18 Ağustos 2016 Perşembe

Paralelcileri yanlış yerde aramayalım...*


Fıkra sever misiniz bilmem.  Sevsek de sevmesek de hayatın bir parçası. Hayatın içinden yaşadığımız bazı enstantaneler fıkra olup çıkıyor bir müddet sonra. Fıkra deyince hemen akla Nasrettin Hoca gelir. Önce fıkrayı anlatıp sonra sadede gelelim:

Sokak lambasının ışığında bir şeyler aradığını gören komşuları Hoca'nın yanına gelerek ne aradığını sorarlar. Hoca: "Anahtarını kaybettiğini" söyler. Komşuları da başlarlar anahtar aramaya. Bir türlü bulamazlar. Biri: "Hocam iki saattir kaybettiğin anahtarı arıyoruz, bir türlü bulamadık. Sen anahtarı burada düşürdüğünden emin misin" diye sorar. Hoca: Başka bir yerde düşürdüğünü söyler. Adam tekrar: Be Hocam! Başka yerde düşürdüğün anahtar burada aranır mı" deyince Hoca: "Anahtarı düşürdüğüm yer göz görmez karanlık bir yer, burası ise aydınlık" diye cevap verir.

Fıkra bu ya, Hoca'nın başına gelmiş mi gelmemiş mi bilemem. Fakat fıkraların günümüzde cereyan eden bazı şeylere ışık tuttuğunu söyleyebiliriz. Malumunuz 15 Temmuz darbe teşebbüsü oldu. Ardından OHAL ilan edildi. Orta yerde bir suç varsa -ki vardır- mutlaka bu suçu işleyen suçlular da vardır. Darbeye direk katılan subay görünümlü kişilerden içeride kalanlar tutuklandı. Emniyetin içerisinden yine bu menfur cinayete katılanlar içeri alındı. Yargı ayağı yine temizlenmeye devam etmektedir. Terör örgütüne maddi destek veren iş adamlarıyla da mücadele devam etmektedir. Darbeye  katılan bir kısım subay ve asker ise hala kaçak. Darbenin sivil kanadı diyebileceğimiz birinci dereceden suçlular maalesef yurt dışında soluğu aldı. Devlet yine ayrıca devletin tüm kurumlarında yuvalanmış bu yapının müntesiplerini ayıklamak için bir temizlik harekatına girişti. Ülkenin selameti için devletin yaptığı bu mücadele elzemdir. Yaptığı bu tasarrufta -içimizdeki hainler hariç- tüm millet  devlete açık destek veriyor. Paralel yapı ile mücadele için devlet belgeye dayalı bazı kriterler ortaya koydu ve bu kriterlere göre kurumlarda açığa alınmalar devam ediyor. Açığa alma -biliyorsunuz- memurun görevine son verme değildir. Tedbir amaçlı bir inisiyatiftir bu. Buraya kadar her şey olağan seyrinde devam ediyor.  Açığa alınanlar içerisinde isimleri  duyulduğu zaman isabet olmuş denilenlerin yanında, "Falan da açığa alınmış, bu asla olamaz, çünkü o arkadaşın onlarla asla organik ve inorganik bir bağlantısı yoktur" diye hayret ifadelerini de duyabiliyoruz maalesef.

Yazılı ve görsel medyada açığa alınıp isimleri zikredilenleri tanımadığımız  için hakkında bir kanaat belirtme durumumuz yok. Ancak yakinen bildiğimiz bir tanıdığımızın ismi de açığa alınanların içerisinde geçince ister istemez, ne oluyoruz demekten kendimizi alamıyoruz. Konya Büyükşehir’e ait  merkez ilçelerinin birinde yöneticilik görevi yapan, paydaşları tarafından Akkiseli Müdür diye bilinen uyanık görünen ama Hz Osman gibi haya sahibi bir yönetici arkadaşımız da açığa alındı. Kıt-kanaat geçinen etrafında doğrucu davut diye bilinen bu arkadaşımız imamlık yaparken: “Benim yaptığım bu görevi herkes yapabilir. Ben bu vazifeyi kaldıramayacağım” diyerek hiçbir hesap yapmadan istifa edip zamanında maddi sıkıntılar çekmiş, Milli Görüş çizgisinin her kademesinde gönüllü görev almış, geçmişi tertemiz olan “Hizmet Hareketi” diye bilinen yapı ile hayatının hiç bir safhasında yolu kesişmemiş bu arkadaş şimdi FETÖ’ye destekten açığa alındı.  Suçu: 2011 yılında son hesap ekstrasını da yatırdıktan sonra “Benim bu hesabı kapatın” diyerek kartı gözlerinin önünde kıran bu arkadaşın hesabı kapatılmış, fakat aynı hesapla ilintili -kendisinin bilmediği- açılan hesap kapatılmayarak her ay, toplamı 1.50 TL (Bir lira elli kuruş) olan yeni bir borç ekstrası düzenlemek suretiyle hesap açık tutulmuş. Kendisine hiç borç ekstrası gelmeyen Müdür bu durumu açığa alındıktan sonra öğrenebiliyor. Bu duruma sadece ‘El insaf’ denir. Başka da bir şey söylenmez.   Darbe gecesi kendi inisiyatifini kullanarak çalıştığı belediyeyi güvenlik çemberine almanın ve 30 çalışanıyla birlikte sabaha kadar Havzan'daki tankın önünde nöbet tutmanın mükafatı bu mu olacaktı?

Gözü dönmüş, başka güçlerin oyuncağı olan bu yapı ile elbette mücadele edelim. Efendim bu süreçte böyle yol kazaları olur diyebilirsiniz. Fakat yapıyla  hiç alakası olmayan insanlarımız varsa lütfen bu konuda yoğurdu üfleyerek yiyelim. Bir taraftan yaraları saralım ama yeni yaralar açmayalım. Maddi yaralar bir müddet sonra kapanır gider ama gönül yarası asla kapanmaz. Bir defa bu yapı, şu ana kadar bildiğimiz suç örgütlerine hiç benzemiyor. Herkesi ayakta uyutan bir yapıdan bahsediyoruz. İçimizde bizden görünen binlerce kriptoları vardır: suçluyla mücadele için belirlenen kriterlerde ismi olmayan. Biz bunlara ulaşmaya çalışalım. Lütfen açığa almak için belirlediğimiz kriterleri yeniden gözden geçirelim. Hiç hesap hareketliliği olmayan ve bankaca bilerek-bilmeyerek kapatılmamış kart sahipleriyle yapıya destek amaçlı rutin bağışta bulunan kart sahiplerini birbirinden ayıralım. Ben bu yazıyı yazdım bitirdim derken yine belediyede çalışan bir başka Koç -gibi- bir arkadaşımın da aynı gerekçeyle açığa alındığını maalesef yeni bir telefonla haber aldım. Ak Parti  kurulma aşamasındayken kimsenin partinin ileri gelenlerini karşılamaya  gitmediği bir ortamda bu iki arkadaş Ankara yoluna kadar giderek 'Yenilikçi hareketi' tek başlarına karşılamışlardır. İnşallah yanlış hesap Bağdat’a varmadan döner. Bu şekilde masum olan arkadaşlara geçmiş olsun diyorum.

Bre mübarekler! Suçluları yanlış yerde arıyorsunuz. Lütfen böylelerini aydınlık yerlerde değil karanlık yerlerde arayalım. Gözümüzü açalım… Feraset ve basiretimiz de açık olsun. 18/08/2016

* 20/08/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

17 Ağustos 2016 Çarşamba

"Ben demiştim"ciler

Ne zaman bir olay olsa hemen orada biter 'Ben demiştim'ciler. Etrafımızda bu tiplerin sayısı da az değildir.  Sanırım "Ben sizden daha ileri görüşlüyüm, bu işin böyle olacağını biliyordum, ama o zaman kabul etmediniz" demek isterler. Bazı insanların basireti, feraseti, ön görüsü olayların sonucunu görmüş olabilir. Güzel bir şeydir  daha önce dediği bir görüşünün haklı çıkması.

Güzel olmayan "Ben demiştim" sözüdür. Keşke görüşü ortaya çıkandan önce  başkasının: "Arkadaş! Sen bunu demiştin, görüşün isabetli oldu, seni tebrik ederim" demesidir. Eğer demediyse demek ki söylediğin sözün tesiri olmamış karşı tarafa. Ya da görüşünü daha iyi anlatamamış olmalı. Belki de biri gelip "Sen demiştin" diyerek hakkı teslim edecektir. Ama daha adam ağzını açmadan "Ben demiştim" diyerek havamızı atıyoruz. Şunu bilelim ki "İnsanların anlayabileceği şekilde konuşmak" lazım. Yine insan karşı tarafın anladığı kadardır.

Bir başka daha tipler vardır ki şu günlerde çok meşhurdur. Ağzını açan "Ben kanmadım, herkes kandı, ben demiştim, ben bunları biliyordum" diyenler çoğaldı. Heyhat kardeş! madem bu kadar biliyordun, bu kadar doğru yolda idin. Pekiyi, insanları yanlıştan uzaklaştırmak için ne yaptın, ya da insanların hata yapmaması için ne gibi alternatifler ortaya koydun?

Hem "Ben demiştim"ciler, hem de herkes kandı bir kanmadım diyenlerden kurtulmak lazım. Bırakın kendi kendinizi anlatmayı da, bir başkası sizi takdir etsin bu konuda. Eşekten düştükten sonra akıl veren çok olur. Önemli olan düşmeden önce yol göstermektir. Allah kimseyi yanıltmasın. Hata yaptıktan sonra tekrar aynı hataya düşürmesin... 17/08/2016

Kimin kim olduğunu en iyi nereden öğrenebiliriz?

Eskiden "Kişi dilinin altında gizlidir. Konuştuğu zaman kendini ele verir" denirdi. Şimdilerde ise bu söze "Yeter ki Facebook'ta görünsün. Paylaşımlarından kişinin "Ne mal olduğu" ayan beyan ortaya çıkar. 'Beğen-yorum ve paylaşımından kişinin rengini tespit edebilirsin.

Kimin neyi dert edindiğini, kimin kim olduğunu, kimin dilinin altında hangi baklanın olduğunu, kimin neden zevk aldığını, kimin kimden nefret ettiğini öğrenmek istiyorsan kişiyi facebook gibi sanal alemden izlemek lazım. Hatta çocuğuna talip olan eş adayını araştırmak mı istiyorsun, bir kimsenin fikrini, zikrini, neyin nesi, kim olduğunu merak mı ediyorsun eğer yoksa hemen bir facebook adresi al. Gir içeriye. Fazla değil, 3-5 dakika içerisinde kişi hakkında genel bilgi edinmiş olursun. Hz Ömer: "Bir insanı tanımak için yolculuk yapmayı, komşuluk yapmayı ve alışveriş yapmayı" şart koşar.

Günümüzde buna bir de Facebook adresine sahip olmak diye eklemek lazım. Günümüzde 3-5 yıl birlikte çalıştığın insanı bile tanıyamıyorsun. Beraber yediğin, içtiğin insanları bile bu sanal alemde daha iyi tanımış olursun. 16/08/2016

Hatib Bin Ebî Beltea *

Hatib Bin Ebî Beltea ismini duymuşsunuzdur. Hicretten önce Müslüman olup hicret etmiş; Bedir, Uhut, Hendek savaşlarına katılarak büyük yararlılıklar göstermiş, Mısır Hükümdarı Mukavkıs'a İslam'a davet mektubu götürmüş samimi bir Müslüman sahabi idi.

Hicretin 10.yılı Hz Muhammed'in, seferin nereye olacağını söylemeden büyük bir ordu hazırladığı esnada, seferin Mekke'ye olduğunu düşünen Hatib,  Mekkeliler'e bu seferi haber verecek bir mektup yazar. Mektup yakalanır ve Peygamber, Hatib'i huzuruna çağırarak bunu niçin yaptığını sorar. Hatib: “Ya Rasülallah! Ben Kureyşli değilim. Çoluğum, çocuğum ve malım, mülküm orada. Bunu onlara zarar vermesinler diye yaptım” der. Bu hareketinden dolayı Hatib'i öldürmeyi düşünen sahabilere Peygamber: "Hatib'e ilişmeyin, o samimi biridir. Çünkü o, Bedir Savaşına katılmıştır" diyerek Hatib'i korumaya alır. Yaptığının yanlış olduğunu anlayan Hatib tövbe ederek pişmanlık duyar. Mekke'yi kan dökmeden almayı hedefleyen Peygamberimiz için Hatib'in yaptığı bu ihanet affedilecek gibi değildi. Fakat peygamber böylesi bir harekete ceza vermeyerek Hatib'i yeniden kazanmıştır. Çünkü Hatib, hain değildi.

Tarih boyunca İslam dünyası Abdullah b.Ubey b. Selül, Hasan Sabbah gibi ihanet şebekeleriyle karşı karşıya geldi. 15 Temmuz itibariyle ülkemiz daha önce eşi ve benzeri görülmemiş farklı bir yapılanma ile yüz yüze geldiğini  anladı. 40 yıldır içimizde barındırdığımız bu gizli, sinsi ve tehlikeli yapıdan birden kurtulmak mümkün değil. Devlet ne kadarını temizler bilinmez. Çünkü karşımızda gizliliği ve takiyyeyi şiar edinmiş, 40 yıldır bu ülkenin tüm birimlerine çöreklenmiş, tüm devleti ve milleti ayakta uyutmuş, örgüt elemanı sayısı bilinmeyen bir yapı var. Devlet bu yapıyı nasıl çözecek, içine sızmış olan hainleri nasıl ayıklayacak, böylesi bir yapılanmanın bir daha olmaması için devlet ne yapacak? Bence bu konular üzerine yoğunlaşmak gerek.  Darbe atlatılmış, özellikle askeriye, emniyet ve yargıda gerekli tasarruflarda bulunulmuştur. Darbenin baş maşası dışarıda, örgütü yönetenler kaçak.

Kamunun her bir alanında örgüt üyesi olmak anlamında açığa almalar devam ediyor. Açığa almalarda  kurunun yanında yaşı da yakmak suretiyle yeni mağduriyetler ortaya çıkar mı? Niyetim örgütü ve mensuplarını temize çıkarmak değildir. Sayın Cumhurbaşkanı örgütü: "Altı ibadet, ortası ticaret, tepesi ihanet" diyerek en güzel şekilde tasnif etmiştir. Aslında bu tasnif işimizi kolaylaştırabilir. Bir defa darbeye bilfiil katılanlar, darbeyi teşvik edenler, darbe tellallığı yapanlar bu işin tam göbeğinde. Devlet bunlarla yasal çerçevede sonuna kadar mücadele etmesi gerekir. Örgüte sürekli, yüklü miktarda finansal destek sağlayan iş adamlarının mal varlıkları için de gereken yapılmalıdır. Burada dikkat çekmek istediğim konu, örgütü; eğitim ve öğretim işleriyle uğraşan ve örgütün üstünden haberi olmayan, bir hizmet hareketi olarak gören alt-ibadet kısmındaki mensupları kurtarmaya çalışmak gerekir. Alt kısmında yine bu olayları bildiği halde destek olanlar da en feci şekilde cezalandırılmalıdır. Devleti 40 yıldır uyutan bu örgüt maalesef milyonları da uyutmuştur. Örgüt ile bir şekilde yolları kesişmiş, içinde kalmış; kanmış, kandırılmış, kandırıldığını bildiği halde oradan kurtulmaya çalışan milyonların olabileceğini düşünüyorum. Örgütün gerçek yüzünün ortaya çıktığı 15 Temmuz itibariyle hala 'Hizmet' diyen varsa  bunların da gözlerinin yaşına bakılmamalıdır. İbadet kısmı denilen, üstten haberi olmayan yapıyı onların elinden kurtarıp memlekete daha faydalı hale getirmek için hem diyanetin, hem devletin, hem de halkın üzerine düşen görevler olduğunu düşünüyorum. Bunları dışlamak, kapının önüne koymak zaten merdiven altı çalışan bu yapı mensuplarını iyice izbe ve bodrum katlara indirmiş oluruz. Gittikçe marjinalleşecek bu üyelerin elinden tutulmazsa 'İmam' adı verilen büyükleri tarafından yeniden farklı amaçla kullanılmaları söz konusu olabilecektir. Diyeceğim suç örgütünün içinde pasif bir şekilde bulunmuş bu insanları yeniden topluma kazandırmak gerek. Yukarıda yaptığı hareket bir ihanet olan sahabi Hatib örneğini verdim. Peygamber Hatib'i cezalandırma yoluna gitmiş olsaydı belki de Hatib tamamen kaybedilebilecekti.

İnşallah! Bu FETÖ örgütünden ülkemiz tamamen kurtulur, tedbir amaçlı açığa alınanlardan masum olanlar yeniden görevlerine döner. Hala açığa alınmayan kripto olanların tespiti için yerinde gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Yapının ibadet-ticaret ve ihanet kısımlarıyla ilgili yapılanmayı çözmek için bu yapının içerisinde bulunmuş, pişmanlık duyanlardan itiraflar alınmalıdır. Böylesi yapıların bir daha bu ülkede yetişip gelişmemesi için hem din alanında güzel bir eğitim, bürokraside liyakat, eğitim ve öğretimin içinin doldurulması, üniversite öğrencilerinin barınma ve iaşeleri için gerekli imkanların sağlanması gibi hususlarda iyileştirmeler yapılmalıdır. 16/08/2016

* 03/09/2016 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

16 Ağustos 2016 Salı

İtiraf ediyorum: Darbeyi ben yaptım*

15 Temmuz darbe girişimi yapıldı. Orta yerde stratejik öneme sahip binalar  bombalanmış, 240 civarında insanımız can vermiş, iki binin üzerinde gazimiz var. Ülke neredeyse bir savaştan çıkmış. Cinnet halinden sonra bir ay geçmiş, devlet hâlâ yaraları sarmaya devam ediyor. Bir sarmaşığın büyümesi gibi içimizde dal-budak salmış, kökü bizde, beyni dışarıda olan maşa bir ihanet şebekesi harekete geçip memleketi yerle bir etti. Orta yerde suç unsurları ve aletleri var. Fakat suçlu yok orta yerde. Ne kadar suça karışmış üst aklın elebaşı maşası varsa soluğu yurt dışında aldı. Bize kala kala: " Ben, bana verilen görevi yerine getirdim..." diyenler kaldı.

Mübarekler! Her zamanki gibi yine ağzınızdan bal damlıyor. Hepiniz  sütten çıkmış ak kaşık gibisiniz… Madem darbede yoksunuz, o zaman yurt dışına niye tüydünüz? Nerede o kendisini “siyaset bilimci olarak tanıtan, halkın evlerine sinip dışarı çıkamayacağını, darbeden sonra iktidar parti üyesi 5-6 milyon kişinin mal varlığına el koymak suretiyle ekonominin düze çıkarılabileceğini ve bu süreçte kendisinin albay olsaymış daha fazla faydalı olabileceğini” söyleyen aklı evvel. Siyaset biliminin ‘S’sinden dahi anlamayan, kendisine verilecek iki koyunu dahi güdemeyen bu Prof. unvanlı mahluk o diplomayı nasıl aldı acaba? Olsa olsa böylelerine diploma düzenlenmiştir. Başka da olamaz zaten. Bu adamdan ne siyaset bilimci, ne asker, ne ekonomist, ne psikolog ne de sosyolog olur... Darbeyi mizansen ve tiyatro olarak lanse etmeye çalışan maşanın başı ise, “Darbeyi kendisinin yaptığına bir delil bile getirseler cezasını çekmek için ülkeye gelirim” açıklaması yapıyor. Senin olman zaten mümkün değil muhterem! Sen ağzı dualı birisin. Darbe ile siyaset ile senin ne işin olur? Sen ki Cebrail’in kuracağı partiye bile katılmayacağını deklare ederek bir meleğe meydan okumuş birisin. Hal böyle iken senin bu tarakta ne bezin olabilir? Üstelik darbeye kalkışanları tanımıyorsun bile. Zaten sen hasta bir adamsın. Nice zamandır hastalığından dolayı memleketine gelememiş birisin. Üstelik peygamber de sürekli rüyana gelerek rahat uyumana da imkan vermiyor. Olsa olsa sana atılmış bir iftira olur bu... Darbenin bir numaralı sanığı diye iftira atılan bir İlahiyatçı kardeşimiz de tevafuk bu ya. O gün getirisi fazla diye darbe merkezine tarla satın almaya gelmiş. Adamın bütün suçu bu. Halbuki ne kadar masumane bir istek. Adam tarla alamaz mı? Tam da bizim muhteremin tarla alasının geldiği gün darbe olmuşsa adamın suçu ne? Zenginin parası züğürdün çenesini yorarmış. Adam da para varsa alacak. Anayasamızda mülkiyet edinme diye bir hak var. Ne zaman alacağını size mi soracak. Belki de eğitim aşığı bu adam, aldığı tarlaya hizmet olsun diye bir okul yaptıracaktı. Bereket hakimler, anlayışlı birileri çıktı da savcının çırpınışına aldırmadı. Yoksa masum bir can yanacaktı...

Bereket bu darbenin arkasında ne NATO, ne CİA, ne MI6, ne de  ‘Hizmet hareketi’ var. Dünyaya barış ve hoşgörüden başka bir şey vadetmeyen ‘Mahşerin bu dört atlısının’ ne işi var böyle kirli işlerle? Hükümet ve millet yine suçu örtmek için suçluyu başka yerlerde arayıp hedef saptırmaya çalışıyor. Halbuki itiraf ediyorum bu darbeyi ben yaptım. Bir defa o günlerde ben de bir arsa alma peşindeydim. Bizim Öksüz, Akıncı üssünde arıyor arsayı bense Çarıklar’da. O da ilahiyatçı ben de. O da Allah-peygamber anlatıyor, ben de. Hiç kusura bakmayın. Yine yanlış yerlerde arıyorsunuz faili. Bırakın adamlar ‘Hizmet’ etmeye devam etsinler. Sonra inanıyor musunuz maşalığa özenenler, her girdikleri makamda sadece emir subaylığına, yaverliğe soyunanlar hiç birinci adam olamazlar, sadece emir alırlar. Emir alanlar darbe falan beceremezler. Bırakın, devletin tüm kurumlarının % 90’ının onlardan olmasını. % 100’ü de onlardan olsa yine beceremezler. Onlar tıpkı II. Mahmut’un eline bir çuval ve bir kürek vererek hazinenin içine götürüp “Küreği daldır, çuvala altın doldur” diyen fakir insanın durumuna benzer. Adam küreği daldırır, kaldırınca altınların hepsi dökülür. Çünkü küreği ters daldırmıştır. Bu durumu gören padişah: “Vermeyince Ma’bûd, ne yapsın Kel Mahmut” der.


Hasılı adına ‘Hizmet Hareketi’ dedikleri bu grup  tıpkı bu adam gibi çoğu şeyi ağızlarına ve yüzlerine bulaştırdı. Başkasının emrinde, onlara hizmet etmeye kendini adamış, aklını kullanmayan emir erleri darbe falan yapamaz. Boşu boşuna darbeyi siz yaptınız diye peşlerine düşmeyin. Gelin ben buradayım. Çünkü darbeyi ben yaptım.  16/08/2016
*24/08/2016 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde, 22/08/2016 tarihinde Ladik.biz  sayfasında yayımlanmıştır.

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Biraz omurgalı olun!..**

15 Temmuz 2016 akşamına gelinceye kadar bu millet hiç kimseye vermediği kadar imkan sundu size. Maddi ve manevi olarak besledi sizi. Sonunda semizlendiniz, güçlendiniz. Sonunda ilk işiniz tıpkı karga gibi yediğiniz kaba işediniz, pardon pislediniz. Hem de kokusu hiç gitmeyecek şekilde. Bir atasözümüzü daha haklı çıkardınız: "Besle kargayı, oysun gözünü." Size ne kadar teşekkür etsek azdır.

Haydi biz size güvendik ya da gaflet uykusuna büründük. Bu zaman zarfında hep sureti haktan görünerek devletin tüm hücrelerine yuvalandınız. Yaptıklarınıza kanarak devletin ve milletin tüm imkanlarına ve makamlarına yerleştiniz. Bir devletin en önemli kurumları diyebileceğimiz adliye, emniyet, mülkiye, maarif gibi yerlerde kadrolaştınız. Bir nevi devlet içinde devlet oldunuz.

Casusluk konusunda CİA, KGB, MOSSAD, MİT asla elinize su dökemez. Neredeyse milletin tamamını dinlediniz. Devletin en mahrem bilgilerini elde ettiniz. Hele  oluşturduğunuz tapeleri piyasaya sürerek "Casusluk yapmayın, başkasının kusurlarını araştırmayın" ayetine meydan okurcasına gizli bilgileri piyasaya sürdünüz. Var mı bize yan bakan noktasına geldiniz. Allah'tan bir göz istediniz. Allah  verdi size iki göz. Bu duruma ne kadar şükür etseniz az.

Ne zaman ki Türkiye Cumhuriyetini yöneten kişi: "One minute, dünya beşten büyüktür..." diyerek dünyayı yöneten emperyalistlerin bize biçtiği rolden farklı bağımsız hareket etmeye başladı. Dış güçlerin nezdinde kalemi kırıldı. Çünkü mide bulandırıyordu. Yok edilmesi gerekiyordu. İhale kime verilmeliydi? 40 yıldır içimizde beslenen ve kadrolaşan olarak sizden iyisi bulunamazdı. Zaten gücünüze diyecek yoktu. Size dokunan, önünüze çıkan herkese haddini bildirmiştiniz. İstediğiniz kişi hakkında iddianame hazırlatarak kodese tıktınız. Ergenekon, Balyoz, Casusluk davası adı altında yerleşemediğiniz yerlere de yerleştiniz. MİT Müsteşarını ifadeye çağırma, MİT tırlarına operasyon düzenleme, 17-25 Aralık yargı darbesi... gibi konularda gücünüzün karşısında herkesi yola getirmeye çalıştınız.

Yaptığınız her operasyonda tam başarıya ulaşamasanız da hep algı oluşturup halkın kafasını karıştırarak insanları kutuplaştırdınız. Fakat başaramasanız da üst aklınız sizden vazgeçmedi. Son öldürücü vuruşu yapmak için yine görevlendirildiniz. 15 Temmuz'da bir cinnet hali göstererek bir devleti yok etmek için yola çıktınız. Hedefinize ulaşmada önünüze çıkacak herkesi yok etmek için milletin üzerine tankla, tüfekle, uçakla çıktınız. Çünkü efendileriniz size kızmaya başlamıştı. He şeyi elinize yüzünüze bulaştırmıştınız. Bu size verilen son şans idi. O kadar beceriksizmişsiniz ki... O kadar kadro, teknolojik imkan… elinizde iken yine başarılı olamadınız. Hele şükür! İç savaş çıkarma niyetli darbeniz milletin destansı mücadelesiyle bertaraf edilmiştir.

Siz ne yaptınız? Başarılı olamayınca ne kadar elebaşınız varsa soluğu dışarıda yani yurt dışında aldı. Kaçıp gittiniz yani. İnsanda biraz omurga olur? Sizin kadar ödleğini de bu dünya yine görmedi. Madem davanız hak dava... Niye kaçıyorsunuz? Ergenekon ve Balyoz davalarında içeri atmadığınız asker kalmadı. Hangisi kaçtı bunlardan? Hatta yurt dışında görevli olanları bile görevlerini bırakarak gelip teslim oldular. Ya siz? Darbede bir numaranız bile hakim ve savcının yüzüne bakarak "Tarla satın almaya geldim" diyerek yalan söyleyebildi.

Tarih sizin kadar yalancısını, takiyyecisini, hırsızını, gözü dönmüşünü, sinsisini, hainini, korkak ve ödleğini görmedi. İnsan sıkılır.  Yalandan, dolandan ve insanları öldürmekten dolayı Allah'tan korkunuz yok, bari kullarından utanın. Gerçi utanma insani bir durumdur. İmanın bir parçasıdır. Nerede sizde o insani özellik. Bir defa maşalarda onur olmaz, Bakmayın efendi gibi göründüğünüze. Yahu biriniz çıkıp da "Biz bu haltı yedik. Çünkü emir eriydik, mecburduk, fakat başaramadık" desin. "Bu başkan durduğu müddetçe bize hayat hakkı yok, onu yok edecektik, yine saltanatımıza devam edecektik, ama olmadı" desin. Hiç mi içinizde onurlu olanınız yok. Yahu ben sizin kadar omurgasızını görmedim.

Elinize geçirdiğiniz her türlü imkanı davanız(!) uğruna harcamaya devam edin. Allah zalime de mühlet verir. Siz bunu Allah’ın size verdiği bir nimet olarak görmeye devam edin. İhanetinizle baş başa kalın. Rabbim size beterini göstersin. 

Yurt dışına kaçıp giden hainler! Hani tarihte bir millet var. Allah’ın lanetine uğramış bir millet. Yüzyıllardır memleketsiz kaldılar. Gittikleri hiçbir devlet onları kabul etmedi. Yeryüzünde rezil ve sefil olarak dolaşıp durdular. İngilizlerin himayesiyle kurdukları devlet de bile hala huzur bulamadılar. İnşallah onlardan beter olursunuz. Ayağınızı basacak bir toprak parçası bulamayasınız. 15/08/2016

28/08/2016 tarihinde Kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.

14 Ağustos 2016 Pazar

PKK ve FETÖ

1974 yılında kurulan PKK'nın ilk kanlı eylemini Türkiye, 1984 yılında Eruh'da  gördü. 32 yıldır bu terör örgütü nice canları yaktı, hala da ocaklar söndürmeye devam ediyor. Devletin yaptığı mücadeleyle azalacağı yerde kartopu gibi büyümeye devam ediyor bu kanlı örgüt. İşin garibi bu terör örgütüyle mücadelede inisiyatif hep bu örgütte oldu. O silah bıraktıysa devlet de bıraktı, silaha sarıldıysa devlet de silaha sarıldı. Ne siyaseten bir başarı ortaya çıktı ne de  -övündüğümüz ordumuza rağmen- askeri başarı elde edebildik…

Biz yönetim merkezi Kandil olan dış merkezli maşa bir örgütle yıllar yılı uğraşırken 35-40 yıldır içimizde eğitim ve dini yapılanma olarak görünen bir yapının 15 Temmuz 2016'da görünen ilk kanlı-darbe girişimine şahit olduk.  Şimdi devlet ve millet olarak devletin tüm hücrelerine girerek gizlenmiş bu terör örgütünün nasıl biri olduğunu çözümlemeye çalışıyoruz.  PKK'ya rahmet okutan sureti haktan görünen bu sinsi örgütü çözmede bakalım başarılı olabilecek miyiz?

Günümüzden geçmişe bir göz gezdirdiğimizde  hem PKK'nın hem de FETÖ'nün "Made in USA" destekli olarak  -adı bize ait- MİT tarafından kurdurulduğudur. PKK liderinin eski eşinin bir MİT elemanının kızı olması bu örgütün kuruluşu hakkında bilgi vermektedir. Bir zamanlar FETÖ liderinin sağ kolu olduğunu söyleyen Latif ERDOĞAN:  “1971 yılında GÜLEN, Ankara'da MİT başkanı Fuat DOĞU, Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Yaşar TUNAGÖR ve Vehbi KOÇ ile birlikte  Ankara'da bir yemekli toplantıda   bir araya geldiklerini” anlatmaktadır. Buradan bu iki hareketin de MİT tarafından kurdurulduğunu söyleyebiliriz. 80'den önce kurdurulan bu iki örgütün -Amerika'nın "Bizim çocuklar yönetime el koydu" dediği- 80 ihtilaliyle birlikte  neşvünema bulduğunu görüyoruz. Bildiğiniz gibi emir-komuta zinciriyle yaptırılan bu darbe sonucunda 3 yıl boyunca devlet yeniden yapılandırıldı: Hala değiştiremediğimiz Anayasamız bile o zamanın mahsulüdür.

İhtilal ile birlikte Diyarbakır hapishanesinde yapılan işkencelerden ölmeyenler soluğu dağda aldı. Yine ihtilalin lise ve üniversitelerde başlattığı kılık-kıyafet düzenlemesi ve kamusal hayat dayatması, dini bir yapılanma olarak görünen GÜLEN'in kucağına itti mütedeyyin insanları. Biraz tanıyorsak Amerika hiçbir zaman tek ata oynamaz. Mutlaka birden fazla ata oynar. Sanki PKK'ya: "Sen eline silah alıp Türkiye'yi yıkmak için dağları mesken edineceksin." FETÖ'ye de: "Sen de, eline kalem alıp şehirleri, eğitim yuvalarını karargah edineceksin" denmiş. Yani "Biriniz dağda, diğeriniz şehirde terörist-eşkiya olacaksınız. Türkiye'ye nefes aldırmayacaksınız,  burnundan fitil fitil getireceksiniz" demektir bunun Amerikancası.  Sağ olsun  sömürgecimiz: "İşkenceye dayanamıyorsan dağ yapılanmamıza git, dinini istediğin gibi yaşayamıyorsan şehir yapılanmamıza gir" şeklinde bir seçenek de sunmuş. Biz devlet ve millet olarak 32 yıldır  emperyalizmin dağda PKK elbisesi giymiş eli silah tutan teröristlerine  bakarken eğitim ve hoşgörü görünümlü eli kalem tutanların devletin hücrelerinde yuvalanmasını es geçmişiz. Devletiyle ve milletiyle uyumuş ve bir gaflet halini yaşamışız maalesef. Burada uyumayan tek kişi emperyalizmin içimizdeki temsilcisi derin devlet yapısıdır. Tırnağıyla toprak kazarcasına 35-40 yıldır içimize piyonlarını yerleştirmiş.

Dünyanın en güçlü ordusu bizde ise PKK ile mücadelede niçin başarılı olamıyoruz diye düşünürken FETÖ darbesine karışmış subay ve askerlerin Kandil'e sığındığı haberleri ile kafamızdaki sorular cevabını buldu maalesef. Güneydoğu'da biz olmazsak PKK gelir diyen hizmet görünümlü  yapı elemanları şimdi gerçek evini bulmuş oldu yıllardır mücadele ettikleri PKK'nın karargahına giderek.

Elhasıl PKK ve FETÖ emperyalizmin içimize yerleştirdiği birbirine düşman gibi görünen  ikiz kardeşleridir. Birbirine benzemediklerine bakmayın. Bunlar çift yumurta ikizidir. Biri dağları mesken edinmiş, diğeri şehirleri. İkisinin de hedefi üst aklın maşası olarak Türkiye'ye diz çöktürmek...
 14/08/2016