13 Şubat 2024 Salı

Siyasete Girmelisin!

Moralin bozuk gibi?

Nasıl bozuk olmasın. 

Hayırdır?

Bir meşgale arıyorum. 

Var ya meşgalen. 

Var olmaya vardı ama yol göründü bana. 

Niye?

65'imi doldurunca postalayacaklar beni.

Yeter çalıştığın. Çekil köşene otur. Torun sev. Gez dolaş. 

İyi de ben çalışmadan edemem ki. Üstelik vücudum dinç. 

Dinç olmaya dinç. Nice gençleri cebinden çıkarırsın. 

Öyle de kimse iş vermiyor. Şöyle bir nabız yokladım. Yaşımı gören bize yaramazsın diyor. Devlet kapının önüne koyuyor. Özel sektör yüzüme bakmıyor. Geri kalan ömür gezip dolaşmakla, evi beklemekle geçer mi? Bana bir yol göster.

Seni bu yaşta kabul eden bir yer var. 

Neresi neresi? Söyle lütfen.

Siyasete atıl. 

Olur mu bu yaştan sonra? Kim kabul eder beni? Sonra ne anlarım ben siyasetten?

Her işin ve yerin yaşı vardır ama siyasetin yaşı yoktur. Ayrıca bizde siyaset genç ve orta yaş işi değil, yaşlı işi. Nice yaşını başını almış kişiler bu sektörde hala at koşturuyor. Konuşmakta zorlanıyor, yürümekte güçlük çekiyor ama yeter artık, benden bu kadar demiyor. Siyasetten anlamam demen de bir nevi tecahülüarif. Bu ülkede yaşayıp da siyasetten anlamayan var mı? Hepimiz birer siyasetçiyiz. Bugün siyaset yapanların senden bir artısı yok. Bir de vekil ya da belediye başkanı falan seçilirsen, yaşadın. Bırakmak istesen bile bırakamazsın.  Çünkü talih kuşu ahir ömründe konmuş demektir. Bil ki cenazen devlet töreniyle Meclisin önünden kalkar. Emekliliğin üzerine bir dönem de vekillik yaptın mı senden sonra eşin de ihya olur.

Sevdim bu işi şimdiden.

Isınmaya başla vakit geçirmeden. Gelecek vadeden partilerin kapısını aşındırmaya başla şimdiden. Bu arada beni de görmeyi unutma.

12 Şubat 2024 Pazartesi

Kale Şehirler *

Şu şehir, şu bölge falan partinin kalesi tabirlerini siyasette çok duyarız. Gerçekten de öyle ilçe, il ve bölgeler vardır ki siyasi partilerin kalesidir. Bu durum geçmişten günümüze hep böyle olmuştur. Bu şehirlerde kolay kolay ne vekil sayısı değişir ne de belediye başkanı. Partiler, adı geçen kalelerinde adeta ceketlerini koysalar seçimi kazanmaları kesindir.

Kale olan şehirler, siyasi partiler için seçimin altın tepside sunulduğu, sonucun baştan belli olduğu, heyecanın fazla olmadığı çantada keklik yerlerdir. Partiler daha önceki aldıkları oy oranını yükseltme ve rekor kırma peşindedir bu tür seçim bölgelerinde. Kalesi olmayan partiler için bu tür yerler bir önceki seçim sonucunu koruma ve artırma başarısını yakalama, aday çıkarmış olmak için ve laf olsun diye seçime girilen yerlerdir.

Kişilerin kimliği olduğu gibi şehirlerin de bir kimliğinin olması normaldir. Bu tür yerlerde vekil ve belediye başkanı seçilenler görevlerini layıkıyla yaptıkları, şehirlerini güzel bir şekilde temsil ettikleri, şehirlerine katma değer ürettikleri, seçmen oy verdiğine pişman olmadığı takdirde bu şehirlerin bir partinin kalesi olmasında hiçbir sakınca yoktur.

Siyasi partilerin kalesi olan şehirlerde sakınca, seçimin alternatifinin olmamasıdır. Seçim çantada keklik olunca siyasi parti ciddi ve donanımlı aday göstermeyebiliyor. Seçilecek aday doğru dürüst seçim çalışması yapmıyor. Seçildiği zaman doğru dürüst hizmet etmeyebiliyor. Niye hizmet etsin değil mi? Çünkü çalışsa da çalışmasa da nasılsa başka parti seçimi kazanamıyor. Partisi diğer seçimde kendisini aday göstermese bile gösterilecek aday nasılsa yine partisinden olacak. Yeni seçilen enkaz devraldım demeyecek. Eksik, aksak yönler ortaya dökülmeyecek.

Kale bilinen şehrin insanı ise belediye başkanının ve vekillerin çalışmasından memnun olmasa bile bizim partinin insanı deyip karizmayı çizdirmemek için yine oyunu aynı partiye veriyor. Bir nevi inatlaşıyor. Yeter ki kale başka partiye teslim edilmesin.

Kale olan şehirlerin rengi değişmeyince bu tür şehirler diğer şehirlere oranla daha az hizmet alıyor, birçok şehir daha da gelişirken buralar yerinde sayıyor.

Bu problemi çözmenin yolu, seçmenin bazen sağ gösterip sol vurmasıdır. Yani X partisinin kalesi olan şehirleri bazen Y partisi, Y partisine ait olan şehirleri de bazen X partisinin kazanmasıdır. Böyle olduğu takdirde siyasi partiler bir yeri kendilerinin kalesi görmez. Hizmeti aksatmaz. Çalışmadığım takdirde diğer parti burayı kazanır endişesi taşır ve var gücüyle şehrine hizmet eder. Bu da o şehir insanına yarar.

Kısaca, kale olan şehirler hiçbir partinin çiftliği olmamalı. Buralar sonucu baştan belli seçim bölgesi olmamalı. Buraları elinde bulunduran siyasiler rakibin nefesini arkasında hissetmeli. Partiler arasında eşit rekabet şartları olmalı. İyi olan, iyi aday çıkaran seçimi kazanmalı ve o şehri yönetmeli.

*14/02/2024 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Aşır Karye ismiyle yayımlanmıştır. 

10 Şubat 2024 Cumartesi

Müslümanlık Eşittir Kul Hakkı Yemek midir?

“Almanya'da Müslüman bir Türk, çalıştığı iş yerinden çıkarılır. Üstelik tazminatını da alamaz. Mağdur olan vatandaş, bir çıkar yol ararken, bu ani gelişmenin şokunu da henüz atlatamamıştır.

Gel zaman git zaman, vatandaş bir kilisenin önünden geçerken aklına bir şey gelir. Kiliseye girip papazla dertleşecektir.

'Kendi memleketimde olsa hocaya giderdim herhalde' der kendi kendine.

Neyse, papazın yanına varıp yaşadıklarını anlatır.

Papaz çok etkilenir anlatılanlardan. Adeta dehşete kapılmıştır. Duyduklarına inanamaz.

Vatandaşa yardım etmek ister ve bir kağıda birkaç kelime karalayıp kağıdı bir zarfa koyar ve kapatır.

 - 'Al', der vatandaşa. 'Bunu götür ve patronuna ver.'

Ne olup bittiğini anlamayan vatandaş, çaresiz ve biraz da umutsuzca papazın dediğini yapar.

 Varır elindeki zarfla patronuna.

 Patronu notun papazdan geldiğini görür ve ivedilikle okur.

 Çok şaşkındır. Yüz ifadesi değişir. Çok rahatsız olmuştur okuduklarından. Derhal talimat verir, vatandaşa işi iade edilecektir.

Vatandaş terfi ettirilir ve maaşına da zam yapılır. Vatandaş, neler döndüğünü anlayamaz. İşine geri döner.

Bir gün papazın yanına gider ve ona yardımından ötürü teşekkür eder. Ancak bir şeyi çok merak etmektedir. Papazın işe dönmesini sağlayan kağıda yazdıklarını.

Bunu sorar ve papazdan şu cevabı alır:

- Kâğıtta ne mi yazıyordu?

Ne zaman Müslüman oldun da kul hakkı yiyorsun?”

Yukarıda paylaştığım yazı WhatsApp aracılığıyla bana geldiğine göre öyle zannediyorum bu yazı sosyal medyada dolaşımda. Olay gerçek mi kurgu mu bilmiyorum. Aslı var veya yok. Yalnız yazının, Müslümanların kul hakkı yediği, Müslümanlık eşittir kul hakkı yemek demek olduğu şeklinde bir algı oluşturma mesajı içerdiği açıktır. Yazıdaki “Ne zaman Müslüman oldun da kul hakkı yiyorsun?” vurgusu üzüntü verici. Üstelik bazı Müslümanlar gibi kul hakkı yemeye başladın demiyor. Toptancılık yapılıyor. Halbuki hangi din ve ırktan olursa olsun bir topluluk ve zümreyi aynı kategoriye koymak doğru değil. Çünkü her inanç grubunda kul hakkı yiyeni vardır, aynı zamanda koruyanı da. Zira hiçbir topluluk tek başına iyi veya kötü değildir.

Müslümanlar eşittir kul hakkı yeme algısı oluşturmaya çalışanlara kızalım kızmaya. Yalnız kızmanın faydası yok. Önemli olan bu algıyı yok etmek için çaba sarf etmek olmalı. Şu bir gerçek ki işçi ve özlük haklarını koruma konusunda, Batı İslam dünyasına göre kat kat ileride. Özel sektör de olsa bir işçiyi işten çıkarmak en azından patronun iki dudağının arasında değildir. Bir işçiyi işten çıkarmak için ölçülebilir kıstaslar gerekli. İslam dünyasında ise işçi çıkarmak çok kolay. En kötü ihtimalle işçi çıkaran kişi tazminatını öder, iş biter. Bununla birlikte Müslüman işletmeciler arasında işçisinin hakkını koruyan, kul hakkı yemekten korkan kişilerin olduğu da bir gerçek. Ama bu tür işletmelerin sayısının fazla olduğunu sanmıyorum. Çoğunluk ise işçi çıkarma ve kul hakkı yeme konusunda sınıfta kalır.