleri tek tek koyar, çuvalın ağzını bağlar, zarfın ağzını yapıştırır, üyelerle tek tek vedalaşırsın. Bilgileri doğru girdin mi, tutanakları düzgün tutun mu, zarf sayısı, çıkan oy sayıları, geçersizlerle birlikte, seçmen imza sayısını tutturdun mu gemisini kurtaran kaptansın. Üyeler evlerine giderken  sen sırtında çuval dışarı çıkarken seni polis karşılar. Hep beraber gideceğiz diye diğer çuvalların da gelmesi beklenmeye koyulur. Beklerken tam ağaç olmaya ramak kala şükredersin, çünkü son çuval da gelmiş olur. Polis çuvalları bir arabaya yükler, başkanlara da ardından takip etmesini ister. Yolda birbirimizi kaybetsek de adliyenin önünde polis bizi arar, biz de polisi. Nihayet buluşuruz. ilgili ilçe seçim kuruluna doğru yola çıkarız. Buraya kadar anlattığım rutin işlemler. Bundan sonraki çekeceklerimize göre yok mesabesindedir.

Seçim kurulunun kapısında görevli polisle karşılaşırsın. İçeriye onar onar sayıyla alır. Tam sana sıra gelir, sen bir sonraki gruba kalırsın. Nihayet sana da sıra gelince içeriye girersin. Tam bir mahşer yeri. Karşına I.aşama mührü teslim etme, II.aşama 129/A tutanağını kontrol yeri, III.aşama 129 ve 129/A tutanağını teslim etme, IV.aşama, mutemet dilekçesi ve 142 belgelerini teslim, V.aşama, tercih mühürlerini teslim, VI.aşama kırtasiye malzemelerini teslim levhalarını görürsün. Sırtta çuval, diğer tek el ile zarftan istenen evrakı çıkararak her bir aşamada istenileni vermek için kalabalıklar arasında evrakını teslim etmeye çalışırsın. Her bir aşamayı geçtikçe ya Rabb! Şükür sana dersin. Nihayet ufukta VII.aşama karşına gelir. Burası da çuvalın teslim edilme yeri ve teslim-tesellüm belgesinin imzalandığı yer. Bunu da yaptın mı geride senin geçtiğin evrelerin her birini geçen başkanlara savaştan çıkmış ve savaşı kazanmış bir komutan edasıyla bakarsın. Mutluluğuna diyecek yoktur. TV karşısında kazanan dört köşe olurken biz de seçim torbasını teslim etmenin zaferini yaşarız. İçimiz kıpır kıpırdır artık. Hiç oyalanmadan hemen terk edersin o koridoru. Araban varsa arabana atlarsın, yoksa toplu taşımanın gelmesini beklemeye koyulursun.

Nihayet yorgun ve bitkin bir şekilde evine gelirsin. Sonuçlara bakmak için TV karşısına geçtiğinde sonuçların çoğunun açıklandığını görürsün. Geriye kalana biraz bakayım dersin, oturunca yorulduğunu anlarsın. Bundan sonra seçim sonuçları da pek fayda vermez. Çünkü bitkinlik seni bir şey izletmeye izin vermez.

Her seçimden sonra seçim kurulları öbür seçime daha düzenli olurlar, torbayı teslim etme bir daha bu şekilde düzensiz olmaz dersin. Maalesef gördüğün manzara yine aynı. Halbuki herkesi rastgele içeriye almaktansa aşağıya bir sıramatik konsa gelen sırasını alsa, sırası gelen ilgili yere gitse kimse eziyet çekmemiş olur. Ama seçim kurulunun böyle bir derdi yok. Onun derdi öyle eziyet edeyim ki kendilerini bu şekilde yazı konusu edinelim. Öyle her gelen beklemeden, itiş-kakış yapmadan torbasını teslim ederse adamlar yazı konusu olmazlar. Ne diyeyim Allah hayrınızı versin sizin ey seçim kurulları. O teslim etme görüntüleri hoşunuza gidiyorsa yapmaya devam edin. Yok sizin de hoşunuza gitmiyorsa lütfen gereğini yapın! 18/04/2017





17 Nisan 2017 Pazartesi

Koltuğu gönüllü bırakabilmek

Parlementer sistemden cumhurbaşkanlığı sistemine geçmek için yapılacak referandum için tarafların hepsi sahadaydı.

Hepsi de samimiyetle görüşünü savundu. Çoğu yeni bir kazanım elde etmek veya mevcut kazanımını kaybetmemek için uğraştı. Ama içlerinde biri vardı ki, makamını  kaybetmek ve bırakmak için çalıştı propoganda boyunca. Çoklarının yaptığı gibi istemem yan cebime koy demedi. Sonunda Türkiye'nin 3.makamı olan koltuğundan vazgeçti. Giden koltuğa tüh bile demedi. Helal olsun!

Diğergamlık dedikleri bu olsa gerek. Samimiyet, içtenlik, sadakat, feda, feragat arayan bu kişiye baksın.

Sahi, kaç kişi yapar bunu. Tarih, ucunda kendi koltuğunu bırakmak olan bu adamı unutmayacak, hep anacak. Makam, mevkide gözü olmayanı görmek için ona bakın diyecek. 17.04.2017

Karşıt cinsle tokalaşma veya tokalaşmama duyarlılığımız

Karşılaştığımız birine selam vermek, tokalaşmak, hal-hatır sormak insani davranışlarımızdandır. Aramızdaki sıcaklığı ve muhabbeti ifade eder. Hatta bazıları bu muhabbeti göstermek için işi sarılma ve kucaklaşmaya kadar götürür. Hoş geldin karşılamalarında elini vermediğin zaman kibirli bir tavrı vardı, elini bile uzatmadı deriz. Hasılı tokalaşma bizde yaygındır. Bu muamele; erkeğin erkekle, kadının da kadın arasında daha yaygındır.

Pazar günü malumunuz seçim vardı. Sabah 07.00'den akşam 20.30'a kadar sandık kurulu başkanlığım dolayısıyla görevli olduğum salondaydım. Öğleden sonra belediyeden bir görevli geldi: "Belediye başkanı ziyaretinize gelecek" diye. Az sonra ardında kurmaylarıyla birlikte belediye başkanı girdi içeriye. Sandık başında bulunan 6 üye ile tek tek tokalaşıp hal-hatır sordu. Ardından diğer kurulları ziyaret etmek için ayrıldı.

Gelen belediye başkanı bayan idi. Kimsenin tokalaşıp tokalaşmamasını sorgulayacak, ayıplayacak değilim. Fakat bizde karşıt cinsler genellikle karşılıklı selamlaşırlar, hal-hatır sorarlar, hoş geldin, güle güle derler. Nezaket ve protokol kurallarımızda da tokalaşma vardır. Hatta kurallara bağlanmıştır. Eli önce kimin uzatmasına varıncaya kadar inceden inceye düşünülmüştür. Bunlardan biri de bayanla tokalaşma. Bayan elini uzatmadan erkeğin elini uzatması protokol kurallarına göre nezaketsizlik olarak değerlendirilir.  Dinimiz, inancımız, kültür ve değerlerimizde de birbirine nikah düşen kadın ve erkeğin tokalaşması bazılarının garibine gitse de bu milletin ekseriyeti tarafından pek sıcak karşılanmaz.  Bu konuda duyarlı olanlar gerekli özeni gösterirler.

Dün duyarlılık gösterenlerin veya duyarlı olmaları gerekenlerin bugün o duyarlılığı geri plana ittiğine şahit oluyoruz. Sayın başkanın kendi belediye sınırları içerisinde yapılan bir seçimde sandıkları gezmesi, hal-hatır sorması güzel bir davranıştır. İçeri girip: “Sayın arkadaşlar! Kolay gelsin, işinizde başarılar dilerim, nasıl gidiyor, yapabileceğimiz bir şey var mı” diyerek ayaküstü meramını anlatıp kendini gösterebilirdi. Ne gerek vardı, herkesle tek tek tokalaşmasına. Sanki zorunlu bir hal varmış gibi?

İsteyen istediğiyle, istediği zaman ve ortamda tokalaşır. Burada demek istediğim nerede kaldı dündü duyarlılıklarımız? Dünkü  yaptıklarımız mı doğru idi, yoksa bugünkü yaptıklarımız mı? Eğer dünkü yanlışsa “Ne de bağnaz düşünüyor muşuz? Boşu boşuna duyarlılık göstermişiz dün. Şükürler olsun! Doğruyu bulduk” denebilir. Bugünkü yaptığımız gibi herkesle tokalaşmaya devam ederiz. Yok…bu,  yanlış. Hala dünkü duyarlılığı taşıyorum, burada mecbur kaldım” deniliyorsa kusura bakmayın! Hiç de mecbur değildiniz. Kimse ziyaretiniz esnasında başkan ve üyelerle tokalaşmadığınız zaman ayıplamazdı sizi. Evimde işim yoktu, vakit geçirmek, oyalanmak istiyordum diyorsanız, deseydiniz biz size iş bulurduk. Sana da bir sandalye verir, oy verme işlerinin daha sağlıklı yürütülmesinde bize yardımcı olurdunuz?

Makamlar bugün var, yarın yok.Bir makamı temsil etmek demek gördüğünüz herkese el uzatmak değildir. Protokolda mecbur kalırsan yap gereğini. Üstelik orada da el uzatma işi senin tekelinde bilesin. Savrulmayın bu kadar…17/04/2017



Sandık kurullarının elleri armut mu topladı? *

Aylardır devam eden referandum çalışmaları bittiğinde seçimden sonra ne yapacağız diye düşünüyordum. Şükür ki imdada sandık kurulları yetişti. Sandık kurullarının yaptığı hatayı düzelten YSK tartışmaların içinde buldu kendini. Bundan sonra aylarca ‘referanduma gölge düştü’ kısır tartışmalarını yürüteceğiz demektir bunun Türkçesi.

Sandık kurullarında görev alanlar bilir. Seçimlerde kullanılan zarfların üzerinde YSK’nin, ilçe seçim kurulunun ve sandık kurulunun olmak üzere üç tane mühür olur. Birleşik oy pusulalarının arkası ise sadece sandık kurulunun mührüyle mühürlenir. Amaç, dışarıdan gelebilecek zarf ve oy pusulalarının önüne geçmek.

Seçimlerde genelde görev alırım. Bundan önceki seçimlerde sandık torbaları başkan ve memur üyelere görevleriyle ilgili açıklayıcı bir toplantı yapıldıktan sonra seçime bir-iki gün kala torbalar başkanlara imza karşılığı teslim edilirdi. Torbaların önceden verilmesi hep tartışma konusu olurdu. Torbayı açarsın, niye açıldı denirdi. Açmazsın, “Hocam!  Zarf ve oy pusulalarını keşke önceden mühürleseydin, başkası öyle yaptı, eleştirisi gelirdi. Bu sene seçim kurulları torbaları başkanlara değil, seçim gecesi bina sorumlularına teslim etti. Sandık kurulunda görevli olan kişiler seçim torbasını seçim günü en geç 07.00’de bina sorumlusundan teslim aldı. Üyelerinin gözünün önünde torbayı açtı.

Sabah oy verme işlemlerinin başlamasından en az bir saat önce toplanan sandık kurulu, işe başlamadan önce seçimin doğru bir şekilde yürütülmesi adına hep beraber and içerler. Ardından aralarında görev taksimi yapılarak torbadan çıkan zarf ve oy pusulaları sayılır. Sayısı kayda geçirilir. Onun ardından sandık kurulu mührü ile oy pusulası ve zarfın arkası mühürlenir. Hatta mührün mürekkebi diğerlerine bulaşmasın diye bir süre üst üste konmaz. Kuruması beklenir. Saat 08.00’ e kadar sandık kurullarında bu şekilde hummalı bir çalışma olur. Yine bu seçimde de görevim vardı. Bu şekilde yaptım. Yanımda memur üye, AK Parti, CHP, MHP ve SP üyeleri olmak üzere toplam altı kişi görev yaptık. Mühürleme ve sayım işlerinin yanında seçim sandığının mühürlenmesi, seçmen listesi askısının asılması, ilgili yazıların belirlenen yerlere herkesin okuyabileceği şekilde asılması işlemlerini yürüttük. 07.50 gibi oy vermeye hazır hale getirdik sandığımızı.

Merak ediyorum. Zarfı ve oy pusulasını  kendilerine verilen sandık mührü ile mühürlemeyen sandık kurulu başkan ve üyeleri sabahın 07.00’sinden oy verme işlerinin başlayacağı 08.00’e kadar geçen sürede ne yaptılar? Elleri armut mu topladı bunların? Oy verme işleri başlayıncaya kadar boşu boşuna beklerken sıkılmadılar mı? İçlerinde hiç tecrübeli birileri de mi yoktu? Yahu bizi erkenden buraya niye getirdiler diye düşünen de mi olmadı? Bildiğim kadarıyla partili ve partisizlerin sandık kurullarında görev alması isteğe bağlı. Sahi bu adamlar, görevlerini yapmayacaklar da bu seçimde niçin görev aldılar? Bu kurullarda görev alanların bu yaptığında ben iyi niyet görmüyorum. Siz kasıt yok, unutmuş olabilir dersiniz. Ben de kasıtları yok art niyetleri var derim. Seçimin usulüne uygun bir şekilde yürütülme gibi bir dertleri gözükmüyor. Bu işi ya parası için yaptılar, ya da seçimin sonuçları itibariyle tartışılır olmasını sağlamak için yaptılar. Bunun başka bir izahı yok. Bu eblehler oy verme işlemleri başlamadan önce kapılar açık bomboş beklerken bina sorumluları o değilden gelip de “Arkadaşlar mühür işi tamam mı” demedi mi acaba? Haydi, beyinleri alacağı parayı hayal ederken elleri de armut topladı, unuttular diyelim. Mühürlemedikleri zarf ve oy pusulalarını oy verme işleri başladıktan sonra akıllarına geldiğinde seçim kurullarını arayacaklarına kendi aralarında: “Arkadaşlar biz mühürleme işini yapmadık, hata bizim, seçmenin bir suçu yok. Hatamızı kendimiz telafi edeceğiz. Halen kullanılmayan zarf ve oy pusulalarını mühürleyeceğiz, sandığa atılanları da sandığı açtıktan sonra atılan zarf ve oy pusulalarını sayıma geçmeden mühürleyeceğiz diye de mi düşünemediler bu eblehler? Her siyasi partiden temsilcinin bulunduğu 6-7 kişilik bir kurulun hatasını maalesef YSK temizlemeye çalıştı. Ne yapacaktı başka? Mühür yoksa iptal mi diyecekti? Bu durumda evinden barkından, işini-gücünü bırakarak vatandaşlık görevi gereği oyunu kullanan seçmenin oyunu iptal mi edecekti? Niye 6-7 beyinsizin hatasını binlerce seçmen çekecekti? Sandıklar açılıp daha sayıma geçilmeden YSK yapılan hatayı hatayla düzelterek telafi etmeye çalıştı. Bunun başka yolu da olamazdı zaten.

YSK’yı eleştirenler, seçime gölge düştü diyenler! İçinize sinse de sinmese de sonucu hazmedin, sonra ne biliyorsunuz mühürlenmeyen zarfların hepsinin evet veya hayır olduğunu? Bırakın sağa sola çatmayı, suçlu aramayı da gidin görevlendirdiğiniz partili üyenin kulağını çekin. Sorun ona, bu yaptığın halt nedir diye. (Ayrıca siz daha sandıkta işini doğru dürüst yapacak bir üye bile görevlendiremiyorsunuz. Seçimi nasıl kazanacaksınız.) Haydi bu tür zarflar iptal edildi diyelim. Bu sefer seçmenler YSK’yı aşındırmayacak mı? Bence sonucu hazmetseniz daha iyi olur. Zarf ve oy pusulaları dışarıdan geldi iddianız varsa ona bir şey demem. Bu durumda seçim bile iptal edilsin. Yok, eğer böyle bir şey yoksa mızıkçılık yapmayın derim.

Birkaç cümle de sandık kurulu başkan ve memur üyelerine söyleyeyim. Size falan sandığa görevlendirildiniz şeklinde ilçe seçim kurulundan gelen görevlendirme yazınızın altında gelen seçimin tüm iş ve işleyişlerini açıklayan genelgenin kitapçığı verilmedi mi? Ardında seçime 5 kala sizi kursa alıp gerekli izahat yapılmadı mı? Haydi, genelgeden bir şey anlamadınız, kurstan da mı bir şey anlamadınız? Sizler, art niyetinizin ötesinde aynı zamanda anlama özürlüsünüz, bunu böylece bilin. Siz kim, sandık kurulunda görev almak kim? Yazıklar olsun size! İki koyunu bile güdemezsiniz siz. Bu şekilde zarf ve oy pusulası mühürlemeyen sandık sayısı ne kadardır bilmiyorum ama YSK, sizin gibi eblehleri tespit ederek cümle aleme ibret olacak şekilde işlem yapıp hakkınızda en ağır cezanın verilmesini sağlamazsa  işte o zaman YSK’yı yaptığı tasarruflardan dolayı hep beraber eleştirelim.

Kimse kusura bakmasın! Bozukluk mühürde değil…belki de beynimizde haberimiz olsun.
(http://dilinkemigiyok.blogspot.com.tr/2016/07/oburu-kim-kzm.html) 17/04/2017

* 22/04/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



16 Nisan 2017 Pazar

Buruk zafer *

Mini anayasa değişikliği ile ilgili referandum sonuçları açıklandı. Yüzde 51'e, 49'luk bir oran ortaya çıktı. Bu sonuca göre seçmen, cumhurbaşkanlığı sistemine geçişe kıl payı da olsa vize vermiş oldu.

Yüzde 60'lara varan bir oranda evet oyu çıkacağı beklentisi vardı. Son anketler de bunu gösteriyordu. İki hafta önce bir arkadaş grubuyla ayaküstü oranlardan bahsetmiştik. Yanımdaki iki arkadaş yüzde 60-65 evet çıkar şeklinde kanaatini beyan ederken acizane, evet oylarının en fazla yüzde 55'i bulabileceğini ifade etmiştim. Sonuçta değişimi isteyenlerin isteği beklentilerin altında kalsa da yarışı önde tamamladı. Bu sonuç, ‘evet’i savunanlar için büyük bir zafer olmaktan ziyade olsa olsa buruk bir sevinç olur. ‘Hayır’ı savunanlar için  yarışı geride tamamlasalar da büyük bir zafer gibi görünmektedir.

Referandum sonuçlarında evet/hayır birbirine yakın olsa da bu sonuca göre Türkiye tercihini değişimden yana kullandı. Artık sistem değişecek. Fakat tarafların aylardır meydanlarda yaptığı propagandanın seçmen tarafından yeterince ikna edici bulunmadığını okuyabiliriz bu sonuçlara göre. Yine bu sonuç, değişime hayır diyenleri bundan sonraki siyasi çalışmalarında daha moralli göreceğiz demektir.

‘Evet’i destekleyenlerin özellikle iktidarın hatta Cumhurbaşkanının bu sonuçları iyi okumasında, iyi bir öz eleştiri yapmasında fayda vardır. İstanbul-Ankara gibi büyükşehirlerde her seçimde yavaş yavaş makas daralırken bu referandumda iktidarın aleyhine, muhalefetin ise lehine döndü. Artık iktidar her seçimde kalesi bildiği şehirleri kaybetmeye başlamıştır. Tedbir almazsa, kendisini yenilemezse, seçmeni ikna edemezse yıllardır kazandığı seçimlerde mağlubiyetler baş gösterebilir.

Bu referandum sonuçları itibariyle ‘evet’çiler için olumlu bir sonucu beraberinde getirmiş olsa da bu sonuç iktidara bir uyarıdır. Seçmen beni çantada keklik görme, istediğini verdim ama şerhim ve çekincem var demiştir. Yüzde 49 oy alan hayırcılar ise bu iş biraz daha gayretle olacak diye düşünebilirler. Fakat bu oran tek başına bir partiye artı bir değer vermez. Çünkü hayırcılar yamalı bohça gibiydi. İçinde CHP'lisi, MHP'lisi, SP'lisi, HDP'lisi, AK Partili’si vardı. Tek blog değildi yani. Bu referandumda oy verenlerin yüzde 5 veya 10'u sistem değişikliğinin faydası ve zararına inanarak oy verdi. Yüzde 90 oranında seçmen ise Erdoğan sevgisi ve nefreti üzerine oy vermiştir. AK Parti ise kendi seçmeninden oy vermeyenlerin eksikliğini MHP'den gelen az sayıdaki evetle telafi etmiştir.

İktidar kendisine çekidüzen vermeli. Yaraları sarmalı, toplumsal barışı sağlayacak kucaklayıcı adımlar atmalı. Toplumdaki kutuplaşma ateşini icraatlarıyla düşürmeli. Şayet böyle yapmazsa kendi eliyle değiştirdiği sistemi 2019 seçimlerinde bir başka partiye altın tepsi içerisinde sunmak zorunda kalabilir.

Seçimin ilk sonuçlarının ardından referandum sonucunu sıcağı sıcağına ben bu şekilde okudum. 16.04.2017

* 19/04/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Babasıyla beraber görev yapan çocuklar

Resmi daire ve okullarda pek eksik olmaz çocuğuyla beraber gelenlerin sayısı. Kimi zevkine getirir, kimi de mecburiyetten. Çünkü çocuğuna bakacak kimseyi ayarlamamıştır. Sabah çocuğa ellerden biri bakar, öğleden sonra da öbürü.

Seçim günü de partili üyelerden birinin yanında önce bir çocuğu, ardından ikincisi geldi. Biri biraz durduktan sonra kayboldu. Diğeri ise görevli üyelerle beraber oturdu. Girdi girdi, çıktı dışarı. Bizimle beraber yedi, bizimle beraber içti. Halihazırda saat 15.11 oldu. Çocuk bizimle beraber. Hedef sanırım sayıma katılmak. Baba ise zaten rahat, gidip dolaşıp geliyor. Kimse ne yaptığını da bilmez. Arka arkaya sigara mı içer, yoksa birileriyle muhabbet mi ediyor bilinmez.

Haydi kendisi seçimde görev aldı. Çocuğunun ne işi var ki oy verme yerinde. Yazık değil mi bu çocuğa. Boş sınıfta hiçbir şey yapmadan bekliyor. Sanırım eşi de görev aldı. Bir başka sandıkta görevli. Diğer çocuk kaybolduğuna göre annesinin yanında olmalı. Ailecek buradalar yani. Pazar gün herkes evinde yatarken bu aile çift yevmiye alacak. Hafta içi zaten hastanede görevli. Pazarı da ailecek bu şekilde değerlendirdiğine göre gözü açık biri.

Üzüntüm çocuklarına yevmiye verilmemesi. Aslında böylelerine ailecek yevmiye verilmeli. Çünkü ailecek görev adamı. Siyasete meraklı, görev aşığı ne de olsa. Şimdilik çocukları meccanen bekliyor salonu. Büyüseler hepsi ayrı bir sandıkta görev yapacak, paraya para demeyecek. Her biri aile bütçesine katkıda bulunacak.

Siz evinizde yatın bu tatil günü. Bu görev adamı hepinize örnek olsun. Eğer iş adamı iseniz bu aileyi kaçırmayın derim. 16.04.2017

Edep yoksunu bir mahluk!

Referandum günü oy verme iş ve işleyişlerini hazırlamak için 07.00'den itibaren üyelerle birlikte hummalı bir çalışma yaparken erkenden oy vermeye gelenler oldu. Altlarına sıra vererek oy verme saatinin gelmesini beklemelerini istedik. İçlerinde hasta olanlar vardı. Hastalığını beyan edenlerin sayısı da az değildi. Erken gelip sıkılanlar da vardı, işi olduğunu söyleyenler de eksik değildi.

Oy verme saati geldi, sıradan almaya başladık. Sıra bekleyenlerin önünden geçerek gelen biri oldu 45-50 yaşlarında. Ben görevliyim işe gideceğim dedi. Sırada bekleyenler, beyefendi biz burada bekliyoruz demesine aldırmadı. Kendisine, sıraya geçer misiniz dedikse de; ben görevliyim, infaz memuruyum, görev yazım var, biz öncelikli kullanırız dedi. Görev kağıdını göster dedim. İş yerinde dedi. İş yerinde ne işi var yazının dedim. Hiç utanmadan, sıkılmadan oy vermek için bekledi, sırasına da geçmedi. Arkada bekleyenlere kusura bakmayın da demedi. Oyunu kullandı, gitti.

Ne dersiniz böyle birine? Siz söyleyin, ben yazayım. Ya da ben yazayım, siz ilave edin... Öküz, eşek, hayvan desem hayvanlar alemine hakaret olur. Cahil desem infaz memuru olduğuna göre en az lise mezunu. Özürlü ya da hasta desem değil, sağlam görünüyor. O zaman kim olabilir? Hasta olmaya hasta. Bunun hastalığı beyninde. Maalesef tedavisi yok. Terbiyesiz ve ahlaksızdır. Çünkü başkasının önüne geçiyor. Başkasının hakkını çiğnerken utanmadığına göre haya denen ahlaki duygudan da yoksun. Uyarıya rağmen sıraya geçmediğine göre bu işi sürekli yapmakta ve iyice kaşarlanmış. Toplum içinde akıllı geçiniyor, hakkını aradığını sanıyor. Terbiyesizlik yaptığının farkında değil. Menfaatçi, bencil, egoist biri. İşini çıkardığını sanıyor. Bir kesere sap olup çalışıyor ama adam olamamış.

Her yerde çıkar böyleleri, az da olsa. Gören tiksinir bunlardan. Maalesef böyleleriyle birlikte yaşıyoruz. Bu tiplerin attığı oydan da hayır gelmez. Neredesin ey edep? Ya gel bunlara biraz görün. Ya da Rabbim alsın canlarını böylelerinin. 16.04.2017