3 Ekim 2016 Pazartesi

Bu sene ayvayı -bol- yiyeceğiz

Bu sene eylülün sonları soğuk geçti. Sabahın erken ve akşam saatlerinde soğuktan korunmak için üzerimize mutlaka ilave giysi almamız gerekti. Bir akşam komşumla karşılaştım. Komşu! Bu ne iş, bu sene kış erken bastıracak, geçen yıl görmediğimiz kışı da yaşatacak sanırım dedim. "Evet komşu! Bu sene kış şiddetli geçecek, bahçeler hep ayva dolu bu sene" dedi. Ayvanın çokluğu neye işaret dedim. "Tecrübeyle sabittir, ne zaman ayvalar çok olursa o sene kış şiddetli geçer" dedi.

Geçen sene kış yüzü görmedik, kara hasret kaldık desem yalan olmaz. Bol ayaz yedik kış boyunca. Bu sene de katmerli gelecek dendiğine göre ayvayı yedik desenize. İkisi de afet demektir. İnşallah rahmete döner.

Ayva ile pek aram yok. Meyve olarak pek aramam. Yine de ölmeyecek kadar yerim. Ne de olsa nimettir. Fakat bu sene ayvayı bol yiyeceğiz tecrübelilerin öngörülerine dayanarak.

Nedense ayvayı yemek kaderim herhalde. 1988 yılında evlendiğimde benim gibi hepsi öğrenci olan okul arkadaşlarım düğünüme geldiler. Mevsim bahardı yine bu şekilde. Düğün bitti, misafirleri uğurladık. Elime özenle paketlenmiş bir düğün hediyesi verdiler. Hediyeyi verenler de benim dışımda hediyeyi kimsenin açmaması gerektiğini söylemişler. Ben de itina ile açtım paketi. İçinde ne tepsi vardı, ne de borcam. Paketten çıka çıka  kocaman bir ayva çıktı. Ayvayı elime aldım. Hem de  ısırılmış bir şekilde. Bu ne anlama geliyor şimdi diye düşünürken "Oğlum Ramazan ayvayı yedin" aklıma geldi. Evet! 1988 yılının ekim ayında da ayvayı yemiştim. Bu sene de yiyeceğiz gayri milletçe.

Bu yazı oldukça şiddetli geçirdik. Milletçe 15 Temmuzları yaşadık. Şimdi de kışı ve soğuğunu çekeceğiz anlaşılan. Allah, altından kalkamayacağımız bir yük yüklemesin. Böylesi kalkışmalarla bizi bir daha imtihan etmesin. Kışı da görelim. Çünkü küresel ısınmanın kendisini iyice hissettirmeye başladığı son yıllarda mevsimlerde bir dengesizlik göze çarpmaktadır. Bereket ve rahmet için kışı ve karını görmemiz lazım. Fakir ve gurebamıza, evsiz ve barksızlarımıza Rabbim yardım etsin. Sıcak evler nasip etsin onlara inşallah. 03/10/2016

Milli meselemiz: Eğitim ve öğretim (3) *

(Eğitim ve öğretimle ilgili çözüm önerilerine devam)

23.İkili öğretim yerini normal öğretime bırakmalıdır. Öğrenci okuluna Güneş doğduktan sonra gitmeli, Güneş batmadan evinde olmalıdır.
24.Okullarda 09.00-13.00 arası ders işlenmelidir. 13.00-14.00 arası yemek ve mola olmalıdır. 14.00-16.00 arası okullarda etkinlik, etüt, ödev, sportif ve kültürel faaliyetler yapılmalıdır. Sınav yapılacaksa öğleden sonra yapılmalıdır. Beden Eğitimi, Müzik, Görsel Sanatlar vb dersler etkinlik kapsamında değerlendirilmelidir.
25. Öğrenci tek tip kıyafet ve forma giymeye zorlanmamalıdır. Denetimli serbestlik olmalıdır.
26.Ders kitapları maliyetine öğrenciye ücretiyle verilmelidir. Fakir, ihtiyaç sahibi öğrencilerin; eğitim ve öğretim malzeme, materyal, giyim, kuşam ve ders kitabı devlet tarafından karşılanmalıdır.
27.Okullar her türlü okul çeşidini içerisinde barındıran nitelikte  kampüs şeklinde olmalıdır. Her okulun alanı belirlenerek alan dışından öğrenci alınmamalıdır. Her bir kampüste Fen, Sosyal Bilimler, Anadolu, EML, Ticaret Meslek, Kız Meslek, İH, spor vb. sınıfları olmalıdır. Her kampüs okulda kapalı spor salonu vb müştemilat olmalıdır. 
28.Her türlü okulun malzeme, materyal, derslik, salon vb tüm ihtiyaçlar devlet tarafından karşılanmalı, eğer karşılayamıyorsa kazancına göre her velinin okul hesabına yatıracağı miktar belirlenerek ihtiyaçlar karşılanmalıdır. Veremeyecek başarılı öğrencilere devlet burs verebilmeli, ya da bir işe girince ödenecek  şekilde geri ödemeli kredi verebilmeli.
29. Öğrencinin bir günde girdiği ders 5 saati geçmemelidir. Ders çeşitliliği azaltılmalı, ders saati az olan dersler dönemlik olmalıdır. Öğrenciye fazla bilgi yüklenmemeli, her yaşın ve her sınıf seviyesinin kazanımları belirlenmeli. Sınavlar kazanımları ölçecek şekilde olmalı.
30.Başarılı öğrenci ödüllendirilmeli, burs verilmeli, burs için belli meslek grubuna öncelik verilmemeli.
31.Sık sık mevzuatta, öğretim alanında değişiklik yapılmamalıdır. Yapılan değişikliğin kaç yılı kapsayacağı belirtilmelidir.
32.Okullar eylülün ilk haftası açılmalı, haziran ayı sonuna kadar devam etmeli.
33.Takviye kurs açılmamalı, eğer açılacaksa da ücretsiz hiç bir kurs açılmamalıdır, Çünkü ücretsiz işe ilk başta rağbet oluyor, sonra arkası gelmiyor, ardından devamsızlıklar başlıyor. Kıymet bilinsin diye ücret alınmalı. Hedefine ulaşan başarılı öğrenciye ödediği ücret, ödül olarak geri verilebilmeli, kursu veren kişiye de taltif yapılmalı.
34.Dershane, etüt merkezi gibi yerler işlevsiz hale getirilmeli.
35.Ders saatleri azami 25 saat olmalıdır. Dersleri azaltmak için aynı branşın okuttuğu dersler birleştirilmelidir. (Örnek: Dil ve Anlatım-Türk Edebiyatı, Biyoloji-Sağlık Bilgisi-İlk Yardım, Matematik-Geometri-Analitik Geometri, Hz Muhammed'in Hayatı-Temel Dini Bilgiler, Sosyal Bilgiler-Vatandaşlık Bilgisi-İnkılap Tarihi, Tarih-İnk.Tarihi, Coğrafya-Turizm vs.)
36.Haftalık 1 ve 2 ders saati olan derslerin haftalık ders saati artırılarak dönemlik olmalıdır.
37. Okula yeni kayıt olan öğrencilerin seviyelerini ölçmek için Bakanlık merkezi sınavla Seviye Tespit Sınavı yaparak her okulun, sınıf ve şubenin hazır bulunuşluk durumunu ölçmelidir. Okulun puan ve net bakımından fotoğrafı çekilmelidir. Mevcut durumun 0,5 puan yukarısı bir yıllık başarı kriteri olarak belirlenmelidir. (Örnek: Merkezdeki bir okulun başarı neti ile kırsaldaki bir okulun başarı ve hazır bulunuşluk durumu aynı değildir. Merkezdeki bir okulun Matematik net ortalaması 8.75 ise 9.25 kıstası konabilir. Kırsaldaki bir okulun Matematik net ortalaması 2.50 ise başarı kriteri olarak 3.00 kıstası konabilir.)
38.TEOG, YGS ve LYS sınavları kaldırılmalıdır. Yerine Bakanlığın belirlediği tarihlerde yılda toplamda 2-4 arasında merkezi sınav TEOG’da olduğu gibi hafta içi yapılmalıdır. Sınavlardan önce öğrenciler 1 hafta sınava hazırlanma ve dinlenme tatili yapmalıdır. Her yıl yapılan merkezi sınavlar öğrencinin sınıf geçme notu olmalı, ortalama 50 puanı yakalamayan öğrenci sınıf tekrarına kalmalı. Ya da 50 puanı yakalayamayan öğrenciler haziran ayında tüm derslerden telafi sınavına alınmalıdır. 6.7.8. sınıf ortalaması öğrencinin orta öğretime, 10.11.12.sınıf ortalaması ise yüksek öğretime yerleşme puanı olmalıdır.
39.Öğretmen okulda sınav yapmamalıdır, hazırlama, test tekniği ve zamanı kullanma bakımından öğretmen yapmak isterse 14.00-16.00 arası okulunda öğrencilerini sınava hazırlayabilir. Bunun dışında Bakanlık, sınavları merkezi bir şekilde yapmalıdır.
40.Hafta içi toplamda 5 saat ve 16.00’ya kadar yapılacak planlama dışında hafta içi ve hafta sonu kesinlikle kurs, etüt, dershane, özel ders olmamalıdır. Ekstra ders alan ve veren için caydırıcı yaptırım uygulanabilmelidir.
41.Ortaokulda 6.7.ve 8.sınıf ortalaması 50 puanın altında kalan öğrenci ile TEOG sınavında belli bir barajın altında puan alan öğrenci kesinlikle açık liseye gönderilmelidir. Açık liseye giden için aynı zamanda bir meslek öğrenecek şekilde planlama yapılmalıdır. Veya okullarda kaliteyi yakalamak için bilgi ve davranış bakımından istenilen düzeye gelemeyen öğrenci sınıf tekrarına kalmalıdır.)
42.Davranışa önem verilmelidir. Öğrenciye 4 yıl boyunca temizlik, giyim, kuşam, oturma, oynama, oyun kurma, liderlik özelliği, becerileri vb. yanında doğruluk, dürüstlük, paylaşma, adalet duygusu, güven; birlikte oynama ve yaşama, yerlere kağıt atmama, devlet malına zarar vermeme vb özellikleri kazandırma esas olmalıdır.
43.Öğrenci, veli, öğretmen, müdür ve üst yetkili kişiler herkes taşın altına elini koymalıdır.
Toplamda yedi yazıda eğitim ve öğretim konusunu işledim. Son iki yazımda eğitim ve öğretimi daha iyiye götürmek için kendimce doğru bildiğim önerilere yer vermeye çalıştım. Eğitim ve öğretimde sorun görülüyor ki Sayın Başbakan da bu konuda yeni önerilerden bahsetmeye başladı. İçeriğini zamanla öğreneceğiz ama yazdığım önerilerle örtüşen bazı açıklamalar yapması beni mesrur etmiştir. İyi nesiller yetiştirmek amacıyla eğitime vurulacak kalıcı neşterin zamanı geldi, geçiyor bile...                   03/10/2016

* 08/10/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.





Milli meselemiz: Eğitim ve öğretim (2) *

Eğitim ve öğretim insan yetiştirme ve eğitme yeridir. Sosyal bir vakıadır. Konusu insan olunca zordur bir defa. Çünkü insanı eğitmek uzun soluklu bir süreçtir. Sabır işidir. Zor zanaattır vesselam. 
Türkiye değişik zamanlarda farklı sistem ve modeller denedi. Son zamanlarda yapılan değişiklikleri takip etmek de baya bir maharet ister. Eğitim ve öğretim alanında ne kadar iyileştirme yapılırsa yapılsın eğitim sistemimiz maalesef SOS veriyor, açılan bir deliği kapatmaya çalışırken başka başka delikler açılmaya devam ediyor. Sistem oturmadığı için kangrenleşen bir sorunumuz haline geldi eğitim ve öğretim. Bu yazımda katılırsınız ya da katılmazsınız eğitim ve öğretimin iyileştirilmesi adına samimi önerilerde bulunmak istiyorum:
1.Öğretmen alımında ölçülebilir, objektif kurallara dayalı yazılı bir sınav yapılmalıdır. Sınavı geçen  öğretmen adayları güvenlik soruşturmasını geçebildikten sonra atanabilmelidir.
2. Öğretmenin ortalama 28 yıl çalışabileceği hesaba katılarak Türkiye'nin 7 bölgesinde 4'er yıl çalışacağı planlanmalı, eş durumu vb durumlarda yine 7 bölge gözetilmeli, tüm MEB personeli tüm bölgelerde çalışmalı. Öğretmen aldığı sınıfı mezun etmeli.
3.Heyecanını kaybetmiş, kaçak güreşen, hedefi olmayan  ve uzatmalara oynayan öğretmen emekliliğe sevk edilmeli, emekliliğini hak etmemişse milli eğitim bürolarında görevlendirilmeli.
4.Öğretmenin her türlü tayin, nakil, yer değiştirme işlemleri yaz dönemi okullar açılmadan en az bir ay önce yapılmalı. Okullar açılmadan öğretmen hangi derse, hangi sınıfa gireceği belirlenmelidir. Yönetim planlamasını ona göre yapmalıdır.
5.“Tam Gün Eğitim Yasası çıkarılarak öğretmenin 08.30-16.30 arası her gün okulda bulunması sağlanmalıdır.
6. Öğretmenin hazırladığı yıllık planlar yıllık şeklinde değil de sınav başlayana kadar olmalıdır. Örneğin her iki ayda bir merkezi sınav yapılacaksa sınava kadar işlenecek olan konuların yıllık planı yapılmalıdır. Sınavdan diğer sınava kadar yeni yıllık plan yapılmalıdır. Öğretmenin sınavdan sınava isleyeceği konular, vereceği  kazanımlar belli olmalıdır.
7. Okul dersi dışında öğretmenin bir başka işle uğraşmasının önüne geçilmelidir. Öğretmen hafta sonu, hafta içi ders bitimi ders vermesi, dershane, etüt merkezlerinde çalışması, özel ders vermesi caydırıcı yaptırımlarla çözülmelidir.
8.Her bir öğretmen için  okulda zümre yapabileceği, öğrencisine rehberlik yapabileceği uygun ortamı sağlanmalıdır.
9. Öğretmene ödenen ek ders maaşa eklenmeli, ek ders adı altında ayrıca bir ücret ödenmemelidir. 
10.Ölümcül hastalık vb dışında öğretmenin yaptığı her bir devamsızlıktan dolayı maaşından 1/30 kesinti yapılmalıdır.
11. Öğretmenin ilk atamadan sonraki tayin işlemleri ve maaş artışı gösterdiği performansa göre belirlenmelidir.
12. Taban maaş belirlenmeli. Objektif kriterlerle ölçülebilir bir performans sistemiyle öğretmenin başarı durumuna göre maaşında artış yapılmalıdır. Öğretmen okuldaki performansına göre farklı farklı maaş alabilmelidir. Örnek: Okulundaki hazır bulunuşluk durumunu, belirlenen hedefe yükselten öğretmen başarılıdır. (Okul ortalaması 2.50 olan bir okulun Matematik neti 2.50’nin altına düşerse öğretmenin maaşında düşme, 2.50 olarak kalırsa maaşın yerinde sayması, 2.50’nin üzerinde bir başarı yakalanırsa maaşta artışın yapılması düşünülebilir.) İki yıl üst üste başarıyı yakalayamayan öğretmenin görev yeri değiştirilebilmeli, sonrasında hizmet içi eğitime tabi tutulmalı, verim alınamadığı takdirde haklı bir gerekçesi yoksa bir başka alanda istihdam edilmeli.
13. Zümre, yıllık plan amacına uygun yapılmalı, kurul ve toplantılar formaliteden öteye geçirilmelidir. Mesleki çalışmalar amacına uygun yapılmalı, yoksa kaldırılmalıdır.
14. Öğretmen kendi branşında istihdam edilmeli, alan değişikliği gibi bir kapı açılmamalı, kişiye iş değil de işe kişi bulunmalıdır. Herkes yetiştiği alanda çalıştırılmalı.
15. Okullarda öğretmenler tarafından sınav yapılmamalıdır. Sınavlar her 2 ayda bir -mümkünse- klasik yöntemle merkezî yapılmalıdır. (Hazır yiyici bir nesil yetiştirmeye zemin hazırladığından test usûlü sınavdan vazgeçilmelidir.)
16. Öğretmen yardımcı kaynak vb ders materyali aldırma yoluna gitmemelidir. Nokta atış yaparak veli kitapçıya  yönlendirilmemelidir. Böyle öğretmenlere gerekli uyarıdan sonra caydırıcı önlemler alınmalıdır... Eğer aldıracak ise istediği kaynağın adını e-okul sisteminden girerek Bakanlığın onayına sunmalı. Onaydan sonra aldırma yoluna gitmelidir.
17. Görevi esnasında askerlik yapacak olan öğretmen temel eğitimini yaz döneminde aldıktan sonra -gerekirse maaşından kesinti yapmak suratiyle- askerliğini aynı okulunda öğretmenlik yaparak yerine getirmelidir.
18.Başarı çıtasını yakalayamayan öğretmenin –eğer hata ve eksiklik öğrencide ise- eğitim amaçlı olarak veli ve öğrenciye yaptırım uygulama yetkisi olmalıdır.
19. Objektif kriterlere göre öğretmen hesap verebilir ve denetlenebilir olmalıdır. 
20.Öğretmenin toplum gözünde itibarını sarsacak söylemlerden yetkililer sakınmalıdır.
21.Ders  kitaplarını sahasında uzmanlaşmış, sahada çalışmış öğretmenler hazırlamalı, ya da bunlardan görüş alınmalı. Öğretmen kendi kitabını, materyalini zümre kararıyla kendisi seçebilmelidir.
22.Öğretim programları hazırlanırken rehber öğretmen, psikolog, sosyolog ve sahada çalışan öğretmenlerden mutlaka görüş ve dönüt alınmalıdır. 03/10/2016
     (Diğer yazımızda da eğitim ve öğretim önerilerimize devam edelim inşallah)
* 05/10/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.



30 Eylül 2016 Cuma

"...Getirisi var"

Okuluma şubat tatilinde bir öğretmen atandı. Tam karneyi dağıttığım gün yanında yaşlı bir beyefendi ile birlikte girdi odama. "Okulunuzun yeni Matematik öğretmeniyim,göreve başlamaya geldim" diyerek personel nakil belgesini uzattı elime. Hoş geldiniz, hayırlı olsun dedim. Göreve başlatma işlemlerine koyuldum. Babası olduğunu öğrendiğim kişi "Masandakilerden yiyebilir miyim" dedi. Başımı kaldırıp masaya baktım yiyecek ne var masada diye. Masada  poğaça, kek, yaş pasta, börek vb yiyecekler vardı. Buyurun lütfen dedim.

Karne günleri öğrenciler için hem bir etkinlik olsun hem de onları biraz daha oyalayayım diyerekten yıllardır uyguladığım ve gelenek haline gelen kahvaltı gününden öğrencilerin odama bırakıp gittikleri ikramdı masadakiler. Demek ki ben dışarıda iken gelen bırakmış, giden bırakmış.Kime niyet kime kısmetmiş. Ne iş yaptığını sordum. "Ben de öğretmenim" dedi. Emekliliği mi yaşıyorsun dedim. "Evet" dedi.

Kızını göreve başlatmak için başlama yazısı ve doldurulması gereken bilgileri yazmaya başladım. Zaman zaman da kendisine sorular sordum. Mebbis şifresini alarak bilgilerinin bazısını sistemden alayım istedim. Öğretmen bir önceki görev yerine eş durumundan gelmiş yazıyordu. Getirdiği personel nakilde ise medeni hali 'Bekar' yazıyordu. Hoca hanım! Bu nasıl iş, eş durumundan tayininiz çıkmış, ama bekar yazıyor, yanlışlık mı var dedim. "Hayır yanlışlık yok" dedi. Durumu tam anlayamadan baltayı taşa vururcasına ağzımdan gayri ihtiyari 'O zaman dul musunuz' dedi. "Bekar" denmesini tercih ederim" dedi. Kızı böyle derken babası da "Dul, dul" diye cevap verdi, bir taraftan da benim yemediklerimi yemeye devam ediyordu.

Yeni öğretmenimiz eski çalıştığı yerden ocak maaş farkını almadan gelmiş, onu talep etti benden. Hoca hanım, çok bir kıymeti yok. İstersen hiç uğraştırma beni. Yok istiyorum dersen bil ki beni uğraştırırsın. Ya da uğraşmayıp kendi cebimden veririm, çünkü farkları yapmayı bilmiyorum, keşke oradan alıp da gelseydin dedim. O esnada okulun hizmetlisi öğrenciler için çektiği fotokopilerden aldığı bozuk paraları getirdi. Babası, "Şu bozuk paraları ver istersen farkın yerine" dedi. Gülümsedik birlikte.

Hoca hanımı göreve başlattım, kendisine hayırlı olsun dedim. Şimdi siz tatile çıkacaksınız, sizinle beraber üç Matematikçi oldunuz, 20 saat ders yükünüz var, siz tatilde iken biz ilçede müdürler kurulu toplantısı yaparız. Eğer 21 saatten fazla derse girmek isterseniz haberim olsun dedim. "Girerim" dedi. Hoca hanım okulumuzda ders yükün 20 saat. Eğer istiyorum diyorsan diğer okullara büyük bir ihtimalle ÇPL veya İHL'de girersiniz. Oradaki öğrenciler bizim okulun öğrencilerine benzemez, hem bayansınız, üstelik ilköğretimden geliyorsunuz, zorlanabilirsiniz, isterseniz bu dönem okulumuzda ortama bir alışın dedim. Olsun "30 saate kadar girerim" dedi. Pekiyi Matematik, Geometri ve Analitik Geometri fark eder mi dedim. Hayır girerim dedi. Hoca hanım genelde Matematikçiler, Analitik Geometri dersine pek girmek istemezler. Siz kendinize çok güveniyorsunuz, tebrik ederim sizi dedim. Kızı bana cevap verirken bile telefonunu elinden düşürmedi. Hem baktı, hem de bana cevap verdi. Bu esnada babası, "Kızım! Beyefendi sana yardımcı olmaya çalışıyor, sen her söylediğine 'Girerim' diyorsun, iyi dinle dedi. "Olsun hangi okulun, hangi sınıfında, hangi ders olursa gireceğim. Çünkü ek dersin baya bir getirisi var şimdilerde" dedi. Tamam demekle yetindim, hiçbir şey diyemedim.

Onları uğurladım. ama yeni Matematikçimizin dediği "Getirisi var"  ve "Kendime bekar denmesini" tercih ederim  sözünü hiç unutmadım.

Not: Sonraları hoca hanıma baban ne yapıyor, emekliliği nasıl gidiyor diye sordum. "Hocam! Babam emekli değil, hala çalışıyor, üstelik öğretmen değil müfettiş" demez mi? Kendi kendime oğlum Ramazan o gün amma da baltayı taşa vurmuşsun dedim. Adam müfettiş. Kendisini hiç tanıtma gereği bile duymamış... Helal olsun! Ama hakkını yemeyelim, adamcağız iyice acıkmış. Yaptığı bir şey vardı: Gidinceye kadar masadakilerden yedi durduydu... Ha unutmadan, hoca hanımın maaş farkını yapmadım, bozuk paralardan da vermedim. O da istemedi bir daha. 30/09/2016


Bu öğretmene dilekçe yazmayı öğreten nedir acaba?

18 Mart Şehitler Günü münasebetiyle bir kulüp öğretmenimiz* Çanakkale Savaşı ile ilgili  okulun tüm öğrencilerine 2 saati aşkın bir belgeselin izlenmesini sağladı. Okulun bir salonu olmadığından koridora sıralar çıkartılarak günün anlamına uygun güzel bir etkinlik oldu.

Program sona erdikten sonra öğretmenimizin yanına giderek öğretmenim, çok güzel bir program oldu. Sizi tebrik ederim. Bir ara bu etkinlikle ilgili şu gün şu saatte okulun koridorunda şu belgeselin tüm öğrencilere izlettirilmesi için  izin ve onayın verilmesi... şeklinde bir dilekçe yazalım ki işi onaya bağlayalım olmaz mı dedim. "Ben formalite, kağıt kürek işlerini sevmem hocam, isteme benden bunu" dedi. Hocam işi resmiyete girdirmemiz lazım, öğretmenler ders defterlerine 'Çanakkale ile ilgili program yapıldı yazdılar. Sonra bak uzman öğretmenlikte yapılan etkinliklere de puan veriyorlar. Yarın benden etkinlik yaptım şu kadar, belge olarak ekleyelim dersin bulunamaz haberin olsun dedim. "Tamam hocam bir ara yazar getiririm" dedi.

Etkinliği yapalı bir ay oldu, iki ay oldu, istediğim dilekçe bir türlü gelmedi. Yanımdan geçerken sayın hocam dilekçe verecektiniz, unuttunuz galiba. Lütfen yazıp getirir misin dedim. "Ben dilekçe yazmayı bilmiyorum ki" dedi. Hocam yanıma uğra birlikte yazalım, ben de yardımcı olayım dedim. Tamam dedi. Yine bir kaç ay uğramadı yanıma.

Lisede okumakta olan öğrencilerin dilekçe yazamadıklarına şahit olmuştum da lisansı bitirmiş, alanında yüksek lisansı okumuş ve doktora yapmakta olan bir öğretmenden "Dilekçe yazmayı bilmiyorum" dediğine ilk defa şahit olmuştum.

4 ay sonra medyada "Askerliğini er öğretmen ve yedek subay olarak yapanlara geriye dönük 500 TL ödeme yapılacak. Bu durumda olanların kurumlarına dilekçe ile başvurmaları" şeklinde bir haber yer aldı. Bizim ki şimdi ne yapacak bakalım, çünkü dilekçe yazmayı bilmiyor dedim içimden. Baktım ertesi günü elinde bir kağıt ile odama girdi. Hak ettiğim paramın ödenmesini istiyorum dedi. Ne parası hocam dedim. Uzattığı kağıdı aldım. Baktım bir dilekçe. "Falan tarihte falan yerde askerliğimi er öğretmen olarak yerine getirdim. Hakkım olan 500 TL'nin yapılarak hesabıma yatırılması" şeklinde bir dilekçe idi. Hocam dilekçeyi siz mi yazdınız dedim. Evet dedi. Tebrik ederim  dedim. "Dilekçeye niye teşekkür ediyorsunuz ki " dedi. Teşekkür edilmez mi hocam! Nihayet dilekçe yazmayı öğrenmişsiniz dedim. "Ne alaka" dedi. Jeton düşmedi tabii. Hafifçe gülümsedim. Hocam işleme koyuyorum, hayırlı olsun diyerek işime koyuldum.

Sahi 2-3 ay önce dilekçe yazamadığını söyleyen bu öğretmenimize dilekçe yazmayı öğreten etken neydi acaba? Şimdilerde üniversiteye öğretim görevlisi olarak girmiş. Oraya müracaat ederken de ben dilekçe yazmayı bilmiyorum dedi mi acaba? Ha benimki de merak doğrusu. Her ne sebep olursa olsun o arkadaşa dilekçe yazmayı öğreten Rabbime şükürler olsun...

* Bugün okuldan gelirken 10 yıl önce başıma gelen bu olay aklıma geldi. Oturup özene bezene yazdım, yayınla butonuna basarak çıktım evden. Yolda yazıya bir göz gezdirmek istedim. Yazımı 7 kişi okumuş fakat sayfa yeniden taslağa dönüşmüş ve üstelik yazının yarısı da silinmiş. Nasıl oldu bir türlü anlamadım. Yoksa dilekçe yazmayı bilmiyorum diyen, bilişim teknolojisini çok iyi bilen bu değerli kişi, uzaktan sayfama müdahale mi etti yoksa?

Öğretmenliğe ilk başladığım zamanlarda yıl sonu fişlerini dolma kalemle tek tek yazardım, silinti ve kazıntı olmayacaktı. Tam bitirdim derken sınıfın en problemli öğrencisinin notunda yanlışlık yapar, listeyi sil baştan yenilerdim. Bu da öyle mi oldu acaba? Maalesef yazıyı yeniden kaleme almak zorunda kaldım. 30/09/2016

"Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yedirmem kimseye..."

Şehir merkezinde bir okulda bölüm şefi iken vekillik yapan bir akrabasının gücüyle bir ilçeye ilçe milli eğitim müdürü olarak atandı. İlçe şehir merkezine 35-40 km'lik bir mesafede. Çalışan öğretmenlerin ve yöneticilerin % 80'i şehir merkezine gidiş geliş yapıyordu. Kerameti, siyasi akrabasından menkul bölüm şefi de MEM olduktan sonra diğer personel gibi gidiş geliş yapmaya başladı.

Her şubat ve yaz dönemi eş durumundan ya da normal tayinden ataması yapılan öğretmenler yeni görev yerine gitmek için ayrılacakları zaman yolluk talebinde bulunurlar. Gidiş geliş yaparak görev yapanlara "Size yolluk ödemesi olmaz. Çünkü siz ikamet ettiğiniz yere gidiyorsunuz. Eğer isterseniz bir günlük gidiş-geliş ücreti alabilirsiniz" şeklinde cevap verirdi sayın ilçe milli eğitim müdürü.

Personel ayrıldıktan sonra arkasından "Ben burada tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyorum, bu konuda çok hassasım, babamın oğlu gelse ona yolluk ödemem" derdi yanındakilere. Zaman zaman böylesi konuşmasına ben de şahit olur ve şu dünyada ne dürüst insanlar var derdim.

Ben ayrıldıktan nice sonra sayın ilçe milli eğitim müdürünün akrabası vekil listesine giremediği için bizim şef görünümlü müdürün de görevlendirilmesi uzatılmamış. Şu kapı, bu kapı derken daha önce açılan kapılar kendisine bir bir kapanmış. Gelirken ben bu görevi hak ediyor muyum, dayım olmasaydı ben burada olur muydum diye düşünmeyen bizim şef, bu durumu bir türlü hazmedemez. İlçe için neler neler yaptığını anlatır durmadan. Nihayet yerine bir başkası görevlendirme olarak gelir, kendisine de eski asli görevine geri gitme kalır. Doğaldır bu. Biri gelir, öbürü gider. Kişi nasıl geldiyse öyle gider.

Şefimiz ayrıldıktan sonra ilçede çalışan biri ile bir vesileyle karşılaştım. "Ayrılırken ne kadar para aldı biliyor musunuz" dedi bana. Hayır dedim. "16 bin lira aldı" dedi. Bu ne parası deyince "Geçici görevlendirme ile geldiği için çalıştığı her gün için yolluk ve yevmiye almış" dedi. İyi de kardeş, bu adam oraya kendi isteğiyle gelmedi mi, hatta yolluk yevmiye  almayacağına dair yazı da almışlardır kendisinden dedim. "Aynen öyle olmuş, verilen dilekçenin herhangi bir anlamı yokmuş, kişi belediye sınırları dışarısında görevlendirildiği zaman 'Yolluk-yevmiye istemiyorum' dese de alabiliyormuş" dedi. Arkadaş, bu yolluk yevmiye alan kişi o ilçede görev yapmış gidiş geliş yapan hiç kimseye yolluk ödemedi, hatta tüyü bitmemiş yetimin hakkını koruyorum derdi. Kendisi de gidiş geliş yapıyordu. Şimdi ne değişti deyince dostum: "Görevlendirme uzatılmayınca o dediğini yaladı be hocam, tüyü bitmemiş yetimin hakkı kalmadı, anla artık" dedi.

Alınan paranın teyidini bir kaç kişiye daha sordum. Maalesef doğru imiş...

Afiyet olsun müdürüm! 30/09/2016

29 Eylül 2016 Perşembe

Vakit geçiremiyorum, iş arıyorum diyenlere... Alın tam size göre bir iş

Kurban bayramı sonrası ilk iş günü üzerime kayıtlı elektrik aboneliğini sona erdirmek için öğle vakti merkez MEPAŞ'a gittim. İçerisi ve dışarısı insan kaynıyordu ama sıramatik diye bir şey var, gider alır, sıramı beklerim. Sonra bu bekleşenlerin derdi başkadır dedim. Sıramatikteki abone işlemlerine bastım. Sol resimdeki sırayı verdi bana. Rakam yüksek ama o kadar çalışanın olduğu yerde 616.sıra ne olur ki dedim.

Hava almak için bahçede bulduğum küçük bir boşlukta kendime bir yer buldum. Kağıda tekrar baktım. Ne de olsa bekliyorum. Bu bekleme esnasında cebimdeki lüzumsuz kağıtları da atarım, daha başka meşgale de bulabilirim dedim kendi kendime. Evet 616.sıramın altındaki bekleyen  336 kişi sayısını görünce nutkum tutuldu. Bir saat kadar oyalandım. İçerideki sıraya ara ara göz attım. 10-15 kişi ancak ilerleyebilmişti. Böyle olmayacak, hiç olmazsa suyu kapatayım diyerek KOSKİ binasına yürüdüm.
KOSKİ'deki kalabalık da MEPAŞ'ı andırıyordu. Şansımı deneyeyim, buradan da bir sıra alayım. Arası 500 metre kadar. Bir elektriğe, bir suya giderim. Bugün bu ikisini halledersem doğal gaz da bir başka güne kalsın dedim. Sıramatikte daha önce basılmış, ama kağıdı alınmamış bir abonelik işlemleri buldum, onu alıp bulabildiğim bir kenara dineldim.
Beklerken numara sırasına baktım. 409 yazıyordu. Boş diye aldığım kağıdın sırası geçmiş anlaşılan diyerekten sıramatiğe giderek yeniden bir sıra aldım. Bu sefer 108 numarayı verdi. Rakam 400'ün üzerinde. MEPAŞ'taki gibi bekleyen sayısı da yazmıyor. Bu işte bir anormallik var dedim kendi kendime. Bir taraftan da hemen çağırılabilirim düşüncesiyle görevlinin isteyeceği belgeyi doldurmak için bir masa arıyorum. Küçük bir sehpa buldum. Onu aldım. Hemen doldurdum. Ara ara da hem ekrandaki sıramatiğe bakıyorum, hem de elimdeki sıra kağıdına. Yanımdaki ihtiyar amca, sen daha benden sonrasın. Sana sıra çok dedi. Amcanın sırası da 80.sıralarda. Bu rakamlar hiç yazmıyor, sıra geçmiş olmalı dedim. Yanlışlık yok, ekran her 500'de sıfırlıyor, sonra yeniden birden başlıyor, sana daha iki yüz kişiden fazla sıra var dedi. İkinci kez nutkum tutuldu yine. Ne diyeceğimi şaşırdım. Ne yapayım diye düşünürken amca, Avrupa'da böyle değil, orada sıra bekleyenler olunca  müdürüne varıncaya kadar tüm görevliler gelir, iş yapar, sırayı hemen eritirler dedi. Ardından da nerelisin diye sordu. Memleketimi söyledim. Asker arkadaşı varmış bizim oradan amcanın. Tanır mısın derken amca sordukça sormaya, anlattıkça anlatmaya başladı. Garibim ne kadar süredir bekliyor kim bilir. Sıkılmış vakit geçirecek birini arıyor. Zaten nerelisin dendi mi bil ki arkası gelecek demektir. Amca ben sana bir çay getireyim deyip kalktım. Ona bir çay getirdim. Amca benim elektrikte de bir sıram var ona bir bakayım diye müsaade aldım. MEPAŞ'a geldim. Saat 16.00'yı geçmiş olmasına rağmen ekrandaki sıra hala 400'lere varmamıştı.

Ne elektriği ne de suyu kapatabilirim, doğal gaza gitsem aynı durumla karşılaşırım diye düşünürken saat 16.30 oldu. Ayaklarım geri geri giderek Enerya'ya vardım. 2200'lerde bir sıra aldım. Buırası diğerlerine rahmet okutacak diye içimden geçirirken ekrandaki sıranın çok hızlı hareket ettiğini gördüm. Çalışan sayısı diğerlerine göre daha fazla idi. 10 dakika içerisinde sıram geldi. Hele şükür! Doğal gazı kapatma işini bari becerebilmiştim akşama kadar. Yarım günde bir iş yapabilmenin sevinci ve mutluluğu içerisinde evimin yolunu tuttum, elektrik ve su abone işlemlerini bir başka gün yaptırırım diye.

9 günlük bayram tatili herkesi ilk iş gününe toplamıştı anlaşılan. Ben de abone işlemlerini yapacak bir başka gün bulamamışım gibi tatil sonrasına denk getirmişim nedense. Siz siz olun. Abonelik işlemleriniz olursa sakın ola ki tatil sonrası ilk iş günü halletmeye kalkmayın. Yok benim işim yok, beklerim, bu iş tam bana göre, zaten vakit geçirecek yer arıyorum, hem bekleşen insanlarla tanışırım diyorsanız  Amerika'yı yeniden keşfe gerek yok, arife tarif gerekmez. Lütfen MEPAŞ'a, KOSKİ'ye uğrayın.

KOSKİ'deki kalabalığı anlarım devlettir, hantaldır, doğasında vardır derim de. Özelleşen MEPAŞ'taki kalabalığı hiç anlayamam. Yoksa özelleştirme dedikleri bu mu?

Arkadaş! Nereden aklına geldi bu sıramatik numaralarını fotoğraflamak derseniz, benim gibi sıra beklerseniz avarelikten siz de çekersiniz...

Size iyi hoşça vakit geçirmeler!... 29/09/2016