31 Ekim 2025 Cuma

Dededen Toruna Emekli Maaşı

Bir tanıdığım var. Bir gün laf lafı açtı. Kayınvalidesinin biri babasından, diğeri de kocasından olmak üzere iki emekli maaşı aldığını söyledi. Olur mu öyle şey dedik. “Ben de olmaz. Bir yanlışlık var” diye gidip SGK’ye durumu izah ettim. Yetkili kişi, “Biri emekli sandığı, diğeri de SSK’li ya da Bağkurlu olduğu için iki ayrı maaşı da alır. Her ikisi de aynı yerden olursa ya babasının ya da kocasının emekli maaşını alır” demiş.

Kayınvalide iki maaşı da almaya devam eder. Kocasından kalma evinde de oturmaya devam eder. Bu durum damatların iştahını kabartır. “Kayınvalidenin oturduğu evi de kiraya verelim. Annemiz sırayla birer ay evlerimizde kalsın. Kimin evinde ise maaşları ve kirayı o kızı alsın” demişler.

“Hocam, kayınvalide geldiği zaman banka kartlarını kızına veriyor. Bir iyi oluyor. Hepimiz dört gözle sıranın kendimize gelmesini bekliyoruz” dedi.

*

Kadının kocası ölür. Kadın kızının evinde kalmaya başlar. Haliyle kocasından tevarüs eden emekli maaşını da kızı almaya devam eder.

Kadının iki oğlu, bir kızı, “Anamızın oturduğu ev boş. Boşu boşuna duracağına evi boşaltıp kiraya verelim” derler ve evdeki eşyayı aralarında paylaşırlar. Evi de kiraya verirler. Kirayı yanında kaldığı kızı mı alıyor yoksa üç verese her ay aralarında paylaşıyorlar mı bilmiyorum. (Benim tek yaptığım çenemi yormak.)

Buraya kadar sorun yok. Şunu da yeni duydum. Aynı kadının babası fi tarihinde ölmüş. Belki de mezarında kemikleri bile kalmamıştır mevtanın. Erkek oğlundan biri rahat durmaz. Uğraşır, didinir. Babasından kalma emekli maaşı almaya devam eden annesine, kendi babasından da emekli maaşı bağlatır. Bu durum da büyük ihtimalle üst tarafta anlattığım hikayeye benzer.

Garip olan, annesi yine tek emekli maaşı almaya devam eder. Çünkü annesinin babasından hak ettiği emekli maaşının banka kartını, ikinci emekli maaşı bağlatmak için efor sarf eden oğlu alır. Şimdi bu oğlan her ay kendi emekli maaşının yanında ana babasından yani dedesinin maaşını alıp afiyetle yemeye devam ediyor. Ben buna dededen toruna maaş derim. Başka da bir şey demem. (Ben de “Dededen toruna” devam eden Ereğli ilçemize ait el yapımı Torun gofret var sanırdım.)

Kadının kocasından kaynaklı emekli maaşını almasını anladım da ölüp gitmiş, emekli maaşı kapatılmış birinin kızı için yeniden aktif hale gelmesini anlamıyorum. Kocasının emekli maaşı olmaz, o zaman babasının emekli maaşını alsa eh diyeceğim.

Bu iki örneğin yani dul kadının hem babasından hem de kocasından iki ayrı emekli maaşı alması örneği ülkemizde ne kadardır, bilmiyorum. Gerekirse tek örnek olsun. Kişi iki ayrı yerden emekli maaşı almamalı.

Hele torunun, annesi adına yeniden aktif hale getirdiği dedesinin maaşını alıp iki emekli maaşı ile gününü gün etmesi ve işini çıkarması olacak şey değil. Böyle kaç örnek var, bunun da bir anlamı yok. Gerekirse tek örnek olsun.

*

Bir örnek daha aklıma geldi. Emekli olduğu halde hala çalışmaya devam eden birinin evli kızı, kocasından boşanmış. Kızı, babasına gelip “Annemden formalite boşan. Senin emekli maaşından ben faydalanayım” demiş. Baba olmaz demiş. Ama kızı ile anası boş durmamış. Alttan girip üstten çıkmışlar. Bu sefer ciddi olarak annesi babasından boşanmış ya da kızı boşatmış. Şimdi anne kız birlikte kalıyorlarmış. Artık nasıl olduysa kanunen mümkün olmasa da belki de emekli maaş kartını verme karşılığında anlaşmalı boşandılar. Bu kısmı bilmiyorum. Bildiğim emekli maaşını anne ile kızının kullandığı.

Duyunca şaşırdım. Ölür müsün, öldürür müsün.

*

Görünen o ki bu ülkede kişiye özgü emekli maaşı ölmekle bitmiyor. Zincirleme ve kesintisiz bir şekilde kah eşine geçiyor kah kızına. Anlattığım örnekte de olduğu gibi kah torununa geçiyor.

Belli ki SGK’de boşluklar var. İnsanımız bu boşlukları değerlendirerek deniz misali devletin sosyal güvenlik sisteminin köküne incir dikmeye devam ediyor. Bu yollu kimse, “Yazık, tüyü bitmemiş yetimin hakkı var. Alamam. SGK böyle böyle batar” demiyor. Çeşme akarken suyunu doldurmaya devam ediyor.

Anlattığım örneklerden hareketle, kocadan hanımına, babadan kızına, dededen toruna kesintisiz devam eden bu emeklilik anlayışına bir neşter vurmak lazım. Buna da bir başka yazımda değineyim.

30 Ekim 2025 Perşembe

Aile Birliği Adına

Dört çocuğum var. Üçü evlenip evden uçtu. Bir tanesi kaldı şimdilik evde. O da giderse koca evde Edi ile Büdü kalacağız.

Halbuki bir zamanlar evde bir ve beraberdik.

Bir düşüncedir aldı beni. Çünkü aile toplumun en temel taşı.

Son sözü söylemeyen ben olmasam da kağıt üzerinde aile reisi benim. Bu durumda evlenip gitseler de aile birliğini sağlamak benim görevim. Şayet ailem parçalanırsa, “aile reisi olarak bir aileni koruyamadın, ne biçim babasın” diye beni suçlayacaklar.

Bu durumda ne yapmalıyım diye kendimi zorladım.

Sonunda çocukları bir gün evde toplamaya karar verdim.

Bir baba olarak onlara sorumluluk vereceğim.

Diyeceğim ki onlara;

Babam! Ben bu ailenin reisiyim. Ailenin birliğinden ben sorumluyum. Sorumluluk varsa yetkim de var.

Şimdi size bir sorumluluk veriyorum. Bu bir emirdir.

Hepiniz bir posterimi bastıracak. Yalnız bu posterler aynı ebat olacak. Posterin altına da “Birliğimizin teminatı ailemizin direği babamız” yazdıracak.

Bastırdığınız bu posterleri evinizin camından sarkıtacaksınız. Bu posterler 7/24-365 gün asılı duracak.

Biriniz bir tane fazla bastırsın. Onu da bizim evin camından sarkıtalım.

Posterim; güneşten, yağmurdan, soğuk ve sıcaktan etkilenebilir. Yıprandıkça posterimi yenileyeceksiniz.

Doğum günüm geldiği zaman sadece bir pencereden değil, evlerinizin tüm pencerelerinden posterimi sarkıtın. Doğum günüme özel olarak “İyi ki doğdun babam” yazdırın.

Akşam karanlığında gelip geçen belki posterimi göremeyebilir. Bunun için posterlerime otomatik ışıklandırma yaptırın.

Gelip geçen benim posterimi gördükçe, “Helal olsun adamın evlatlarına. Ne hayırlı evlatlarmış. Babalarının posterlerini yaptırmışlar. Bunun için hiç masraftan kaçınmamışlar. Ne de çok seviyorlar babalarını. Babalarının posterini baktıkça aile birliğine katkıda bulunuyorlar” desin.

Aile birliği adına astığımız bu posterden alt ve üst komşular rahatsız olabilir. Asla tabi vermeyin. Hemen savcılığa giderek, “Komşumuz aile birliğimizi bozmaya yelteniyor. Çünkü bizi kıskanıyor” diye suç duyurusunda bulunsunlar.

Düşündüğüm bu konuyu hayata geçirmede kararlıyım. İnadım inat. Kim ne derse desin, bu inadımdan beni kimse vazgeçiremez. Belki de çocuklarım, baba, ele güne karşı bizi gülünç duruma düşürme diyecekler. Ama ne derlerse desinler. Zira bana vız gelir. Çünkü aile birliği Anayasal bir hak. Anayasanın bana verdiği bu yetkimi tepe tepe kullanırım. Kime ne?

Bakalım, bu düşünceme çocuklarım ne diyecek? Sizin gibi ben de merak içinde sonucu bekliyorum.

İyi de hangi fotoğrafımı bastırsınlar? Öyle ya bu da bir sorun. En iyisi birlik adına şu fotoğrafımı bastırın diyeyim. 

Bakış Açımız Ne Derece Sağlıklı?

“Bir gün baltamı kaybettim. Sağa sola, öteye beriye baktım balta yok.

Bu baltayı olsa olsa şu komşum çalmıştır dedim ve adamı uzaktan yakından takip etmeye başladım. Adamın yürüyüşü, konuşması ve her davranışı, bana onun tam bir hırsız olduğunu söylüyordu.

Olay gününün gecesi sabaha kadar rahat uyuyamadım. Çalınmış baltamı nasıl ortaya çıkarabileceğimi uzun uzun düşünüp durdum. Sabahleyin sersem sersem kalktım ve baltamın ortalıkta olduğunu gördüm. Meğer küçük oğlum yerdeki baltanın üzerine bir kucak ot bırakmış, ben de onu görememişim.

Baltayı bulduğum gün o komşumu gene gördüm. Ama adamın hırsıza benzer bir tarafı yoktu. Konuşması ve yürüyüşünde de hırsızınkine benzer bir durum hissetmedim. Tam aksine, adam gayet emin ve güvenilir bir şekilde görünüyordu bana.

Ve sonra birazcık oturup muhasebe ettim. Dün gördüğüm adam ile bugün gördüğüm adam neden birbirinin tersiydi, bu farklılığa sebep neydi acaba? Biraz insafla düşününce adamın değil, asıl hırsızın ben olduğumu anladım.

Komşumun güvenirlik ve masumluğunu çalmıştım. Kendimi de ruhen kirletmiş, ruhumun saflığını çalmıştım. Uykusuz kalarak da ömrümden bir geceyi çalmıştım.
Anladım ki nasıl bakarsan öyle görürsün. Aslında gördüğün sadece sensin”. (Mehmet Cömert’in çevirilerinden)

Bu hikayeyi nasıl buldunuz bilmem. Bana ilginç geldi. Burada hırsızlığından şüphelendiği komşusunun her hareketini tam bir hırsıza benzetiyor. Hırsız olmadığı ortaya çıkınca da komşusunun hareketlerinin hırsıza benzer bir yanı olmadığını kanaatine varıyor.

Hikaye hırsızlık üzerine olsa da bu bakış açısını hayatın her alanında görebiliriz. Mesela siyaseten karşıt cephede yer alan kişiyi yerden yere vururken, bir zaman sonra yan yana yürümeye başlayınca bir bakmışsın dünkü düşman dost görülebiliyor. Dün her hareketine tepki gösterirken bugün göklere çıkarabiliyoruz.

Aslında bu hikaye, insanları değerlendirmede ne kadar sübjektif davrandığımızı ortaya koyuyor. İnsanlara bakış açımızın o an ki haletiruhiye çerçevesinde anlık değiştiğine bir örnektir. Suçlu gördüğümüz, itici bulduğumuz her insanın her hareketinden değişik anlamlar çıkarıyoruz.

Esas problemin insanlardan ziyade bizim insanlara bakış açımızın sağlıklı olmadığını gösteriyor. Adeta borsa gibi anlık iniyor, çıkıyor.
Bu demektir ki kızgın ve öfke, sakin, duygusal, alıngan, aç ve tok, duygudaşlık, karşıtlık, suçluluk, savunma, suçlu görme, yaş hali, kişiyi yakından tanıma ya da tanıyamama vb. durumlarda kişilere davranışımız, değerlendirmemiz ve tespitlerimiz değişebiliyor.