Ana içeriğe atla

Pazar Tüyoları

Pazara gideceğim ama hiç pazar tecrübem yok. Nasıl alışveriş yapılır, kimden alınır, bilmiyorum. 

Tam adamına geldin. Düş peşime. Nasıl ve kimden alışveriş yapacağını sana göstereyim. 

Zahmet olacak. 

Pazara girer girmez hemen alışverişe başlama. Şöyle o değilden pazarı bir dolaş. Hem alacağın ürünleri gör hem de fiyatlarını. Bazı ürünlerin fiyatları yazılıdır. Çoğunda fiyat olmaz. Gözüne kestirdiğin ürünlerin fiyatını sor.

Tezgahın önündeki teşhir ürünüyle yetinme. Gözün tezgahın arkasına da göz gezdirsin. 

Ürün çok iyi görünüyor, albeni diyor, fiyat da diğer tezgahlardan ucuz ise o ürünü tercih etme.

Poşeti uzatıp al kendin seç diyen esnafı tercih et. 

Ürününü seçtireni fazla bulamazsın. Çünkü çoğu  seçtirmez. Kendi doldurur. Böyle birinden almadan önce bir başkasının alışveriş yapmasını izle. Şayet doldurduğu poşeti bağlıyorsa, uzaklaş ondan.

Niye ki?

Çünkü poşet bağlanmışsa, bil ki çürük çarıkları doldurmuştur poşete. 

Başka?

Bağırıp çağıran, kafa şişiren ve sana zorla satmaya çalışan pazarcıdan da alışveriş yapma. Malını tezgahına koymuş, efendice müşteri bekleyeni tercih et.

En ucuz maldan ve çok pahalı olandan alma. Ortasını bulmaya çalış.

Pazarda bir ürün çoğu esnafa yoksa bil ki fiyat fahiştir. O hafta o üründen mahrum olmayı dene.

İlk alışverişini yaptığın zaman beğenmediğin bazı alışverişlerin olacaktır. Bunları da her hafta telafi ederek en iyi ürünü ve satanı bulacaksın. Dikkat edeceğin, hangi ürünü nereden ve kimden aldığın olmalıdır. Sana temizinden veren esnafa git. Zamanla birbirinize aşina olacaksınız ve gözün kapalı alışveriş yapmaya başlayacaksın. Bu esnaftan almaya devam et. Böylece Pazar kabusun sona erer.

Yalnız yine de dikkatli ol. Çünkü bu şekil güvene dayalı ilişkiler bir müddet sonra yozlaşmaya başlar. Böyle durumlar için mutlaka ikinci, üçüncü alternatifin olsun.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde