3 Nisan 2025 Perşembe

Patolojik Bir Vaka

Yenildiği zaman suçu hakeme bulan, hakeme veryansın eden, rakip takımın sert oynadığından dert yanan teknik direktörler gördüm de FB Teknik Direktörü Mourinho kadar edepsiz, itici, kibirli ve hazımsızlık olanını görmedim.

Prensibi olmayan, anlık anormal tepki veren bir kişiliğe sahip.

Geçmiş başarılarının altında ezilen ezik bir tip. Başarısını gölgeleyecek rakip direktörü karşısında yenilgiyi hazmedemiyor. Belli ki nasıl olur? Halbuki ben başarılı olmalıydım diyor.

Görünen o ki Mourinho'nun geçmiş başarıları dışında futbol adına verebileceği bir şey yok.

Adamın denge ve sağlık sorunu var. Ne zaman ne tepki vereceği, nasıl davranacağı bir muamma.

Sanıyor ki geçmiş başarıları ilanihaye devam edecek. Olmayınca da nasıl çirkinleştiririm hesabı yapıyor.

Boşta kalana dünyanın parasını verirsen, kendisine açık çek verirsen, hesap sormazsan, var bir bildiği dersen, ben parayla her şeyi çözerim dersen, çıkan tabloya da katlanırsın.

Maç sonu açıklamalarında hiç mantık bulmuş değilim.

Bakışıyla, oturuşuyla, süzüşüyle, jest ve mimikleriyle tam bir kibir budalası. Ben bulunmaz Hint kumaşıyım. Kendimi ispatlamış biriyim. Baştan sona kaliteyim görüntüsü veriyor.

Rakip teknik direktöre alaycı bakışı, rakibin elini sıkacağı yerde burnunu sıkması, maç sonu basın açıklamasına katılmaması, bunu da ben o kadar bekleyemem şeklinde açıklaması, maç öncesi ve maç sonrası açıklamalarıyla hep GS teknik direktörünü hedef tahtasına koyması ve maymuna benzetmesi ilk aklıma gelen herzeleri.

Bir başka terbiyesizliği de bir maç sonrası basın açıklamasında gazetecinin soruyu uzatması üzerine uyuma moduna geçmesi.

Yabancı basına, Türkiye'de sadece futbol oynanmıyor. Başka şeyler dönüyor. Biz bununla mücadele ediyoruz. Zaten buranın futbolu dünyada izlenmiyor gibi açıklamaları...

Ağzının ayarının olmadığını gösteriyor. Son burun sıkma da gösterdi ki elinin de ayarı yok. Ahlak zaten yok.

Geldiği andan itibaren yediği herzeleriyle Mourinho psikolojik hatta patolojik bir hasta görüntüsü veriyor.

Bu hali ve yediği son halt ile bu ülkeden kovulmayı çoktan hak etti. Bu hasta ile çalışıp çalışmayacağını FB yönetimi bilir ama ben olsam bir saniye bu topraklarda durdurmam. Takımla ilişiğini keserim.

Ali Koç, saha içinde ve saha dışında kendisi gibi kendi adına mücadele edecek, kavga edecek, ortamı gerecek böyle birini çok mu aradı?

Asırlık kulübe böyle sinsi bir tip yakışmıyor.

2 Nisan 2025 Çarşamba

Kamuya Tatil Cenneti Ülke *

Birinci günü pazar olan ramazan bayramının pazartesi ve salı ile birlikte üç gün olması gerekirken, her ne hikmetse haftanın geriye kalan üç günü de tatil yapılmak suretiyle bayram tatili dokuz güne çıkmış oldu.

Tatiller arasında kalan bir ve iki mesai gününün tatil yapılmasını anlarım da üç iş gününün tatile eklenmesini hiç anlamış değilim.

Tatil cenneti ülke dedikleri böyle bir şey olsa gerek. Belki de onmadığımızın sebebi bol tatil yapmamız olsa gerek. Çünkü herkes çalışıyor, biz ise yatıyoruz.

Yapılan tatili, kamu ve özel tüm çalışanlar yapsa eh hep birlikte yattık, birlikte tatil yaptık diyeceğim. İstisnalar hariç özel sektörün hepsi üç günlük tatilin ardından mesaiye başlarken kamu tatil yaptı.

Adeta kış uykusuna yattı.

Kamu çalışanı ile özel sektör çalışanı arasında bu kadar uçuruma pes. Halbuki kamu-özel yatacaksak hep beraber yatalım. Çalışacaksak hep beraber çalışalım.

Özel sektör çok acımasız. Belki olması gereken budur.

Kamu ise çok merhametli ama bu merhamet hep maraz doğurmakta.

Öyle görünüyor ki bu ülkede özel sektör çalışanı üvey, kamu çalışanı ise öz evlat.

Hoş, kamunun bazı kurumları hariç tüm kurumları dokuz gün değil, doksan gün de tatil yapsa pek bir fark ve değişiklik olmaz. İşler de aksamaz. Belki de daha çok tatil devletin lehine bile olur. Çünkü kamunun bazı işkolları hariç çoğu kurumu bir şey üretmiyor.

Devlette genelde hizmet sektörü var. Bu hizmet de tatil de yapılsa mesai de yapılsa pek akşama. Çünkü verim yok. Nasılsa çalışırken de bir katma değer yok, tatil yaparken de.

Üretimde ve verimde özel sektörün çok gerisinde kalan kamunun, zaten mesai yaparken sırtı terlemiyor. Mesaide iken tatil yapıyor. Ayrıca tatile gerek yok. Çoğu kamu çalışanı mesaide değil, mesai dışında daha çok yoruluyor.

Durum bu iken eğer ilave tatil yapılacaksa özel sektör çalışanına tatil yapmak gerek. Çünkü bu ülkede üretim de verim de özel sektörde. İş riski onlarda, iş garantisinin olmaması onlarda, yorulup terleme onlarda. Buna rağmen çoğu kamu çalışanı özel sektör çalışanından daha fazla ücret alıyor. Özel sektör çalışanlarının çoğu ise asgari ücrete çalışıyor. Buna az iş çok maaş ve fazla tatil, çok iş, az maaş ve az tatil desek yanlış olmaz.

İçinde çelişkiler yumağını barındıran bu duruma artık şaşırmıyorum. Çünkü bu ülkede olup biten çoğu işte zaten mantık bulmak mümkün değil.

Güya bir zamanlar hükümetler ya da hükümet alternatifi olan partiler, parti programlarında personel rejiminden bahsederek kamu ile özel sektör arasındaki maaş, çalışma ve diğer özlük haklarla ilgili uçurumu kaldırma vaatleri vardı. Şimdilerde kimse ağzına almıyor. Görünen o ki bu uçurum böyle geldi, böyle gidecek.

*07.04.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır. 

Hususi Toplu Taşıma Araçlarımız *

"Dünyanın en birinci petrol üreticisi ülke bizmişiz gibi herkesin altında bir otomobil!" tespiti Yenişafak yazarlarından Fatma Barbarosoğlu'na ait.

Eski bir yazısından bu cümleyi not etmişim.

Sayın Barbarosoğlu'nun bu tespitinin sağlamasını yapmak için cadde ve sokaklara, tıkanan yollara, otoparklara ve meskûn mahallerin her bir köşesinde sıra sıra park edilmiş ve park yeri arayan araçlara bakmak yeterli.

Bindiğimiz araçlar da son model.

Çoğumuzun da sürekli model yükselttiği bir gerçek.

Toplu taşıma yerine kullanıyoruz. İşyerlerinde, resmi dairelerde bol miktarda araç var. Kahir ekseriyet işten eve, evden işe özel oto kullanıyor. Bunu mesai başlarken ya da mesai bitiminde caddelerin tıkanmasından da anlayabiliriz.

Bir caddeye durup trafiği durma noktasına getiren bu kadar araçta kaç kişi var diye bir baksan, yüzde 95'inde tek kişinin olduğunu görmek mümkün. Çünkü kişiye özel araç bizdeki. Bakmayın dört kişilik araç kabul edildiğine.

Toplu taşıma vasıtalarıyla işimize gitmek veya yürüyüş mesafesindeki işimize yürüyerek gitmek adeta ayıplanılır hale geldi. Az sayıda toplu taşıma kullananlar da adeta topa tutuluyor. “Araban yok mu senin? Varsa niye binmiyorsun? Evin önünde aracı niye bekletiyorsun? Arabanın hakkını vermek lazım. Binmeyip çoluk çocuğa miras mı bırakacaksın? Mezara da götüremediğine göre bin, rahatına bak. Senin gibi adamın otobüs, dolmuşta ne işi var? Ne gerek var toplu taşımaya sıkış mıkış binmeye? Değer mi bunların saatini beklemeye” türünden neler söyleniyor neler.

Kazara işine toplu taşıma ile gitmek isteyen de bir gün epey dolmuş beklemiştir. Aracıyla gittiğinden daha fazla zaman harcamıştır. Aman aman bir daha tövbe deyip tekrar özel otoya dönüyor.

Bu kadar oto hangi ülkede var? Varsa da ne kadarı işine özel aracıyla gidip geliyor bilmem. Ama bizim ülke kadar aracı ve tek kişinin seyahat ettiği bir başka ülke herhalde yoktur.

Çok mu zenginiz? Paramız çok mu? Ülkenin gayri safi milli hasılası sürekli fazla mı veriyor? Eğer böyle ise varsın herkes binsin. Bildiğim kadarıyla devletinden vatandaşına varıncaya kadar çok az mutlu azınlık hariç herkes borç batağı içinde. Herkes akar yakıt fiyatlarından muzdarip ama herkes aracın içinde. İnan, anlayabilmiş değilim.

Hoş, sadece vatandaş değil, kamuda çalışan, makamından dolayı altına makam aracı verilen nice makam sahibi var ki çoğu da aynı lojmanda kalmasına rağmen her birine şoför gelip her biri bir başına aynı kuruma gidiyor. Gel arkadaş, birlikte gidelim. Yazık bu araca ve harcadığı yakıta demiyor.

Hem vatandaşın hem de aynı kurum ve lojmanda çalışan kişilerin bu yaptıklarına görgü desem, değil. Tasarruf hiç değil. Aksine müsriflik. Acaba sonradan görme gök görmediklik hali olabilir mi diye aklıma gelmiyor değil. Özenti, rahatına düşkünlük, bencillik, hava atma, caka satma da olabilir. 

Diyelim ki çoğu makam sahibine verilen makam aracı, kişinin oturduğu koltuğa saygının bir gereği. Yağma Hasan’ın böreği de devreye girince eh diyelim. Tek başına özel otoyla işe gidip gelen vatandaşa ne demeli? Bunun adını da siz koyun. Ha ulaşımı keşmekeş ve iki vasıta değiştirmek isteyene sözümüz olmaz. Bir de zamanla yarışan, iş yerinde iken de başka yerlere gitmek zorunda olan kimselere de. 

*09.04.2025 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.