23 Mayıs 2024 Perşembe

Bastığımız Zemin Ne Derece Sağlam?

Zaman zaman Türkiye'nin değişik yerlerinde obruk adı verilen büyük yarık, geniş ve derin çukurların oluştuğu gündeme gelse de Karapınar ilçesi, oluşan ve tehlike arz eden çok sayıda obruklarla hop oturup hop kalkıyor. Şimdi de bir zamanlar yüzeye yakın su çıkıyor denilen Çumra'da da büyük çukurlar oluşmaya başladı. 

Obruklar ekili arazilerde, sulama yapılan yerlerde ve meskûn mahallerde ortaya çıkıyor.

Birden ve beklenmeyen yerden ortaya çıkan obrukların büyüklüğü o kadar korkutuyor ki üzerinden araba geçse, kaç arabayı içine çekecek cinsten. İçine düşen eşya, mal, insan ve aracı çıkarmak mümkün değil. Çünkü görüntüler adeta dipsiz bir kuyuyu andırıyor. Ara ki bulasın. Ki böyle bir tehlike arz eden obruklarda arama ve kurtarma çalışması yapmak da mümkün değil. Çünkü ayağını bastığın toprağın da altının boşalma riski var.

Oluşan bu obruklar bir şekilde doldurulsa da başka yerlerde yine yeni obruklar oluşuyor.

Ne zaman, nerede ne büyüklük ve ne derinlikte bir çukurun açılacağı muamma olan, özellikle obruk riski olan mahallerde, çiftçi traktörüne binip nasıl tarlasını gönül rahatlığı içinde sürmeye kalksın. Oluşacak bir çukur maazallah traktörüyle birlikte çiftçiyi yutar. Bu durumda çiftçi ekin, harman ve çifte giderken kelle koltukta gidecektir.

Sadece ekili araziler değil, hiç ekilmeyen yerlerde de obruklar oluştuğuna göre insanımız özellikle obruk riski olan bölgelerde gönül rahatlığıyla nasıl gezip dolaşabilsin.

Meskûn mahallerde de çukurlar oluştuğuna göre oturduğumuz evler, üzerinden araçla geçtiğimiz yollar ne derece güvenilir? Böyle giderse ölümümüz belki de bir kör kuyu yüzünden olacak.

Hasılı ayağını sağlam zemine bas, yerden güç al, ayağını yerden kesme, denilen yer eskisi gibi güvenilir değil. Çünkü güven vermiyor. 

Küresel ısınma ile birlikte yeraltı suları çekildikçe, yerine yeterince yağış gelmedikçe, yeraltında oluşan su havzaları içme ve sulamada kullanıldıkça, su ile kaplı havzalar boşalacak. Biz de altında büyük çukurların oluştuğu ama üstü toprakla kaplı zeminlerde yürümeye ve yaşamaya devam edeceğiz.

Zemin etüdü yapılmadan, gerekli izin alınmadan zamanında su kuyusu açılan ve suyu biten yerler birinci derece tehlike arz ediyor.

Kendiliğinden oluşan obrukların etrafına güvenlik şeridi oluşturmanın ya da oluşan obruğu kapatmanın dışında yetkililerin de yaptığı bir şey yok. Yetkililerin elinde şuralarda obruk riski var şeklinde bir zemin etüdü yapılarak Türkiye'nin bir obruk haritası olduğunu da sanmıyorum. Varsa da bilmiyorum. Şayet obruk riski haritası yoksa yetkililerin bir eksikliği bu. İstenirse ve dert edinilirse böyle bir risk haritası ortaya konabilir. Yerin km’lerce altından geçen deprem fay hatlarını ortaya koyan bilim, obruk fay hattını da ortaya koyabilir. Vatandaşını bu konuda bilgilendirir. Vatandaş da elinden geldiği kadar bu konuda dikkatli olmaya çalışır. Özellikle bir zamanlar evinin altına ya da bahçesine su kuyusu vurdurup şebeke suyundan ziyade bu suyu kullanan apartmanlar ve mahaller belirlenip gerekirse boşaltılması yoluna gidilebilir. Aksi takdirde bu tür meskûn mahallerde açılacak büyük obruklar binalarla birlikte insanımızı içine çeker ve yutar.

Hasılı özellikle karasal iklimin hakim olduğu bölgelerde oturanlar için yer eskidi gibi sağlam ve güvenilir değil. Rabbim encamımızı hayreylesin.

22 Mayıs 2024 Çarşamba

Ucuz İnsanın Psikolojisi

Yeğenim, seçimde desteğini bekliyorum. Seçilirsem dile benden dilediğini derdi eski belde ve ilçelerde siyasiler. Yeğenin tek derdi vardır. Hemen isteğini dile getirir. “Dayı, şu okul müdürünü buradan sür. Senden başka bir şey istemem. Oyum da senin derdi.

Anlattığım bu anekdot Türkiye’nin birçok yerinde olağan şeydi.

Dayı seçimi kazanır. İlk yaptığı illerden biri yeğeninin istemediği okul müdürünü bir başka yere sürdürmek olurdu.

Bu isteği yerine gelen yeğenin ise keyfi yerindedir. Çünkü egosunu tatmin etmiştir.

*

Çanakkale Meydan Muharebesi, Birinci Dünya Harbinde düşmana geçit vermediğimiz, adeta destan yazdığımız bir muharebedir. Diğer 9 cephede ise başarılı olamadığımız gibi kaybettik. Hasılı Çanakkale Meydan Muharebesinin de içinde bulunduğu 1. Dünya Savaşını kaybettik. Çanakkale’de gösterdiğimiz başarıyı küçümseyecek değilim ama sonuçta biz bu savaşı 9-1 kaybettik. Maça benzetirsek rakip dokuz atmış, biz ise bir atmışız. Adeta tek şeref golümüz var bu savaşta. Durum bu iken biz kaybettiğimiz bir savaşın içinde attığımız bir golü her yıl kutluyoruz.

*

GS ve FB derbi maçını bildiğiniz gibi FB kazandı. FB ezeli rakibini deplasmanda üstelik bir eksikle yendi. Bu galibiyete FB rakibiyle arasındaki puan farkını üç puana indirdi ve şampiyonluk iddiasını son maça taşıdı. Bu derbi maçı sonrası FB Başkanı’nın açıklamalarına yer verelim:

Beyler ne başardığınızı anlayın.

Büyük partiyi dağıttınız.

Yenilmezlik serilerini mahvettiniz.

Sanatçılar gidiyor. Hazırladıkları podyumu kuramayacaklar. Sizinle gurur duyuyorum. 

Şampiyonluğu kutlama planlarını iptal etmemiz bir Fenerbahçe taraftarı için şampiyonluk kadar önemlidir”.

Başkan bu konuşmayı maç sonrası soyunma odasında futbolcularına İngilizce olarak yapıyor.

Sayın Ali Koç’un maç sonrası stada gelip kabadayı edasıyla stattaki görüntüsü nasıl bir hâletiruhiye taşıdığını ele veriyor. Adeta kırıp dökecek, sağa ve sola saldıracak bir görüntü çiziyor. Bir Başkan’a yakışmıyor vesselam. Bunun üzerinde durmayacağım.

İngilizce konuşması ve içeriğine dair birkaç şey söyleyeceğim:

Bir Türk takımının Türk Başkan’ı, Türkiye’de niçin İngilizce konuşur? Gören de bu ülkenin ana dili İngilizce sanır. Herhalde futbolcularına, bakın ben İngilizce de biliyorum mesajı veriyor olsa gerek. Ayrıca konuşurken niçin futbolculara bakmıyor ve niçin yerinde durmuyor da adımlıyor? İnanın garipsedim. Bu görüntünün tıpta bir adı var mı bilmiyorum.

Bu hırçınlık bu gerginlik bu hava atma bu agresiflik bu şımarıklık niye? Gören de zafer kazanmış bir komutan sanır.

Neymiş de bu maçı kazanarak neleri başarmışlar neleri. GS’nin şampiyonluk kutlama podyumlarını kurmasına izin vermemişler. Gelen sanatçılar geri gitmiş. Kutlama partisini dağıtmışlar. Şampiyonluğu kutlama planlarını iptal etmişler. Bu iptal şampiyonluk kadar önemliymiş. GS’nin yenilmezliğine son vermişler.

FB bu maçı kazanarak şampiyon olsa eh, GS’nin şampiyonluğunu elinden aldı dersin. Şampiyonluğu belirleyecek daha bir maç var. GS bu maçı da kaybedip şampiyonluğu Fener’e kaptırsa tamam dersin. Daha ortada fol yok, yumurta yok. Üstelik şampiyon olmaları GS’nin elinde iken bu neyin şımarıklığı böyle?

Görünen o ki FB Başkan’ı için GS’yi yenmek şampiyonluktan daha önemli. GS’i yenmek yeterli bunun için.

Ali Koç’un taşıdığı bu kafa okul müdürünün sürdürülmesini isteyen seçmenden farklı değil.

Yine bu kafa savaşı kaybettiğimiz ve kaybettiğimiz savaşın sonuçlarına katlandığımız halde savaşın bir cephesinde elde ettiğimiz zaferle yetinip sevinmemize benzer.

Süper Ligi bir maratona benzetelim. Asıl başarı maratonun sonunda ipi göğüslemektir. Yoksa koşucuların maratonun belli bir etabını önde bitirmesi zafer değildir.

Verdiğim bu üç örnekten ne çıkarırsınız bilmiyorum ama ben bu örneklemenin ilkinde kişisel kin ve nefret, ikincide mağlubiyet kompleksini bastırma ve bununla tatmin olma, üçüncüde ise hem ilk örnekteki nefret hem de mağlubiyetten tatmin olma duygusunu görüyorum. Çanakkale’yi anlarım da birinci ve üçüncü hali anlamak zor. Herhalde ucuz insanların psikolojisi olsa gerek. Bir insanın gözünü kin, nefret, çekememezlik bürümüşse, ondan da sağlıklı hareket ve normal tavır beklenemez zaten. 

21 Mayıs 2024 Salı

Şımarık Bir Profil

Her zengin ve şöhret sahibi olmasa da baba ve soydan gelme bazı zenginlerimiz var. 

Bunlar yediği önünde yemediği arkasında olan, hiç para sıkıntısı çekmeyen ve yokluk nedir bilmeyen, ailenin el bebek gül bebek yetiştirdiği kişilerdir. 

Her istediği yapılınca da ele avuca sığmaz bu tipler. 

Dünyanın merkezine kendisini koyan, bencil ve egoist kişiliğe sahip. Dünyanın kendi ekseni etrafında döndüğünü sanırlar.

Kibir tavan yapmıştır bunlarda. Özgüven patlaması yaşarlar.

Hiçbir özelliği ve yönetim kabiliyeti olmadığı halde sırf parasından dolayı belli bir makama getirilen bu tiplerin ne dilinin ayarı vardır ne dengeli hareket ederler ne de sorumlu davranırlar. 

Aksine toplumu ve kitleleri germede üstüne yoktur. 

Güç kendisinde, para kendisinde olunca bilir ki kimsenin kendisine had bildirecek durumu yoktur. 

Paradır bunları konuşturan bu ne oldum delisi olanları. 

Şımarıktır. Kimse sesini çıkarmayınca astar ister. Şımardıkça şımarır. 

Para, makam ve güç kendisinde olunca her dediğinin olmasını ister. 

Şayet istediği olmazsa gerilim çıkarır ve geriliminden beslenir. 

Oturduğu koltuğu kabadayı edasıyla yönetir. Kavgacıdır. Kavgayı tetikler. En önde de kendisi koşar. Sokak kabadayısı gibi davranır. Sanırsın ki koltuk sahibi değil, o kitlenin amigosu veya ayak takımı. 

Ağzı bozuktur. 

Kırdıkça kırar. Vurdukça vurur. Olmadı boğazını sıkar. 

İnsanlar ve yetkililer sesini çıkarmadıkça kendini bir şey sanmaya devam eder. 

İşi kurallarına göre oynayamayınca, istediği olmayınca iddialar ve algılar üretir. 

Zenginliğin verdiği şımarıklıkla oturduğu koltuğun sahibini kendisi sanır. Koltuğu emellerine alet etmede üstüne yok. Hele bir de peşine takılıp kendisine inanan insanlar varsa kendisini doğru yolda görür. 

Anlatmaya çalıştığım bu tipler vardır çevrenizde. Para, şöhret, güç budalasıdır bunlar. 

Bu tipler ne kadar variyet sahibi olursa olsun, istediği makamı elde etsin, parayla satın almadığı yer kalmasın, en iyi okullarda okusun, zerre gözümde yoktur. Çünkü ilk önce adam ve insanlık lazım. Önce edebini ve haddini bilmeli. Bilmiyorsa birileri bildirmeli. Yoksa başımızda ekşir durur bunlar.