24 Ocak 2019 Perşembe

Olması Gerekeni Söylediğimden Kimse Memnun Kalmadı(2)

Bir okulda yönetici olarak çalışırken beş yıldızlı bir otelde yemekli bir toplantıya davet edildim. Sadece ben değil, şehrimdeki 40-50 kadar okul da var davetliler arasında. Davet dedimse zorunlu davet bizimkisi. Önce telefon açtılar, sonra davetiye gönderdiler, ardından milli eğitim müdürü imzalı "katılım zorunlu" yazısı geldi.

Gönülsüz de olsa çağrıldığımız otele gittim. Masalar yemek servisi için hazırdı. Oturdum, başkaları da oturdu yanıma. Oturanların çoğu, toplantılardan tanıdığım yüzler idi. Arkadaşlar, bu yemeği kim veriyor dedim. Ses gelmedi. Sorumu tekrarladım. Biri "Proje karşılığı" dedi. Ne projesi, yemeğin projesi mi olur, sonra niçin bu yemek  devlete ait bir kurumda, mesela öğretmenevinde değil de beş yıldızlı bir otelde yapılıyor? Haydi yapıldı. Niçin yemekli? Pekala ben evimde karnımı doyurduktan sonra bu toplantıya gelebilirdim, dedim. "Kurumlar kendi arasında bu şekil projeler geliştirerek aralarında birbirlerine sponsor oluyor" dedi.

Biz böyle konuşurken daha doğrusu benim ortaya attığım sorulara kısa, net ve zoraki cevaplar alırken ardından servise geçildi. Önümüze konanları ardımıza bırakmadan afiyetle yedik. Ardından toplantı başladı, bildik protokol konuşmalarının ardından toplantı sona erdi.

Yapılan proje karşılığı sponsorun çektiği bir yemekli toplantıya belki de ilk defa katılan ben karnımı doyurdum. Bu durum nefsimin de hoşuna gitti. Ama vicdanım el vermedi. Bunu da yanımda oturanlara bu bağın üzümü nereden diye sorarak gösterdim. Ama ortaya attığım bu kılçıktan yanımdakiler memnun kalmadı. Hal ve tavırlarından sezdim bunu.

Yapılan İyilik Unutulur mu? (2)

Öğretmenliğe başladığımın 2.yılı. İdealist bir öğretmeniz o yıllar. Öğretmenlerimizden gördüğümüz gibi gramla not verdiğim dönemler.

Yıl 1993 veya 94. Bir İHL'de öğretmenim. Lise 3.sınıflardan bir sınıfın Arapça derslerine giriyorum. Lise 3'ün Arapçası da diğer sınıflara göre daha zor. 

Girdiğim 11 A sınıfı diğer sınıflara göre başarılı öğrencilerin çoğunlukta olduğu bir sınıftı. Bir öğrencim var, Arapçası iyi idi. Herkes zorlanırken yaptığım üç sınavda hep 10 almıştı. (Onluk sisteme göre) Sözlüsüne de 10 vererek dönem notu 10 düştü. Bu notu da hakkıyla aldı. Yani ben vermedim.

İkinci dönem başladı. İlk dönemde derse katılan ve her sınavda 10 üzerinden 10 alan öğrencim, ikinci dönemde derse katılmayı bıraktığı gibi sınavlardan da 7'nin üzerinde not alamadı veya almadı. Çünkü dersi tamamen bırakmış ve hazırdan yiyordu.

İkinci dönem sonuna yaklaştık. Sözlüleri vereceğim. Sözlü notunu verirken de yazılıları göz önünde bulunduruyoruz elbet. Derse katılana yüksek sözlü notu takdir ederken katılmayana yazılı ortalamasını etkilemeyecek bir not veriyordum. Verdiğim sözlü sayısı da bir tane. Prensip olarak her öğrenciye sadece bir sözlü notu verirdim.

En yüksek not 10'dan ikinci dönem ortalaması 7 düşecek bu başarılı, efendi ve saygılı öğrenciyi ne yapmalıydım? Evet dersi bırakmıştı ama 10 alacak kapasitede bir öğrenci idi. Prensibim tek sözlü notu notunu 10 yapmazdı. Elime hesap makinesini aldım. Kaç sözlü verirsem notu 10'a çıkardı tekrar? Vereceğim üç sözlü notu, öğrencinin Arapça notunu tekrar 10'a yükseltebileceğini gördüm. Döşedim üç tane 10 sözlü notunu. Değerdi bu başarılı öğrenci için. Ona verince tüm sınıfa da üç sözlü girdim, sadece o sınıfa has.

O zaman ki yıllar not girmek şimdiki gibi değildi. Önce silinti ve kazıntı olmadan not defterine yazacaksın, ardından not fişine tüm yazılı ve sözlüleri tek tek tükenmez kalemle yazacaksın. Not fişinde de silinti ve kazıntı olmayacak. 30-35 kişilik sınıfta not fişini tüm dikkatinle özene bezene yazıyorsun. Kazara son öğrencide bir hata yaptın, sil baştan not fişini yenileyeceksin.

Öğrencimizin 7 olan ortalaması, verdiğim üç sözlü notu ile ikinci dönem de 10 düştü. Benim için külfetli oldu ama değdi. Çünkü gelecek vadeden bir öğrenci için değerdi. Bundan sayesinde sınıfı da faydalandı. Onun adına sevinmiştim.

Gelecek vadeden ve yaşantısıyla örnek olan bu öğrencimiz liseden sonra yükseğini de okudu, çalıştı, çabaladı. Bugün çoğu kimseye nasip olmayan bir yere geldi. Kendisinden randevu talep ettim, dönüş yapmadı. Demek ki bana ayıracak üç beş dakikası yokmuş. En azından "Kusura bakma! Randevu ajandam dolu" diyebilirdi. Hiç hatırım yokmuş demek ki. Umarım makam değiştirmemiştir kendisini.

Nedense ona verdiğim üç sözlü notu aklıma geldi. Lise 3'de Biyoloji öğretmenimin bana verdiği sözlü notunu unutmadım. Ama görüyorum ki benim notum kendisinin hiç aklında kalmamış. Canı sağ olsun! Ne diyelim? 

23 Ocak 2019 Çarşamba

Yapılan İyilik Unutulur mu? (1)

Lise üçüncü sınıftayım. İlk yazılıların tarihleri ikisi dışında bir bir açıklandı. Sınavlara çalışmaya bugün başlarım, yarın başlarım derken yazılı haftası geldi çattı. Tarihi açıklanmayan iki dersin öğretmeni sınıfa gelerek salı gün sınav olduğumuzu duyurdu.

Pazartesi gününe konmuş iki sınavı olduktan sonra akşamında dalı günü yapılacak sınavlara çalışayım diye oturdum. Bir günde üç sınav var. Hangi birine bakacaksın? Son güne bırakırsam olacağı buydu. Ne yapayım, ne edeyim derken kendimi ikna edecek bir fikir belirdi zihnimde: Ramazan, sen üç derse birden bakarsan içinden de zayıf alırsın, en iyisi ikisine çalış, diğerini bırak. Bu yol ile en azından iki dersten yüksek not alırsın. İyi de hangisini bırakayım? Zor olanını bırak. Çünkü sadece bu zor derse baksan, zaten bu dersi halledemezsin. Bu ders de benim için Biyoloji dersi idi. Öyle yaptım o akşam. İsimlerini unuttuğum iki derse çalıştım. Biyolojinin yüzünü açmadım. Benim için canıma minnet idi. Çünkü bu ders sayısal bir ders idi. Bu tür sayısal derslerle aram hiç iyi olmadı. Biyolojiden boş kağıt vermeye karar verdim.

Ertesi gün üç sınava birden girdim. Diğer iki dersin sınavı iyi geçti. Kafama koyduğum gibi Biyolojiden boş kağıt vermek üzere adımı soyadımı yazdım, ders boyunca sınıf, bildiğini yazarken ben boş boş bekledim. Yarım yamalak bildiğim soruları da cevaplamadım. Ders öğretmeni Osman Kırlar, hiçbir şey yazmadığımı görünce "Bu bir tavır mı" dedi. Hayır hocam, çalışmadım dedim. 

Sınav sonuçları açıklanınca Biyoloji, beklediğim gibi 1(bir) geldi. Diğer iki dersin sonucu iyi geldi. Benim gibi sınav gecesi dersin başına oturan ve üç sınava da hazırlanmaya çalışan arkadaşların üç sınavı birden kötü kötü geldi. Hatta bazı arkadaşlar, "Sen boş kağıt verdin, bir aldın; biz doldurup verdik, yine bir aldık dediler.

İkinci sınavlarda Biyolojiden 5 aldım. Beş derken onluk sisteme göre beş. Şimdinin 2'si yani. Hacı beş derlerdi o zamanlarda. Üçüncü sınavda da yine 5 aldım. Zaten en iyi alacağım not da bu idi. Dedim ya sayısal özürlüyüm.

Dönemin son haftası karneyi almadan çekip gittim köyüme. 25 tatilinde bir arkadaşım, "Konya'ya gidiyorum. Verirlerse karneni alayım mı" dedi. Olur dedim. "Zayıfın var mı" dedi. Biyoloji zayıf dedim.

Dönüşte "Ne yalan söylen, zayıfın olmadığı gibi takdirin bile var" dedi. Notlarına baktım, Biyoloji dönem notum beş idi. Şaşırmıştım. Nasıl olur? 3.5 düşen ortalamama öğretmenimiz sözlüden kanaat kullanarak beş vermişti. O anda madem Osman Hocam bana güvenip beş verdi, ikinci dönem sınıfta Biyolojiden en yüksek not benim olacak dedim.

İkinci dönem başladı. Osman Hoca derse girdi. İçinizde takdir alan var mı" dedi. Herkes birbirine baktı, ben de baktım herkese. Kalkan parmak yoktu. Olmazsa ben kaldırayım dedim, parmağımı kaldırdım. Hafifçe gülümsedi ve başını salladı. Ne var bunda demeyin. Osman Hocadan bahsediyorum. Pek gülmesi görülmezdi. Ben bu gülme ve başını sallamadan iki anlam çıkardım: 1.Ben sana ortalaman 3.5 düşerken kanaat kullanıp beş vermeseydim, sen o takdiri rüyanda bile göremezdin. 2.Vay be! Demek ki biz o beşi tam adamına vermişiz, verdiğimiz beş de bir işe yaramış.

İkinci dönemin sonu geldi çattı. Benim Biyoloji bütün sınıfta yedi idi. Sınıfın en yüksek notu da bu idi. 

Sevmediğim ve başarmakta zorlandığım bir dersten sınıfta en yüksek notu almamda öğretmenin bana güvenmesi etkili oldu ve beni teşvik etti. Osman Hocamın 1984-1985 öğretim yılında yaptığı bu iyiliği hiç unutmam. Hatırıma geldikçe kendisini hayırla yad ederim. Bugün karşılaşsam saygıda kusur etmem, elini öperim.  Yaşıyorsa kulakları çınlasın, vefat ettiyse Allah rahmet eylesin.

Küçük veya büyük yapılan iyilik unutulur mu? Unutulmaz. Ben de unutmayanlardanım. Unutanlar yok mu? Var elbet! Onu da diğer yazımda anlatayım.

Not: Onluk sisteme göre en yüksek notun 10 olduğu not sisteminde 7, yüksek bir not değil. Yüzlük sisteme göre 70 demektir. O zamanlarda bir dersten yüz almak, hele Osman Hoca gibi gramla not veren bir hocadan 7 almak kolay değildi. Öğretmenler idealist idi, haybeye not vermezlerdi. Öğrenci not dilenmezdi. Veli okulu aşındırmadı. Takdir kaçla alınır, kimse bilmezdi. Sınıfta şimdilerde olduğu gibi hemen hemen herkes gibi takdir almazdı. 40-45 kişilik sınıfta takdir alan en fazla üçü gezmez, bazı sınıflarda hiç alan olmazdı. 7-8 kişi ortalama teşekkür alırdı. Verilen notun da, alınan notun da bir değeri var idi.