4 Aralık 2022 Pazar

Kim Daima Haklıdır?

Başka bir vilayette liseli bir arkadaşım vardı. Yıllardır görüşmediğim bu arkadaşın imamlık yaptığını duymuştum. Bir duydum ki bu arkadaş, tası tarağı toplayıp memleketime gelmiş, asgari ücretli bir yerde çalışıyormuş. Haber alır almaz, adresini öğrenerek evine gittim. Başından geçenleri anlattı.

İmamlık yaparken aynı zamanda limon işiyle de uğraşmış. Ta dededen bu yana tevarüs eden bir arazileri varmış. Buranın tapusu yokmuş ama kime sorsanız, bizim derler dedi. Buranın diğer arazilerden farkı, orman özelliğini kaybetmiş yer olması. O bölgede böyle yerler çokmuş. Aşağı yukarı her ailenin varmış. Milletvekili olanların bile böyle yerleri varmış. 3B arazisi denilen bu yeri düzenlemiş. Limon ağaçları ekmiş. Beş bin lira masraf ederek damlama döşemiş.

Güvenlik, koruma, bekçi adı her ne ise bundan rüşvet istemiş. Vermemiş. Verirdin, vezmezdin derken atışmışlar, bir güzel kavga da etmişler. 

Şikayet üzere üç kardeş birlikte hakim karşısına çıkmışlar. Suçu üzerine alarak ağabeylerini kurtarır ama kendisi beş yıl ertelemeli ceza alır. Ceza veren hakim, bak oğlum, bunun şakası yok, tekrarı halinde görevinden de olursun şeklinde uyarır. 

Aldığı cezaya rağmen hem resmi görevine hem de adı geçen limon bahçesini kullanmaya devam eder. Hakimin uyarısını da kulak ardı eder.

Görevlinin şikayeti üzerine yeniden hakim karşısına çıkar. Mahkeme salonunda hakime, falan milletvekilinin işgal ettiği araziler yanında benim işgal ettiğim yerin lafı mı olur? Ona niye bir şey demiyorsunuz tespitine hakim, sessiz kalır ve aldığı yeni cezayla birlikte memuriyetten de el çektirilir. 

Kendisine, durum böyle sıkıntılı ve tehlikeli ise ortalık sakinleşinceye kadar o bahçenin ekim dikim işini bıraksaydın sözüme, seninki de iş mi, ben oraya beş bin liralık damlama döşedim şeklinde cevap verdi. Yani inadım inat dedi. 

Arkadaşım inadının kurbanı olmuş. Başkasını, özellikle vekili emsal göstermesi de işe yaramamış. Öyle ya vekile kim ne diyebilirdi? Vekillik böyle yerlerde işe yarardı. Daha doğrusu her yerde işe yarar. Gül gibi geçinip gider. Onu ne kimse şikayet edebilir ne de şikayete ceza verilir. Buna ben, güçlüye kimsenin gücü yetmez. Güçlü daima haklıdır, bilhassa haksız olduğu anlarda derim.

*

Bol sıfırlı bir enflasyonlu hayat yaşadığımız hepinizin malumudur. Devlet ve özel sektör ürünlerine zam üzerine zam koydu. Hiçbir ürün bir ay boyunca aynı fiyata satılmadı. Vatandaş bir gün önce aldığı ürünü öbür gidişinde aynı fiyata alamadı. Hatta “Bugün aldığın ürün düne göre pahalı ama yarına göre hesaplı” sözü bugünlerde belleğimize iyice yerleşti.

Bu hayat pahalılığında, birileri paraya para demedi, dört köşe oldu. Olan asgari ücretle çalışan dar gelirliye ve maaşları enflasyon karşısında eriyen bordro mahkumuna oldu. Kiralar da bundan nasibini aldı. Ne kiralık ev bulunabildi ne de bütçeye uygun kiralık ev. Asgari ücretlinin aldığı maaşın üstüne çıktı kiralar.

Durum bu iken ve bu anormal durumun ne zaman biteceğine dair bir umut yokken biz bu duruma nasıl geldik, bu durumdan nasıl kurtuluruz hesabı da çok yapılmıyor. Sebepleri üzerinde de durulmuyor. Bu bataklığı nasıl kuruturuz hesabı yapacağımıza, toplum olarak yaşadığımız bu can sıkıcı ortama suçlu arıyoruz. Kirasına katmerli zam yapan ev sahibine kızıyoruz, ürünlerine ayarlama yapan esnafa bağırıp çağırıyoruz. İnsafsızlar, bu kadar zam olur mu diyoruz. Esas suçlu bunlar diyoruz. Tamam, normalin ötesinde zam yapan fırsatçıları afişe edelim, onlara tavır alalım, bu yaptığınız vicdana sığmaz diyelim. Ama aynısını yani zammın daha büyüğünü yapan iradeye de kızalım, gönül koyalım. Resmi rakamlara göre enflasyonun yüzde 85 olduğu açıklanırken vergilere konan yüzde 123 zammın izahını isteyelim. Bu aradaki uçurum nedir diyelim. Çünkü piyasadaki ürünlere gelen zammı tetikleyen etkenler arasında fiyat belirlemesi devletin elinde olan ürünlere yapılan zamların etkisi büyüktür. Akar yakıt, elektrik, doğal gaz, vergi vb.ne yapılan her zam piyasadaki ürünlere zam olarak yansır. Kendimize günah keçisi ararken zamlardaki devletin tetikleyici payını da unutmayalım. “Bunlar ithal ettiğimiz ürünler. Devlet mecburiyetten yapıyor” derseniz, buradan esnafın keyfi zam yaptığı anlamı çıkmaz. Esnaf da buna paralel zam yapar. Ürününü ederinden fazla fahiş fiyata satan esnaf varsa da bunun takibini devlet, yetkili organlarıyla yapmalıdır.  Tüm bunlara rağmen fırsat bu fırsat deyip ürününe katmerli zam yapan varsa, bunlara en ağır müeyyide uygulansın. Fırsatı ganimete çeviren esnafa kızarken kurt puslu havayı sever misali, bilerek veya bilmeyerek bu puslu havanın oluşmasına zemin hazırlayanlara da amaçsız, fakatsız bir çift sözümüz olsun. Yukarıdaki anekdotta olduğu gibi bizim yukarıya sözümüz olmaz, yukarıya bakmayız, biz bize hedef gösterilenlere kızarız, gücümüz aşağıdakilere yeter derseniz, buna sözüm, akıllı adamsınız, vesselam olur ve  üst daima haklıdır, bilhassa haksız olduğu anlarda sözünü bir daha hatırlamış olurum.

3 Aralık 2022 Cumartesi

Boykot Yapıyorum

 —Oğlum, üç harfli marketin yanındayım. Çabuk gel buraya. 

—Geldim baba. Neredesin.

—Marketin arkasındayım.

—Niye arkada duruyorsun?

—Boş ver şimdi bunu.

—Niye çağırdın beni?

—Al şu kartı. Şu üründen bolca al.

—Baba, kendin niye almadın da beni buraya kadar çağırdın?

—Oğlum, bir gören olur.

—Görsün. Ne var bunda?

—Öyle deme evlat. Ben bu marketleri boykot eylemine katıldım.

—Niye?

—Katıldım. Oldu bir kere.

—Madem boykot yapıyorsun. Beni o markete niye gönderiyorsun?

—Dediğim üründe indirim varmış.

—Kaç lira indirim varmış?

—20 liralık ürün, 19,98'e indirmişler.

—Ben bu marketten alınca senin protesto eylemin delinmiş olmuyor mu? Bunda bir çelişki yok mu? 

—Ben alırsam çelişki olur ama sen alınca olmuyor. Sözümde durmam lazım. 

—Ciddi misin?

—Hiç olmadığı kadar.

—Daha önce de bu telefonu kullanmayacağım diye kırmıştın. Sonra yenisini aldın.

—Karıştırma oğlum şimdi bunu. Boykot var derlerse katılacağız. Boykotun ateşi sönünce hiçbir şey olmamış gibi işimize bakacağız. Şu var ki ilanihaye küslük olmaz. 

—Bir şey anlamadım ama dediğin olsun.

2 Aralık 2022 Cuma

Ucuz Kurtulmak

Yeni ekonomik modelle ilgili siyasi irade bir dizi tedbir alırken ben de kendimce bazı önlemler aldım. Eve de sıkı sıkıya tembihledim. Fiyatlar kortuyor beni. Bir süre zaruri ihtiyaçlar dışında olanla yetinmemiz gerek. Ekmek dahil, zaruri alışverişe giderken bile ayaklarım geri geri gidiyor dedim. Ev tamam deyince mesajım anlaşıldı dedim, bir sevindim bir sevindim.

Hayat böyle devam ederken oğlanların anası, şu ayakkabıları giymeyeceğim artık dedi. İhtiyacın yok mu dedim. Hayır cevabı alınca bir ihtiyacı olan giysin diyerek arabanın bagajına koydum. Başkasına verdim.

Bu arada kış bastırdı. Karıncayı söylemeye gerek yok. Zaten kış hazırlığını yaptı. Hatta bu sene ağustos böceği bile tedarikliydi. Çocukların anası, bana kışlık ayakkabı lazım dedi. Kan beynime sıçradı ama oralı olmadım. Akşam sabah bu ihtiyaç ortaya dillendirildiyse de bir alınganlık gösterip mübarek kışlık botların var ya dedim. Varmış ama ayakları sıkıyormuş. Bot ayağı sıkınca haliyle benim de canımı sıktı. İçime bir daralma geldi. Hafakanlar bastı. Siz buna karabasan deyin. Vicdansız bot. Ayağı sıkacak zaman mıydı şimdi? Sıkacaksan benim ayağımı sık dedimse de kendim dahil kimseyi ikna edemedim. Zira her ikna çabam, gel sen onu benim külahıma anlat dercesine alim kaldı. 

Bir gün o değilden saat 10.30'da Zafer'de buluşalım. Senin şu ayakkabıya bakalım dedim. Dedim ama bu sene kalsın denir mi ya da bugün benim işim var, çıkamam, umudunu hep içimde taşıdım. Tamam cevabı karşısında hiç şaşırmadım. Çünkü ha düğüne gitmişiz ha alışverişe. 

Buluşmak için dediğim saatte Zafer'e geçtim. Millet Zafer'de başka amaçla buluşur, biz ise alışveriş için. Bir de en kaliteli en rahat ve pahalı ayakkabıyı bulmak için dükkan dükkan dolaşalım der mi? İşte o zaman yandım demektir. 

Girdik gördüğümüz ilk mağazaya. Sordum kışlık ayakkabı reyonunuz ne tarafta diye. Gösterilen yere yöneldik. Hanım ayakkabılara bakarken ben fiyatlara göz gezdirdim. Öyle ya herkesin ilgi alanı farklı idi. İki çeşit fiyat ağırlıktaydı. Taksitli tutarları farklı olsa da peşin fiyatları 350 ve 430 idi. 430'u gözden çıkardım. Çünkü bizim evde pahalı olan muteberdi. 

İki tanesini beğendi. Hangisini alayım derken fiyatlarını bir öğrenelim dedi çocukların anası. Kasiyere fiyatlarına bir bakar mısın dedim. Kutularıyla getirirsen yardımcı olurum dedi. Birkaç kutu birden açmıştık. O kutulardan iki tanesine koyup götürdüm. 430'muş fiyatları. Pahalısını seçmişim diye hanım bir sevindi bir sevindi. Yüzünden okudum bunu. 500'e denklersek 50 lira da indirim kazanırmışız. Buna da sevindi başka şeyler de alacağız diye. Bunu da belli etmedi ama ben kaçın kurrasıyım. Kasiyer  önündeki indirimli ürünleri gösterdi. Bunlardan alabilirsiniz dedi. Üstelik bu kampanyanın bugün son günüymüş. Bugün şanslı günümüzdeydik anlaşılan. Her zaman denk gelmezdi böylesi. 

Şunu mu alayım, bunu mu alayım sorusuna şu dedim. Başka mağazalara bakmayacak mıyız sorusuna, beğendi isen, ayağın da rahat ettiyse, dolaşmamıza gerek yok. Bunlardan birini al dedim. Nihayet karar kıldık bir tanesinde. Kasaya doğru giderken 70 liralık başka neler alabiliriz hesabı yaptığımız, sağa sola bskmamızdan belliydi. Çorap mı alalım, ayakkabı sileceklerinden mi yoksa kasiyerin önünde ne işe yaradığını bilemediğim şeylerden mi derken, seçtiğimiz ayakkabıyı kutusuyla beraber kasiyere uzattım. Fiyat, 349 çıktı bu sefer. Kız şaşırdı, hanım şaşırdı. Kasiyer bir kutuya bir içindeki ayakkabıya baktı. Yanlışlığı tespit için uğraştı. Ama nafile. Ayakkabı 349 lira idi. O ikisi birden nasıl oldu bu böyle diye şaşırıp dursun. Sevinme sırası bendeydi. 15 dakika içerisinde 81 lira indirim kazanmıştım. Hanım, kasiyer ayarladın mı yoksa dedi. Ne ayarlaması? Gerçeklerin er geç çıkma gibi bir huyu vardı. Bu indirim nasıl oldu, kocama daha fazla masraf ettiremedim diye hanım üzüle dursun. Çek kızım şu karta dedim. Kızımız kartı aldı. 500'e denklemeyecek misiniz? Değilse 50 liralık indirimden faydalanamayacaksınız dedi. Kızım, ayakkabı 450 olsaydı, 50 liralık indirim için bir 50 liralık ürün daha seçerdim. Buna değerdi. Ama 349'un üzerine 151 lira daha alışveriş yapmalıyım ki o gösterdiğin ürünler bedavaya gelsin? 50 lira için 150 lira harcamama değer mi dedim. Değil dedi kasiyer. Hah şöyle ya. İnsafa gelin biraz. 

Uzatmayayım, ayakkabıyı aldık. Yanında da ayakkabı süngerinden aldık. Etti mi 379 lira. Tam ödemeyi yapacakken taksit yok mu dedim. Şu kart varsa peşin fiyatına 6 taksit yaparım dedi. Bir daha sevindim. Zira o kart olmaz mıydı bende. Uzattım hemen. Kızımız başka bir şey satamayınca poşet satmaya kalktı. 25 kuruş değil mi tamam olsun dedim. Bir baktım 2 lira girdi. Bir üzüldüm bir üzüldüm. Meğersem bunların poşeti özelmiş. Kalsın da diyemedim. 151 liradan kurtuldum, 2 liranın lafı mı olur. 381 lirayı 6 taksit yapınca bu alışveriş bana bedava gibi geldi. 

Hasılı bu alışverişten indirimli ürünlerden satamadığı için kasiyer kızımız üzüldü. Ayakkabının pahalısını seçemediği için öyle zannediyorum, eşim de üzülmüştür. Bu kadar üzülenin içinde bir de sevinen çıksın değil mi? Bu sevincin sebebi ucuz kurtulmaktır.