Ana içeriğe atla

Her Tüketiciden Aynı Oranda Alınan Dolaylı Vergiler

Adalet denince, yargılama sonucu mahkemelerin verdiği karar ilk akla gelse de adalet her alanda gözetilmesi gereken bir hukuk kuralıdır. Çünkü adalet mülkün temelidir. Vergide adalet de bunlardan biridir.

Diğer alanlarda adalet eksikliğimiz olduğu gibi vergi alanında da adaletsizlik devam ediyor. Mesela KDV, ÖTV dediğimiz dolaylı vergi dünyanın en adaletsiz vergisidir.

Devlet vergiyle ayakta durduğuna göre dolaylı ya da dolaysız vergi alır. Buna kimsenin diyeceği olamaz. Yalnız vergide adaleti gözetmek gerekir. Maalesef KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerde adaletten ziyade eşitlikçi bir anlayış hakimdir. Örnek verirsek, paraya para demeyen ve hiç maddi sıkıntı çekmeyen biri de aynı oranda vergi veriyor. Yiyecek ekmeğe muhtaç olan da aynı oranda vergi veriyor. Hatta sosyal yardımla beslenen kişi de aynı oranda KDV ve ÖTV ödüyor. Eşit vergi diyebileceğimiz bu verginin savunulacak bir tarafı yoktur. Olması gereken, geliri iyi olandan yüksek KDV ve ÖTV alınması, düşük gelire sahip birinden de düşük KDV ve ÖTV alınması adalet ve hakkaniyete uygun olandır.

Eşitlikçi anlayışla alınan bu tüketim vergisinin adil olmadığını herkes söylemesine rağmen bu haksız vergi türü, zenginden de fakirden de aynı oranda alınmaya devam ediyor.

Burada kişinin gelirine göre dolaylı vergi almak zor denebilir. Kolay diyen kim? Elbette zor. Ama zor diye böyle eşit almaya devam mı edeceğiz? Devlet ne için vardır? Vergiyi koyarken insanların alım gücünü de gözetmesi lazımdı. KDV ve ÖTV çıkalı ne oldu? Gördüğüm kadarıyla bu vergileri çıkaranlar işin kolayına kaçmış. Para gelsin de kimden, nasıl gelirse gelsin şeklinde düşünülüyor anlaşılan.

KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerde adalet nasıl sağlanabilir? Bunun farklı yolları olabilir. KDV’yi örnek alalım. Bir yol gösterme bakımından;

1.Kişilerin bakmakla yükümlü olduğu kişi sayısı ve geliri TC kimlik numaralarına tanımlanabilir.

2.Herkesin gelir aralığı belirlenebilir:

Herhangi bir geliri olmayanlar, sosyal yardım desteği görenler, asgari ücret altı gelire sahip olanlar, asgari ücret alanlar, birden fazla yerden ücret alanlar, asgari ücretin üstünde geliri olanlar, paraya para demeyen kesim gibi ya da dar, orta, iyi gelir şeklinde tanımlanabilir. Bu kesimlerin gelir aralığı altı ya da yıllık güncellenebilir.

3.Her gelir aralığına dolaylı vergi oranları tanımlanır. Mesela dar gelirli % 5, orta gelirli % 10, iyi gelirli  % 20 KDV öder denir. Alışveriş yapan kimse, ödeme yaparken kasada o orandan dolaylı vergi öder.

4.Vergi oranlarını keserken kişinin beyanından ziyade her alışverişte, sisteme kişinin TC numarası girilir. Hangi gelir durumunda ise sistem otomatik vergi keser.

5.Dolaylı vergide adalet sağlamak için buna benzer yollar denenirken kayıt dışı ekonominin önüne geçmek için kredi kartı kullanımı şartı getirilebilir.

6.Alışverişlerde düşük gelir sahibinin TC numarasını vermek suretiyle daha az vergi ödeme yoluna başvuranlar olabilir. İstenirse bunun da önüne geçilebilir. Dar gelirli biri, harcamada gelirinden fazla harcama durumuna yükselince, yüksek vergi ödeyen kişilerin statüsüne yükseltilebilir. Başkasının TC’sini sisteme giren kasiyere ve bu TC’yi veren kimseye caydırıcı cezalar yazılabilir...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde