Ana içeriğe atla

İktidarın En Büyük Payandasıydı

Partisinin genel başkanı, hakkında çıkan kaset skandalının ardından istifa edince partisine 2010 yılında genel başkan oldu.

2023 yılında Cumhurbaşkanı adayı oluncaya kadar hem milletvekili hem de partisinin genel başkanlığını yürüttü.

Bu zaman zarfında 2023 yılında yapılan kurultay hariç partisinin genel başkanlığını hep kazandı. 

2019 mahalli seçimlerinde, partisinin kazandığı Ankara ve İstanbul belediyesi dışında 2010 yılından 2023 yılına kadar ana muhalefet genel başkanı olarak girdiği tüm yerel ve genel seçimleri kaybetti.

İktidarın ve destekçilerinin biz bu seçimi kaybettik havasına girdikleri 2023 Cumhurbaşkanlığı ve vekil seçimini bile kaybetme başarısını gösterebildi. 

Her seçimi, Ekmelettin İhsanoğlu'nu çatı aday göstermesi gibi bir maceraydı. 2023 seçimlerinde kendisini aday göstertmesi de hakeza. Oy karşılığı olmayan partileri yanına alması, onlara bol bol vekil kontenjanı vermesi, kazanamayacağı halde kendisini aday göstertmesi için birer rüşvet olduğu anlaşıldığında atı alan Üsküdar’ı çoktan geçmişti.

İyi bir hesap adamıydı. Başkasını kazanacağım diye kendi partilisini küstürdü. Ava giderken hep avlandı. Pirince giderken evdeki bulgurdan oldu hep. Hesaptan anladığı da bu imiş.

Yüzde 25 oy aldı her defasında. Mutlu azınlık olarak Mecliste hep boy gösterdi. 

Ne umut oldu ne umut verdi ne de benimle olmuyor diyerek koltuğu boşalttı. 

İktidara karşı yerel ve genel hep kaybetmesine rağmen koltuğunda kalma başarısı gösteren genel başkan olarak tarihe geçeceği muhakkak. 

Genel başkanlığı kaybetmesine en fazla üzülen kesim iktidar ve iktidarın destekçileri olacak. Çünkü sayesinde iktidar hiç değişmedi. Tıpkı kendi genel başkanlığı değişmediği gibi. 

Koltuğu devrettiği yeni genel başkan ne derece başarılı olur, şimdiden bir şey denmez ama kendisi, 13 yıl boyunca iktidarın en büyük payandası idi. İktidar çarkının önemli bir ayağı idi. Sayesinde iktidar hep kazandı, kaybedeceği seçimi bile kazandı. O yüzden sayesinde hep iktidar olan iktidar ve destekçileri kendisini çok arayacak.

13 yıldır hiçbir faniye nasip olmayacak şekilde 13 seçim kaybederek genel başkanlığı koruyan kişi olarak tarihe geçti.

Atatürk gelse onu koltuğundan edemez. Çünkü delege yapısı belli deniyordu. Atatürk’e gerek kalmadı. Kendi seçtiği genel başkan yardımcısı kendisini genel başkanlıktan etti.

Bu aşamadan sonra vekil de olmadığına göre ne yapar ne eder bilinmez. Herhalde köşesine çekilir, torunlarına siyasetin inceliklerini, seçim kaybetmenin yollarını bir bir anlatır.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Keşke, kendiliğinden "ben artık çekiliyorum" diyerek ayrılsaydı. Bundan daha değerli olurdu. Ben olsam öyle yapardım. Devlet Bahçeli'ye de aynı şeyleri çok söyledik. Ama olmadı. Bahçeli'nin derdi neyse anlayamadan partiden elimizi eteğimizi çektik. Şu anda genel seçimlerde oy verebileceğim tek parti kaldı o da Zafer partisi.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
  2. As. Siyasilerin genel başkanlığı ve vekilliği mezara kadar götürme hastalığı var. Tadında ve kıvamında bırakmak lazım. O da bizim ülkede zor.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde