Ana içeriğe atla

Yapılan İyilik Unutulur mu? (2)

Öğretmenliğe başladığımın 2.yılı. İdealist bir öğretmeniz o yıllar. Öğretmenlerimizden gördüğümüz gibi gramla not verdiğim dönemler.

Yıl 1993 veya 94. Bir İHL'de öğretmenim. Lise 3.sınıflardan bir sınıfın Arapça derslerine giriyorum. Lise 3'ün Arapçası da diğer sınıflara göre daha zor. 

Girdiğim 11 A sınıfı diğer sınıflara göre başarılı öğrencilerin çoğunlukta olduğu bir sınıftı. Bir öğrencim var, Arapçası iyi idi. Herkes zorlanırken yaptığım üç sınavda hep 10 almıştı. (Onluk sisteme göre) Sözlüsüne de 10 vererek dönem notu 10 düştü. Bu notu da hakkıyla aldı. Yani ben vermedim.

İkinci dönem başladı. İlk dönemde derse katılan ve her sınavda 10 üzerinden 10 alan öğrencim, ikinci dönemde derse katılmayı bıraktığı gibi sınavlardan da 7'nin üzerinde not alamadı veya almadı. Çünkü dersi tamamen bırakmış ve hazırdan yiyordu.

İkinci dönem sonuna yaklaştık. Sözlüleri vereceğim. Sözlü notunu verirken de yazılıları göz önünde bulunduruyoruz elbet. Derse katılana yüksek sözlü notu takdir ederken katılmayana yazılı ortalamasını etkilemeyecek bir not veriyordum. Verdiğim sözlü sayısı da bir tane. Prensip olarak her öğrenciye sadece bir sözlü notu verirdim.

En yüksek not 10'dan ikinci dönem ortalaması 7 düşecek bu başarılı, efendi ve saygılı öğrenciyi ne yapmalıydım? Evet dersi bırakmıştı ama 10 alacak kapasitede bir öğrenci idi. Prensibim tek sözlü notu notunu 10 yapmazdı. Elime hesap makinesini aldım. Kaç sözlü verirsem notu 10'a çıkardı tekrar? Vereceğim üç sözlü notu, öğrencinin Arapça notunu tekrar 10'a yükseltebileceğini gördüm. Döşedim üç tane 10 sözlü notunu. Değerdi bu başarılı öğrenci için. Ona verince tüm sınıfa da üç sözlü girdim, sadece o sınıfa has.

O zaman ki yıllar not girmek şimdiki gibi değildi. Önce silinti ve kazıntı olmadan not defterine yazacaksın, ardından not fişine tüm yazılı ve sözlüleri tek tek tükenmez kalemle yazacaksın. Not fişinde de silinti ve kazıntı olmayacak. 30-35 kişilik sınıfta not fişini tüm dikkatinle özene bezene yazıyorsun. Kazara son öğrencide bir hata yaptın, sil baştan not fişini yenileyeceksin.

Öğrencimizin 7 olan ortalaması, verdiğim üç sözlü notu ile ikinci dönem de 10 düştü. Benim için külfetli oldu ama değdi. Çünkü gelecek vadeden bir öğrenci için değerdi. Bundan sayesinde sınıfı da faydalandı. Onun adına sevinmiştim.

Gelecek vadeden ve yaşantısıyla örnek olan bu öğrencimiz liseden sonra yükseğini de okudu, çalıştı, çabaladı. Bugün çoğu kimseye nasip olmayan bir yere geldi. Kendisinden randevu talep ettim, dönüş yapmadı. Demek ki bana ayıracak üç beş dakikası yokmuş. En azından "Kusura bakma! Randevu ajandam dolu" diyebilirdi. Hiç hatırım yokmuş demek ki. Umarım makam değiştirmemiştir kendisini.

Nedense ona verdiğim üç sözlü notu aklıma geldi. Lise 3'de Biyoloji öğretmenimin bana verdiği sözlü notunu unutmadım. Ama görüyorum ki benim notum kendisinin hiç aklında kalmamış. Canı sağ olsun! Ne diyelim? 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde