16 Nisan 2017 Pazar

Buruk zafer *

Mini anayasa değişikliği ile ilgili referandum sonuçları açıklandı. Yüzde 51'e, 49'luk bir oran ortaya çıktı. Bu sonuca göre seçmen, cumhurbaşkanlığı sistemine geçişe kıl payı da olsa vize vermiş oldu.

Yüzde 60'lara varan bir oranda evet oyu çıkacağı beklentisi vardı. Son anketler de bunu gösteriyordu. İki hafta önce bir arkadaş grubuyla ayaküstü oranlardan bahsetmiştik. Yanımdaki iki arkadaş yüzde 60-65 evet çıkar şeklinde kanaatini beyan ederken acizane, evet oylarının en fazla yüzde 55'i bulabileceğini ifade etmiştim. Sonuçta değişimi isteyenlerin isteği beklentilerin altında kalsa da yarışı önde tamamladı. Bu sonuç, ‘evet’i savunanlar için büyük bir zafer olmaktan ziyade olsa olsa buruk bir sevinç olur. ‘Hayır’ı savunanlar için  yarışı geride tamamlasalar da büyük bir zafer gibi görünmektedir.

Referandum sonuçlarında evet/hayır birbirine yakın olsa da bu sonuca göre Türkiye tercihini değişimden yana kullandı. Artık sistem değişecek. Fakat tarafların aylardır meydanlarda yaptığı propagandanın seçmen tarafından yeterince ikna edici bulunmadığını okuyabiliriz bu sonuçlara göre. Yine bu sonuç, değişime hayır diyenleri bundan sonraki siyasi çalışmalarında daha moralli göreceğiz demektir.

‘Evet’i destekleyenlerin özellikle iktidarın hatta Cumhurbaşkanının bu sonuçları iyi okumasında, iyi bir öz eleştiri yapmasında fayda vardır. İstanbul-Ankara gibi büyükşehirlerde her seçimde yavaş yavaş makas daralırken bu referandumda iktidarın aleyhine, muhalefetin ise lehine döndü. Artık iktidar her seçimde kalesi bildiği şehirleri kaybetmeye başlamıştır. Tedbir almazsa, kendisini yenilemezse, seçmeni ikna edemezse yıllardır kazandığı seçimlerde mağlubiyetler baş gösterebilir.

Bu referandum sonuçları itibariyle ‘evet’çiler için olumlu bir sonucu beraberinde getirmiş olsa da bu sonuç iktidara bir uyarıdır. Seçmen beni çantada keklik görme, istediğini verdim ama şerhim ve çekincem var demiştir. Yüzde 49 oy alan hayırcılar ise bu iş biraz daha gayretle olacak diye düşünebilirler. Fakat bu oran tek başına bir partiye artı bir değer vermez. Çünkü hayırcılar yamalı bohça gibiydi. İçinde CHP'lisi, MHP'lisi, SP'lisi, HDP'lisi, AK Partili’si vardı. Tek blog değildi yani. Bu referandumda oy verenlerin yüzde 5 veya 10'u sistem değişikliğinin faydası ve zararına inanarak oy verdi. Yüzde 90 oranında seçmen ise Erdoğan sevgisi ve nefreti üzerine oy vermiştir. AK Parti ise kendi seçmeninden oy vermeyenlerin eksikliğini MHP'den gelen az sayıdaki evetle telafi etmiştir.

İktidar kendisine çekidüzen vermeli. Yaraları sarmalı, toplumsal barışı sağlayacak kucaklayıcı adımlar atmalı. Toplumdaki kutuplaşma ateşini icraatlarıyla düşürmeli. Şayet böyle yapmazsa kendi eliyle değiştirdiği sistemi 2019 seçimlerinde bir başka partiye altın tepsi içerisinde sunmak zorunda kalabilir.

Seçimin ilk sonuçlarının ardından referandum sonucunu sıcağı sıcağına ben bu şekilde okudum. 16.04.2017

* 19/04/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Babasıyla beraber görev yapan çocuklar

Resmi daire ve okullarda pek eksik olmaz çocuğuyla beraber gelenlerin sayısı. Kimi zevkine getirir, kimi de mecburiyetten. Çünkü çocuğuna bakacak kimseyi ayarlamamıştır. Sabah çocuğa ellerden biri bakar, öğleden sonra da öbürü.

Seçim günü de partili üyelerden birinin yanında önce bir çocuğu, ardından ikincisi geldi. Biri biraz durduktan sonra kayboldu. Diğeri ise görevli üyelerle beraber oturdu. Girdi girdi, çıktı dışarı. Bizimle beraber yedi, bizimle beraber içti. Halihazırda saat 15.11 oldu. Çocuk bizimle beraber. Hedef sanırım sayıma katılmak. Baba ise zaten rahat, gidip dolaşıp geliyor. Kimse ne yaptığını da bilmez. Arka arkaya sigara mı içer, yoksa birileriyle muhabbet mi ediyor bilinmez.

Haydi kendisi seçimde görev aldı. Çocuğunun ne işi var ki oy verme yerinde. Yazık değil mi bu çocuğa. Boş sınıfta hiçbir şey yapmadan bekliyor. Sanırım eşi de görev aldı. Bir başka sandıkta görevli. Diğer çocuk kaybolduğuna göre annesinin yanında olmalı. Ailecek buradalar yani. Pazar gün herkes evinde yatarken bu aile çift yevmiye alacak. Hafta içi zaten hastanede görevli. Pazarı da ailecek bu şekilde değerlendirdiğine göre gözü açık biri.

Üzüntüm çocuklarına yevmiye verilmemesi. Aslında böylelerine ailecek yevmiye verilmeli. Çünkü ailecek görev adamı. Siyasete meraklı, görev aşığı ne de olsa. Şimdilik çocukları meccanen bekliyor salonu. Büyüseler hepsi ayrı bir sandıkta görev yapacak, paraya para demeyecek. Her biri aile bütçesine katkıda bulunacak.

Siz evinizde yatın bu tatil günü. Bu görev adamı hepinize örnek olsun. Eğer iş adamı iseniz bu aileyi kaçırmayın derim. 16.04.2017

Edep yoksunu bir mahluk!

Referandum günü oy verme iş ve işleyişlerini hazırlamak için 07.00'den itibaren üyelerle birlikte hummalı bir çalışma yaparken erkenden oy vermeye gelenler oldu. Altlarına sıra vererek oy verme saatinin gelmesini beklemelerini istedik. İçlerinde hasta olanlar vardı. Hastalığını beyan edenlerin sayısı da az değildi. Erken gelip sıkılanlar da vardı, işi olduğunu söyleyenler de eksik değildi.

Oy verme saati geldi, sıradan almaya başladık. Sıra bekleyenlerin önünden geçerek gelen biri oldu 45-50 yaşlarında. Ben görevliyim işe gideceğim dedi. Sırada bekleyenler, beyefendi biz burada bekliyoruz demesine aldırmadı. Kendisine, sıraya geçer misiniz dedikse de; ben görevliyim, infaz memuruyum, görev yazım var, biz öncelikli kullanırız dedi. Görev kağıdını göster dedim. İş yerinde dedi. İş yerinde ne işi var yazının dedim. Hiç utanmadan, sıkılmadan oy vermek için bekledi, sırasına da geçmedi. Arkada bekleyenlere kusura bakmayın da demedi. Oyunu kullandı, gitti.

Ne dersiniz böyle birine? Siz söyleyin, ben yazayım. Ya da ben yazayım, siz ilave edin... Öküz, eşek, hayvan desem hayvanlar alemine hakaret olur. Cahil desem infaz memuru olduğuna göre en az lise mezunu. Özürlü ya da hasta desem değil, sağlam görünüyor. O zaman kim olabilir? Hasta olmaya hasta. Bunun hastalığı beyninde. Maalesef tedavisi yok. Terbiyesiz ve ahlaksızdır. Çünkü başkasının önüne geçiyor. Başkasının hakkını çiğnerken utanmadığına göre haya denen ahlaki duygudan da yoksun. Uyarıya rağmen sıraya geçmediğine göre bu işi sürekli yapmakta ve iyice kaşarlanmış. Toplum içinde akıllı geçiniyor, hakkını aradığını sanıyor. Terbiyesizlik yaptığının farkında değil. Menfaatçi, bencil, egoist biri. İşini çıkardığını sanıyor. Bir kesere sap olup çalışıyor ama adam olamamış.

Her yerde çıkar böyleleri, az da olsa. Gören tiksinir bunlardan. Maalesef böyleleriyle birlikte yaşıyoruz. Bu tiplerin attığı oydan da hayır gelmez. Neredesin ey edep? Ya gel bunlara biraz görün. Ya da Rabbim alsın canlarını böylelerinin. 16.04.2017


Seçime Giderken ***


Türkiye'de seçimler uzun, sıkıntılı, masraflı, tartışmalı ve gergin geçiyor. Siyasiler yapacaklarını anlatmaktan ziyade tüm propagandalarını rakibini eleştirme ve kötüleme üzerine kuruyor. Baştan sona siyasetimizi eleştiriyorum.

Siyaset bizde belli bir sürede yapılıp bırakılan bir uğraş olmaktan ziyade bir meslek gibidir. Siyasete giren bir daha bırakmıyor. Ucundan tutan ölünceye kadar ihya oluyor. Sanırım bu yüzden bırakılmıyor. Siz hiç siyaseti bıraktıktan sonra başka bir meşgale bulan gördünüz mü? Varsa da bir elin parmaklarını geçmez. İster muhalefet, ister iktidar olsun partisinin başına geçen gitmemek üzere gelir. İlk işi de yerini sağlamlaştırır. Tepeden tırnağa kendi kadrosunu kurar, partisinde ileride kendisine rakip çıkabilme ihtimali olanları bir fırsatını bulup ekarte eder. Böylece rakipsiz kalır.

Kirli bir siyasetimiz var. Hep algı ve yanıltma üzerine kuruludur. Siyasetimiz rakibini kötüleme, eksikliklerini yüzüne vurma, arşivi karıştırma, çamur atma üzerine kuruludur. Rakibi bir hata yaptığında düzeltme bile yapsa nafile. Vurdukça vurur, üstelik dillere pelesenk olurcasına söylenir durur. Zorunlu olmadıkça bir araya gelinmez. Grup toplantısında veya meydanlarda rakibine meydan okunur. Varsa dertleri bir araya gelip çözmezler. Çünkü dertleri çözme değil, çözümsüzlüktür. Fırsatı ganimet bilip canlı yanında yüklenirler. Kolay kolay aynı fotoğraf karesinde yer almazlar. Bir konuda tavır alacaklarsa memleketin hayrından ziyade rakibinin görüşüne göre tavır alırlar.

Her seçimde siyasi partilere seçim yardımı yapılır. Devletin verdiği de yetmez. Fazladan cepten de ölümüne para harcanır. Siyasilerin neredeyse gitmedikleri yer kalmaz. Kullandıkları aracın sayısı belli değildir. Bastırmadıkları afiş, broşür kalmaz. Partileri adına müzik yaptırır, seçim boyunca yolda, çarşıda, pazarda ve miting alanlarında sesi sonuna kadar açılarak çalınır.

Çoğu her ilde miting yapar. Mitingler şehrin en gözde yerinde yapılır. Miting alanına giden tüm yollar saatler öncesinden kapatılır, miting bitinceye kadar kapalı kalır. Araçlar ve toplu taşıma araçları güzergâh değiştirmek zorunda kalır. Çünkü trafik felç olur. Miting alanı yenilen ve içilenlerin atılmasıyla iyice kirlenir, savaş alanı gibi olur.

Şehrin tüm caddeleri parti bayrağı ve vurgulu sloganlarla donatılır. Bunları asarken ve çıkarırken trafik aksar, zaman zaman insan sağlığını tehlikeye atacak şekilde sıkıntılar meydana gelir.

En az bir ay öncesinde propaganda başlar. Partiler araziye çıkar, neredeyse evinin yolunu unutur. İşi-gücü varsa seçim sonrasına ötelenir.

Siyasi partiler birbirini rakip olarak değil, düşman gibi görür. Birbirini yok etmek için uğraşır, seçim esnasında rakibi alt etmek için her yol mubah olarak görülür.

Seçimi kaybeden niçin kaybettiğini sorgulamaz. Seçmeni suçlar, seçime hile karıştığını, seçimin eşit şartlarda olmadığını ifade eder. Hiç suçu kendinde bulmaz. İstifa etmeyi düşünmez. Çünkü kendisi ve partisi suçlu değildir ona göre.

Televizyonlar mitingleri canlı olarak ekrana getirir, ekranlarda tartışma programları olur, her gün seçim değerlendirmesi yapılır. Vurgulu reklamlar yer alır.

Gördüğünüz gibi seçimler biz de hayat-memat meselesidir. Ölümüne mücadele edilir. Yapılmadık masraf kalmaz, uzun zamanımızı alır, gürültü ve görüntü kirliliği eksik olmaz.

Bir kısmını anlatmaya çalıştığım seçim çalışmaları bu kadarla sınırlı değil. Peki, seçimler nasıl olmalı?
-Miting yapılmamalı, yerine salon toplantıları tercih edilmeli veya siyasiler TV kanalı kiralayabilir. Miting yapılacaksa mitingler sınırlandırılmalı. Mesela yedi bölgede miting yapmak şeklinde düzenlenebilir. Miting alanları şehrin dışında trafiği engellemeyecek yerlerde yapılmalıdır.
-Partilerin seçimde harcayacakları bütçe belli olmalı, nereye-ne kadar harcadıkları belgeye dayalı olarak kayıt altına alınmalı, yapılan harcamayı nereden bulduğu sorulmalı. Kimin hangi partiye ne kadar bağış yaptığı belirtilmeli. Partilerin gelir ve giderleri ciddi denetim altına alınmalı.
-Seçim çalışmaları ve propagandalarda siyasi partiler yaptıklarını, yapacaklarını anlatmalı. Neyi, ne şekil yapacağını izah etmeli. Rakibinin varsa eksiği etik değerler çerçevesinde eleştirmeli, birbirine karşı centilmen olmalı, toplum ve ortamı germemeli, yalan ve iftiradan uzak durulmalı.
-Belirlediği oy oranını yakalayamayan istifa etmeli.
-Partiler görüntü, gürültü kirliliğine zemin hazırlamayacak şekilde bir çalışma yürütmeli.
-Kazanan tebrik edilmeli, kaybeden teselli edilmeli. Sonuçlar hazmedilmeli. Kazanan zafer sarhoşu olmamalı. 16.04.2017

*** 01/05/2018 tarihinde Barbaros ULU ismiyle Yeni Haber gazetesinde yayımlanmıştır.





15 Nisan 2017 Cumartesi

Seçim iş ve işleyişleri *

Seçimler değişiyor, seçmenler değişiyor. Fakat YSK'nın iş ve işleyişleri değişmiyor. Değişiyorsa da yavaş ilerliyor. Çünkü çok hantal bir yapısı var.

Hazır seçimler bitmişken YSK'nın mevcut işleyişi üzerine kafa yormak istiyorum. Gerçi YSK eskiye oranla epey mesafe kat etti etmesine ama yeterli değil. Eskiden seçim torbasını almak bir eziyet, torbayı teslim etmek ayrı bir eziyetti. Adliye koridorlarında sabahlardı çoğu sandık başkanları. Son yıllarda sandık sonucunu teslim etme ve sonuçları teslim etmede çok mesafe aldı YSK. Torbalar daha çabuk teslim ediliyor, sonuçlar ise aynı anda dijital ortama aktarılıp seçmene duyuruluyor. İş ve işleyişler aynı olmasına rağmen işlerin hızlı yürütülmesinin nedeni evrak ve sonuçları teslim almak için daha fazla eleman görevlendiriliyor olmasıdır. Artık kimse elinde çuval adliye koridorlarında sabahlamıyor. Demek ki istenince oluyormuş.

Bu referandumda İlçe Seçim Kurullarının yaptığı yeniliklerden biri de seçim torbalarının bina sorumluları marifetiyle teslim alınacak olması. Yani sandık başkanları ellerinde torba ile görüntülenmedi. Böylece seçim öncesi seçim torbasını almak için sandık başkanları seçim kurullarının önünü kalabalık oluşturup sıkıntı çekmedi. Bunun yerine bina sorumlularının cumartesi gecesi 00.00’dan itibaren kendilerine tahsis edilen araç, polis ve yeterli eleman ile teslim aldığı seçim torbalarını, -sabahında- sandık başında görevli olanlar bina sorumlularından teslim aldı. Burada sandık başkanlarının işi kolaylaştırılmış olmakla beraber görüntü ve torbaların güvenliği de sağlanmış oldu. Bu seçimde ilk defa yapılan bu uygulamanın yanında YSK’nın bundan sonraki seçimlerde seçimin güvenliğini sağlamak ve seçimde görev yapanların sıkıntı seçmemesini sağlamak için yeni bir dizi tedbirler alması ve uygulamaya koyması gerekmektedir.

YSK seçimden önce ve sonra  çuval teslimi uygulamasını yeniden gözden geçirmelidir. Yani seçim çuvalından/torbasından kurtulmalıdır. Yerine seçimde kullanılacak oy, zarf vb malzemelerin sığacağı şekilde kırılmaz kutuları tercih etmelidir. (ÖYSM poşeti de olabilir.) Bu kutuların dağıtımı ve teslimi konusunda bina ve sandık başkanlarının adliyeye gelmesinden ziyade,  seçim evrakını sabahın erken saatlerinde seçim bölgelerine teslimatı kurye vasıtasıyla yapmalı, kurye vasıtasıyla teslim almalıdır.  Seçim bölgesi çok, dağıtım ve teslimat zor olur denirse  bu konuda epey mesafe kat eden, tecrübe edinen, işinde iyice profesyonelleşen ÖSYM örnek alınabilir. ÖSYM,  oluşturduğu kuryeleri sayesinde sınav kutularını zamanında okullara teslim edip teslim alabiliyor. Üstelik YSK’nın imkan ve yetkileri ÖSYM’ye göre daha geniştir. İstediği araca el koyabilir, istediği kadar kişi görevlendirebilir, istediği tedbiri alabilir.

Seçimde görevli olanlar belirlenen saatte gelir, bina sınav komisyonundan seçim evrakını alır ve buraya teslim eder. Burada doldurulması gereken evrakın incelenmesi gerekir denirse pekala her seçim yapılan binada okul müdürü -veya bir başkası- başkanlığında her siyasi parti temsilcilerinden oluşan yeteri kadar komisyon görevlendirilebilir. Seçim poşeti/sandığı, seçim sonuçlarını gösterir tutanak bu komisyon marifetiyle teslim alınıp incelenebilir. İncelenen bu evrak sandıklara göre istiflenir ve YSK’nın görevlendirdiği kuryeye teslim edilir. Böyle yapıldığı takdirde seçim torbası çalındı, torbalar başkanlar veya bina sorumluları tarafından daha önce açıldı, seçim kuruluna çuvallar ağzı açık geldi vb eleştiriler olmayacak, hem de adliyede aşırı yığılma meydana gelmeyecek, seçimlere de gölge düşmeyecektir. Efendim ÖSYM’nin sınavları geç, oylama ise erken başlıyor denirse oy verme/bitme işlemi 08.00-17.00 olacağına 09.00-18.00 şeklinde düzenlenebilir.

Be adam! Şimdi seçim torbası zamanı değil, sen bize seçim sonuçlarından bahsetseydin derseniz, ben de size tabii keyfiniz yerinde. Çünkü seçim sonuçlarını biliyorsunuz. Ben bu yazıyı yazıp gönderdiğimde seçim sonuçları daha açıklanmamıştı. Çünkü yayımdan en az yarım gün önce yazımı göndermek zorundayım. Siz seçim sonuçlarını değerlendirirken gördüğünüz gibi bana da seçim torbasını değerlendirmek kaldı derim. Çıkan sonuç -ne ise- ülkemize hayırlı olsun. 15/04/2017

* 17/04/2017 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Şimdi seçmenin konuşma zamanı

Yarın yapılacak mini referandumun sonucu ne olur? Sonuç kesin evet çıkacağı yönünde olsa bile donmamış çocuğa önceden don biçilmez. Biz yazımıza bir fıkra ile başlayalım. 

Cumhuriyet Halk Fırkasından  milletvekili olan birisi yaklaşmakta olan genel seçimlerde yeniden vekil seçilmeyi istemektedir. Fakat genel başkanı İsmet İnönü ile arası bu aralarda biraz limonidir.

Partisinden aday adaylığına müracaat eder. Vekilliği garantilemek için  İnönü ile arası iyi olan bir dostunu da İsmet İNÖNÜ'ye gönderir. Ertesi sabah milletvekili aday listesi açıklanacaktır. Dostu, Başbakan İnönü ile kendisinin vekilliği için görüştükten sonra geç vakit telefon eder. Telefona vekilin oğlu çıkar:

-Oğlum, babana söyle onun vekil adaylığı yüzde 99 garanti, der.
Çocuk babasına: "Babacığım, arkadaşının selamı var, adaylığın yüzde 99 garanti imiş" deyince yatağına yatan adam, sağa sola döner ama bir türlü uyuyamaz. Çocuğu, "Babacığım, ne oluyor, niye uyuyamadın? Yat artık, bu sıkıntı niye, zaten vekilliğin de yüzde 99 garanti" der demez adam:

-Oğlum, o yüzde bir yok mu…işte o adamı bitirir, der ve ertesi gün aday listeleri açıklanınca adamın ismi listede yoktur. Fıkra bu. Olmuş mu olmamış mı bilmem. Burada derdim fıkranın içeriğinden ziyade yüzdelik oran. Malumunuz yarın referandumda mini anayasayı oylayacağız.  Gözlemlerim, ön görüm, gönlümden geçen ve açıklanan anket sonuçları yüzde 99 ‘evet’in çıkacağı yönünde. Seçim bu. İki seçenek olduğuna göre hiç ihtimal verilmese de, yüzde bir de olsa ‘hayır’ çıkma ihtimali var. Burada iş seçmende. Çünkü kaç aydır yetkili-yetkisiz herkes konuştu. Yarın da  seçmen konuşacak. Yani seçmenin basiret ve feraseti belirleyecek sonucu.

Bir seçmen olarak yarın herkes gibi ben de konuşacağım. Üstelik yüzme de bilmiyorum. Ucunda denize dökülüp boğulmak olsa da dediğim dediktir. Kem söz de sahibine aittir.

Umarım seçmen fıkrada olduğu gibi yüzde bir ihtimalde karar kılmaz. Sonuç ne çıkarsa çıksın inşallah ülkemizin hayrına olur. 15/04/2017




14 Nisan 2017 Cuma

Oy verenler şirk koşmuş olur mu? ***

Yan taraftaki resimde yazılanı sanırım okuyabiliyorsunuz. Ekmek almaya giderken otobüs durağına yapıştırılmış bir şekilde gördüm. Evimin çarşıya  mesafesi 5-6 km kadar. Mahallemdeki otobüs durağına yapıştırıldığına göre bu demektir ki, Konya'nın her bir köşesinde bu ve benzeri uyarı resimlerini görmek mümkün.

Her seçim öncesi birileri bu şekil uyarı afişlerini insan yoğunluğunun çok olduğu yerlere yapıştırır. Kimdir, necidir, liderleri kim bilmiyorum. Bildiğim bir şey var, her seçim öncesi çıktıklarına göre bunların oy vermeye karşı kişiler olduğunu anlayabiliriz. Bir önceki seçimde  bana: "Allah'ın dışında size emir verenlerin sözlerini kabul etmeyiniz, reddediniz" şeklinde bir mesaj gelmişti. (Numaramı nereden buldular. Orası da muamma.) Ben de kendilerine "Gönderdiğiniz mesajda siz de emir veriyorsunuz, yazdığınızla çelişmiyor musunuz" şeklinde bir cevap yazıp göndermiştim. Geri dönüşü olmadı tabi.

Bireysel birkaç kişinin yaptığı amatör bir çalışma değil bu. Sanki bir siyasi parti gibi örgütlü. Zaman zaman broşür dağıtırlar, duvarlara yazı yazarlar, bu şekil afiş bastırırlar, mesaj gönderirler. Öyle zannediyorum sanal alemde de propagandalarını yapan siteleri vardır. Oy vermeye karşı olanların Türkiye'de sayıları ne kadardır? Bu konuda bir istatistik yok. Yüzde 5 civarında bir sayılarının olduğunu düşünüyorum. Bu şekil çalışmayı yapanların, bu düşüncede olanların -görüşlerine katılmasam da- samimi olduklarını düşünüyorum. Merdiven altı çalışırlar. Çoğu çocuklarını devletin okullarına göndermezler. Göndermişlerse de okulu bitirmeden alırlar. Bol bol adres değiştirirler. Çocuklarının okumasında fayda var desen akla ihtiyaçları yok. Sana  epey bir delil getirirler. Konuştuğuna konuşacağına pişman olursun. 

Dediğim gibi oy vermezler. Çünkü oy vermeye karşıdırlar. Başkalarını da oy vermemeleri konusunda ikna etmeye çalışırlar. Ağızlarından da 'tağut' kelimesini pek düşürmezler. Nedir tağut? İsterseniz sözlüğe bir bakalım. Türkiye Diyanet Vakfı Ansiklopedisinde tağut:Hak yoldan saptıran, bazılarınca yaratılmışlık üstü konumunda tutulan varlık anlamında bir Kur’an terimi. Sözlükte “azmak, sınırı aşmak” anlamındaki tuğvân (tuğyân) kökünden türeyen bir isim/sıfat olup asıl mânası “aşırı derecede azgın ve mütecaviz”dir. Bundan hareketle Allah’tan başka tapınılan ve hak yoldan saptıran her varlık, put, şeytan, kâhin ve sihirbaz tagūtun kapsamı içinde düşünülmüştür… Kur’ân-ı Kerîm’de tuğyan kavramı otuz dokuz yerde geçer; tâgūt ismi sekiz âyette yer alır…” Şeklinde açıklanmıştır. Bakara süresi 256.ayette “Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır. O hâlde, kim tâğûtu tanımayıp Allah’a inanırsa, kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır. Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.”denmek suretiyle iman etmenin ilk şartının tağutu inkar etmek olduğunu anlıyoruz.

Oy kullanmayı bu kişiler şirk olarak görmekte. Çünkü bunlara göre: “Ülke yönetimine talip olan kişiler Allah’ın indirdikleriyle değil de başkasının veya kendilerinin yaptığı kanun ve anayasa ile yönetecekler. Hüküm koymak Allah’a ait olmasına rağmen bunlar kendileri yasa yapacaklar, bu kişiler kendilerini kanun koyucu mesabesine koyuyorlar, bunları destekleyenler de tağutu kabul etmiş oluyorlar.”

Bir ideal hukuk var, bir de mer’i hukuk. (Gönlümdeki ideal hukukun yeri ayrı. İnşallah adaletin hakim olduğu ideal bir hukuka dünya kavuşur.) Bugün  kör-topal da olsa geçerli olan bir mer’i hukuk var. Bu konu uzundur. Bu sayfamızda bu meseleyi enine-boyuna irdelememiz mümkün değildir. Kusura bakmasınlar ama bugün oy vermeyi şirk olarak gören bu kişileri ben Sıffın Savaşında Hz Ali’nin ‘Hakem olayı’nı kabul etmesiyle birlikte “Hüküm ancak Allah’ındır, sen nasıl insanların hüküm koymasını kabul edebilirsin, böyle yapmakla sen kafir oldun…” diyerek Hz Ali’yi küfürle itham edip ordusundan ayrılan Haricilere benzetiyorum. Haricilik, -her ne kadar- bugün tebası kalmasa da bakış açısı ve mantalite  olarak günümüzde yaşamaya devam ediyor. Yine bu kişiler devletin hastanesinden ve birçok imkanlarından yararlanmasına, esnafsa vergi vermesine rağmen iş seçime gelince “Oy vermek küfürdür, şirktir” diye ortaya çıkıyorlar. Hz Yusuf’un Mısır’da yönetimde bulunduğu zaman kimin koyduğu kurallara göre hareket ettiğini düşünmek lazım. Yine Hz Muhammed, “Mekke’ye dışarıdan gelen yabancıların can ve mal emniyetini korumak amacıyla müşriklerin bir araya gelerek kurdukları ve adına Hılf’ul-Fudul denilen bir anlaşmaya imza attığını hatırlamak lazım burada. Ayrıca peygamber daha sonra “Bugün de böyle bir anlaşma yapılsa yine imzamı atarım” diyerek o anlaşma hakkında sitayişle bahsettiğini de göz ardı etmemek lazım.

Oy verenler şirk koşmuş olur mu? Olur diyemem. Çünkü ben oy verirken seçtiklerim Allah'a rağmen yasa çıkarsınlar diye oy vermiyorum. Bu ülkede yaşayan herkesin bir ve beraber bir şekilde huzurlu ve mutlu yaşayabileceği, kimsenin kimseye zulüm yapmayacağı; dinin, aklın, malın, neslin ve canın korunmasını temenni ediyorum... Hasılı, İslam’ı slogan yönüyle yaşamayalım. Ahlaki yönden insanlara örnek olacak şekilde deruhte etmeye çalışalım. Bugün Ortadoğu’da akan kanı görünce en kötü yönetim yönetimsizlikten daha iyidir diye düşünmek ve insanların kafasını karıştırmamak lazım. 13/04/2017

*** 14/04/2017 günü ladik.biz de yayımlanmıştır.