29 Ekim 2025 Çarşamba

Kirletmede Büyüğümüz Küçüğümüz

2000 öncesi Adıyaman Kahta İHL’de çalışırken, bazı öğretmenler sabah ilk teneffüste çayla birlikte simit yiyerek teneffüste kahvaltısını yapardı. Nazımın geçtiği bazı arkadaşlara, niye evde yapıp gelmezsiniz derdim. Onlar da “Sabah sabah evde kahvaltı yapasımız gelmiyor” derlerdi. Ben de onlara sabah sabah hanım kalkıp kahvaltı hazırlamıyor desenize derdim. Gülüşürdük. Şu yediğiniz simitlerin susamları masanın üstüne dökülüyor. Bari altına müsvedde bir kağıt koyun derdim. Koyan olurdu. Müsvedde yok deyip koymayan da olurdu. Haliyle simidin susamları dökülürdü.

Günlerin birinde dersim boş. Öğretmenler odasında oturuyorum. Simidini yiyen gitmişti. Temizlik görevlisi geldi odaya. Gençten bir arkadaştı. İsmi de galiba Yaşar idi. “Hocam, şu masanın üstüne bakar mısın? Ne biçim bırakmış öğretmenlerimiz. Masanın üstü susam dolu” dedi.

Benim de rahatsız olduğum bir konu olmasına, daha önce susamları için altına müsvedde bir kağıt koyun dememe rağmen öğretmenleri savunma adına, Yaşar Bey! Öğretmenler böyle kirletmezse burada sana ihtiyaç kalmaz. İşsiz kalırsın dedim. “Valla hocam, varsın işsiz kalayım daha iyi. Çünkü ben bu görüntüyü öğretmenlerimize yakıştıramıyorum” dedi.

Yaşar haklıydı. Ne edersin ki alacağı yoktu. Oturduğu yeri kirli bırakan maalesef eksik olmuyor bu toplumda.

*

2010-2012 yıllarında Meram ilçesine bağlı Çomaklı Mahallesinde ilköğretim okulunda çalışıyorum. Aralık ayı idi. Malumunuz aralık ayında çoğu okullarda yerli malı haftası kutlanır. Öğretmen nezaretinde sınıflarda etkinlik yapılır. Öğrenciler evlerinden getirdikleri nevale ile felekten birkaç saat çalarlar.

Öğretmenlerden gelen talep çerçevesinde şu şu saatleri kapsayacak şekilde planlama yapabilirsiniz. Yalnız sınıfı kirletmemeye özen gösterelim dedim. Tamam hocam, o iş bizde dedi şimdilerde müdür yardımcılığı yapan bir öğretmenim.

Yerli malı etkinliğinin yapıldığı gün, ilçede yapılan bir toplantıya katılıp ardından okula geldim. Sınıf ortamını göreyim, öğrencilere afiyet olsun diyeyim diye sınıfları dolaştım. “O iş bizde” diyen öğretmenin sınıfına da girdim. Sınıf ikinci kademe öğrencisi idi. Yalnız sınıf berbattı. Çekirdekler çitlenmiş, kabuğu yerlere atılmış. Mandalina kabukları hakeza.

Çocuklar! Afiyet olsun. Keşke yiyip içtiğiniz her şeyi yere atmayıp sıraların üstüne bir şeyler serip çöpünü oraya atsaydınız, çok iyi olurdu dedim. Öğrenciler bir şey demeden, öğretmenimiz, “Problem yok Hocam. Etkinlik bitince ben öğrencilere temizletirim” dedi. Hocam, bu şekilde bıraktırmazsınız. Temizletirsiniz. Eyvallah. Bu çocuklar bizim çocuklarımız. Bu çocuklara oturup kalktığı yeri kirletmeden kullanmayı öğretmeliyiz. Bu da eğitimin bir parçası. En azından yiyip içtiklerini rastgele yere attırmamak gerek. Çünkü bu öğrenciler burada yaptıklarını yarın bir başka yerde de yaparlar. Başlarında her zaman siz olmazsınız. Pis bir şekilde bırakıp giderler. Nasılsa temizleyen var diyecekler. Çitleyip yere tükürme, bu toplumda özellikle Konya’da çok yaygın. Park ve bahçeler çekirdek kabuğuyla dolu. Bu tür etkinliklerde sınıf batmaz mı? Batar. Sıralara konmuş içecekler varken sıranın itilmesiyle birlikte içecek dökülebilir. Bir öğrencinin elinde ayran varken bir başka öğrenci elindeki ayranı görmeden arkadaşının koluna dokunabilir. Kalabalık ortamlarda bu tür şeyler olabilir. Yere dökülen bu içeceğin üzerine basmadan öğrenciye temizletilebilir. Yani kasıt olmayan kirletmeye eyvallah. Ama bile isteye nasılsa temizleyeceğiz diye yere çöp atmayı uygun bulmuyorum diyerek sınıftan ayrıldım.

Bu iki örnek biri öğretmen diğeri de öğrenci olmak üzere okullardan. Yalnız tüm ortak yerleri kullanırken temiz bırakma kültürümüz bir türlü oluşmadı. Miting sonrası miting yerleri, piknik yapılan park ve bahçeler, semt pazarları da kirli bırakılan yerlerden. Bu iki örneğin ardından niyetim Konya semt pazarlarına değinmekti. Çünkü esas facia pazar yerlerimiz. Gördüğünüz gibi yazım uzadı. Bu konuyu da bir başka yazımda ele alayım.

28 Ekim 2025 Salı

Bir Bahisimiz Eksikti

TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nun yaptığı açıklamaya göre “Türkiye Profesyonel liglerinde görev yapan toplam 571 hakemden 371’inin bahis hesabı varmış. 152’si ise aktif olarak bahis oynamış.

152 hakem Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na (PFDK) sevk edilmiş. Listede Süper Lig’den Zorbay Küçük gibi üst klasman hakemlerinin de ismi geçiyor”.

Kamuoyunda bomba etkisi yapan bu bahis skandalını İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 2025 Nisan ayında dosya açarak skandalı incelemeye aldığı anlaşılıyor. Savcılık en az beş yıl geriye giderek hakem, alt ve üst liglerden 3700 futbolcunun ve kulüplerin hesap hareketlerini de incelemeye başladığı belirtiliyor. MASAK raporları, HTS kayıtları ve yurt dışı bahis sitelerinden alınan kullanıcı verileri de inceleniyor. Dosyada çok sayıda gizli tanık ve itirafçı ifadesinin de yer aldığı yazılıp çiziliyor.

Görünen o ki futbol sadece sahada 90 dakika top oynamaktan ibaret değilmiş. Anlaşılan o ki futbolda büyük paralar dönüyor. Para varsa bir yerde her türlü alavere ve dalavere orada bitiyor. Paranın olmadığı en bitek bir tarlada buğday bile bitmez. Çünkü insanımızın orada işi olmaz. İnsanımız para nerede, ben orada olmayı paralo edinmiş. Çeşme akarken kesemi doldurayım diyor.

Hakemlerimiz de futbolun içinde. Çoğu kamu ya da özelde çalışan kişiler. Asıl işinin yanında ek olarak hakemlik de yapıyorlar. Görünen o ki çoğunun bahis asıl işi, hakemlik ise ikinci asıl işi, esas işleri de ek işi olmuş. Sahada futbolcu gibi biz de terliyoruz. Futbolcular kadar kazanmıyoruz. Bari bahis oynayarak köşeyi dönelim istemiş olmalılar. Nasılsa, nereden buldun, bu servetin kaynağı ne diyen yok, araştıran yok, inceleyen yok, takibe alan yok. Birileri şikayet edecek de bir şeyler olacakmış. O zamana kadar köşeyi döner, işimi yürütürüm mantığı güdülmüş. Tabiat boşluk kabul etmez. Şayet boşluk bırakılırsa, o boşluğu birileri bir şekilde işte bu şekil doldurur.

Bir de ikinci ek iş yapanlar asıl işini ihmal ederler.

Biz de her maç sonrası oturur kalkar, maç yönetiminden dolayı hakemleri yerden yere vuruyoruz. Ben de bu kadar eleştiriyi bu hakemler nasıl kaldırır diye düşünürdüm. Meğerse adamların ekmek teknesiymiş bahis. Sen istediğin kadar eleştir. Adamlar malı götürüyormuş. Adam gibi yönetseler, ekmeklerinden olacaklar. Öyle ya adamlar para musluğunu kesme uğruna niye iyi maç yönetsinler. Nasılsa yapanın yanına kâr kalıyor ve eden bulmuyor.

İşin boyut ve vahametini bilmiyorum ama bu skandal, bizde maçların kötü yönetiminin arkasında belki bu bahis lobisinin olduğunu akla getiriyor. Biz öyle bir ülkeyiz ki VAR bile bize çözüm olmadı. Çünkü her işimiz alavere dalavere.

Futbola az ilgim var. Bahisten hiç anlamam. Nasıl oynanır, ne kadar ödenir, hangi vakit oynanır, kaç tahmini tutan ne kadar kazanır bilmem. Oynama merakım hiç olmadı. Spor Toto ve Loto duyardım bir zamanlar. Belki başka adlarla da bahis oynanıyordur şimdi.

Bu bahis skandalı kamuoyunu gündemini ne kadar meşgul eder, ucu kimlere gider, kimleri vurur, bu soruşturma ile birlikte futbolumuz temizlenir mi, hakemlerimiz daha iyi maç yönetir mi bilmem. Bildiğim bir şey varsa nice skandallar kamuoyunda bomba etkisi yapar. Savcılık el koydu. Yapanlar yandı ve yansın denir. Bir müddet sonra kamuoyunun gündeminden düşer. Davalar normal seyrinde devam eder. Kaç kişinin ceza aldığı, soruşturmanın derinlemesine yapılıp yapılmadığı bile bilinmez. Çünkü başka skandallar ülke gündemine oturur. Her skandal önceki skandalları bir nevi sumen altı eder. Örnek: Yenidoğan, otel yangını, sahte diploma vs.
Olup bitenlere şaşırdığım anlaşılmasın. Ülkemde ardı arkasına patlak veren skandallara şaşırmıyorum artık. Çünkü tüm kurum, kurul ve yapılarımızla birlikte bir çürümüşlüğün, kokuşmuşluğun girdabındayız. Gördüğünüz gibi bir seyir zevki olan bir oyunu bile ağzımıza, yüzümüze bulaştırmadan oynayamıyoruz. Değil ki diğer işlerimiz düzgün olsun. Keşke sadece futbolda olsa. Bu alavere dalavere hastalığı, vücuda yayılan kanser gibidir. Vücuda girdi mi o vücut iflah etmez. Ülkeyi bir vücuda, vücudun her organını da ülkenin kurumlarına benzetirsek bir organdaki hastalık, irin ve cerahat vücudun diğer organlarını da kirletir.

Yazılarımda pozitif enerji vermediğim doğrudur. Çünkü ülkem adına hayal kırıklığı yaşıyorum. Hayal kırıklığı yaşaya yaşaya hayal kırıklığı yaşamamayı öğrendim.

Umutsuz değilim ama tüm kurum ve kuruluşlarıyla temizleneceğimize ihtimal vermiyorum. Ancak halk skandallara tepkisini gösterir, takibini yapar, hesap sorucular da “Kızım Fatıma da olsa cezasını veririm” iradesini samimiyetle ortaya koyarsa, işte o zaman bu ülkeye dair ümidim artar.

Gönül ister ki her şeyin bir miladı olsun. Bir güzel temizlenelim. Temizliğe de futbolla başlayalım. Savcılık ucu kime dokunuyorsa, nereye uzanıyorsa üzerine özenle gitsin. Hak eden cezasını alsın. Bu cezalar herkese ibret olsun. Yalnız her şeyin dijital ortamda döndüğü günümüzde, gizli tanık ve itirafçı (jurnalci) ile soruşturmanın sulandırılmasından endişe ediyorum. Unutmayalım ki gizli tanık ve jurnalcilerle ile adalet sağlanmaz. Onlarda medet de beklenmez. Nice skandallar itirafçı ve gizli tanıklarla heba edilmiştir. Yine bunlarla nice masumların canı yanmıştır. Lütfen bu sefer yoğurdu üfleyerek yiyelim.

Burada her hakem her futbolcu bu bahisin içinde olduğu anlaşılmasın. İçlerinde temizlerin olduğunu düşünüyorum.

27 Ekim 2025 Pazartesi

Nikahta Emeklilik Muhabbeti

Bugün bir nikah merasimine gittim. Salonun en arka tarafında bir kişilik yer buldum. Uzun süredir görüşmediğim birkaç ahbapla da hal hatır sorduk bu vesileyle.

Kucağında çocuğuna bakmakla görevli biri, "Emekli oldun mu" dedi. Çalışıyorum dedim. Ardından yaşımı sordu. "Yaşı bekleyecek misin?" dedi. Evet dedim.

Çocuğuna bakmaktan yorulmuş. Aynı zaman da dili şişmiş gayri. Bırakıvermedi emekli işini. Millet ön tarafta nikahını kıydı. Biz emeklilik muhabbetine devam ettik. Daha doğrusu dili şişenin dilini indirme işine yardımcı oldum.

"O zaman daha üç senen var" dedi. Öyle dedim. Bu arada matematik hesabı da kuvvetli.

"Ne zaman başlamıştın bu göreve" dedi. Şu tarih dedim.

"Aslında sizin emekli olmanız lazım. Şundan ki gençlere yol açılsın" diye. Maşallah, hem çocuğuna bakıyor hem nikah merasimini icra ediyor hem beni emekli etmeye çalışıyor hem de işsiz gençleri düşünüyor. Herkes bu kişi gibi olsa memleketin çözülmedik sorunu kalmaz. Görün de halinizden utanın, sizi kendine Müslüman tipler. 

Şu şartla emekli olurum. Yerime gelecekler ve siz, emekli olunca düşecek maaşımı, çalışırken aldığım maaşa denkleyecekseniz, hemen emekli olayım dedim. Olur, niye olmasın bile diyemedi.

Oldu olacak kabak tadı veren bu muhabbete bir nokta koyayım dedim. Aldım elime sazı: 

Bir taraftan emekli olanlar, aman emekli olma diye pişmanlığını ifade ediyor. 

SGK Genel Müdürü erken emeklilikten ve emeklilerin çokluğundan dert yanıyor, bir de emeklilerin uzun yaşadığına vurgu yapıyor. 

Diğer taraftan Çalışma Bakanı, 9 bin olan Bağkur’luların prim iş gününü 7200 güne indirme çalışması yapıyor. 

Siz de gençlere yol açsanız iyi olur diyorsunuz da sadece yaşadığımız şu şehirde değişik branşlarda 3 bin norm fazlası öğretmen var. Ben emekli oluversem, mevcut norm fazlası olanlardan biri yerime gelecek. Yani yeni gençler yine görev alamayacak. Ayrıca benim branşım bugünden itibaren mezun vermese, mevcut mezunları eritmek için 90 yıl gerekiyor. Kısaca mevcut çalışanlar tümden emekli edilse, atanma bekleyen gençler yine eritilemez. O yüzden gözüme bakıp emekli olmamı beklemeyin. Benden size ekmek yok dedim. Gülüştük. Mevzu bu şekilde kapanmış oldu.

65'i bekler miyim bilmem. Bildiğim, işime hakim olduğum müddetçe işime devam etmek. Gençler ve gençleri düşündüğünü ifade edenler hiç kusura bakmasın. Kanunen tamam, sen bundan sonra bize yaramazsın deyinceye kadar çalışma niyetim var. Elbette sağlığım elverirse.

İşin garibi gözü emekliliğimizde olanlar, hatta bunu diliyle ifade edenler, 65'ini doldurduktan sonra siyasete devam edip ülke yöneten veya ülke yönetmeye talip olanlara, yürümekte ve konuşmakta zorlananlara, yeter artık, emekli olun, gençlere ya da yeni yüzlere yer açın diyorlar mı? Dediklerini sanmıyorum. Çünkü onların gücü ancak bize yeter. 

65'i doldurduktan sonra ne yapar ne ederim bilmem. Bakarsınız, 65'i doldurduktan sonra belki siyasete atılırım. Öyle ya yapanlar benden iyi mi yapıyorlar. Üstelik siyasette yaşını başını almışsın, torun torba sahibi olmuşsun, çekil köşene denmediğine göre ben de rahat rahat siyasetimi yaparım. Bana sınıfı esirgeyenlere siyaset nasıl yapılırmış gösteririm. Görenler de biz bundan sınıfı esirgemiş, sınıfın sorumluluğunu almıştık. Eyvah, tüm ülkeyi yönetip tasarruf ve icraatlarıyla ülkenin tüm sorumluluğunu verdik.  O da kırıyor, döküyor desin. 

Sanırım ciddiyetimi anladınız. Zira şakam yok. Sınıfın sorumluluğu mu, ülkenin sorumluluğu mu? Seçin beğenin. Sonra biz ne yaptık demeyin. Çünkü son pişmanlık fayda vermez.