17 Mayıs 2025 Cumartesi

Diline Fransız Biz

Hangi millet hangi kıta hangi ırktan olursa olsun, hepsinin kendi dili dışında, başka bir yabancı dili özellikle İngilizceyi konuştuğu bir gerçek. Bunun tek istisnası bizim ülkemiz.

İngilizceyi öğrenmek için bu ülke çok çaba sarf etti. Anadolu liseleri yabancı dil ağırlıklı idi. Hepsi hazırlık+üç yıl eğitim yaptı. Hazırlık sınıfında bir yıl boyunca İngilizce okutuldu. Yabancı dil ağırlıklı süper liseler açıldı. Sonradan liselerin dört yıla çıkarılması ile birlikte çoğu liselerde yabancı dil hazırlık sınıflar kaldırılsa da İngilizce dersi ilkokul ikinci sınıftan itibaren tüm öğrencilere okutulmaya başlandı. Şimdi ilkokul ikinci sınıftan, lise son sınıfa kadar her okulda İngilizce dersleri okunuyor. Üniversitede hakeza. Yine yabancı dilini geliştirmek için özel ders alanlar ve dershaneye gidenlerimiz de eksik değil.

Gel gör ki bu kadar eğitim ve çabaya rağmen özel gayret gösteren pek az kişinin dışında bu ülke insanının kahir ekseriyeti, dert ve meramını anlatacak kadar bir İngilizce bilmiyor.

Burada şu gerçeğin altını çizeyim. Gramer konusunda bu ülke insanı İngilizlere taş çıkartır. Bizim İngilizce gramer ve tensleri (zamanları) bildiğimiz kadar İngilizler tensleri bilmez.

Ama bir gerçek var ki biz o kadar İngilizce eğitimine rağmen İngilizceye Fransızız.

2011 yılından beri ülkemizde olan Suriyelilerin çoluk çocuk ve yaşlısının çoğu Türkçe biliyor ve konuşuyor. Biz hiçbirimiz, imam hatip eğitimi ve ilahiyat okuyanların çoğu dahil Arapça konuşamayız.

İçimizde Türkçe konuşan Suriyeliler çok mu zeki? Sanmıyorum. Başka kıta ve ülkelerin insanı bizden çok mu zeki? Zannetmiyorum.

Sınavlarda yüksek puanlar alarak sınıf geçtiğimiz İngilizce ve Arapça konuşamayışımızın temelinde, kendi dilimizi çok iyi bilmediğimiz gerçeğinin olduğunu düşünüyorum. Biz kendi dilimizi iyi bilsek, bir başka dili öğrenip konuşmamızın önünde bir engel yok. Bunda, tıpkı Arapça ve İngilizcede zamanlara sarf ettiğimiz gibi Türkçe öğrenmede de ögelere ağırlık vermemizin payı olsa da esas sebebin kendi dilimizi iyi bilmeyişimiz olduğu bir gerçek.

Yalnız bu gerçeğin altını dolduramıyordum. Nihayet bu gerçeğin altını dolduran bir konuşma dinledim. "Paylaşılan bir veriye göre kendi ana dilini, kendi ülkesinde en az kelimeyle konuşan insan topluluğu imişiz".

Paylaşılan bu verinin ne derece bilimsel olduğunu bilmemekle beraber, bu veri, niçin bir başka yabancı dili öğrenemeyişimizin aynı zamanda bir cevabıdır. Çünkü kendi dilini iyi bilmeyen bir başka dili öğrenemez. Biz kendi dilimizi bilmiyoruz ki bir başka dili öğrenelim. Biz kendi dilimizi bilmiyoruz ki birbirimizle anlaşabilelim.

Veri gerçekten çarpıcı, bir o kadar da bizim için üzücü. Ne demek kendi dilini kendi ülkesinde en az kelimeyle ifade etmek. Bu ayıp bize yeter de artar bile. Türk Dil Kurumunun hazırladığı Türkçe sözlüğe baksak, orada yazılı çoğu sözcükleri ne kullanırız ne de anlamını biliriz.

Kısaca, günlük hayatta kullandığımız kelime bilgisi 200-300 kelimeyi geçmez. Tüm meramımızı bu kadar kelimeyle ifade ediyoruz.

Belki de şiddet ve kavgaya meyilli, tartışmalarda sesimizin yükselmesi de kelime hazinemizin kıtlığı ile alakalıdır. Çünkü şiddet ve sesin yükselmesi, sözün bittiği anlamına gelir. Kendimizi ifade edebilsek, muhatabımızı ikna edebilsek, meramımızı güzel bir şekilde anlatabilsek, niye sesimizi yükseltelim, niye şiddete başvuralım.

16 Mayıs 2025 Cuma

Al-Ayyala Dansının Düşündürdükleri

Trump'ın Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirliklerini (BAE) kapsayan tek taraflı ticari gezisi ilginç görüntülere sahne oldu.

Trump hem cebini doldurdu hem de en üst düzeyde ağırlandı. BAE hizmette kusur etmedi. Daha doğrusu hizmette kusur edemezdi. Çünkü ne de olsa iktidarda kalmasını ABD’ye borçlu.

Trilyon dolarlık anlaşmalara imza atarak ülkesine dönen Trump'ın Birleşik Arap Emirliklerinde (BAE) karşılanması hem sanal alemde hem de sosyal medyada yazılıp çizildi.

Karşılama töreni yazılıp çizilmeyecek gibi değil. BAE'nin kültürüne uygun bir tören olabilir ama görüntüler ilginç, bir o kadar da rezilliği barındırıyor.

Güya BAE için geleneksel al-Ayyala dansı imiş bunun adı. Bu dans, önemli konukları karşılamak için misafirperverlik ve birlik sembolü imiş.

Sarayın önünde gelinlik elbisesi gibi beyaz elbiseler giymiş, aynı ebat uzun saçlarıyla, sağlı sollu kadınlar, yan yana dizilmiş. Trump gelirken saçlarını bir sağa bir sola sallamak suretiyle dans yapıyorlar. Kadınların saçlarını bu şekil ritmik şekilde savurması BAE'nin kültürel bir geleneği imiş.

Kadınların bembeyaz elbiseleri içerisinde upuzun saçlarıyla başlarını sallaması görüntülerini izleyince, siz ne dersiniz bilmiyorum ama ben çok garipsedim, üzüldüm.

Müslümanlar bir taraftan Mehmet Akif’in, "Bacımın örtüsü batmakta rezilin gözüne/Acırım tükürüğe billahi tükürsem yüzüne" şiiriyle büyüsün. Hepsi olmasa da büyük bir çoğunluk haremlik selamlık uygulasın. Hanımını, kızını göstermemeye çalışsın. Kızların başı açılmasın. Zira Allah'ın emri diye mücadele etsin. Başörtüsü bizim kırmızıçizgimiz desin. Diğer taraftan da önemli birini karşılamak için uzun saçlarıyla başlarını bir sağa bir sola çevirerek saçlarını savursunlar. Yani Trump'a arzı endam etsinler. Tek kelimeyle rezalet ve maskaralık.

Bir ülke bir insan kendini rezil etmek ve Gülünç duruma düşürmek istese bu derece başarılı olamaz.

Ben böyle kültürün böyle geleneğin böyle dansın böyle İslam anlayışının içine tüküreyim dedim içimden. Yalnız tükürüğüme yazık.

Görüyorum ki çağdışı kalmış kültürü ve geleneğiyle bu zihniyetin dünyaya verebileceği bir şey yok. Omurga zaten yok. Bu görüntülerine bu ülke, ne kadar parası olursa olsun, ne derece lüks içinde yaşarsa yaşasın, daha göçebelikten ve bedevilikten kurtulamamış.

Önemli görüp trilyon dolara imza attıkları kişi de Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren, Gazzeliye hayatı dar eden İsrail’in en büyük destekçisi. Üstelik önemli görülen bu misafir, Gazze’yi Filistinlilerden arındırmayı planlıyor. Görünen o ki Gazzelinin en büyük düşmanı, ABD’nin dümen suyuna girmiş, ABD’ye para akıtan, güya aynı soy ve dine inanan bu Arap ülkeleri. Biz hiç düşmanı sağda solda aramayalım.

Vah yazık vah...

Not: Al-Ayyala, Umman'ın kuzey batısında ve Birleşik Arap Emirlikleri'nin her yerinde uygulanan popüler ve etkileyici bir kültürel performanstır. Al-Ayyala, ilahiler, davul müziği ve dans içerir. Birleşik Arap Emirlikleri'nde, geleneksel elbiseler giyen kızlar önde durur ve uzun saçlarını bir yandan diğer yana savururlar. Melodi, düzensiz tekrarlanan bir düzende yedi tondan oluşur ve ilahiler duruma göre değişir. Al-Ayyala, hem Umman Sultanlığı'nda hem de Birleşik Arap Emirlikleri'nde düğünlerde ve diğer şenlikli günlerde icra edilir. (UNESCO)

Üst Perdeden Konuşuyormuşum!

Yazı dilim nasıldır bilmem. Bunu ancak okuyucular bilir. Çünkü insan kendini ne şekilde tanımlarsa tanımlasın, karşısındaki insanların anladığı kadardır.

Konuşma dilime gelince, sormayın. Üst perdeden konuşan biriymişim. Nasıl olur demeyin. Hukukumuz geçmişe dayalı bir arkadaşım söyledi bunu. Belli zaman aralığında iki defa söyledi hem de.

Size kırgınlığım, o kadar kişi tanıdım. O kadar kişiyle oturup kalktım. Hiçbiriniz üst perdeden konuştuğumu söylemediniz. Alacağınız olsun.

Benim kendisini, kendisinin de beni iyi tanıdığını sandığım kişi, bereket, üst perdeden konuştuğumu ikidir söyleyince, nasıl bir konuşma diline sahip olduğumu nihayet öğrenmiş oldum. Hasılı, beni bugüne kadar bir kişi anladı. Görüyorum ki o da yanlış anlamış ya da ben bu yaşımda hala kendimi tanıyamamışım. Vah yazık bana.

Dost acı söyler. Onu da yüze söyler dedikleri böyle bir şey olsa gerek. Eğer acı gerçekleri dostunuzdan duymak istiyorsanız, tek yapacağınız, dostunuzla gerilim yaşamak. Sonrası çorap söküğü gibi gelir. Üst perdeden konuşarak ne olduğunu söyleyiverir. Çünkü üst perdeden konuşmak sadece benim tekelimde değil. O yüzden derim ki böyle dostunuz olsun.

Yazı bir üst perdeden konuşma üzerine gidiyor. Nedir üst perdeden konuşmak, nasıl bir şeymiş derseniz, haklısınız. Üst perdeden konuşmuyorsanız, konuşuyor da nasıl bir şey olduğunu bilmeden konuşuyorsanız, kim olduğunuzu benden öğrenin. Çünkü sizden önce ben baktım TDK'ye. "Üstünlük taslayarak söz söylemek" demekmiş. Bir de İnternetten baktım. "Üst perdeden konuşmaya, yüksek sesle konuşmak" ilavesini eklemiş.

Şimdi kafam karıştı. Acaba ben yüksek sesle mi konuşuyorum yoksa üst perdeden mi? O dostu bir daha görürsem hangisini kastettiğini öğrenmek isterim. Öyle ya hangisiyim, kimim? Of, zor bir durum anlayacağınız. Bu yaşa geldim. Hala kim olduğumu bilemiyorum. Ömrüm boşa geçmiş anlayacağınız.

Normal şartlarda sesim kısıktır. Mikrofonik bir ses tonum yok. Bazen duygusallığım tuttuğunda belki gayri ihtiyari sesim yükselebilir. Ama yüksek perdeden konuştuğumu sanmıyorum. Çünkü öyle bir mizacım yok ise de başkası böyle görüyor.

İster yüksek sesle yüksek perdeden konuşayım. Bu aşamadan sonra akıl ve vücut sağlığınız bakımından beni yabana atmayın, benim yanımda konuşurken daha dikkatli olun derim. Ne de olsa karşınızda üst perdeden konuşan biri var. Yani ben varım. Çünkü ne yapacağım belli olmaz.

Ne yüksek sesime ne de üst perdeden konuştuğuma muhatap olmamanız için belki de benden uzak durmanızda, mümkün olduğunda benimle konuşmamanızda fayda var. Yoksa maazallah moraliniz bozulur da sizi ben bile kurtaramam.