8 Haziran 2016 Çarşamba

Ayet ve hadislerden etkileyici sözler


"İyilikle kötülük bir olmaz... Sen kötülüğü en güzel bir şekilde önle. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kimse, candan bir dost gibi olur."
"Kim zerre miktarı kadar bir iyilik yaparsa karşılığını görür; kim de zerre miktarı kadar bir kötülük yaparsa karşılığını görür."
"Yetimi sakın ezme, el açıp isteyeni de sakın azarlama."
"...Size verilse, gözünüzü yummadan alamayacağınız kötü malı hayır (yardım, sadaka) diye vermeye kalkışmayın..."
"Bir topluluğa duyduğunuz kin sizi sakın adaletsizliğe sevk etmesin. Adil olun."
"Kim sabreder ve affederse, şüphesiz bu hareketi yapılmaya değer işlerdendir."
"Sen af yolunu tut, iyi olanı emret ve bilgisizlere aldırış etme."
"Bir topluluk başka bir topluluğu alaya almasın. Belki de alaya aldıkları kişiler kendilerinden daha iyidirler."
"Birbirinizin kusurlarını araştırmayın. Biriniz diğerini arkadan çekiştirmesin."
"İnsanlardan alırken ölçüp tarttıklarında tam, onlara vermek için ölçüp tarttıklarında ise noksan yapan hilekârlara yazıklar olsun!"
"Ölçüyü tastamam yapın, eksik verenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkı olan şeyleri kısmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın."
"Karşılıklı rızaya dayanan ticaret hali olması dışında mallarınızı aranızda haksız yollar ile yemeyin."
"Mallarınızı aranızda haksız sebeplerle yemeyin. Kendiniz bilip dururken, insanların mallarından bir kısmını haksız yollarla yemeniz için o malları hakimlere aktarmayın."
"Sevdirin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın, zorlaştırmayın."
"...Yumuşak davran ! Gerçekten bu davranış kimde bulunursa onu süsler; kimde bulunmazsa onu da çirkinleştirir."
"Bir kimse yumuşak davranmaktan mahrum ise iyiliğin tamamından mahrumdur."
"...Asıl pehlivan kızdığı zaman kendine hakim olabilen kimsedir."
"Üç kişi bir yerde otururlarken ikisi fısıldaşarak konuşmasınlar. Çünkü bu davranış üçüncüyü üzer."
"İzinleri olmadan iki kişi arasına oturulmaz."
"Bir kimse bir söz söyleyip sonra (acaba başka duyan oldu mu dercesine) iki tarafına bakındığı zaman, bu söz (dinleyene) emanettir."
"Kişi, o müsaade etmedikçe, kardeşinin alışverişi sırasında o alışverişe girmesin ve kardeşinin evlenme teklifi üzerine (aynı kişiye) evlenme teklifinde bulunmasın."
"İnsanların en kötülerinden biri de, bir kısım insanlara bir yüzle başka bir kısmına ise başka yüzle görünenlerdir."
"Fakirlere yapılan yardım bir iyiliktir;  akrabaya yapılan yardım ise iki iyilik sayılır: Birincisi akrabayı gözetmek iyiliği, ikincisi de ona yardım etmek iyiliği."
"Haset (çekememezlik) iyilikleri yer bitirir; tıpkı ateşin odunu yiyip tükettiği gibi. Sadaka hataları söndürür; tıpkı suyun ateşi söndürmesi gibi."
"İyi arkadaş güzel koku satan kişiye benzer; ondan sana bir şey değmese bile onun kokusundan sana siner. Kötü arkadaş ise körükçüye benzer; sana karasından bir şey bulaşmasa bile dumanından bulaşır."
"İnsanlarla yaptığı işte onlara haksızlık etmemiş, konuştuğunda yalan söylememiş, söz verdiğinde sözünden dönmemiş bir kimse; şahsiyeti gelişmiş, adaleti görülmüş, kardeşi olmak gerekmiş ve arkasından konuşulması yasak olmuş bir kimse demektir."
"İyiliğe sebep olan, onu yapan gibidir."
"İlim Çin`de de olsa alınız..."
"Sizden birisi bir kötülük görünce onu eli ile değiştirsin, buna gücü yetmezse dili ile değiştirsin, buna da gücü yetmezse kalbi ile bu durumu kötü görsün..."
"`İnsanlar iyi olur, iyilik yaparlarsa biz de iyi olur iyilik yaparız; haksızlık yaparlarsa biz de haksızlık yaparız' diyen kişilerden olmayın. Aksine siz kendinizi insanlar iyi olurlarsa iyi olmaya; kötü olurlarsa haksızlık yapmamaya alıştırın."
"Güçsüzün incitilmeksizin hakkını alamadığı bir toplum yücelemez."
"İş ehil olmayana verilince kıyameti bekle!"
"Herhangi birinizin elinde bir fidan varken, kıyamet kopacak olsa bile onu hemen diksin."
"Gerçek zenginlik mal çokluğu değil, gönül tokluğudur."
"Siz erkeklerin kadınlar üzerinde hakkınız olduğu gibi, onların da sizin üzerinizde hakları vardır."
"Sizin en iyiniz, kadınlarına karşı en iyi olanınızdır."
"Tokalaşın ki kin gitsin; hediyeleşin ki birbirinizi sevin ve düşmanlık gitsin.

Not: "(islamidurak.tr.gg) sitesinden alıntılanmıştır.






Güzel ve Hikmetli Sözler (1)

2002-2005 yıllarında atasözü kıvamında kelamı kibarlara merak sarmıştım. Elime geçirdiğim kitaplarda kısa ama anlamı derin bir söz görmüşsem, okul laboratuvarında bulduğum bir bilgisayara oturarak her birini tek parmak klavye yeteneğimle açtığım Word sayfasına tek tek yazmıştım. Tüm bu yazdıklarımı 2016 yılında 4 bölüm halinde “Güzel ve Hikmetli Sözler” başlığıyla bloğumda paylaşmıştım. Bugün bunlardan birisini açınca bir bölümün kaç sayfa olduğunu gördüm. Sözler başkasına ait olsa da tek tek yazmak suretiyle emek sarf ettiğim bu sözleri bir sayfayı geçmeyecek şekilde bölmek istiyorum. Bu vesileyle yazım ve imla hatalarımı da düzeltmiş olurum. Sözün başında verdiğim numaralar şahsıma aittir. Sözün sahibi belli ise onu da parantez içinde yer verdim. Güzel ve hikmetli söz meraklılarına duyurulur.

1.İnsanları ayıplayan kimse, ancak kendisindeki ayıpların fazlası ile ayıplar onları. (Abdullah et-Teymî)

2.Ümitsizlik, sersemlerin elde ettiği bir neticedir. (Disraeli)

3.Güçlü kimse, öfkelendiği zaman kendisine hakim olandır. (Hz Muhammed)

4.Söz dinlemeyi bilmeyen dinletmeyi de bilmez. (Aristo)

5.Köhne fikirler, paslanmış çivilere benzer, söküp atmak zordur. (C.Şehabettin)

6.Büyük adam, en gösterişli devrinde tevazu gösteren, yaptığı ile övünmeyen adamdır. (Hypocrat)

7.Kötülükler; mermer üzerine, iyilikler; kum üzerine yazılır. (Aristo)

8.İtaat etmesini bilmeyen hükmetmesini de bilmez. (Aristo)

9.Bir işin peşini bırakmayan bir kişi iseniz, şu gök kubbenin altında hiçbir şey sizi yenemez. (D. Carnegie)

10.Ahmaklığın başlıca alametleri şunlardır: Sebepsiz darılmak, lüzumsuz konuşmak, tanımadan güvenmek. (Mm.Reland)

11.insanların zekasını alınız, geriye bir şey kalmaz. (William Hamilton)

12.Servetini kaybeden çok zarar eder, arkadaşını kaybeden daha çok zarar eder, fakat cesaretini kaybeden her şeyini kaybetmiş demektir.(S. M. de Cervantes) 

7 Haziran 2016 Salı

Freni patlamış kamyon **

Gün geçmiyor ki bombalar patlamasın, insanımız ölmesin.  Otomatiğe bağlandı artık. Mutlaka günlük ölme ve öldürmemiz olacak. Halihazırda ülkenin en düzgün işleyen işi adam öldürmedir. Günlük insan/lar ölecek bu belli. Burada tek gizemli yön bomba nerede patlayacak, kim patlatacak, kimleri hedef alacak. Seyirci olan bizler de bunu iyice kanıksadık. Bomba patlayacak da ölen az olsa bari umudunu yineliyoruz her gün.  Yine devlet-millet bu terörün kökünün kazınamayacağını, polisiye tedbirlerle bu işin bitmeyeceğini  biliyoruz. Yine tek umudumuz teröristin vicdana gelip yeter arkadaş, analar ağlamasın diyerek öldürmeyi bırakması.  Terörü üstümüze salanların hedeflerinden vazgeçmesi. Şu durumda başka çare yok.
                                                                                                                         
Bakmayın siz, her bombalamadan sonra yetkililerin  "Kanları yerde kalmayacak demelerine." Muhalefetin, efendim falan tarihte terör diye bir şey yoktu edebiyatı yaptığına. Terör bu ülkenin gündeminde 80'li yıllardan beri girdi. Bazen iyice azdı, bazen durdu. Azmasında ve durmasında pay yine terör patronlarının. İstedikleri zaman istedikleri yerde kan döktüler, istemedikleri zaman ateşkes ilan ettiler. Onlar birilerinin taşeronu, biz ise onların elinde kobay.

Bu ülkenin yönetenleri, yönetmeye aday olanları, psikolog ve sosyologları, terör uzmanları... terörü besleyen şeyler neler, niçin belirli bölgelerden çıkıyor. Canlı bomba olup ölümü ve öldürmeyi göze alanın psikolojisi nedir. Bu insanlar hangi haleti ruhiyededir. Geçmişte ne yapıldı ki böyle yapıyorlar. Şimdi ne yapılıyor? Etkili ve yetkili kişiler sahaya, insanların içine girsinler. Önce bir durum tespiti yapsınlar, teröre giden yollar araştırılsın. Her şeyden önce ölmeyi ve öldürmeyi meslek haline getirenin çocukluğuna, yaşam tarzına inilsin. Kim ne istiyor bunu ortaya koysun, bütün taraflar eteğindeki taşları yere döksün. Sonra çözümü tartışsınlar.

Bilim adamları durum tespiti ve çözüm önerileri üzerine yoğunlaşırken, istihbarat terörü destekleyen devletleri tespit etsin. Devlet belgeye dayalı istihbarat bilgileriyle terörü destekleyen devletlerin kapısını çalsın. Diplomatik yoldan önce dış bağlantı kesilsin. Doğuştan insan hakkı olan ne varsa vatandaşına gecikmiş hak olarak versin.

Bilgi birikimim analiz ve çözüm için yeterli değil. Fakat tecrübelerime dayanarak şunu söylemek isterim: Ölmeyi ve öldürmeyi göze alan kişi geçmişte horlanmış, küçümsenmiş, dışlanmış, işkence görmüş, 2.3.sınıf insan muamelesi görmüş biri olabilir.  Ya da böyle bir durum olmadığı halde kendisini böyle hissetmiş olabilir. Kendisini değersiz hisseden intikam ve öç hırsıyla yetişir. Bana değer vermeyenlere dünyayı dar edeceğim psikolojisiyle büyür...

Kendisine zulmedildiği hissine kapılan biri freni patlamış otobüs ya da kamyon gibidir. Önüne kim çıkarsa çiğner. Kimi ezip geçerse geçsin kamyonda asla acıma duygusu olmaz...

Şehitlerimizin mekanı Cennet olsun. Yaralılarımıza acil şifalar dilerim. Bu karanlık gecelerin nurlu sabahı gelsin artık... 07/06/2016
** 08.06.2016 tarihinde Kahta Söz Gazetesinde yayımlanmıştır.


Buyrun cenaze namazına★


4 tekbir ve  kıyamdan ibarettir.
1.Tekbirde sübhaneke ve celle senaike ile birlikte okunur.
2.Tekbirde salli-barik duası okunur.
3.Tekbirde cenaze duası okunur, bilmeyenler ise bildiği duayı okur,
4.Tekbirde selam verilir.
★Çok kılınmadığı için unutulmuş olabilir. Hükmü farzı kifayedir. Kimse kılmazsa bu cenaze namazını kılmak cümleye farzı ayn hale gelir.
* 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarına binaen yazılmıştır.  07.06.2016

Ramazan'ın ilk günü ben...

06/06/2016 tarihi itibariyle 219.213 kişi Ramazan ismini kullanıyormuş. Türkiye'de en fazla kullanılan 58.isim. Sözlüklere göre "ramaz" kökünden türemiştir. Yanmak manasına geliyor. Güneşin sıcaklığının şiddetinden gayet kızmasıdır ki böyle pek kızgın yere “ramda” denir. 
Bu aya “Ramazan” denmesinin bir sebebi; bu ayın günahları yaktığıdır.

Elmalı Hamdi Yazır'a göre bu ayda açlık, susuzluk hararetinden ıstırap çekilir. Veyahut oruç hararetinden günahlar yakılır.  Ayrıca yaz sonunda güz mevsiminin başlangıcında yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur manasına gelen “ramadiyu” mastarından gelir. Bu yağmur yeryüzünü yıkadığı gibi şehr-i Ramazan da ehl-i imanı günahlardan yıkayıp kalplerini temizlediği için bu isim ile isimlendirilmiştir.
 

Özetlersek Ramazan: Yanmış, kızarmış, kızgın, yağmur anlamlarına geliyor. Bugün malumunuz Ramazan ayının ilk günü idi. İlk günde yakmadı. Hava bulutlu ve hafif rüzgarlı idi. 17 saati aşkın oruçlu olduk, ilk gün  teğet geçti, halen yakmadı. Susatmadı. Başı rahmet deniyordu. Bu akşam rahmetine de kavuştuk. Teravihe giderken ıslattı bizi.  İnşallah rahmeti daim olur bizlere.

219 bin isimden % 90'ı bu ayda dünyaya geldiği için bu ismi almıştır. Diğer 10'luk bir kesim baba ya da dedenin isminin verilmesinden ibaret olsa gerek. Ben de bugün yani Ramazan ayında doğduğumdan bana  bu isim verilmiş. İsmimle müsemma olmuşum: Yanmış, sararmış, susamış, kızarmış görüntüm tam Ramazan'ı ifade ediyor sözlük anlamı itibariyle. Hatta öyle ki; kimine göre kırmızı, kimine göre sarı, kimine göre turuncu, kimine göre havuç renkli saçlarım alameti farikam olmuştur. Saçlarımın şimdilerde ağarmış olması sizi yanıltmasın... Hatta saçımın rengi yüzüme de vurmuş. 

Bakmayın sizin benim doğum günümü es geçtiğinize. Sabah uyanır uyanmaz, telefonu elime aldığımda geçmişte sık sık alışveriş yaptığım ADESE mağazası, maaşımı aldığım bankam, internetini kullandığım TURKSAT, zaman zaman kan bağışladığım KIZILAY doğum günümü kutladı bile sabah sabah. Sayın Bakan İsmet YILMAZ da unutmamış, sağ olsun. Türkiye'nin o kadar gündeminin arasında zaman ayırıp günümü kutladı bile. TURKSAT 3 gün boyunca ilave ücret ödemeden tüm kanalları ücretsiz izleyeceğim müjdesiyle uyandırdı beni.  Halihazırda sizden gelecek bir kuru kutlama  olmasa da günümü hatırlayanlar çıktı bilesiniz. Doğduğum gün afişe edildiğine göre geriye sadece anamın kızlık soyadı kaldı. Onun da birinci ve üçüncü harflerini söylesem güvenlik sorunum baş gösterecek. En iyisi anamın kızlık soyadı ben de kalsın.  

Az kalsın unutacaktım. Doğum günümü bir de Ramazan ayı kutladı. Bugün onun rahmetiyle rahat bir şekilde orucumu tuttum. Cüzümü okudum, işime gittim geldim. Öğretmen olarak tayinim de çıktı bugün. Hep bereket yani... Hicri aylardan  dokuzuncusu biliyorsunuz. Ayın özelliği tümden bana vurmuş bir kere. Bana bir şey olmaz. Bakarsınız ilerleyen günlerde mağfireti de kendini gösterir, sonunda Cehennem azabından kurtuluş ile bayramımıza gireriz. Ya bir de ayların dokuzuncusu olarak bize dokuz doğurtursa o zaman yat ağla kalk ağla. Ama eğer öyle olursa da -ki her zorluğun bir kolaylığı vardır- bu bizim kurtuluşumuzun muştusu olur inşallah.  

Orucun zaten riyası olmaz. Yeter ki sabretmesini bilelim.  Doğum günümle Ramazan'ı karşıladım. Rabbim nefsime ağır gelen nice ramazanlara ulaştırmayı ve bu ayda samimi bir şekilde oruç tutmayı nasip etsin cümlemize.

Doğum gününü kendi kendine kutlayan ilk kişi oldum. Kutlamasam çatlayacaktım zaten. Pastasız bir şekilde doğum günüm kutlandı ama olsun. Her şeye bedel bu... 06/06/2016


6 Haziran 2016 Pazartesi

Bir Ramazan anısı**

2015 Ramazan ayında işten çıkıp şehir içi belediye otobüsüne bindim. Otobüs tenha idi. Sağ tarafında oturan biri şoförle senli-benli konuşuyordu. Arkadaşlar anlaşılan.  Bir ara şoför arkadaşına argo bir kelime kullandı. Dikiz aynasından bakarak " Öyle değil mi amca" dedi. Arkadaşı rahatsız olmadı. Belki farkına varamadı.  Kendisine:
-Arkadaşın oruç oruç sana refakat ediyor. Böyle davranmanı hak etmedi sanırım dedim.
-"Doğru amca, sağ olsun. Bana arkadaşlık  yapıyor. Fakat oruç tutmuyor ki, gerçi ben de tutmuyorum ya" dedi. Niye tutmuyorsunuz gençler, orucun yoksa önemini mi kabul etmiyorsunuz" dedim.
 "Önemini biliyoruz ama işimiz icabı tutamıyoruz. Arkadaşım belediyede park-bahçelerde sulama işine bakıyor. Ben de gördüğün gibi akşama kadar direksiyon sallıyorum... Sigara içemeyince vatandaşa sinirleneceğim, yoktan günaha gireceğim... İşimiz zor yani."
-"İkiniz de işiniz ne kadar zor olursa olsun en azından gölgede çalışıyorsunuz. Ya bir de Güneş altında bedenen çalışanlar ne yapacaklar?" dedim.
-"Zaten onlar da tutmuyorlar..." dedi.
-Delikanlı sizin şu yaptığınız iş mi daha zor, savaş yapmak mı dedim.
-Ne alaka amca dedi biri.
-Bakın gençler Peygamber ve arkadaşlarının var olma mücadelesi verdikleri bir savaş vardı, hani sayıları daha az, silah ve teçhizatı eksikti... Hangi savaştı o?
-Bedir olmalı!
-Hah gençler, doğru bildiniz. Bedir Savaşı. Bu savaş biliyorsunuz şimdiki savaşlar gibi, topla tüfekle yapılmadı. Bedenen çarpıştılar, kılıç salladılar.
-Eee amca!
- Peygamber bu savaşı yaptığı esnada oruç idi. Ramazan orucunu tutuyordu. O ve arkadaşları savaşa rağmen oruçlarını bozmadılar.
-Deme ya!
-Dedim bile gençler... Şimdi oruç tutmamak için bahaneler arıyoruz gibi geliyor bana. Bedenen çalışmak zorunda olanlara bir şey demem, ama siz ve sizin gibiler inanıyorsanız önemine, tutmanız lazım. Tutmamak için bahane aramak yerine tutmak için bahaneler arayalım olmaz mı? Bir defa oruç, sadece miskin miskin oturan insanın yerine getireceği bir ibadet değildir. “Biliniz ki her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.” Haydin size kolay gelsin, hoşça kalın...06/06/2016

** 21.06.2016 günü Kahta Söz gazetesinde yayımlanmıştır.

5 Haziran 2016 Pazar

Cennet nimetinden nasıl mahrum bırakıldım?

53 yaşındayım. Kendimi bildim bileli oruç tutarım.

Geçen sene Ramazan günü işten eve geldim. Biraz kestirdim. Kalkıp mutfağa yöneldim. Sürahiden bir bardak su doldurdum. Kana kana içmek için ağzıma götürdüm. Eşim: "Ne yapıyorsun" dedi. Hiç, içeceğim dedim. "Oruçsun, unuttun mu" deyince, sanane be kadın. Ha şunu bir içseydim. İçtikten sonra söylesen ne olurdu dedim. "Olur mu öyle şey" dedi.  Yav hanım,  Küçükken büyüklerimiz: "Unutarak yeme, içme orucu bozmaz. Hatta oruçlunun unutarak yediği içtiği Cennet nimetlerindenmiş" derlerdi.  Bir unutsam da yediğim içtiğim nasıl Cennet nimetiymiş,  bir tatsam derdim.  Ben böyle bir anı, ne kadar bekledim biliyor musun? Allah senin hayrını versin ne diyeyim dedim. Suyu içemeden bardağı bıraktığım gibi odama geçtim.

Moralim bozulmaya bozuldu. Seferi de değildim EVREN gibi... Amma ne yapacaksın. Nasip değilmiş demek ki, tatmak. Kim bilir bakarsın bu sene nasip olur.

Kahta'daki öğrencilerim mezun olurken yıllık çıkarmışlardı. Giderken bir tane de bana hediye ettiler. Sayfaları karıştırırken "Öğretmenlerimize öğretemediklerimiz" başlıklı bir bölüm dikkatimi çekmişti. Derslerine giren her bir öğretmen için birer cümlelik yer ayırmışlardı. İsmimin karşısında: " Geçmişteki her şeyi hatırlamaması gerektiğini öğretemedik" yazmışlardı. Şimdi o öğrencilerim benim unuttuğumu görseler ne derlerdi acaba? Herhalde ' Hele ki şükür, nihayet unuttu' derlerdi. Kulakları çınlasın.

Unutarak yeme-içmenin Cennet nimeti olup olmadığını, kaynağını araştırmak için google'a başvurdum. Böyle bir müjdeye rastlayamadım. Kaynağını bilen paylaşırsa sevinirim.

Hayırlı Ramazanlar. Unutmamanız dileklerimle... 05.06.2016