Ana içeriğe atla

Bir Kesimin Uğraşı

Hayata ve dünyaya dair söyleyecekleri bir ve yeni şeyi olmayan, yaşadıkları çağı okuyamayan, hayatı kendilerinden ibaret sanan, kendilerini bu hayatın merkezine koyan bir kesim var.

Hayata hep din çerçevesinden bakarlar. Baktıkları din değişmez ise de dini bakış açıları da değişmez. Çünkü bu kesime göre dine ve topluma dair söylenmesi gereken her şey geçmişte söylenip bitmiştir. Bu aşamadan sonra bunlara düşen, geçmiş müktesebatı aktarmak ve bugüne uyarlamak. Sorunlara dair yeni çözüm önerileri yoktur. Yeni bakış açısına ihtiyaç yoktur.

Dini çağlara hitap etsin düşüncesiyle dini konularda yeni bakış açısı getirenleri yerin dibine batırırlar, linç ederler. Mürtet ve sapıklıkla itham ederler, sevenlerine hedef gösterirler. Farklı görüşe asla tahammülleri yoktur.

Günümüz ekonomi, sosyal, kültürel, siyasi ve hukuk sorunlarının temelinde İslam'ı yaşamadığımız ve İslam ahkamının uygulanmaması olduğuna bağlarlar. Bu hükümler uygulansa yeryüzünde adalet hakim olur.

Zayıfken alttan alırlar, güçlüyken buyurgan olurlar. En büyük korkuları gücün altlarından kayıp gitmesidir. 

Aralarında hep Kur'an yeter, hadislere gerek yok/Hadisler olmazsa Kur'an anlaşılamaz şeklinde tartışma yaparlar.

Dini namaza indirgediler dense yeridir. Çünkü tüm konuşmaları, uyguladıkları projeler namaz üzerinedir. Özellikle sabah namazı üzerine proje yaparlar. Belli yaş grubuna belli bir süre sabah namazı etkinliğine katılma şartı getirerek yerine getirenlere bisiklet hediye ederler. Sürenin bitiminde bisikleti kapan bir daha cami, cemaat ve sabah namazında görünmez. Bu durum bilinmesin rağmen bu projeyi her yıl tedavüle sokarlar.

Kendi oy verip savundukları partinin dışında başka partilere yönelenlere iyi gözle bakmazlar. Savundukları görüşün iktidarda kalması için durmadan korku pompalarlar. Onlar geçmişte şunu yaptı, bunu yaptı, ellerine fırsat geçerse neler yapmazlar neler. Çünkü din düşmanı bunlar derler.

Başımıza gelenleri, ilerleyemeyişimizi ve üretemeyişimizi hep dış güçlere bağlarlar. Bizim olmamızı istemeyen düşmanlarımız çok. Değilse, bizi kimse tutamaz düşüncesindeler. Bugün ekonomideki kötü durumumuzun sebebi bile dış güçlerdir.

Geçmişle övünmeyi, hamaset ve sloganı çok severler.

Din daima kendi tekellerindedir. Başkası dini ağzına alsa ayıplarlar. Başkasının dini bir gafını yıllar yılı her platformda kullanırlar. Kendileri nassı, dince kutsal sayılan değerleri tepe tepe kullanırlar. Kah nas derler kah vazgeçerler. Nasılsa bu dinin sahibi onlar. Bu yapılan da hiç olmadı deseler, hiç gam yemeyeceğim.

Mücahitliği, samimiyeti, dürüstlüğü kimseye vermezler. Tek yaptıkları, kızdıkları ülkenin mallarına boykot uygulamak.

Sosyal medya paylaşımlarının çoğu kendi mahsulleri değil. Başkasının hazırlayıp servis ettiğini paylaşmaktan öte bir fikir ve görüş ortaya koymazlar vs.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde