-Alo, selamün aleyküm.
-Aleyküm selam.
-Efendim, tanıyamadın mı? Yoksa numaramı sildin mi?
-Yok efendim siler miyim.
(İşte cevaplar:)
A-Telefonumu değiştirmiştim de. (Ben de değiştirdim, hayret rehber aynen duruyor maalesef)
B-Telefonumun hafızası silindi. (Dua et hafızan silinmesin. Nasıl silinir diye denedim. Bana ciddi misin diye sordu.)
C-Telefonum suya düştü. (İyi ki kendin düşmedin.)
D-Telefonum bozuldu. (Umarım telefondur bozulan, umarım niyetin bozuk değildir.)
E- Telefonum tuvalete düştü. ( Şimdi iyice ..ok ettin.)
F-Efendim bir daha görüşmem, lazım olmaz diye sildim. (Köre, kör denmeyeceğini ne zaman öğreneceksin, dilindeki kemiği aldır. Yine de tebrik ederim seni.)
G-Efendim tanıyamadım, hatırlayamadım. (Doğrudur, öküzler hatırlayamaz.)
4 öğrenci sınava giremezler, girememe gerekçesi olarak da: "Efendim, okula gelirken arabamızın tekeri patladı, bu yüzden sınava yetişemedik" mazeretini beyan ederler. Öğretim görevlisi haftaya çarşamba sınav yapmaya karar verir. Hoca sınavda 5 soru sorar. 4 soru 10'ar puandan 40 puandır. 5.soru 60 puandır. Geçme puanı 60'dır. Öğretmenin 5.sorusu: Arabanın hangi lastiği patladı?
İlk dört soruya öğrenciler ne cevap verdi bilinmez. Ama 5.soru cevapları ilginçtir:
A-Sağ ön teker lastiği
B-Sol ön teker lastiği
C-Arka sol teker lastiği
D-Arka sağ teker lastiği
Ve baraj sorusunu bilemedikleri için öğrenciler o dersten maalesef kalırlar.
-İyi de senin konun ile bu fıkranın alakasını kuramadım.
-Zeki insan kime denir?
-Başarılı kimseye denir bilmeyecek ne var.
-Zeki insan, olaylar arasında bağlantı kurabilen insandır.
-Seni zaten hiç anlamadım.
-Hele şükür anlayamaman ve anlayamadığını kabullenmen de bir aşama.
-Açık yazıp söylesen kıyamet mi kopar.
-Yarın deveye hendek atlatacağım, buyur gel.
-Peki bunun konumuzla ne alakası var?
-.....
* Sözümüz telefon hafızası silinen gerçek mağdurlara değildir. 04/07/2015
4 Temmuz 2016 Pazartesi
3 Temmuz 2016 Pazar
Sanal Bayram Kutlamalarına Doğru
-Nereye, acele böyle?
-Şeker, lokum alacağım.
-Ne yapacaksın şeker, lokumu?
-Elinin körü... Ne yapılır şeker-lokum? Bayrama hazırlık...
-Ne gerek var ki böyle bir şeye?
-Adamı çıldırtma! Bizim geleneğimizde var böyle hazırlıklar. Bayrama gelenlere ne ikram edeceksin?
-Sen geleneklere çok bağlısın anlaşılan. Senin o dediğin hazırlıklar eskilerde kaldı şimdi. Günümüzde millet hazırlık yapıyor ama şeker-lokum almıyor. Şimdi SMS ve internet alıyor cep telefonuna bayramda.
-SMS veya interneti ne yapacak bayramda?
-Sevdiklerine, eşine, dostuna bayram mesajı gönderip bayramlarını kutlayacak. Üstelik bu yöntem sayesinde hem daha çok kişiye ulaşabiliyorsun, hem zamanı tasarruflu kullanıyorsun, hem de zahmetsiz. Hatta bayram dolayısıyla bir whatsapp grubu oluşturuyorsun. Tek yazı, tek buton... Aynı anda binlerce kişiye mesajın gidiyor. Sonra vaktin boşa çıkıyor. Sana gelen mesajlara bakarsın. Bayramda ya tatile gidersin. Ya da evde durmadan cep telefonuyla oynarsın.
-Olur mu öyle şey, böyle bayram mı kutlanır?
-Niye olmasın, devir ona doğru gidiyor. Hem senin geleneklerine göre yaptığın hazırlık daha maliyetli... yemek yapacaksın, şeker-lokum alacaksın. Tatlı alacaksın. Ziyarete gideceksin, sana ziyarete gelecekler. Daha bir de mezara gideceksin.. Kusura bakma ama senin bayramların masraf, maliyet ve külfet... Benimki ise ekonomik. Hem de sudan ucuz ve külfetsiz. Tek eksiği mesajlar ve kutlamalar biraz kuru, yavan oluyor ama olsun. Sanki bir şey yeyip de boğazında mı kalacak?
-Ulan haydi her şeyi anladım. Mezar işini nasıl halledeceksin. Vefat etmiş büyüklerini de mi ziyaret edip dua etmeyeceksin? Onlara da mı mesaj göndereceksin?
-O, en kolayı... onların cep telefonu yok. Ama onlar için de sanal alemde mesaj ve taziye yazıyor ve paylaşıyorum. Sanki babam şimdi ölmüş gibi taziye yorumları alıyorum. Hatta onların ölümünü beğenenler bile oluyor. Paylaşımın altına da bir iki ayet, bir iki hadis ekliyorum. Mezar işi de böylece biter. Ben geri kalan zamanımı paylaşımıma yorum yazanlara yorum yazıyorum.
-Böyle yapan var mı?
-Sen çok çağın gerisinde kalmışsın. Benim bu dediğim sana abartı gibi gelir ama şimdiden büyük bir kısmı yapılmaya başlandı bile. Bir çok önemli gecede insanlar şimdi sadece mesaj gönderiyor. Whatsapptan paylaşım yapıyor. Bayramlar da böyle olacak sen istesen de istemesen de... Üstelik şeker, lokum, tatlı, yemek hazırlama gibi bir derdin olmayacak.
-Neyse tam anlamadım ama. Gel bayramlaşalım. Belki bayramda görüşemeyebiliriz.
-Merak etme. Ben sana bayramda tebrik göndereceğim hem de whatsapptan... 03.07.2016
-Şeker, lokum alacağım.
-Ne yapacaksın şeker, lokumu?
-Elinin körü... Ne yapılır şeker-lokum? Bayrama hazırlık...
-Ne gerek var ki böyle bir şeye?
-Adamı çıldırtma! Bizim geleneğimizde var böyle hazırlıklar. Bayrama gelenlere ne ikram edeceksin?
-Sen geleneklere çok bağlısın anlaşılan. Senin o dediğin hazırlıklar eskilerde kaldı şimdi. Günümüzde millet hazırlık yapıyor ama şeker-lokum almıyor. Şimdi SMS ve internet alıyor cep telefonuna bayramda.
-SMS veya interneti ne yapacak bayramda?
-Sevdiklerine, eşine, dostuna bayram mesajı gönderip bayramlarını kutlayacak. Üstelik bu yöntem sayesinde hem daha çok kişiye ulaşabiliyorsun, hem zamanı tasarruflu kullanıyorsun, hem de zahmetsiz. Hatta bayram dolayısıyla bir whatsapp grubu oluşturuyorsun. Tek yazı, tek buton... Aynı anda binlerce kişiye mesajın gidiyor. Sonra vaktin boşa çıkıyor. Sana gelen mesajlara bakarsın. Bayramda ya tatile gidersin. Ya da evde durmadan cep telefonuyla oynarsın.
-Olur mu öyle şey, böyle bayram mı kutlanır?
-Niye olmasın, devir ona doğru gidiyor. Hem senin geleneklerine göre yaptığın hazırlık daha maliyetli... yemek yapacaksın, şeker-lokum alacaksın. Tatlı alacaksın. Ziyarete gideceksin, sana ziyarete gelecekler. Daha bir de mezara gideceksin.. Kusura bakma ama senin bayramların masraf, maliyet ve külfet... Benimki ise ekonomik. Hem de sudan ucuz ve külfetsiz. Tek eksiği mesajlar ve kutlamalar biraz kuru, yavan oluyor ama olsun. Sanki bir şey yeyip de boğazında mı kalacak?
-Ulan haydi her şeyi anladım. Mezar işini nasıl halledeceksin. Vefat etmiş büyüklerini de mi ziyaret edip dua etmeyeceksin? Onlara da mı mesaj göndereceksin?
-O, en kolayı... onların cep telefonu yok. Ama onlar için de sanal alemde mesaj ve taziye yazıyor ve paylaşıyorum. Sanki babam şimdi ölmüş gibi taziye yorumları alıyorum. Hatta onların ölümünü beğenenler bile oluyor. Paylaşımın altına da bir iki ayet, bir iki hadis ekliyorum. Mezar işi de böylece biter. Ben geri kalan zamanımı paylaşımıma yorum yazanlara yorum yazıyorum.
-Böyle yapan var mı?
-Sen çok çağın gerisinde kalmışsın. Benim bu dediğim sana abartı gibi gelir ama şimdiden büyük bir kısmı yapılmaya başlandı bile. Bir çok önemli gecede insanlar şimdi sadece mesaj gönderiyor. Whatsapptan paylaşım yapıyor. Bayramlar da böyle olacak sen istesen de istemesen de... Üstelik şeker, lokum, tatlı, yemek hazırlama gibi bir derdin olmayacak.
-Neyse tam anlamadım ama. Gel bayramlaşalım. Belki bayramda görüşemeyebiliriz.
-Merak etme. Ben sana bayramda tebrik göndereceğim hem de whatsapptan... 03.07.2016
Altından Koltuk Çekilince İnsan
2 yıl öncesinde ilçenin 7 mukarrabûnünden biri idi. Gözdeliği göz kamaştırdı hep. Çünkü hep zirvede idi. El üstünde tutuluyordu. Kenardan getirildi gözönünde bir yere. Baş sedire oturtuldu. Hep kendi reklamını yaptı. Kendisini bulunmaz Hint Kumaşı olarak göstermeyi bildi. Geldiği yerin enkaz edebiyatını yapmayı çok iyi becerdi. Bütün bunlar olurken bir eli yağda, diğeri balda idi.
Kendisi gibi olan yüzlerce kişi yerinden edilirken o hiç sesini çıkarmadı. Çünkü haklı yere yerlerinden ediliyorlardı. Çalışmıyorlardı, beceremiyorlardı. Aslında ilçede yerinde kalan veya daha iyi yere terfi eden diğer 6 kişi de hak etmedi ama. Neyse yapılacak bir şey yoktu ona göre.
Gözü görmedi kendisinden başkasını. 2 yıl boyunca enkaz edebiyatını ve reklamını iyi yaptı. Birçok evladını bir bir yiyen sistem, yemeye doymadı. Şimdi onu da yedi. Çünkü bir müddettir anlaşamıyorlardı. Kırılan kim olacaktı. Tabii ki alttaki. Çünkü üst, daima haklıdır, bilhassa haksız olduğu anlarda.
2 yıl öncesinin 7 mukarrabûnünden biri olan gözde kişi, gözden düşmüştü artık. Kırıp bir köşeye attılar şimdi. Başladı şimdi sesini yükseltmeye: "Bana haksızlık yapıldı" diye.
Günaydın kardeş, daha önce herkese tekme vurulurken: "Ama bu yapılan haksızlık" diye niye sesini çıkarmadın? Hiç kusura bakma, yanında kimseyi bulamayacaksın. Dün sen kimsenin yanında olmadığın gibi. Sesinin çıkması için illa ki kuyruğuna mı basılması gerekiyordu. Gözdeliğinin elden gitmesine mi yanarsın, kenara itilip kakıldığına mı?
Aslında seni esas yakması, yıkması ve utandırmasın gereken birilerine tekme vurulurken senin sessizliğin olmalıdır.
Bugün hiç dert yanıp sızlanma. Haydi öteki kapıya diyeceğim ama bu benim mizacıma ve kişiliğime ters. Çünkü ben bugün senin durumuna bir şey yapamasam da yine sevinmem, iyi oldu demem. Düştün, asla bir tekme de ben vurmam. Elimden gelse düştüğün yerden kaldırır sana iadeyi itibar yaparım. Hatta düşmeden sana destek olmaya çalışırdım.
İnişine ya da indirilişine asla sevinmedim. Oh oldu demedim. Sadece üzüldüm. Hatta dedim ki, rejim kendi çocuklarını da yemeye başladı dedim.
Hayatta hiçbir şey dünyanın sonu değildir. Bir düşün: Seni haklı yere alsalar daha mı iyi idi? Bunda da bir hayır vardır de, yoluna devam et. Öküz öldükten sonra ortaklık bozulmasın. Belden aşağı vurma ve konuşma. Öz eleştiri yap. Belki de başına gelen haksızlıklar yapılırken susmanın ceremesidir. Böylesi belki günahlarına keffaret olur...
Aslında seni yazdım ama sözüm umumadır. Çünkü "haksızlık karşısında susan insanımızın sayısı, bana dokunmayan yılan bin yaşasın" düşüncesinde olan insanımızın sayısı çoktur. Geçmiş olsun. Bu da sana ve senin gibi düşünüp davrananlara ibret olsun...03.07.2016
Çocuktan aldık haberi
Dünyanın
en masum insanlarıdır çocuklar. Gördüğünü eğip bükmeden, rol nedir bilmeden,
yalan ilave etmeden, gizlemeden, ne eksik ne de fazla olanı aynen aktaran ve
yansıtan fotokopi makineleri gibidirler. Bu yüzden bizde çoğu zaman
"Çocuktan al haberi" denir.
24.06.2016
günü,
"http://dilinkemigiyok.blogspot.com.tr/2016/06/anlamyor-musun-sen.html?m=1"
blogspotumda yazdığım ve aynı gün Facebook'ta paylaştığım
"...Anlamıyor
musun sen?" Başlıklı yazımda, yaz
Kur'an Kursuna çocuğunu yazdırmak için giden bir annenin başından geçenlere yer
verilmişti. Nihayet anne kursun istediği 60 lirayı götürerek çocuğunun kaydını
yaptırabilir. Fakat çocuğunun yaşıtı olan istediği sınıf olmaz. Önümüzdeki yıl
5.sınıfa gidecek çocuğunu ancak 6.sınıfa yazdırabilir. Bir yaş büyüklerin
yanında da eğitim görecek olsa da ailenin sevincine diyecek yok. Zira geçen
hafta kayıt bile yaptıramamıştı. Fakat ailenin mutluluğu fazla sürmez. Çünkü
kursa hevesle giden çocuk bir haftanın sonunda" Ben kursa gitmek
istemiyorum. Çünkü o hoca da okumak istemiyorum" demeye başlar. Zaten hoca, bir
haftada hala okutmaya başlamamış. Temizlik hayranı öğreticimiz öğrencilere
temizlik konusundan başlamış; el, yüz temizliği, tırnak kontrolü, tırnakların
ne şekilde kesilmesi gerektiğinden dem vurmuş ilk hafta.
Leğen ve ibrik getirerek bizzat öğrencilerin önünde bir öğrenciye abdest aldırır ve usulüne uygun abdesti öğretir. Abdestini alan öğrenciye, sonra da elini, yüzünü ve ayağını yıkadığı, ağzını çallkalayarak tükürdüğü leğendeki sudan: Bir yudum içerseniz, sizin için şifa olur. Çünkü bu abdest suyudur" demeyi de ihmal etmez. Öğretmenin bu ve benzeri davranışlarından dolayı veliler çocuklarını alt kattaki bir başka sınıfa aktarmaya başlayınca öğreticimiz: "Aşağıya gidenler Cehennemlik, burada benim yanımda kalanlar Cennetlik" şeklinde fetva da vermeye başlar.
Leğen ve ibrik getirerek bizzat öğrencilerin önünde bir öğrenciye abdest aldırır ve usulüne uygun abdesti öğretir. Abdestini alan öğrenciye, sonra da elini, yüzünü ve ayağını yıkadığı, ağzını çallkalayarak tükürdüğü leğendeki sudan: Bir yudum içerseniz, sizin için şifa olur. Çünkü bu abdest suyudur" demeyi de ihmal etmez. Öğretmenin bu ve benzeri davranışlarından dolayı veliler çocuklarını alt kattaki bir başka sınıfa aktarmaya başlayınca öğreticimiz: "Aşağıya gidenler Cehennemlik, burada benim yanımda kalanlar Cennetlik" şeklinde fetva da vermeye başlar.
Çocuğunun
isteksizliğine rağmen aile çocuğuna baskı yaparak kursa ve adı geçen öğreticiye
göndermeye devam eder. Öğretici hakkında şikayetler artmış olmalı ki, hoca:
"Çocuğunuzun bende kalması için gelin dilekçe verin" diye aileyi
telefonla arayınca eşler kendi arasında istişare yapıp çocuklarını o sınıftan
almaya karar verirler.
Anne çocuğunun sınıfını değiştirmek için müdire ile konuşurken çocuğunu da eski sınıfındaki çantasını almak için gönderir. Öğretici, öğrenciyi bırakmak istemez. Ayrıca bu hoca bu sınıfta kalsın diye de çocuğa bir imza attırır. Çocuk durumu annesine anlattıktan sonra anne hocanın yanına gelir: " Şu imzayı silelim, biz imza atmak istemiyoruz" deyince, " Bu sizinle ilgili bir durum değil. İdareyle ilgili bir durumdur" cevabı verir.
Anne çocuğunun sınıfını değiştirmek için müdire ile konuşurken çocuğunu da eski sınıfındaki çantasını almak için gönderir. Öğretici, öğrenciyi bırakmak istemez. Ayrıca bu hoca bu sınıfta kalsın diye de çocuğa bir imza attırır. Çocuk durumu annesine anlattıktan sonra anne hocanın yanına gelir: " Şu imzayı silelim, biz imza atmak istemiyoruz" deyince, " Bu sizinle ilgili bir durum değil. İdareyle ilgili bir durumdur" cevabı verir.
Veliler
çocuklarını bir bir alırken bizim hoca arkalarından homurdanmayı ve bağırmayı
ihmal etmez: "Bende 30 yıllık tecrübe var, nereye gidersiniz" diye.
Sanırım
bu gidişle hocanın önünde öğrenci kalmayacak. Kala kala evinde beslediği 20
kadar kedisi kalacak.
Kur'an
Kurslarında kendisini yenilemiş, veli ve öğrencilerine kendisini kabul ettirmiş
olanların sayısı çoktur gerçekten. Her kurumda olduğu gibi maalesef bu kurumda
da böyle hasta ruhlu insan olabiliyor.
Kursun
bağlı olduğu müftülük bu konuda bir şey yapmayı düşünüyor mu acaba? Hiç bir şey
yapamıyorsa bari hocaya: Hocam siz zahmet etmeyin, evinizde oturun, şu ana
kadar verdiğiniz hizmetler göz doldurdu. Her defasında da gözümüz yaşardı. Bu
gidişle gözümüzde yaş kalmayacak. Hem kursa gelerek kedilerin evde öksüz
kalmasın. Biz senin maaşını, ek dersini aylık evine getirelim" dese fena
olmaz hani. Yok buna mevzuat el vermez denirse bu kadar temiz birini müftü bey
makamında sekreter olarak görevlendirebilir.
Çocuklarımız
Kuran ve din eğitimini kendisiyle barışık insanlardan öğrensin. Böyleleri
bırakın din öğretmeyi çocukları dinden soğutur.
Bu
havadisi nereden mi aldık. Tabii ki çocuktan aldık haberi.
Diğer
din görevlilerini tenzih ederiz. 03.07.2016
"Bozukluk mühürde değil çömlekte" *
Mizah,
espri, fıkra ve hazır cevap dendi mi
aklımıza hemen Nasrettin Hoca gelir. Her birimizin dağarcığında Hoca'ya ait
fıkralar vardır. Zaman zaman bizi güldürür, güldürürken de düşündüren cinsten
fıkralar bunlar.
Hayat
hep somurtmaktan ibaret değil. Zaman zaman da deşarj olmaya ihtiyacımız var.
Espri, mizah hayatımızın olmazsa olmazlarındandır. 1-7 Temmuz bildiğiniz gibi
Kültür Bakanlığının Konya Akşehir'de yürüttüğü "Uluslararası Nasrettin
Hoca Şenlikleri" haftasıdır. Mezarını ziyarete gittiğimiz zaman
"Burası dünyanın ortasıdır" yazısının üzerine çıkıp hatıra
fotoğraflar da çektirmişizdir. Acaba dünyanın ortası burası mı diye aklımıza
gelse bile hemen yan tarafta yatan Hocanın, inanmıyorsan haydi ölç dediği
aklımıza gelir, mezarlığın içinde bile gülümseriz.
Yaşamanın
zorlaştığı, koşuşturmanın arttığı, terör vb nedenlerle yüzümüzün fazla
gülmediği bir zamanları yaşıyoruz milletçe. Bayram tatilini yaşadığımız bu günlerde hem laf üstadı
Hocamızı analım, hem de bayram sonrasında da bayramı tadında yaşayalım;
evimizde eşi-dostu beklerken. Hocanın fıkralarını her birimiz biliriz. Burada
Hocanın fıkralarından ziyade bizleri hafifçe gülümsetecek başka fıkra/mizah/hazır
cevaplara da yer vereceğim:
Hoca
sınıfa girer. Ders defterini imzalarken bir öğrenci: "Hocam, bizim sınıfta
iki tane geri zekalı var" deyince; hoca başını kaldırmadan, öğrencinin kim
olduğuna bakmadan cevabı yapıştırır: "Öbürü kim kızım!"
***
Kendisinin
ve çocuklarının saçı havuç rengi olan bir öğretmen 2000 öncesi çocuğuna hasta
sevk kağıdı almak için Milli Eğitim Müdürlüğüne gider. Sağlık karnesi olmadığı
için ilgili şube müdürü sevki imzalamaz. Öğretmenin iki üç defa ısrarına rağmen
şube müdürü yine imzalamayınca öğretmen: "Hocam! Niye imzalamıyorsun diye
sorar. Şube müdürü: "Bu çocuğun senin olduğunu nereden bileyim deyince
öğretmen, çocuğunun başındaki şapkayı çıkarır ve bir eliyle de çocuğunu
gösterir. ”Hocam! Şu çocuğun saçına bak!
Bu çocuk Konya’da kaybolsa bana getirirler” diye söylenir. Böyle bir cevap
karşısında şube müdürü devletin soğuk yüzünü bırakır, gülmeye başlar. Ardından
sevk kağıdını imzalar.
***
(Eskiden
hutbeleri devlet başkanları okurdu ve hutbede dini, siyasi, ekonomik, sosyal...vb
her konu i’rad edilirdi. Abbasilerle birlikte hutbeyi okuma görevi kadılara
verildi ve hutbenin konusu sadece dini bir içeriğe dönüştü.) Hitabet dersinden
öğretmen bir sınav yapar. Sınavda: "Abbasiler’de Kadıların hutbe okumaya
başlamasıyla birlikte hutbelerin içeriğinde ne gibi bir değişiklik
olmuştur" şeklinde bir soru sorar.
Yazıda geçen kadı kelimesini kadın olarak okuyan bir öğrenci: "Hocam!
Kadınlar hutbe okumaz ki, hutbelerin içeriğinde değişiklik olsun" diye
cevap yazar.
***
Hoca'nın
rüşvetle iş yapan bir vali ile bir mühür
işi vardır. Son çare Hoca, bir çömleğin içine toprak doldurur, üzerine de az
bir bal döker. Hoca kucağında çömleğiyle valinin huzuruna çıkar. Çömleği gören
vali, evrakı imzalayarak üzerine mührü basar. İşini yaptırmanın mutluluğuyla
Hoca sevinçle dışarı çıkar. Hocanın ardından vali, çömleği açar, parmağını
daldırır. Çömleğin alt tarafının toprakla dolu olduğunu gören vali
kandırıldığını anlar. Hemen adamını gönderir: "Git şu Hoca'ya söyle,
mühürde bir bozukluk varmış, vali çağırıyor, mührünü yenileyecek diye söyle"
der. Valinin adamı, bahçeden hızlı bir şekilde çıkmakta olan Hoca'ya: "
Hoca, Hoca! Vali seni çağırıyor. Vali evrakı yenileyip yeniden mühürleyecek,
çünkü mühürde bir bozukluk varmış, içeri gel" diye seslenir. Hoca gülerek:
" Bozukluk mühürde değil; çömlekte, çömlekte..." der, koşar adım
bahçeden uzaklaşır.
Yüzünüzde
hiç gülümseme eksik olmasın. Hayatımızın her anı bayram tadında olsun!..03/07/2016
* 09.07.2016 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
* 09.07.2016 günü Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.
Bu okulda üç yıl (II)
"Bu okulda 3 yıl" başlıklı daha önce bir yazı kaleme almış, okulun eksikliklerinin bir kısmını yazmaya çalışmış (http://dilinkemigiyok.blogspot.com.tr/2016/05/bu-okulda-uc-yl-1.html) ve bu konuya devam edeceğimi ifade etmiştim.
Üç yıl sonrası ayrılırken:
1. Okulun akmayan suyu yeniden akmaya başladı. Çünkü ilk etapta 1000 ton su dolduruldu.
2. Toptancılara gidilerek okulun fırça, paspas, maşrapa vb temizlik malzemesi kredi kartına çektirildi.
3. Kapanmayan musluklar değiştirildi.
4. Okulun açıldığı ilk haftanın sonunda okul-aile birliği toplantısı yapılarak velilerden zorunlu olmadan vicdani sorumluluk çerçevesinde 40 lira istenmiş. Toplanan para ile bir hizmetli bulunmuş, okul tepeden tırnağa temizletilmiştir.
5. Okulumuza verilen 3 bin TL ödenekle 9 tane kırık dökük olan ahşap pencere PVC ile değiştirilmiş, öğretmenler odasının tavanı asma tavan yapılmıştır.
6. İki hayırsever bulunarak 2 adet pencere yine PVC ile değiştirilmiştir. Okulun çalışmayan fotokopi makinesi hayırsever marifetiyle yenilenmiştir.
7. Bir hafta içinde 50 metre küp su sarfiyatı olunca su borularında kaçağın olduğu kanaatine varılmış. Belediyeden tanıdık vasıtasıyla 500 metre öteden gelen su borusu iptal edilerek daha kısa mesafe olan diğer yoldan yeni su borusu çekilmiştir.
8. Sürekli tıkanan ve koku yapan tuvaletler önce itfaiye çağırılarak bir iki defa açtırılmış, tespit edilen iki tuvalet taşı yine hayırsever vasıtasıyla kırılarak yenisiyle değiştirilmiş, tıkanmanın önüne geçmek içinde WC'lerin arka tarafına rögar yaptırılarak tıkanmaya çözüm bulunmuştur.
9. Okulun dolap, sandalye vb ihtiyaçları için diğer okullarla irtibat kurularak o okulların kullanmadığı eskiler okula getirilmiştir.
10. Ek binadaki arşiv adı verilen küçük odadaki ne kadar eşya var ise dışarı çıkarılmış, tutanak tutularak eski evrak yakılmıştır. Arşiv içine girilebilir şekilde yeniden düzenlenmiştir.
11. Orta yerdeki içi ve dışı sıvasız, arka taraftaki tuğlalar kırılmış, içeri girilip çıkılabilen kömürlüğe girilmiş, içerisinden 1.5 motor arabası kömür tozu çıkarılmıştır. Arka taraftaki kırık tuğlaların yerine yenisi alınarak yaptırılmıştır.
12. Yağmur yağmaya başlayınca akan kömürlüğün kiremitleri için merdiven bulunmuş, takım elbiseyle çatıya çıkılarak kırık kiremitler değiştirilerek akıntının önüne geçilmiştir.
13. Ödenek çıkartılması için önceleri ilçe MEM ile yazışılmış, çözüm olmayınca vali yardımcısı, kaymakam ve il genel meclisi ile irtibata geçilmiş. İlçenin il genel meclisi üyeleriyle birebir irtibat kurularak yeni ödenekler çıkartılmıştır. İlk önce 8, ardından 15, en sonunda da 25 bin lira ödenekler çıkartılmıştır.
14. Yeni okul yapılacak, burası yıkılacak tartışmaları devam ede dursun, müfettişin biri gelip gideri gide dursun, bu durumlar yapılmak isteneni engellese de, iş yapma hızı kesse de sonunda:
*Ana binanın kiremitleri aktarılarak sınıfların akmasının önüne geçilmiştir.
* Okulun iki kapısından biri kapatılarak müdür odası yapılmış, müdür ve yardımcı bir arada aynı odayı kullanmaktan kurtulmuştur.
* Ortak olan bayan-erkek tuvaleti ayrılmış, karşısına yeni bir kabin yapılmıştır.
* Sobalı olan okulun ortasındaki kömürlüğe kalorifer döşetilmiştir. Zamanın Milli eğitim Müdürünün: "Buraya kalorifer olmaz" denmesine rağmen. Öğretmenler soba devrilmesinden, hizmetli soba yakmaktan kurtulmuştur.
* Okulun içi, dışı, kapı ve pencerelerine varıncaya kadar yeniden boyatılmıştır.
Yapılanların bir kısmını anlatmaya çalıştım. Eksi ile aldığımız okul birliğinin 4500 lira parası olmuştu yapılan etkinlik, hediye çekilişi, velilerden yıllık alınan bağış ile birlikte. Okul yenilenmese de kullanılabilir bir ortama kavuşmuştu. Hepsi 53 bin lira gibi bir imkan ile yapıldı. 03/07/2016
1 Temmuz 2016 Cuma
Gibisi fazla...
-Bu akşam Kadir Gecesi biliyorsun. Nasıl değerlendirmeyi düşünüyorsun?
-Erkenden uyuyacağım.
-Niye ki, çok mu yorgunsun?
-Evet.
-Ne iş yaptın?
-Neler yapmadım ki... Bugün telefonuma gelen whatsapp ve SMS mesajlarını okudum akşama kadar. Gözlerim yoruldu. Telefonum boş kalmadı çaldı durdu. Başka da yazı okutmadı hiç. Hele bazı dostlarım çok akıllı ve de rahatına düşkün.
-Ne yapıyorlar ki?
-Böyle günler için hemen toplu bir whatsapp grubu oluşturuyor kendi telefonunda kayıtlı olanlardan. Ardından bir kutlama mesajı gönderiyor. Hepsi 2-3 dakikasını alıyor. Esas cümbüşü bundan sonra izle. Mesaja cevap verenler, gruptan çıkmaya çalışanlar, kayıtlı olan ve olmayan numaraların bildirim sesleri seni epey rahatsız ediyor.
-Çıkıvereydin mübarek!
-Dostum eklemiş vardır bir hikmeti. Şimdi hemen çıkarsam ayıp olur diye düşündüm.
-Ne yapmayı düşünüyorsun?
-Gecenin bitmesini bekleyeceğim.
-Sen biraz dertli gibisin sanırım.
-Hele şükür! Gibisi fazla.
-Nasıl olmalı bu işler?
-Kişi kendince değerlendirmeli bu geceyi.
-Kutlama yoluyla seni de anmış oluyor böylece. Fena mı yani?
-Keşke öyle olsaydı. Çünkü dostum toplu mesaj gönderiyor gözü kapalı. Bana gönderdiğini bile bilmiyor. Üstelik aynı yazı binlerce kişiye gönderiliyor; noktasına, virgülüne dokunulmadan.
-Sen ne istiyorsun?
-Bir şey yapılırken biraz zahmet çekilmesi lazım. Şimdiki kutlamalar hep sanal. Eskisi daha iyi idi. Bir büyüğümüzün, tanıdığımızın böylesi günlerini kutlamak için postanenin önüne gider tebrik kartı beğenir. Hemen arka tarafına tükenmez kalemle yazar. Mektup zarfının içine koyar. Ağzını yapıştırmadan postacının önüne koyardık.
-Ağzını niye yapıştırmazdınız?
-Tebrik kartı olduğunu belli etmek için açık bırakılırdı. Çünkü tebrik kartları normal mektuplara göre daha ucuza gönderilirdi. Bize de böylesi tebrik kartı geldiğinde dünyalar bizim olurdu. Yıllarca hatıra olarak saklardık. Manevi değeri vardı böylesi tebriklerin. Hem maliyet, hem zahmet vardı bu işlerde. El yazısı ise samimiyet ifade ederdi.
-Şimdi?
-Şimdi her şeyimiz sanal.
-Senin bu yazın da sanal.
-Evet maalesef.
01.07.2016
-Erkenden uyuyacağım.
-Niye ki, çok mu yorgunsun?
-Evet.
-Ne iş yaptın?
-Neler yapmadım ki... Bugün telefonuma gelen whatsapp ve SMS mesajlarını okudum akşama kadar. Gözlerim yoruldu. Telefonum boş kalmadı çaldı durdu. Başka da yazı okutmadı hiç. Hele bazı dostlarım çok akıllı ve de rahatına düşkün.
-Ne yapıyorlar ki?
-Böyle günler için hemen toplu bir whatsapp grubu oluşturuyor kendi telefonunda kayıtlı olanlardan. Ardından bir kutlama mesajı gönderiyor. Hepsi 2-3 dakikasını alıyor. Esas cümbüşü bundan sonra izle. Mesaja cevap verenler, gruptan çıkmaya çalışanlar, kayıtlı olan ve olmayan numaraların bildirim sesleri seni epey rahatsız ediyor.
-Çıkıvereydin mübarek!
-Dostum eklemiş vardır bir hikmeti. Şimdi hemen çıkarsam ayıp olur diye düşündüm.
-Ne yapmayı düşünüyorsun?
-Gecenin bitmesini bekleyeceğim.
-Sen biraz dertli gibisin sanırım.
-Hele şükür! Gibisi fazla.
-Nasıl olmalı bu işler?
-Kişi kendince değerlendirmeli bu geceyi.
-Kutlama yoluyla seni de anmış oluyor böylece. Fena mı yani?
-Keşke öyle olsaydı. Çünkü dostum toplu mesaj gönderiyor gözü kapalı. Bana gönderdiğini bile bilmiyor. Üstelik aynı yazı binlerce kişiye gönderiliyor; noktasına, virgülüne dokunulmadan.
-Sen ne istiyorsun?
-Bir şey yapılırken biraz zahmet çekilmesi lazım. Şimdiki kutlamalar hep sanal. Eskisi daha iyi idi. Bir büyüğümüzün, tanıdığımızın böylesi günlerini kutlamak için postanenin önüne gider tebrik kartı beğenir. Hemen arka tarafına tükenmez kalemle yazar. Mektup zarfının içine koyar. Ağzını yapıştırmadan postacının önüne koyardık.
-Ağzını niye yapıştırmazdınız?
-Tebrik kartı olduğunu belli etmek için açık bırakılırdı. Çünkü tebrik kartları normal mektuplara göre daha ucuza gönderilirdi. Bize de böylesi tebrik kartı geldiğinde dünyalar bizim olurdu. Yıllarca hatıra olarak saklardık. Manevi değeri vardı böylesi tebriklerin. Hem maliyet, hem zahmet vardı bu işlerde. El yazısı ise samimiyet ifade ederdi.
-Şimdi?
-Şimdi her şeyimiz sanal.
-Senin bu yazın da sanal.
-Evet maalesef.
01.07.2016
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)