8 Temmuz 2022 Cuma

Yalanın Kardeşi *

Toplumda bir anket yapılsa, onlara en sevmediğiniz nedir dense, herhalde ilk sırada yalanı sevmem çıkar. Çıkan bu sonuç, doğru bir tespit olur. Öyle ya kim sever yalanı. Zaten din de büyük günahlardan sayar yalanı. Her ne kadar yalanı sevmem dense de zor durumda kaldığımız zamanlarda yalana başvurduğumuz olur. Savaşta düşmanı yanıltmak için can ve mal tehlikesine karşı, iki kişi arasını ve karı koca arasını düzeltmek için hastaya moral vermek için yalana başvurmaya cevaz verilir.

Buradan anlaşılıyor ki yalana izin verilen alanlar sınırlıdır. Çünkü yalan her şeyden önce güven ve itibar kaybına sebebiyet verir, kişiyi güvenilmezler sınıfına sokar. Toplumda yalanı meslek haline getirenler için “onun Allah bir dediğinden başkasına inanmam” bile denir.

Yalanın her türlüsü kötü olsa da bazı yalanlar vardır ki sonuçları kimseyi mağdur etmez. Bu tür yalana atmasyon diyebiliriz. Bazı yalanlar vardır ki sonuçlarından birileri olumsuz etkilenir. Bu yalan türünde iftira boyutu vardır ki kul hakkı oluşur. Tehlikelidir. O yüzden başkasını mağdur etmeye dayalı bu tür yalanlardan uzak durmak lazım. Bazı yalan türünde ise doğru ile yanlışın karışmışlığı vardır. Neresi doğru neresi yanlış bilinmez. Bazı yalanlar vardır ki konunun ya da olayın bir kısmını söyleyip bir kısmını söylememek şeklindedir. Buna sureti haktan görünme de diyebiliriz. Toplumu kandırmaya ve algı oluşturmaya dayalı bu yalan türünde, gerçeğin bir kısmını söyleme, bir kısmını söylememe üzerine kurulu olduğu için bu tür yalana, yalanın kardeşi diyorum. Çünkü bu tür yalanla sadece birkaç kişiyi değil, toplumun tamamını kandırma durumu söz konusudur. Örnekle bu yalan türünü somutlaştırmak istiyorum:

Malumunuz bu ülkenin cari açık sorunu var. Çünkü ithalat ve ihracat dengesini bir türlü tutturamıyoruz. Ülkenin ekonomik yönden zaman zaman krizlere duçar olması da bundandır. Örneğe gelirsek, yetkililer her ay bir önceki ayın ihracat rakamlarını açıklarlar: “Geçen ay ihracat rekoru kırdık derler. Tamam, önceki aylara göre ihracat rekoru kırdığımız doğrudur. İthalatta durumumuz nedir? İşte bu kısmı muamma. Maalesef ithalat rakamları söylenmiyor. İthalat söylenmese de bilinen o ki ihracatla beraber ithalatın da rekor kırdığıdır. Çünkü ihracatımızın yüzde 80’i ihraç ürünlerine dayalı ithalata dayanmaktadır. Bu demektir ki ihracat rekorları kırıyorsak, ithalat rekorları da kırmamız gerekiyor.

Sadede gelirsek, ihracatı söyleyip ithalat rakamlarını vermemek, doğrunun bir kısmını söyleyip bir kısmını söylememektir. Gerçekleri örtmektir. Halbuki bu işin doğru olanı, ithalat ve ihracatı birlikte vermektir. Dürüstlük de bunu gerektirir. 

*01/08/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

7 Temmuz 2022 Perşembe

Sağlıkta Güvenlik Zafiyeti

Konya Şehir Hastanesi Kardiyoloji bölümünden uzman bir hekim bir hastanede güvenlik görevlisi olarak çalışan bir psikopat tarafından görevinin başında iken şehit edildi. Doktoru öldüren katil aynı tabanca ile intihar etti. İddia edilen sebep ise annesinin ölümünden doktoru sorumlu tutması yazılıp çiziliyor.

İnfiale sebebiyet veren bu olayın ardından hastaneye akın eden yetkililerden ve devletin üst kademesinden “menfur olayı lanetliyoruz, kınıyoruz” gibi açıklamalar yapıldı. Tabipler Birliği sağlık çalışanlarının iki gün işe gitmemesi yönünde grev kararı aldı.

Şimdilerde Konya’da olan bu olay Türkiye’de ne ilk, böyle giderse ne de son olacaktır. Bakmayın siz yetkililerin “şiddet yasasını çıkardık, sağlıkçılara uzanan eller kırılacak…” dediklerine. Bizde şiddete meyilli bu toplum yapısı, bir caydırıcılığı olmayan ucube “Adli kontrol yasası”, beş yılın altındaki cezalar için cezaevine girilmemesi, ceza indirimi ve erteleme oldukça sağlıkçıları öbür dünyaya göndermeye daha çok devam ederiz.

Niçin meselelerimizi konuşarak çözmeyiz biz? Çünkü buna kelime hazinemiz yetmez. En önemlisi de şiddete meyilliyiz biz. Çoğumuz hayatın herhangi bir safhasında, özellikle küçük yaşlarda anne-babasından, büyüklerinden şiddete maruz kalır. Şimdilerde gittikçe azalsa da okullarda şiddet görenimizin sayısı da az değildir. Bir zamanlar askerlik de böyleydi. Çünkü bizde şiddet gücü yeten tarafından güçsüzlere uygulanır. Üzerinde şiddet uygulanan ya da bir şiddeti gören kimse de fırsatını bulduğu ilk anda şiddete başvurur. Çünkü üzerinde uygulanan şiddet bilinçaltına işler.

Kanunlarımız suçluları koruyacak şekilde düzenlenmiş. Toplum yapımız da bu. Ne yapalım bu durumda? Bu toplum için feda olsun sağlıkçılar mı diyeceğiz? Aslında çok şey yapmamıza gerek yok. Alacağımız bazı tedbirler şiddeti ve cinayeti en aza indirger. Tamam, kendini öldürecek ve hayatını karartacak şekilde gözü kararmış, psikopat türünden insanlarımız var. Kafasına koyan gider evinde, parkta ve bahçede de bulur sağlıkçıyı. Bunlar için hiçbir şey fayda vermez. En azından görev mahallinde şiddet ve cinayetlerin önüne geçilebilir. Mesela neler yapılabilir?

Bir defa hastaneleri yolgeçen hanı olmaktan kurtarmak lazım. Hastaneye giriş yapacak kişiler sıkı bir aramadan geçirilmeli. Bunun için güvenlik tedbirlerini azami seviyeye çıkarmalı. Hastane girişlerinde X-Ray cihazları konmalı. İçeri giren herkes bu cihazlardan geçmeli. Cebinde silahı, tabancası, bıçak gibi yaralayıcı aletlerle geçmeye çalışanlar içeri alınmamalı. Girmeye kalkan olursa derdest edilip güvenlik güçlerine teslim edilmeli. Hastane girişlerindeki güvenlik görevlisi çalıştırma yerine polisin görev yapacağı şekilde bir düzenleme yapılmalı. Çünkü özel güvenlik görevlileri polis kadar etkili değil.

Görev mahallinde veya görevi dışında bir sağlık çalışanına göreviyle ilgili bir tehdit eden, şiddet uygulamaya kalkan, yaralayan kimseler adli kontrol şartından, CMUK’tan, ceza ertelemesinden kesinlikle yararlandırılmamalı. Cezası bir gün bile olsa cezaevine girip cezasını çekmeli.

Bu tipler kamuda çalışıyorsa kamu ile ilişiği kesilmeli, kamuya girişine engel olmalı.

Devletin sunduğu sağlık hizmetlerinden kendisi yararlanmayacak şekilde düzenleme yapılmalı.

Güvenlik tedbirlerini ve caydırıcı unsur örneklerini çoğaltabiliriz. Her ne yapılacaksa bu alanda acele harekete geçilmeli. Değilse; riskli ve cerrahi bölümleri tercih edecek, hastayla yüz yüze olan branşlarda hastalarımıza ilk müdahaleyi yapacak ve ameliyata girecek doktor bulamayız.

Son sözüm de hasta ve hasta yakınlarına olsun. Şu bilinmeli ki yüzdesi düşük de olsa en basit ameliyatın bile riski vardır. Riskli ameliyatlarda risk yüzdesi daha yüksektir. Riski göze almayan, sonucuna katlanamayacak, hıncını sağlıkçıdan alacak, kinini sağlıkçıya kusacak olanlar ne muayene için gitsinler ne tedavi olsunlar ne de ameliyat olsunlar. Oturup evinde kendi kendilerini tedavi etsinler.

6 Temmuz 2022 Çarşamba

Çocuklarımızın Geleceğini Karartmayalım *

Yeni ev değiştirdim. Ev değiştirince iş bitmiyor. Zira eksik gedik eksik olmuyor. İlk etapta bir TV ünitesi, çocuğun odasına bir gardırop bir de mutfak lavabosuna musluk alalım dedik. Lavabo musluklarına baktığımızı gören reyon görevlisi, düşünürseniz, şu iki üründe indirim var dedi. İndirimli fiyatı yani bir musluğun bedeli 1000 lira imiş. İndirim varsa kaçırır mıyım? Aldım bir tane. Dolap ve TV ünitesini de aldık. Musluğun dışında diğer iki üründen birini kargo ile eve teslim yapacaklarmış, diğerini de firma eve gönderecekmiş. Ödemeyi yapmadan önce montaj bize mi ait olacak sorusuna, montaja ne alıyorsunuz dedim. Beheri 250 lira imiş. Bir saniye deyip eli pense, şimdilerde büfe çalıştıran bir tanıdığımı aradım, ürünlerin fotoğrafını göndererek bunların montajını yapar mısın dedim. Yaparım dedi. Ki yapardı da. Çünkü küçüklüğünden beri teknolojiye, tamire merak sarmış, kendi çapında amatörce bir şeylerle uğraşmıştı.

Ürünlerin teslimatı yapılır yapılmaz, tanıdığım eve geldi, az bir inceledikten sonra iki ürünün montajını yaptı. Bu esnada eşim çeşmeci gelmeyecek mi dedi. İşleri biraz yoğunmuş, iki gün sonra arayacağım dedim. Bunu duyan tanıdığım, çeşmecinin gelmesine gerek yok, bunu ben değiştiririm.  Bir de servis parası vermeyin. Zira çok kolay dedi. Ardından bu değiştireceğiniz musluğun neyi var ki 1000 lira verip musluk aldınız. Yazık değil mi paranıza. Bu ürünü iade ederek başka bir ihtiyacınızı alırsınız dedi. Musluğu kontrol etti. Bunun alyansı mı çıkmış dedi ya da alyansla sıkarım tamam mı dedi. Bir çırpıda mevcut musluğu da halletti. Sapasağlam oldu. Bir sevindim bir sevindim. Nasıl sevinmem. Beş yüz lira montaj parasının yanında bir 1000 lira daha kazanmış oldum. Bu kazancın içine çeşmeciye vereceğim para dahil değil.

Tanıdığım, montajları yaparken terledi. Keyfi yerinde olan ben de onun duyacağı şekilde fısıltılı konuştum: Şu çocuktaki maharete bak. Aletler eline ne güzel yakışıyor. Sahasında iyi bir usta olur, işini ibadet aşkı içerisinde yapar, yıllarca başkasının yanında çalışmaz, zaman zaman da işsiz kalmazdı. Halihazırdaki büfesi olmasa yine işsizdi. Babası, illa şu okula gideceksin diyerek çocuğun geleceğini kararttı, dedim.

Şimdi ne demek istediğime geleyim. Malumunuz ilköğretimi bitiren çocuklarımız, 4-20 Temmuz tarihleri arasında liselere tercihte bulunacaklar. Bu aşamada anne, babalara ve büyüklere büyük görevler düşüyor. Burada yapılması gereken, geleceğimiz olan çocuklarımızın, kabiliyetlerine ve kapasitelerine uygun okul tercihi yapmalarına rehberlik yapmaktır. Kendi gönlümüzden geçen ve hayalimizde olan okul türünden ziyade çocuğun meylini ve yeteneğini göz önünde bulundurmak önemli. Zira okuyacağı okul sonrası, hayatın geri kalan kısmını çocuk kendi yaşayacaktır. Çocuğumuzun kabiliyetini tespit etmeden, onu gönlümüzden geçen mesleğe veya okul türüne yöneltmek, çocuğumuza yapabileceğimiz en büyük kötülüktür.

Yazımda bahsettiğim çocuk da babasının kurbanı. Süreci yakinen bildiğim için söylüyorum. İstememesine rağmen babasının dayatmasıyla bir okul türünü kakalama bitiren bu çocuğun, lise sonrası girdiği birçok işte dikiş tutturamamasının ve bu işleri severek yapmamasının en büyük müsebbibi babasıdır. O yüzden bir LGS tercih aşamasında anne babaların, çocuklarının geleceğini karartmamalarında fayda vardır. Bilelim ki bu ülkenin tek okul türüne ve bu okul türünden yetişen çocuklara ihtiyacı yoktur. Tüm okullar bu ülkenindir. Biri üvey biri öz, biri ötelenecek, diğeri korunacak okullar değildir. Her okul türü en az diğer okul türü kadar önemlidir ve ihtiyaçtır. Anne ve babaların ve eğitimcilerin okul seçiminde ideolojik yaklaşmamaları ve hamaset yapmamaları gerekir. Zira eğitim ve öğretime ideolojik yaklaşılmaz ve hamaset yapılmaz. Mevzubahis olan bir çocuğun geleceğidir.

Biraz kapalı biraz açık mesaj vermeye çalıştım. Tercih anne, baba ve eğitimcilerin.

*13/07/2022 tarihinde Barbaros Ulu adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.