20 Haziran 2019 Perşembe

Seçim Vaatlerim (İstanbul'a Aday Olabilseydim)

İstanbul'da pazar günü yapılacak seçim yenilenen bir seçim olduğu için başkanlığa aday olamadım. Seçime katılan partilerden biri de adayını çekip beni aday göstermedi. Vardır bunda da bir hayır diyorum ve şayet aday olsaydım İstanbullu yaşayacaktı, daha doğrusu ihya olacaktı ve İstanbul, tüm Türkiye'ye model olacaktı. Neyse uzatmayayım. Vaatlerimden bazıları:

1.Şebeke suyunu kullanmamak şartıyla su bedava olacak. Nasıl olacak derseniz? Vatandaş; şebeke suyu dışında yağmur, dolu, kar vb. doğal yollardan su ihtiyacını gidermesi teşvik edilecek. Vatandaş evine ister su deposu kurar, ister balkonuna veya dışarıya leğen, helke koyar. Rahmet yağdıkça doldurur. Rahmet olmadığı zaman  vatandaş, su ihtiyacını belediyemiz tarafından belli noktalara kurulacak su istasyonlarından bedava temin edecektir. Bu durum su israfını da önleyecektir. Burada vatandaşın yapacağı tek masraf su doldurmak veya suyu biriktirmek için bir defa alacağı kap kacak olacaktır. Bu kadar da olsun. Vatandaş olmanın da bir bedeli olmalı değil mi? Hangi çağda yaşıyoruz, ben şebeke suyu kullanacağım diyen olursa şebeke suyundan hiçbir indirim yapılmadan kullanabilir. 

2.Elektrik ve ısınma bedava olacaktır. Vatandaşın bu ihtiyacı için bir defa masraf etmesi sağlanacaktır. Güneş enerjisinden bahsediyorum. Nasıl olacak derseniz? Vatandaş çatısına, balkonuna güneş enerjisi panelleri koyacaktır. Buradan elde edeceği enerjiyi aydınlatma ve ısınmada kullanacaktır. Yine uğraşamam diyen olursa bedeline katlanarak doğalgaz ve elektrikten faydalanmaya devam edecektir. Bunda da indirim olmayacağı gibi gelen zamlar da faturaya yansıtılacaktır.

3.Trafik sorunu kökten çözülecek. Trafikte o ilde devleti birinci derece temsil edenlerin dışında oto olmayacak. İşe, okula, gezmeye giden herkes toplu taşıma araçlarını kullanacak. Bu durumda mevcut yollar yeterli olacağı için yeni cadde ve sokaklara ihtiyaç olmayacak. Böylece okul servisciliği, ticari taksicilik sona erecektir. Yol ve caddelerde toplu taşımanın dışında araç olmayacağı için yollar çok çabuk yıpranmayacaktır. Şehirlerarası yollarda da otobüs ve trenle seyahat yapılacaktır. Bu yapacağım, seyahat hürriyetine engel denirse kim dedi özel oto ile yolculuğu yasaklayacağım? İsteyen şehir içinde ve dışında özel otosuyla seyahat edebilecek, tabii bedelini ödemek şartıyla. Bedelini sorarsanız şöyle efendim: Her bir özel otoya taksimetre takılacak. Araç ne kadar yol yaparsa devlete bedelini ödeyecektir.
4.Haberleşme konusunda çözümüme gelince her evde bir tane cep telefonu olacak. Bu telefonun dışında evlerde sabit telefonlara geri dönülecek. İnsanlar evinden aranacak. Her haneye aylık cüzi bir fatura gelecek. Gördüğünüz gibi burada da masraflar azalacak. Evin her ferdi ayrı ayrı telefon kullanmayacak. Sabit telefon için bir makine gerekli. Bu da zaten her evde var. Çıkarıp evin salonuna koyacağız.

Seçim vaatlerim yukarıda yazdıklarımdan ibaret değil. Sadece nasıl yapacağımı göstermek için birkaç örnek verdim. Önerilerimin çoğu ortak kullanıma ve tasarrufa yönelik. Buna eskiye dönüş modeli de denebilir. Başkan olduğum takdirde vaatlerimin bir kısmı merkezi hükümet ile ortaklaşa yapılacaktır. Bu vaatlerim yerine getirildiği takdirde bugün fatura ödemekten başını kaşıyamayan ve ödemek için kara kara düşünen ailelerin parası cebinde kalacak. Aileler para harcayacak yer arayacaklardır. Çünkü müthiş tasarruf sağlanacaktır. Bu tasarruftan devlet de etkilenecektir. Dışa bağımlılığımız azalacaktır. Çünkü doğalgaz ve petrol tüketimi en asgari seviyeye inecek. Bu da cari açığı kapattığı gibi ithalat ve ihracat dengemizi sağlayacak. İhracatımız artacak. Cep telefonu gibi ithal ürünler için paramız dışarıya gitmeyecek. Devlet yeni yol ve cadde açmayacak. Elimizde cep telefonu olmadığı için kendimize yeni meşgaleler bulacağız. Kitap okumaya zaman ayıracağız. Devletin yapacağı tasarruftan dolayı bütçemiz fazla verecek. Devletin kasası para ile dolacak. Devlet, vatandaşına para verir noktaya gelecektir. Ne devlet borçlu olacak ne de vatandaş. Herkes peşin satan gibi olacaktır.

Patenti bana ait olan bu vaatlerimi  isteyen aday kullanabilir. Ben öyle benim vaatlerimi aldılar çiğliğini göstermem. Ha ben yapmışım ha başkası. Önemli olan ülke kazansın, vatandaş kazansın.

Not: Bu vaatlerde asla mizaha yer verilmemiştir. Belki de hiç olmadığım kadar ciddiyim. Vaatlerim uygulansın herkes görecek gününü.

19 Haziran 2019 Çarşamba

Mursi ve Dünyanın Sessizliği ***

Mursi mi öldü yoksa dünya mı? Bence Mursi'den ziyade ölen dünyadır. Mursi'nin kendisi tertemiz, başı dik bir şekilde giderken bize kirli bir dünya bıraktı. Çünkü utanacak bir şey yapmadı. Ne çaldı ne çırptı ne zulmetti ne kan akıttı ne de darbe yaptı. Yüzyıllar sonra insanlığın bulduğu ve en iyi yönetim şekli dediği demokrasinin foyasını ortaya çıkardı. Görün bulduğunuz demokrasinin defosunu/oyununu. Sandık, siyaset, seçilmişlik hepsi birer hikaye. Çünkü yönetmeye talip olurken yönetilmeyi, güdülmeyi, yerleşik düzenin dümen suyuna girmeyi, fincancı katırlarını ürkütmemeyi kabul etmek zorundasın. Kabul etmezsen ne olur? En hafifinden Mursi'nin başına gelen olur: Kansız ölüm. Adına da kalp krizi denir, olur biter. Çünkü ülkeler halkın seçtiği kişilere bırakılmayacak kadar önemlidir dünyayı yönetenler için.

Dünyanın ayıbı saymakla bitmez. Halkının yüzde 52 oyla seçtiği cumhurbaşkanının bir darbeyle indirilmesine sessiz kalan dünya, Mursi’nin haksız yere 6 yıldır Mısır zindanlarında tutuklu kalmasına da sesini kaldığı gibi şüpheli bir şekilde ölümüne de sessiz kaldı maalesef. Haydi diyelim ki İslam dünyası “Kendi muhtacı himmet dede, kime himmet ede” sözü gereği aciz ve gücü yok. Başlarına örülen çoraplarla uğraşıyor ve birbirini yiyor. Demokrasinin beşiği diyebileceğimiz İngiltere ve diğer Batı ülkeleri niçin sessiz? Demek ki onların demokrasiden anladıkları, demokrasinin tüm kurallarıyla sadece kendi ülkelerine hizmet etmesi… Görünen o ki İslam ülkelerine bu demokrasi denen yönetim tarzının her yönüyle gelmesi muhaldir.

Yaşadığımız dünyayı yaşanmaz kılan ve her geçen gün iyice yaşanmaz kılacak olan insanlığın sessizliğidir. Maalesef güce tapan, güce boyun eğen bir dünya ile karşı karşıyayız. Bu dünyada mağdurun ve mazlumun ne söz hakkı var ne de yaşama hakkı. Kim, ben doğuştan gelen en doğal haklarımla adam gibi yaşayacağım, kimseye eyvallah demeyeceğim derse bedelini tıpkı Mursi gibi bedeniyle öder. Aslında Mursi’nin bu şekilde ölümü/öldürülmesine sessizlik, arkadan gelen ve “Ben Mursi gibi olacağım” diyenlere bir gözdağıdır aynı zamanda. “Boyunduruğumuza girmezseniz Mursi gibi olursunuz. O yüzden otur oturduğunuz yerde, haddinizi bilin” demektir. “Size öyle bir ölüm tattırırız ki cesedine bile dokunamaz ve son göreviniz olan tekfin, teçhiz ve defin işlerini bile yapamazsınız” derler.

Yusuf peygamber gibi nahak yere suçlanarak gömleği arkadan yırtılan Mursi, önce zindanı şimdi de ölümü tattı ve bu kirli dünyadan kurtuldu. Bakalım biz ne yapacağız? Çünkü iyilerin çoğunlukta olduğu bu dünyayı iyi günler beklemiyor. Bu sessizliğimiz başımıza nice gaileler açacak, bekleyip göreceğiz. Çünkü  Lut Kavmi içinde 80.000 kişi gece namaz kılardı. İçlerindeki ahlaksız 33 kişiye tepki göstermedikleri için hepsi helâk oldular” rivayetinde olduğu gibi dünya, “sarı inekleri” bu şekil verip sessizliğe büründükçe giden sarı ineklerin ardı arkası gelmeyecektir. Yerleşik düzen tekrar tekrar kan isteyecektir, doymayacaktır. Çünkü yedikleri içtikleri kan ve gözyaşıdır, tıpkı vampirler gibi. İnsan görünümlü bu yaratıklar karınlarını doyurmadan nasıl yaşayacaklar? Sesini çıkaranın kanını emip günlerini gün edecekler.

Mahkeme salonundaki son sözü “Ülkemin güvenliği, selameti ve egemenliği için benimle mezara gidecek sırlarım var" olan Mursi, “İnananlardan, Allah'a verdiği ahdi yerine getiren adamlar vardır. Kimi, bu uğurda canını vermiş, kimi de beklemektedir. Ahitlerini hiç değiştirmemişlerdir” ayeti gereği görevini bihakkın yerine getirmiştir. Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanı cennet olsun! Ölümü Mısır’ın kurtuluşuna vesile olur inşallah!

***20/06/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

18 Haziran 2019 Salı

Cennet mi Büyük Yoksa Cehennem mi?

—Azizim! Cennet mi büyük yoksa cehennem mi?
—Hayırdır, nereden çıktı bu soru?
—Hiç...merak ettim.
—Ne bileyim ben?
—Bir görüşün vardır mutlaka.
—Var elbet! Ama şundan eminim ki cennette herkese yetebilecek kadar yer vardır. Yeter ki orayı garantile. Cehennemde de herkese yetecek kadar yer var. Ama hiç tavsiye etmem orayı.
—Yuvarlak bir açıklama oldu. Tam cevabımı alamadım.
—Cehennem daha büyük olacak diye düşünüyorum.
—O niye ki? Bu öngörüye nereden vardın? 
—Cehennemin daha geniş olduğunu bilmek için bir öngörüye veya bilgiye ihtiyaç yok. 
—İyi de, bunu nereden çıkardın? Cennet niye daha büyük olmasın? Ki o Allah merhamet sahibidir, gafurun rahimdir. Merhameti gazabından daha geniştir. Öyle değil mi?
—Aynen dediğin gibi. Böyle olduğuna yürekten inanıyorum. Ama ben cehennemin daha büyük olacağını düşünüyorum. Niye dersen? Dünyada olup bitenlere bak, çevrene bak. Haksızlık, hukuksuzluk, zulüm, işkence, her türlü kötülük diz boyu. Kan, gözyaşı hakeza. Tüm bunları yapanların sayısı da üç, beş, on değil; sürüyle. Bu demektir ki bu dünyada iyiler daha azınlıkta. İyilerin sayısı fazla olsa bile haksızlığa karşı sessiz kalınması, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, aman ne olur ne olmaz düşüncesinin hayat düsturu olarak benimsenmesi zulmün ve haksızlığa sessiz destektir. Kötülerin sayısını bilmiyorum ama iyilere göre sesleri daha gür çıkıyor, dünyayı yakıp yıkıyorlar ve dünyaya hakimler. Hasılı kötüler ve kötülere dolaylı veya dolaysız destek olanların sayısı da az değil. Tüm bunlardan çıkardığım cehennemin daha geniş olacağı. Çünkü müşterisi fazla gibi. Cehennem daha küçük olacak. Çünkü hak eden daha az olacak gibi.
—İlginç!
—Öyle zannediyorum cennet ve cehennemin büyüklüğü hak edenlerin sayısına göre düzenlenecek. Allah cenneti hak edenlerden eylesin. 
—Amin.
—Bu dünyada bile bile haksızlık yapanlar ve kendi menfaatleri için dünyayı yaşanmaz kılanlar için de iyi ki cehennem var. Cehennemden uzak olacak şekilde cennete gidecek amel işleyenlere ne mutlu!