Bu foto da neyin nesi demeyin. Gördüğünüz fotoğraf birilerine göre külüstür ve eski ve yenilenip model yükseltilmesi gereken bir arabanın iç aksamından bir görüntü. Yani birileri değiştir bu arabayı diyor. Güya beni düşünüyorlar. Beni mi düşünüyorlar yoksa üzerine cebinden para çıkar, piyasa hareketlensin mi diyorlar, çok da anlamış değilim. Onlara göre 2000 model bir araba değiştirilmeliydi. Vazifeleri sanki. Halbuki benim için iyi ve modelli bir araba; işimi görüyorsa, beni yolda bırakmıyorsa, masraf açmıyorsa, yürüyen aksamında bir sorun yoksa iyi arabadır. Yaşı başı önemli değildir. Ayrıca model takıntım yoktur. Zaten araba bağımlısı değilim. Zorunlu olmasam hiç binmem. Yani tuvalete dahi arabayla gideyim diye bir düşüncem yok. Sabahtan akşama yürüsem, ayaklarıma kara sular inse, keşke şurada arabam olsaydı da binseydim demem. Yorulsam da her adım ve yürüyüş bana canlılık getiriyor, işleyen demir ışıldar misali sağlığıma artı değer katıyor, kafamı da bir güzel rahatlatıyor. Yürüyüş deyip de geçmeyin, nasıl rahatlatırmış demeyin. Bir nevi müteferriçlik benimkisi. Korkarım bu kelimeye de yabancısınızdır. Korkmanıza gerek yok. Ben de bu kelimeyi yeni öğrendim. Bilmeden oradan oraya yürümemin adı müteferriçlikmiş yani. Bakalım müteferriç neymiş? "Derdini, sıkıntısını gezerek atan kimse. Yürüyerek rahatlayan, dolaşarak sıkıntısından kurtulan kişi" demekmiş. Yürüyüş, derdi ve sıkıntıyı giderir mi bilmiyorum ama insanı üşengeçlikten kurtaran, vücudu dinç tutan, yürüdükçe gözümüz ve beynimizde büyüttüğümüz uzakları yakın kılan sportif bir aktivitedir yürüyüş. Zıddı halinde vücudu statik hale getiren, beraberinde kilo ve göbek olarak karşımıza çıkan hal, vücudu koflaştıran ve hantallaştıran bir tembellik halidir. Hasılı yürüyüş ve binit arasında bir tercih yap denirse, bu ayaklar bu vücudu taşıdığı müddetçe yürüyüş derim. Tadına varanların da tercihi bu olur. Yeter ki şeytanın bacağını kırabilmiş olsunlar.
Neyse hiç değinmeyecek iken konum döndü dolaştı, yürüyüşe gitti. Bu da antrparantez olsun.
Gelelim fotosunu çekip buraya yapıştırdığım görüntüye. Hemen arabanın içini görüp araban da pek kirliymiş demeyin. Bir bezlik işi var. Siz esas içime bakın. Zira bu görüntü aynı zamanda içimin bir göstergesidir. Kendimi gizleyecek halim yok. İçim neyse arabam da odur. Zaten göstereceğim de o değil. Ayrıca bardağa boş tarafından bakmayı değil, dolu tarafından bakmayı öneririm size. Göstergeye bakın mesela. Arabanın gazı dörtte. Yani dolu. Bu doluluğu yürümeye borçluyum. Yürürseniz sizin depo da dolu olur. Kıskanmayın.
Ben esas gösterge in yukarısında L, alt tarafında ise R yazan yere gelmek istiyorum. Çünkü yazının konusu bu. 2011 yılından beri kullandığım bu aracın bir özelliğini keşfettim.
Ne işe yaradığını bilmesem de LPG'li bir araç olarak ortasındaki düğmeyi yukarı doğru kaldırırsam, yakıt LPG'ye, aşağı doğru indirirsem, bu araç yabancı olduğuna göre o ülkenin dilinde benzin R ile başlıyor olabilir diye düşünmüştüm. Hatta egzoz muayenesinde benzine geç dediklerinde bu düğmeyi oynamışlığım var. İşe yaramadı tabi. Görevli LPG göstergesi olan yere basmak suretiyle benzine geçmişti. L ve R göstergesinin sağındakine de ara ara öylesine dokunmuşluğum var. Herhangi bir değişiklik olmadığını görünce bu yabancılar bunu aksesuar olarak koymuş olmalılar diye düşündüm. Başka da bunlar ne işe yarar diye ne sordum ne de merak ettim. Zira benim için araç; depriyaj, fren, gaza basmak ve vitese atmaktan ibaretti. Direksiyon hakimiyeti, aynaları kontrol de varsa daha ne isterdim, dün eşekten başka bir araca binmeye biri olarak. Çalıştırıp yürütebiliyor muyum, menzilime gidebiliyor muyum, benim için kafi idi. Böyle böyle geldim 2022 yılının son günlerine.
Arabada üç dört kişi var. Ben de kaptan koltuğundayım. Kalkmadan önce o değilden camı indirip aynayı elimle ayarlamaya çalışmışım. Arkada oturan yeğenim, dayı, senin araçta aynayı ayarlayan düzenek var sol tarafta. Oradan düzelt. Elinle düzeltirsen bu özelliğini bozarsın dedi. Hangisi şu L ve R yazan olabilir mi dedim. Buradan tam göremiyorum. Orası olmalı dedi. Düğmeyi yukarı, aşağıya doğru indirdim. Benim dikiz aynalarında hiçbir hareketlenme olmadı. Sonra düğmeyi tekrar ortaya getirdim. Sağındaki göstergenin dört bir tarafına dokundum. Yine tık yok. Aman neyse ne. Bu eller ne güne duruyor. İhtiyaç olursa elle düzeltirim dedim. Bıraktım bu işi.
Yine bir gün araçtayım. L tarafa doğru düğmeyi kaldırdım. Sonra sağdaki yere elimle dokundum. Sol dikiz aynasında bir hareketlenme oldu. İşte bu dedim. Nihayet 11 yıl sonra da olsa arabanın bir özelliğini buldum dedim. Sevincime diyecek yok. Anlatılmaz bu. Ancak yaşanır. Suyun kaldırma kuvvetini bulan Arşimet ancak bu kadar sevinmiştir.
Sonra bir binişimde, yanımda oturan küçük oğluma arabanın bu özelliğinden bahsettim ve sağa sola çevirerek gösterdim. Oğlan, vay be! Japonlar bunu ta 2000 yılında düşünmüş, helal olsun. Demek bu arabanın bu özelliği de mi varmış dedi. Bu arada Nissan Primera'nın Japon malı olduğunu da bu vesileyle öğrenmiş oldum.
Sorun olarak görmediğim bir sorunu çözmüş oldum ama bir sorun daha vardı. Sol dikiz aynasını ayarlamayı öğrenmiştim ama sağdakini ne yapacaktım? Bunu da arabadan inip eve giderken oğlan söyledi. R'ye doğru düğmeyi indirirsen, sağ aynayı da oradan ayarlarsın dedi. Bir binişimde denedim. Oğlanın dediği doğruymuş.
Hasılı, birilerinin külüstür dediği arabanın, aynaları ayarlayan özelliğini geç de olsa öğrenmiş oldum. Şimdi her arabaya binişimde aynalar düzgün olsa bile hareket halindeyken oynuyorum. Bu oynama pek de hoşuma gidiyor doğrusu. Yeni oyuncağım bu.
Şimdi siz, tüm bu anlattıkların bir dikiz aynasını ayarlamayı anlatmak için miydi? Vah yazık. Bu kadar da üşenmeden yazmış diyeceksiniz. Varsın deyin. Böyle bir konuda bu kadar yazıp da üstüne bir de size okuttum ya bu yeter bana.
Aracının daha bilmedğin kim bilir hangi özellikleri var Allah bilir.
YanıtlaSilGeç de olsa böyle böyle öğreniyoruz.
Sil