Avrupa ülkeleri arasında 2024 yılına ait işsiz üniversite mezunları istatiği önüme düştü. Saydım. 34 ülke içerisinde Türkiye'yi bulmada zorlanmadım. Çünkü 9,2 ile ilk sırada yer bulmuşuz. En yakın takipçimiz Bosna Hersek'e 1,4 fark atmışız. Daha yakın zamanda battı diye duyduğumuz Yunanistan 7,3 ile üçüncü sırada. Bu ülkeye bile neredeyse 1,9 fark atmışız. İşsizlik yüzdesi en düşük ülkelere baktım. 1,4 ile Polonya ve Çekya'yı gördüm.
Gönül isterdi ki bu istatistik sıralamasında ülkemiz en altlarda olsun. Gel gör ki bu iş gönül ile olmuyor.
Şu var ki bu tablo üzücü. Her türlü işsizlik kötü ve istenen bir durum değil ama üniversite mezununun işsiz kalması en kötüsü. Çocuğumuz 22-24 yaşına kadar okusun. Ondan sonra da işsiz kalsın. Kendi bitirdiği sahasında iş bulamazsa, bu üniversite mezunlarına iş bulmak çok zor. Ne bu gençler gidip bir yerde çalışabilir ne de bir işyeri gel burada çalış der. Öyle ya bu gençler nerede çalışır, kim iş verir.
Üniversite mezunları arasında bu yüksek işsizlik oranı, bir zamanlar okumadığıma eşekler gibi pişmanım pişmanlığından, okuduğuma eşekler gibi pişmanım pişmanlığını şimdiki gençler dillendirirse hiç şaşırmam.
22-24 yaş aralığında mezun olduktan sonra işsiz kalacağını bilen bir genç hayata dolu dolu bakamaz. Önünü göremez. Ne yapıp ne edeyim diye ancak kara kara düşünür ve bir karamsarlık hakim olur. Kolay kolay ev-bark sahibi olmaya yanaşmaz. Haliyle bu işsizlik oranı gençleri geleceğe umutla bakmaya sevk edemez.
Bu yüksek işsizlik oranı ülkemizde her alanda olduğu gibi insan kaynağı yönünle de bir planlamamızın olmadığının bir göstergesidir. Halbuki devletin ilgili kurumu her yıl hangi branş, meslek ve okul mezunlarının önümüzdeki beş yıl sonra kamu ve özelde ne kadar istihdama ihtiyaç olduğunu pekala açıklayabilir. Ama yapılmıyor. Çünkü devlette, "Ben gençlerin okumadı için üniversite ve fakülte açarım. Okumalarının önünü açarım. Gerisine karışmam" anlayışı hakim. Bu anlayış teşbihte hata olmasın şuna benzer. Bir anne babanın çocuğunu doğurduktan sonra ben ona bakmak zorunda değilim demesine benzer. Bu durum yine “Saldım çayıra, Mevla kayıra” sözüne benzer.
Yeniden işsizlik oranına dönersem, Avrupa ülkeleri arasındaki üniversiteli işsiz şampiyonluğumuz tek şampiyonluk değil. Enflasyonda, hayat pahalılığında, faiz oranında, telefonla konuşma ve mesajlaşmada, sosyal medya kullanmada, çay ve sigara tüketiminde, değil Avrupa’da, dünyanın en başlarındayız.
Tüm bu durumumuz plansızlığımızdan mıdır, ihmallerimizin bir sonucu mudur, beceriksizliğimizin bir göstergesi midir bilinmez.
Ne edersin ki biz buyuz. Başka da bir şey beklenmesin bizden. Böyle gelmiş böyle gideceğiz. Sanırım bize biçilen rol bu. Bu rolde altta kalanların canı çıksın, kalan sağlar bizim anlayışı maalesef içimize işlemiş. Hem öyle işlemiş ki biz geldik gidiyoruz. Bizim çocuklarımız ve torunlarımız da aynı sorunlarla boğuşmaya devam edecek. Gündem çabuk değişse de bu gündem bizden bir parça olarak nesilden nesile aktarılacak. Gözüm iyi görmediğinden midir, burnum koku kalmadığından mıdır, önümü göremiyorum. Benim zaviyrmden durum bu. Siz nasıl görüyor ve okuyorsunuz bilmem.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder