8 Kasım 2022 Salı

Bir Yabancı Gözüyle Biz *

Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi* ismini ilk defa duydum. Tarih-i İslam isimli eserinin 535-536.sayfalarında bir yabancının Türklerle ilgili gözlemlerine yer vermiş. Sosyal medyada okuduğum bu gözlemi sizlerle paylaşmak istedim:

“Türkler gayet mükemmel namaz kılan bir kavimdir. Fakat onların ibadetlerinde kelimenin yüce manasıyla çok din aranmamalıdır.

Türklerde namaz günlük vazifelerdendir. Kendiliğinden anlaşılır ki, bu vazife elbise giymek, işini yapmak, yemek yemek ve uyumak vazifeleri gibi yerine getirilir. 

Eskiden beri alışılmış bir adet takip edilir. Ne halde bulunulursa bulunsun ve hal ne kadar elverişsiz olursa olsun namaz kılınır. 

Bir şahıs az nazik bir hikâye anlatır: 

O sırada müezzin ezan okumaya başlar. 

Hikâye anlatan hikâyeyi keser, namazını kılar, sonra hikâyesine kaldığı yerden devam eder.

Bir tacir yalan söyler, aldatır sonra namaz kılar sonra yalan söylemeye ve insanları kandırmaya devam eder.

Bir paşa vahşice bazı zulümler veya cinayet için emirler vermekle meşguldür; ezan okunduğunu işitir, gayet huzurla seccadesini yayar, sakalını sıvazlar, rahat olduğu kadar muhteşem bir sima ile namazına başlar. 

Namaz kılındıktan sonra zalimane talimatını vermeye devam eder. Çünkü namazı ile vicdanının hiçbir alâkası yoktur ve hiç kimse bunda hayret edilecek bir şey görmez hiç kimse bundan arlanmaz. Herkes kılınması gereken zamanlarda namazını kılar ve bununla her şey olmuş bitmiş olur…” (Şehbenderzâde Filibeli Ahmed Hilmi; Tarih-i İslam, s. 535-536)

Bir yabancı gözüyle Türkler böyle imiş. Siz nasıl buldunuz bilmiyorum ama bana ilginç geldi ve yabancı nokta atış yapmış. Bu gözlemden adet ve alışkanlık haline getirilen namazın asıl amacına ulaşmadığını, Türk ve Müslümanların namaza önem verdikleri kadar ahlaki yöne önem vermediğini anlatmak istediğini anlıyorum. Hoş, Türklerin dışındaki diğer Müslümanların da bizden farklı olmadığını düşünüyorum. Yabancının bu gözlemine katılır veya katılmayız ama bir gerçek var ki dışarıdan bize bakan bizi böyle görüyor. Farz edelim ki böyle değiliz ama unutmayalım ki anlatamadığımız doğru, doğru değildir. Her ne kadar tüm yaptıklarımızın ve yapamadıklarımızın hesabını Allah'a verecek olsak da insanlar nezdinde karşı tarafın anladığı kadarız. Demek ki böyle bir algı var. Bu algıyı değiştirmek de bizim elimizdedir. 

Gözleme eleştirim, Türkler böyle denerek bir genelleme yapılmış kısmınadır. Bu genellemeyi yanlış buluyorum. Çünkü her Türk ve her Müslüman bu şekil değil. Kıldığı namazın hakkını vermekle beraber işini düzgün yapan insanımız da vardır. Ama bu şekil olanların sayısının az olduğunu söyleyebilirim.

*“Filibe doğumlu olan Ahmed Hilmi bu nedenle Filibeli Ahmed Hilmi olarak anılmıştır. Babasının görevi (şehbender/konsolos)nedeni ile de Şehbenderzade olarak anılır. İlk eğitimini Filibe'nin müftüsünden alan Ahmed Hilmi, daha sonra ailesiyle birlikte İzmir'e taşınmıştır. Eğitimini Galatasaray Lisesi'nde tamamladıktan sonra Duyunu Umumiye’de çalışmaya başlamış, Beyrut'a atanmıştır. Siyasi bir mesele nedeniyle Beyrut'tan Mısır'a kaçmış, 1901'de tekrar İstanbul'a dönmüş fakat Fizan'a sürülmüştür. Tasavvufa olan ilgisi büyümüş, özellikle Vahdet-i Vücut düşüncesine inanmaya başlamıştır. Tasavvufi yönü fikirlerini büyük oranda etkilemiştir. Ekim 1914'te zehirlenerek ölmüştür. Zehirlenmesinin nedeni bilinememektedir. Masonlukla ve Siyonizm’le mücadele eden ilk kişilerdendir. Dolayısıyla ısrarla karşı çıktığı ve düşmanı olmuş masonlarca zehirlendiği söylenmiştir. Ancak masonlarca zehirlendiği iddiaları ölümünden bir süre sonra ortaya atılmıştır. Gerçek ölüm nedeni bakır zehirlenmesidir”. (Wikipedi)

*11/11/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

7 Kasım 2022 Pazartesi

Banka Promosyonları *

Bankalar nicedir çalışanların maaşlarını kendi bankaları aracılığıyla vermek için kurumlarla genellikle üç yıllık maaş anlaşması yaparak karşılığında da her bir çalışana peşin ya da taksitle ödeme yapıyordu. Buna da promosyon anlaşması deniyor. Bu tür anlaşmalarda çoğu bankalar peşin ödemeye pek yanaşmaz hatta angarya olarak gördükleri için maaş anlaşmasına da pek sıcak bakmazlardı. 

Bugünlerde bankalar çalışanların maaşlarını kendi bankaları aracılığıyla vermek için kesenin ağzını açtı. Yüksek rakamlar havada uçuşuyor. Üstelik defaten veriyor. Verilen rakamlar haberlere bile konu oluyor. Anlaşmasını daha önce yapan kurumlar ilgili bankalarıyla görüşerek güncelleme istiyor, bazısı da sözleşmeyi iptal yoluna gidiyor bazı kurumlar da tüm personeli dahil etmek suretiyle promosyon anlaşması yaparak dağıtılan pastadan daha yüksek pay almak istiyor. 

Önceki yıllara oranla bankaların yüksek promosyon teklif etmesi, bankaların daha çok kazanıyor olduğu anlamına geliyor. Bu yüzden uçuk kaçık rakamlara imza atılıyor. Değilse niye yüksek meblağları telaffuz etsinler.

Kurumlar bankalarla maaş anlaşması yaparken bir taraftan da promosyon caiz mi sorusu soruluyor. Bu konuda birbirinden farklı fetvalar veriliyor: 

"Ne helaldir ne haram. Şüpheden ari değildir. Temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek olanların, aldıkları promosyonu kendisine ve aile efradına harcamaması, bunun yerine bir ihtiyaç sahibine vermesi uygun olur." (Diyanet İşleri Başkanlığı) 

Bir başkası, kişinin çalıştığı iş yerinin kendisine ait bir bankası varsa, bu bankanın verdiği promosyonu caiz görürken başka bankalardan alınan promosyonu ise caiz görmemektedir. Bu fetvaya göre alınan promosyonun caizliği; her kurum, kuruluş veya özel sektörün kendisine ait bankasının olması. 

Bunun dışında promosyona caiz diyenler olduğu gibi caiz değil diyenler de var. Ne alın ne almayın deriz diyenler de var. 

Burada promosyonun helal veya haram olduğunu, bu fetvanın uygun olup olmadığını söylemeyeceğim. Zira kendimi bu konuda yeterli görmem. Yalnız bu ve faiz konusunda verilen fetvaların birbiriyle uyumlu, makul ve anlaşılabilir olması gerektiğini düşünenlerdenim. Örnek vermek gerekirse, parasını 3-6-9-12 aylık vadeyle bankalara yatıranlara devletin verdiği kur garantili TL'ye, hibe fetvası verilirken nedense maaş anlaşması yapması sonucu, banka tarafından verilen para hediye veya hibe olarak değerlendirilmiyor. Halbuki kur garantili TL'de mudiler paralarını faize yatırıyor. Sürenin sonunda, alınan bu faiz döviz kurunun altında kalıyorsa, kurdan kaynaklanan farkı hazine ödüyor. İşte bu ilave farka hibe denirken bankaların verdiği promosyona aynı şekilde hibe gözüyle bakılmıyor. 

Bir diğer husus, "Temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek olanların, promosyonu kendisine ve ailesine harcamaması gerektiği" kısmına gelince, temel ihtiyaçtan kastedilen nedir? Bildiğim kadarıyla fıkıh kitaplarında örnek verilen haceti asliyenin kapsamı günümüzde daha genişlemiştir. Dün lüks olarak görülüp temel ihtiyaç olarak görülmeyen birçok şey bugün temel ihtiyaçtır. Kişiden kişiye bu ihtiyaçlar da değişebilmektedir. Diyanet, oldu olacak, günümüz temel ihtiyaçlarını da bu fetvada belirlerse  daha iyi olacak.

Bir diğer husus, promosyon hakkında fetva verilirken, fetva kurulu, etkili ve yetkili kurum ve kuruluşların belirlediği açlık, yoksulluk ve fakirlik sınırını dikkate alsa daha iyi olacak. Mesela, geliri açlık ve yoksulluk sınırının üstünde olanların promosyon almasının caiz olmadığı, altında alanların ise promosyonu alabileceği şeklinde bir fetva daha makul görülebilirdi.

Sonuç olarak fetvalar dinin kendisi olmayıp, dini bir görüş olsa da aynı konuda farklı fetvalar vatandaşın kafasını karıştırmaktadır. Bu yüzden promosyon konusunun yetkili organlarca masaya yatırılması, bu konunun çok yönlü ele alınması aciliyet ve elzemlik arz ediyor. 

*09/11/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Tolstoy'dan Dersler *

1. Öyle horozlar vardır ki öttükleri için güneşin doğduğunu sanırlar.

2. Hayat ne gideni geri getirir ne de kaybettiğin zamanı geri çevirir. Ya yaşaman gerekenleri zamanında yaşayacaksın ya da yaşamadım diye ağlamayacaksın.

3. Bozuk para insanın cebini deler, bozuk insan da kalbini. Bu yüzden harcayın ikisini de gitsin.

4. İnsanı bedenen ameliyat etmek için uyutmak, ruhen ameliyat etmek için ise uyandırmak gerekir.

5. Herkes insanlığın kötüye gittiğini kabul eder ama hiç kimse kendisinin kötüye gittiğini kabul etmez. Herkes insanlığı değiştirmeyi düşünür ama hiç kimse önce kendini değiştirmeyi düşünmez.

6. Varlığı bir şey kazandırmayan insanların, yokluğu hiçbir şey kaybettirmez.

7. Ne diye şeytana kızarsın? Bir iyilik yap da o sana kızsın.

8. Bil ki yaşadıklarınla değil, yaşattıklarınla anılırsın. Unutma; ne yaşattıysan elbet bir gün onu yaşarsın.

9. Bir insanı bulunduğu mevki ile değil, göz koyduğu mevki ile ölçmek gerekir.

10. En güçlü iki savaşçı sabır ve zamandır.

11. Bir insan acı duyuyorsa canlıdır. Başkasının acısını duyuyorsa insandır.

12. İnsanın gerçek gücü sıçrayışta değil, sarsılmaz duruştadır.

13. Kendi mutluluğundan başka hedefi olmayan insan kötüdür.

14. İnsanların çoğu onu yapıyor diye yanlış, yanlış olmaktan çıkmaz.

15. Kimse, kimseyi küçümseyecek kadar büyük değildir. Bilmelisin ki küçümsediğin her şey için gün gelir, önemsediğin bir bedel ödersin.

16. Birine çamur atmadan önce iyi düşün ve sakın unutma! Önce senin ellerin kirlenecek.

17. Başkalarının hayatından ders alın. İnsan, bütün hataları kendisi yapacak kadar uzun yaşamıyor.

*12/11/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.